Düzce
Konuralp Müze Müdürlüğü Başkanlığı ve Düzce Belediyesinin destekleriyle bölgenin en eski yerleşim yeri olarak bilinen antik kentte başlatılan kazı çalışmaları devam ediyor.
Tarihi milattan önce 3. yüzyıla kadar dayanan, zamanla üzerine yeni yapılar inşa edilen fakat toprak altı zenginliği bozulmayan bölgede, antik tiyatro, surlar, su kemerleri ve Roma Köprüsü gibi yapılar yer alıyor. Tiyatro bölümündeki kazılarda şimdiye kadar 2000 yıllık olduğu değerlendirilen medusa, mask heykelleri ile groteks figürü ve Antik Tiyatro'nun sahne bölümünde tonoz bulundu.
Çalışmalarını titizlikle sürdüren arkeologlar, tiyatro bölümünün orkestra zeminine de ulaştı. Büyük sevinç yaşayan arkeologlar, bozulmadan ortaya çıkarılan zeminin döşemesinin harçla yapıldığını belirledi. Çalışmalar sırasında yan yatmış, kırık halde bulunan taş heykel ve sütunları da inceleyen uzmanlar, kentin birinci derece deprem bölgesinde olması nedeniyle eserlerin şiddetli afet sonucu yıkıldığını değerlendiriyor.
"Kazının yaklaşık yüzde 70'ini tamamlamak üzereyiz"
Düzce Belediyesi Kültür Müdürlüğü Arkeoloğu Güldemet Yıldız Dursun, AA muhabirine, kazı çalışmaları süren tiyatronun 2 bin yıllık ayakta kalmış en büyük yapılardan biri olduğunu anlattı.
Kazılarda büyük yol kat edildiğini dile getiren Dursun, "Genelde yamaca yapılmış tiyatrolarda 3 katlı oturma şekli olur. O dönemde teknoloji çok ileri seviyede olmadığı için tüm etkinlikler bu tarz alanlarda gerçekleştiriliyordu. Yapmış olduğumuz çalışmalarda en alttaki oturma basamağı toprak altındaydı, onu sağlam şekilde bulduk. Orkestranın zeminine ulaştık. Bu tarz tiyatrolarda zemin döşemesi veya mozaik döşeme olur. Biz diğer tiyatrolarda olduğu gibi zemin döşemesine rastladık. Harcının üzerinden mozaik geleceğini düşündük fakat o zemin harcıymış." dedi.
Şu anda orkestra bölümünde rastladıkları drenaj sisteminin incelendiğini anlatan Dursun, şu bilgileri paylaştı:
"Şu anda orada yapılan çalışmaları belgelendirdik fakat nasıl çalışma izleyeceğimize kuruldaki hocalarımızla karar vereceğiz. Hocalarımızla yaptığımız çalışmaların ardından ortada bulunan taşların kaldırılması uygun görülürse, kaldırılıp tam yuvarlak olarak ortada gerekli oyunların oynanabilmesi için orayı hazır hale getireceğiz. Bölgedeki çalışmalarımız hızla sürmekte. Buluntuların incelenmesini ve bu buluntular eşliğinde kazıların ilerlemesini sağlıyoruz. Ekibimizle hızlı ve titiz çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Üst tarafta bulunan ve daha önce açıkta bulunan taş basamaklarda aşınmalar var. Eğer yeni bulgularımızı, gün ışığına çıkardıklarımızı koruyamazsak, burası onlar gibi aşınmaya başlayacak. Çok büyük yol kat ettik. Kazının yaklaşık yüzde 70'ini tamamlamak üzereyiz. Tonozlarımızı, 2 katlı tiyatro bölümünü ve orkestra zeminini bulduk, bazı alanlardaki son aşama çalışmalarını yürütüyoruz. Şimdiki aşamamız, restorasyon çalışmasını yapmak. Buluntularımızı ve gün ışığına çıkan alanları koruyarak, güçlendirerek ilerlemek zorundayız."
"Buranın depreme maruz kaldığını düşünüyoruz"
Dursun, tiyatroda ikiye ayrılmış halde bulunan sütun ve heykellerin kırılış şekillerinin, bölgede yaşanan şiddetli deprem sonrası olduğunu düşündüklerini vurguladı.
Dursun, "Sahne binamız iki katlı ve o yıllarda fiziki müdahalelerle yani depremlerle taşların düşüş pozisyonunda olduğunu kanıtladık. Hocalarımızın raporları da bu yönde. Türkiye'nin gerçeği bu ve bölgemiz maalesef deprem bölgesi. 30 yılda bir bölgemizin depreme maruz kaldığını öğrenebiliyoruz. Yani burasının depreme maruz kaldığını düşünüyoruz." dedi.
Ulaştıkları verilerin, bu tiyatronun ilk etapta ahşap olarak yapıldığı ama sert coğrafya nedeniyle depremlerle yıkıma uğradığı yönünde olduğunu aktaran Dursun, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bu yüzden sahne binasında taşlar ve sütunlar kullanılarak, sahne bölümü tekrar inşa ediliyor. İlk önce ahşap olarak burayı kullandıkları için diğer tiyatrolarda görünen devasa heykellerin yerine burada küçük mask ve heykelciklere yer verildiğini düşünüyoruz. Buradan Medusa heykeli, dikey heykeli gibi ihtişamlı heykeller de çıktı. Yani bu kadar büyük heykellerin çıkması, daha sonraki dönemlerde heykellerin küçük çıkması, bizi 'Acaba zeminin ve bölgenin sağlam olmaması için mi?' sorusuna yöneltti. Sürekli mask ve küçük kırılmış, ikiye ayrılmış heykeller buluyoruz."