Akbaşoğlu, "Dünyanın geldiği nokta, global bir köy hâline gelen dünyada iç politika, dış politika bileşik kaplar prensibi çerçevesinde aslında doğrudan birbirini etkiliyor ve hem iç politikanın dış politikaya yansıması hem de dış politikada cereyan eden hadiselerin içeriye yansımaları yönünden farklı değerlendirmeler yapabiliriz; bu ikisi arasındaki münasebet gerçekten mühim. Sözlerimin başında 27 Mayıs darbesinden bahsetmiştim. Bu konuda, demokrasiyi askıya alan bu darbeyi sadece iç dinamiklerle açıklamak mümkün değildir. Daha sonra on yılda bir tek anıla gelen 71 muhtırasıyla, 80 darbesiyle, 28 Şubat postmodern darbesiyle, 15 Temmuz hain FETÖ darbe kalkışmasıyla, işgal girişimi kalkışması ile bunların dış bağlantılarını mutlaka görmek durumundayız. Sadece içeride birtakım tezgâhlarla ortaya konan meseleler değildir bunlar, hepsinin dışa dönük boyutları var. Özellikle, Bağdat Paktı'na merhum Başbakanımız Sayın Menderes'in dâhil olması yani sonuç itibarıyla, Türkiye'nin güvenliğiyle beraber bölgesel güvenliğin İsrail'le ilgili ilişkiler arasındaki münasebetler değerlendirildiğinde ve 80 darbesinin hemen Kudüs mitingi sonrası gelmesi, 28 Şubat postmodern darbesinin Sincan'daki Kudüs gecesi sonrası gelmesi ve özellikle de tabii ki 15 Temmuzun bilhassa güneydeki ülkeyi kutsamaya dönük aparat olarak oluşturulan bir yapının maşalığında gündeme gelmesi ve sahneye konulması aslında içeride yaşanan hadiselerin, bilhassa darbe mekanizmasının Kudüs, Filistin ve Türkiye arasındaki münasebetlere dönük yönünü de bizlere gösteriyor" ifadelerini kullandı.
"GAZZE'YE YAPILAN HER HAREKET TÜRKİYE'YE YAPILAN BİR HAMLE"
Akbaşoğlu konuşmasına şöyle devam etti: Dolayısıyla, bu manada, Filistin'i konuşurken, Gazze'yi konuşurken bu gerçekle Gazze'ye yapılan her hamlenin aslında, âdeta Gebze'ye yapılan, Gaziantep'e yapılan, Türkiye'ye yapılan bir hamle olduğu gerçeğini asla ve kata akıldan çıkarmamamız lazım. Zira, tarihî perspektif içerisinde de şu gerçektir ki Suriye ve Irak'ta, bölgemizde oluşturulmaya çalışılan terör koridoru ve ona bir hukuki, siyasi kimlik kazandırılmak suretiyle oluşturulmaya çalışılan teröristan gerçekliği, Nil'den Fırat'a büyük İsrail'in, arzımevudun gerçekleştirilmesine dönük bir hamledir ve bunun tam da göbeğinde, merkezinde Türkiye'nin paramparça edilme düşüncesi ve planı vardır; bunu Mustafa Kemal Atatürk'ün Millî Mücadelede ortaya koyduğu millet-devlet kaynaşmasıyla o gün hep beraber bertaraf ettik, şimdi de elhamdülillah, Sayın Cumhurbaşkanımızın riyasetinde, Fırat Kalkanı Harekâtı'yla DAEŞ'e, PKK'ya, YPG'ye, PYD'ye, adı ne olursa olsun bütün terör örgütlerine yaptığımız bu hamlelerle tarihin çöp sepetine attık, atıyoruz ve bu konuda da kararlıyız. Bu konuda asla ve kata Türkiye'nin bölünmez bütünlüğü, devletiyle, ülkesiyle, milletiyle bölünmez bütünlüğü, 81 vilayetiyle, 85 milyon insanıyla, Türk'üyle, Kürt'üyle, Alevisiyle, Sünnisiyle bir ve beraber olduğumuz gerçeğini hiç kimse ortadan kaldıramayacak; bunu buradan bir kez daha ifade ediyorum.