Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından geçen bir yıla rağmen hala o anları unutamayan AKUT Giresun ekibi o anları anlattı.
Yaşanan deprem bölgesinde 3’ü çocuk 12 kişiyi enkazdan canlı çıkarmayı başaran Giresun AKUT ekibinin gönüllüleri yaşadıklarının hala taze olduğunu ifade ederek hayatlarına dokundukları insanlarla gönül bağı kurduklarını ifade ettiler.
Kahramanmaraş Pazarcık merkezli 11 ilde etkili olan yüzyılın deprem afetinde arama kurtarma çalışmalarında yer alan Giresun AKUT ekibinin doktoru olarak görev yapan Dr. Ayşegül Okur, ölümle-kalım arasındaki ince çizgide çok zor kararlar vermek zorunda kaldıklarını ifade ederek bugün dahi yaşadıkları o anların etkisinden kurtulamadıklarını söyledi.
İlk anından itibaren deprem bölgesinde bulunduklarını kaydeden Dr. Ayşegül Okur, “Depremin ardından bir yıl geçti ama nasıl geçtiğini anlayamadık, hala enkazdan çıkartıp görüştüğümüz depremzedelerimiz var. Enkazdan çıkardıktan sonra da durumlarını takıp ettiklerimiz var. Biz ekip olarak depremin birinci gününden itibaren Malatya’da, sonraki günlerde ise Adıyaman’da çalıştık. Deprem bölgesindeki yaptığımız çalışmalarda 3’ü çocuk 12 kişiyi kurtardık. Zor bir süreçti çok çaresiz kaldığımız anlar oldu. Geri dönüp baktığımızda hala bizi zorluyor. O çaresizliği hala hissediyoruz. Çok zor kararlar vermek zorunda kaldık. Çıkardığımız bir kazazedeyi ambulans bulamadığımız için kendi aracımızı ambulans haline getirerek en yakın hastaneye götürmek istedik ancak hastanede depremde yıkılmıştı. Kazazedeyi bir hastaneye götürmeliydik ama enkazda kurtarmak zorunda olduklarımız varı. Çıkardığımız depremzedeyi hastaneye yetiştiremezsek de çıkarmamızın bir anlamı kalmayacaktı. Böylesine ölümle-yaşam arasında ince çizgide karar vermek zordu. Sonunda kazazedeyi kurulan bir sahra hastanesinde tedavisini sağladık. Daha sonra da tedavi sürecini takip ettik kurduğumuz gönül bağlarıylaydı görüşmelerimizi sürdürüyoruz” dedi. "Kurtardıklarımızın mutluluğunu, kurtaramadıklarımızın da üzüntüsünü hala yüreğimizde hissediyoruz"
Deprem bölgesinde çok cana dokunduklarını ifade eden Alim Bekiroğlu, “Deprem bölgesinde yaptığımız çalışmalarda kurtardıklarımızın mutluluğunu, kurtaramadıklarımızın da üzüntüsünü hala yüreğimizde hissediyoruz. Biz bir yerde çalışma yaparken, diğer yerden bir ses geliyor diye bizden yardım istiyorlardı. Birini kurtardık diğerine yetişemedik. Çok kararsız kaldığımız anlar yaşadık çok üzüldük ama her çıkardığımız hayat bizim için yeni bir umuttu. Depremin beşinci günündeydik ve uykusuzluk, yorgunluk halimizden belli olsa da yine de bir can kurtarabilmek için beklerken, iki depremzede çocuk elinde iki dilim tatlıyla yanımıza geldi ve zorla bize o tatlıları yedirmeye çalıştılar. Onları kırmamak için o tatlıları almak zorunda kalmıştık. Bu beni çok duygulandırmıştı” ifadelerini kullandı.
Enkazdan bir kişiyi çıkarmak için 27 saat nasıl çalıştıklarını anlatan Ömer Aksu ise “Deprem bölgesinde hayat kurtarmak için zamanla yarışırken, canlı ihbarı olan bir yere gitmiştik. Adete iğne ile kuyu kazar gibi büyük bir hassasiyetle enkazdan kazazedeyi kurtarmaya çalıştık. Enkazdan kazazedeyi çıkardığımızda su dahi içmeden aradan tam 27 saat geçmişti. Bu süre nasıl ne zaman geçtiğini inan hiç birimiz hatırlayamadık. Nasıl bir ruh haliyle çalıştığımızı anlayamamıştık” diye konuştu. Zorlu çalışmalar sonucunda her kurtarış tarifsiz bir mutluluk oldu
Enkazdan her kurtardıkları canlı için yaşadıkları duyguları anlatan Erkan Tatar ise “Deprem haberini alır almaz Giresun’dan sabah saatlerinde yola çıktık. Evdeki ailemize bile yolda giderken haber vermek zorunda kaldık. Ailemizi habersiz bir şekilde geride bıraktık ama gideceğimiz yerin daha vahim olduğunu biliyorduk. Deprem bölgesine vardığımızda canla başla çalıştık. Hep anlatırlar ya Seyit Onbaşı 250 kiloluk topu kaldırmış. Buna bazılarımız nasıl olur, abartılmış derler. Hiç te öyle olmadığını gördük. Bazı şeyleri ifade etmek çok zordur ancak yaşamak gerekir. Biz de nasıl olduğunu bilmiyorum ama tam 3 gün boyunca yemek yemeden, uyumadan, dinlenmeden zor şartlar altında çalıştık. Bunu yaşamamış olsaydım imkansız, abartılmış olduğunu düşünürdüm ama bizzat yaşadık. Bir enkaza giriyoruz, çıkıyoruz 7 saat o kadar zaman ne zaman geçti bilemiyorsun. Bana sorsan 10 dakika. O kadar çabuk geçiyor ki anlamak mümkün değil. O sesi aldın, orada bir canlı var işte ona dokunup çıkardığında ise hiçbir kelimeyle ifade edilemeyecek mutluluk duyuyorsun. Sanki ilk defa kendi çocuğun dünyaya geliyor ona ilk defa dokunuyorsun tarifsiz bir mutluluk yaşıyorsun” şeklinde konuştu.