Sakarya Hendek doğumlu emniyet müdürü Ali Gaffar Okkan'ın şehadetinin üzerinden 22 yıl geçti. İhtiyaç sahibi kimselere olan yardımı, Diyarbakırspor'a koşulsuz şartsız desteği ve tebdili kıyafetle halkın arasına karışıp vatandaşa birebir temas etmesiyle bilinen Okkan, 24 Ocak 2001'de görev arkadaşlarıyla birlikte şehit edildi. Polis teşkilatına 30 yıldan uzun bir süre veren emniyet müdürü, olay günü 5 polis memuruyla birlikte Diyarbakır Valiliği'ne gitmekteydi. Hain suikast sonucu hem teşkilattan hem de Diyarbakır'dan koparılmak istendi. Fakat vefatının üzerinden 22 yıl geçmesine karşın Diyarbakır onu unutmadı. 'Gaffar Baba' olarak anılan Okkan'ın ismi çocuklarla, hatıratı ise kentte yaşatılmaya devam ediliyor.
21 YAŞINDA MESLEĞE BAŞLADI
Çatışmalar, baskınlar ve faili meçhul cinayetler... Ali Gaffar Okkan polislik hayali kurduğunda Türkiye'nin resmi ana hatlarıyla bu şekildeydi.
"Fırıncı Fikri'nin oğlu" olarak Hendek'te dünyaya gelen Okkan, çok istediği Polis Koleji'ni Eylül 1970'te, Polis Akademisi'ni ise 1973'te tamamladı.
İlk görev yeri İzmir'di. Henüz 21 yaşındayken komiser yardımcısı olarak 'Bismillah' deyip mesleğe başladığı İzmir'de 10 yıl boyunca bilfiil çalıştı. Çeşitli görevlerde bulundu.
"DİYARBAKIRLILAR ÇOK ŞANSLI"
Devam eden yıllarda Şanlıurfa'da, Eskişehir'de ve Kars'ta çalıştı. İl Emniyet Müdürlüğü görevini ilk yaptığı yer Kars'tı. 4 yıllık mücadeleden sonra halktan biri haline geleceği Diyarbakır'a atanacaktı.
Kente geldiğinde kimsenin Okkan hakkında bir fikri yoktu. Ancak Karslılar, Okkan'ın vedasından ötürü 'Diyarbakırlılar çok şanslı' demekle yetinecekti.
"MASABAŞINDA OTURAN POLİS İSTEMİYORUM!"
Görevdeki ilk günlerini teşkilatın memurlarını seyretmekle geçirdi. Ne teşkilat ne de halk Okkan'ın nasıl bir tavra bürüneceğini kestiremiyordu. O ise ilk anonsu kendi merkezine geçti. "3310 merkez... İki gündür şehir merkezinde geziyorum ve görüyorum ki, arkadaşlarımız görevlerinin bilincinde değil, bu size ilk ve son uyarım..." demişti. Bu anons Okkan'ın kendi teşkilatına yaptığı ilk buyruğuydu.
Okkan efsanesinin emrinde çalışan polisler, sonraki yıllarda yaptıkları açıklamalarda 'Masabaşında oturan polis istemiyorum' şeklinde telkinlerde bulunduğunu söyleyecekti. Polisler onun döneminde daha çok sosyal alandaki işlerle uğraşmaya başlamıştı. Diyarbakır'daki tüm teşkilat sokaklardaydı.
Memurlar halkın yardımına koşuyor, yaşlının ve ihtiyaç sahibi kimselerin derdini Okkan'a iletiyordu. Üstelik Diyarbakır'ın ilk kadın polisleri, yine onun döneminde göreve başlamıştı. Kadın polisler hem trafiği denetliyor hem de yaşlıların ihtiyaçlarını karşılıyordu. Bu gibi hizmetlerden ötürü bir kesimin zihninde oluşmuş polis karşıtı düşünce birer birer yıkılıyordu.
DİYARBAKIRSPOR'UN 'ONURSAL BAŞKANI' OKKAN
Terörün etkin olduğu yıllarda çocuklar dağa gitmesin diye mücadele eden Okkan, Diyarbakır'daki gençliği spora yönlendiriyordu. Spor sayesinde hem terörün hem de uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıkların önünü alabileceği inancındaydı.
