Kanal7 Medya Grubu Yönetim Danışmanı Muzaffer Şafak, "Major televizyon kanallarının yayıncılığa etkileri ve geleceği?" başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazısında teknolojideki değişim hızında olduğu gibi TV izleyenlerde de kültürel ve sosyal değerler de değişim geçirmeye başladığına dikkat çeken Şafak, bu durumun klasik medya için endişe verici bir hal aldığını dile getirdi. Şafak, "Major Televizyon kuruluşlarının klasik yayıncılıkla yapabileceği maalesef çok şey kalmadı. Yeni kuşakların bu konuda taviz vermediğini görüyoruz. Onlar, ‘biz ekran karşısında oturup sizin hazırladıklarınızı izleriz’ düşüncesini ve davranış modelini artık çok geride bıraktılar" dedi.
İşte Muzaffer Şafak'ın o yazısı:
Yeni Dünya düzeninde her şey de olduğu gibi, değerler, yargılar, alışkanlıklar ve diğer pek çok şeydeki kural ve yöntemler ‘karar vericiler’ tarafından yeniden değerlendirilmeye başladı.
İlk bakışta alışkanlıklar, sistemler ve tüm değerlerin değiştirilmesi gelenekler de dahil olmak üzere elbette hayli zor. Ancak değişim ise gerekli ve lüzumlu hale geldi. Bunu hızlandıran ve gerekli hale getiren ise teknolojinin hızı ve her geçen gün artan etkisi oluyor.
Görünen ve izlenen gelişmeler bunu doğruluyor. Sosyal medyanın, internet erişimi ve kullanımının artması, erişimin kolaylaşması ve ekonomik hale gelmesi klasik medyanın bir süre daha sıralamadaki yerini pek değiştirmese de yakın gelecekte halihazırdaki yayın politikalarını yeniden düzenlemek zorunda kalacaklardır.
Teknolojideki değişim hızında olduğu gibi TV izleyenlerde de kültürel ve sosyal değerler de değişim geçirmeye başladı, bunun yansımalarını yeni ve genç kuşaklarda görebiliyoruz artık.
Peki, bu iyi mi? Elbette baktığımız yere göre farklılık gösteriyor. Değişim, bireysel ve toplumsal değerlere, adalet, paylaşım ve ahlak gibi olmazsa olmaz değerlerimiz zarar görmeyecekse, onları geliştirecekse ve fayda sağlayacaksa büyük çoğunluk karşı çıkmayacaktır.
Evet, teknolojiden biraz ayrıldık ancak bu değerlerin oluşması gelişmesi ya da kötüleşmesini etkileyen dolaylı olarak teknoloji ve onun sağladığı mecralar olduğunu söyleyebiliriz. Bunda en büyük payı şüphesiz ‘’Görüntülü Medya’’ oluşturuyor.
Görüntülü medyanın lokomotifi olan yaklaşık 6 ya da en çok 8 adet majör TV kanalını sayabiliriz. Diğer tüm platformlarda yayın yapan 400 civarındaki Televizyon kanalları ise bu sıralamanın maalesef dışında kalmaktadır. Ayni durum nitelik ve nicelik olarak Türkiye’de yayın yapan yaklaşık 700 adet ulusal ,bölgesel ve yerel Radyo kanalları için de benzer..
Modern TV yayıncılığında kabul gören ve talep edilen çağdaş değerler; Kalite, Fayda ve Paylaşım olarak ortaya çıkmaktadır. İlk ikisi tartışılır olsa da üçüncüsü henüz gerçekleşememiştir.
Bu nakıs durum üç ayaklı masayı daha fazla ayakta tutamayacağı söylenebilir. Bu paydaşlara izleyiciyi dahil etmeden yayınları sürdürmek mümkün olmayacaktır.
Halihazırdaki fotoğraf ve veriler, internetin toplumun tüm katmanları tarafından yoğun şekilde kullanılmasının getirdiği alışkanlıklar ve olanaklar sosyal medyanın klasik medyanın önüne geçmesine şimdilik imkan vermese de yakın gelecekte tersi durum kaçınılmaz olacaktır.
Bunun işaretlerini, toplumda yaygınlaşan akıllı cihazların miktarı ve kullanım oranlarının çok yüksek olduğunu gösterebiliriz. Bireyler bu cihazlar olmadan evden çıkmamakta, onların ekranına bakmadan zaman geçirmek istememektedir. Sürekli bağlı kalmak, sürekli kontrol etmek evet biraz çılgınlık gibi gözükse de son durum bu.
Klasik TV kanallarına olan ‘’ Düşkünlük’’ bazı ağdalı programlar! Dışında git gide azalıyor. Bu tür programlar genç kuşakların ilgisini pek çekmiyor. Onlar, kısa, özet, yalın ve fayda etkisi yaratan ya da sağlayan programları tercih etmeye başladı.
Bireysellik nasıl ki vazgeçilmez bir hal aldıysa onun getirdiği faydacılık ve her türlü Hedonizm her geçen gün etkisini arttırıyor.
İzleyici açısından reklam gelir paylaşımının gerçekleşmemesi faydacılık olgusunu anlamsızlaştırıyor. Bunu sonucunda kendisini müşteri olarak gören izleyici tercihini internet üzerinden iletilen kısmen interaktif yayınlardan yana kullanmaya başladı bile.
