Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile MİT Başkanı Hakan Fidan'a ait olduğu öne sürülen kimlik kartlarını sosyal medya hesabından paylaşan gazeteci İbrahim Haskoloğlu'nun tutuklama kararının çelişkilerle dolu olduğunu belirtti. Bildirici, "İçişleri'ne göre belgeler sahte, sızdırma yok. Mahkemeye göre de 'gizli kalması gereken belge'" dedi.
Bildirici, Haskoloğlu'nun, bilgisayar korsanlarının kendisine gönderdiği belgeleri doğrulatmak yerine devlete bildirdiğini hatırlatarak, "Gazetecinin böyle bir görevi olamaz. Bu gazetecilik etiğine aykırı ama yine de bilgi vermemekle suçlanıyor!" ifadesini kullandı.
Faruk Bildirici, "'Sahte belge' ise neden 'gizli kalması' gereksin ki?" başlıklı yazısında şunları kaydetti:
"İbrahim Haskoloğlu, Erdoğan ve Fidan’ın kimlik kartlarının görsellerini paylaşırken, kişisel bilgilerin üzerini kapatmıştı. Gizli bilgilerin kamuoyunda öğrenilmesini engellemişti.
Tutuklama kararının birinci çelişkisi buydu. Sulh Ceza Hâkimliği’nin tutuklama kararına göre ortada “devletin gizli kalması gereken gizli belgeleri” söz konusuydu ama Cumhurbaşkanlığı ve İçişleri Bakanlığı’na göre bilgiler zaten sahte ve sızdırma da yoktu. Sahte olduğu ifade edilen belgeler, “gizli kalması gereken belge” olarak kabul edilerek tutuklama için zorlama bir gerekçe yaratılmıştı.
...
İstanbul Anadolu 9. Sulh Ceza Hâkimliği’nin başka bir tutuklama gerekçesi de “Bu bilgileri Cumhuriyet Başsavcılığı’na veya Emniyet ile resmi yol ile paylaşmamasının suçluları yakalamaya uğraştığına dair beyanları ile uyuşmadığı” şeklindeydi.
Halbuki İbrahim Haskoloğlu, Twitter’da yazdığını ifadesinde de açıklıyordu. Bilgisayar korsanlarının sızdırdıkları bilgileri kendisine ulaştırmaları üzerine sosyal medyada paylaşmadan iki ay önce AKP’den Mahir Ünal ve TBMM Başkanı Mustafa Şentop ile CHP’li Özgür Özel ve Engin Özkoç’a ilettiğini anlatmıştı.
...
Aslına bakarsanız suçlamaların tersine İbrahim Haskoloğlu, bilgisayar korsanlarının kendisine ilettiği bilgi ve kimlik kartı fotoğraflarını devlete iletmek için büyük çaba harcamış. Açıkça söylemek gerekirse, gazeteci gibi davranmamış.
Bir gazetecinin kendisine gelen bilgileri, gizli de olsa devlete, kamu görevlilerine iletmek, devlete yardım etmek gibi bir görevi olamaz. Gazeteci, aldığı bilgileri muhataplarına sorarak kontrol eder, doğruluğuna emin olduktan sonra yayımlar. Uyarılması gereken bir durum varsa da ilgili kişi ve kurumları haberiyle uyarmış olur. Gazeteci sorumluluğu bu şekilde gerçekleşir.
Ama gördüğüm kadarıyla İbrahim Haskoloğlu’nun bu süreçteki amacı bilgileri doğrulatıp haber yapmak değil. Nitekim ifadesindeki “Ben bunu haber için değil devlete yardım için gönderdim. Ben sade vatandaş olarak paylaşım yaptım” sözleri gazetecilik açısından etik bir soruna işaret ediyor. Sosyal medyadaki tepkiler üzerine açıkladığı, 29 Ocak’ta siber@egm.gov.tr adresine gönderdiği e-postada da sorunu iletmeye çalıştığı görülüyor.
Haskoloğlu, soru sorup doğrulatmaya çalışmamış, bilgilendirmek istediği yetkililerden beklediği dönüşü alamayınca edindiği bilgileri kamuoyuyla paylaşmış. Gazetecilik etiği açısından doğrulatmaya çalışmamak ne kadar yanlışsa doğrulanmamış bilgiyi yayımlamak da o kadar yanlış."