Kentin en büyük takımı Diyarbakırspor'a ise gönülden bağlıydı. Diyarbakırspor maçlarını sahaya açılan tünelde seyrediyor, takımın iç sahadaki hiçbir maçını kaçırmıyordu.
Nitekim o dönemki kulüp yönetimi, Gaffar Okkan'a 'Onursal Başkanlık' görevini takdim edecekti. Futbolcular ve teknik heyet onu öylesine benimsemişti ki, gol sevincini Okkan'la kutluyorlardı. Öyle ki şehadet şerbetini içmeden evvel yine Diyarbakırspor'un tesislerine gitmiş, takımın idmanını pür dikkat takip etmişti.
Akşamları tebdili kıyafetle halkın arasına karışan Ali Gaffar Okkan, garip gurebaya yardım etmekten hiç geri durmazdı. Önce onlarla sohbet eder, daha sonra numarasını verir ve makamında itina ile ağırlardı.
Onun emrinde çalışan polis memurları, Okkan'ın vatandaştan birine kapısını kapattığına hiç şahit olmamıştı. En yoğun olduğu dönemlerde dahi kapısı daima halka açıktı. Bir gün önce Okkan'ı tebdili kıyafetle sokakta gören halk, bir gün sonra makam koltuğunda otururken buluyordu.
Okkan'ın vefatından sonra Anadolu Ajansı'na açıklamalarda bulunan çocukluk arkadaşı Mustafa Gezici, Hendek'teyken şahit olduğu ve Okkan'ın başrolünde olduğu yürekleri ısıtan bir anıyı şöyle anlatmıştı:
"Ufak bir delikanlı tepsiyle simit satıyordu. Kendisi de fırıncı olduğu için çocuğu çağırdı. Tepsideki simitlerin hepsini aldı ve hastanedeki doktorlara, hemşirelere dağıttı. Gariban dostuydu, çocuk sevinsin isterdi."
Gezici, Okkan'ın kimseden korkusu olmadığını da anlatmıştı. Okkan, "Makam peşinde değilim, yapacak bir şey bulamazsam, babamın fırınına gider ekmek satarım” derdi.
Bölgede etkili olan Hizbullah'a yönelik art arda başarılı operasyonlar gerçekleştiriyordu. Hizbullah'ı saklandığı hücrelerde buluyor, teşkilat üyeleriyle kapana sıkıştırıyor ve Diyarbakır'ın güvenliği için gece gündüz çalışıyordu.
Bu başarılı operasyonlardan rahatsızlık duyan Hizbullah, açık açık Okkan'ı tehdit ediyordu.
"DİYARBAKIR HALKINA EZİYET EDENİ YAKARIM"
O ise terör örgütünün tetikçilerini kamuoyu ile paylaşmıştı. Ve artık terörün hedefindeydi. Polis memurları Okkan'ın durumundan endişe edip zırhlı araca binmesini istiyordu. Ancak o zırhlı araca binmeyi reddetmişti. 'Ben zırhlı araca binersem vatandaş ne yapacak?' diyordu.
Bu sözler Okkan'ın şehadet şerbetini içmeden hemen önceki sözleriydi. Soğuk bir kış günü 5 meslektaşıyla beraber Diyarbakır Valiliği'ne gideceği sırada pusuya düşürülecekti. "Diyarbakır halkına eziyet edeni yakarım' diyen Okkan'ın yanında Mehmet Kamalı, Sabri Kün, Mehmet Sepetçi, Atilla Durmuş ve Selahattin Baysoy vardı. Hepsi şehitlik mertebesiyle şereflenecekti.
Onun Diyarbakır'daki hikayesi '3310 merkez...' anonsuyla başlamış ve ne yazık ki '3325 merkez, sayın 3310 şehit oldu teşkilatımızın başı sağ olsun' anonsuyla son bulmuştu.
Diyarbakırlılar, kentin huzuru için çalışıp şehit düşen Ali Gaffar Okkan'ı, Mehmet Kamalı'yı, Sabri Kün'ü, Mehmet Sepetçi'yi, Atilla Durmuş'u ve Selahattin Baysoy'u 22 yıl geçmesine rağmen unutmadı. Kentin gönlünde bir yara olarak kalan şehitlerin isimleri günümüzde çocuklarla yaşatılıyor...