İzleyicinin takip etmeye çalıştığı programlara kısaca bakarsak hatta eleştirirsek genç kuşakların neden ekranlardan uzaklaşmaya başladığını anlayabiliriz.
İzleyici ve Dinleyicilerin görece eğitiminin yükselmesi ve yabancı dil öğrenimim artmasıyla birlikte benzer yurt dışı program örneklerini izlemeye başlamasıyla kalite farkını kolayca görmektedir.
Bu ve benzerlerinin başında haber programları olduğu görülecektir. Bu türlerin neredeyse her kanalda yayınlandığı, basmakalıp ve sürekli tekrara düşen ve benzer tarzlara sahip olduğu görülmektedir.
Genç kuşak izleyicilerle birlikte büyük bir izleyici kitlesinin Digital medyayı yakından takip ettiğini doğrulayan diğer bir somut faktör ise, Türkiye’de üretilen toplam reklam büyüklüğünün her geçen gün klasik Televizyon yayınlarından, Digital Medya sektörü lehine logaritmik artışı sektör araştırma raporlarında yer almaktadır.. Bu durum klasik medya için endişe verici hal almaya başlamıştır.
Bu süreci yavaşlatmak adına RTÜK veya üniversitelerin ilgili bölümlerinde yayın içerik kalitesini arttırmak, interaktif yayıncılığı teşvik etmek (HBBTV, İPTV ve benzer teknikler) için yayın kuruluşlarına tavsiyede bulunması faydalı olabilir.
Bu konuda regülasyon kurumu olan RTÜK’ün gerekli girişimleri sağlaması, Radyo ve Televizyon yayıncılığı geleceği ve yayınların içerik ve sunum kalitesinin yükseltilmesi için yayıcılarla birlikte çözümlerin konuşulacağı izleyici ve dinleyicilerinde katılabileceği interaktif Panel ve Sempozyumların düzenlemesi Medya sektörü, İzleyici ve Dinleyiciler ile diğer sektör paydaşlarına fayda sağlayabilir.
Major Televizyon kuruluşlarının klasik yayıncılıkla yapabileceği maalesef çok şey kalmadı. Yeni kuşakların bu konuda taviz vermediğini görüyoruz. Onlar, ‘biz ekran karşısında oturup sizin hazırladıklarınızı izleriz’ düşüncesini ve davranış modelini artık çok geride bıraktılar. Onlar, gruplarını hatta yayın ağlarını ve kendi dünyalarını internette oluşturmaya başladı.
Genç kuşaklar nicelik, birliktelik ve yönelimleri elbette toplum bilimcilerinin, politikacıların ve siyasetçilerinde ilgisin çekmeye, bu grupları kazanmak ve etkilemek için türlü yöntem ve söylemler geliştirmeye başladı.
Yayıncılar da bu farklılaşma ve gelişmelere paralel olarak benzer ya da farklı inovatif dinamo etkisi yaratacak yöntemleri zaman geçirmeden yayınlarında yer vermeye başlamalıdır.
Geleneksel yayıncılar elbette bunu görüyor ancak interaktif olmayan yayınları nedeniyle onlarda bu gelişmeleri çaresiz izlemek zorunda kalıyor. Bu sarmaldan tek çıkış yolunun yayın kuruluşlarının izleyici taleplerini dikkate alarak ve Gelir Paylaşımını önceleyerek bunu gerçekleştirebilir.
Bu değerlere ilave olarak Televizyon ve Radyo kuruluşları ister popüler ister mütevazı ölçekte olurlarsa olsun izleyiciyi önemsemek, talep ve isteklerine kulak vermek, kaliteli programları üreterek gereğini yapacaklarını umuyoruz.
Sosyal medyanın, öneminin arttığı ve bazı programlarda aktif izleyici sayısının yüz binlere hatta milyonlara ulaşması klasik yayınlara olan ilginin, gerekli benzer şartlar oluştuğunda azalabileceğini göstermektedir.
Bu yönelimi hızlandıran diğer bir faktör ise, klasik yayıncılıkta yapılamayan etkileşimli program ve yayınların iletiminin mümkün olmaması nedeniyle internet üzerinden iletilen benzer programların izleyicilerin interaktif olarak katılmasıyla ilgiyi daha çok çekmektedir.
Teknoloji, genç kuşaklara coğrafi sınırların ötesine geçme imkânını sağlamasıyla, izleyiciler interaktif yurtdışı yayınları türlü tekniklerle engellenemez şekilde artık takip edebiliyorlar.
Her geçen gün seçenekleri ve teknolojik imkanları artan genç kuşak izleyicilerinin, klasik yayıcılıktan uzaklaştığını, Sosyal ve Digital Medyanın kontrol edilmesinin zor olduğu mecralarda kaybolmaları alınacak akılcı tedbirlerle önüne geçebiliriz.
Kısaca, izleyicilerin haklı talepleri karşılanmadığında, genç kuşakların internet üzerinden iletilen ve taleplerini karşılayan diğer yayın mecralarına ‘’ Göç etmesinin ’’ daha da artacağını göreceğiz.