Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Bakanlar Kurulu ve akademi dünyasından katılımların gerçekleştiği Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeli'nin ilk toplantısı İstanbul'daki Dolmabahçe Ofisi'nde düzenlendi.
Kahramanmaraş'ta meydana gelen ve on bir şehrimizi tarihte görülmemiş bir tahribata sürükleyen deprem felaketlerinin akabinde organize edilen toplantıda, Cumhurbaşkanı Erdoğan 'yatay mimariden vazgeçilmeyeceğini' vurguladı.
Sadece deprem değil, afet kavramında değerlendirilebilecek tüm olumsuzlukların Ulusal Risk Kalkanı Modeli çatısı altında yoruma açık olduğunu belirten Cumhurbaşkanı, "Şüphesiz asıl olan sizlerin değerlendirmeleri, analizleri, tespitleri, teklifleridir" diyerek sözü uzmanlara bıraktı.
Toplantıya katılım sağlayan veya ihtisas kurulunda adı geçen akademisyenler ve alanında uzman isimler, 7,5 saatlik toplantının ilk detaylarını Haber 7'yle paylaştı.
Prof. Dr. Mustafa Kumral; Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, Prof. Dr. İlber Ortaylı, Prof. Dr. Mustafa Ilıcalı, Yüksek Mimar Yoshinori Moriwaki, Prof. Dr. Okan Tüysüz, Prof. Dr. Lütfi Akça, Prof. Dr. Burcu Özsoy ve Prof. Dr. Kasım Yenigün, Haber 7'ye görüşlerini aktaran akademisyen ve alanında uzman isimlerdi. İşte, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın himayesinde düzenlenen toplantıda uzmanların ilk izlenimleri:
İTÜ REKTÖR YARDIMCISI PROF. DR. KUMRAL: "TÜRKİYE AFET POLİTİKALAR KURULU OLUŞTURULUYOR"
Jeoloji mühendisliği alanında uzmanlığı bulunan İstanbul Teknik Üniversitesi Rektör Yardımcısı Profesör Doktor Mustafa Kumral, sayısı 9 olan politikalar kurulunun 10'a çıktığını ve Türkiye Afet Politikalar Kurulu'nun oluşturulduğunu şu sözlerle anlattı:
"Cumhurbaşkanımızın başkanlığında bütün kabine üyelerinin katıldığı bir toplantıydı. Onun yanında yaklaşık 90-100 civarı farklı disiplinlerden bilim insanları vardı. Sayın Cumhurbaşkanı 7,5 saat boyunca herkese söz verdi, herkes açık açık fikrini belirtti. Ortak bir mesaj vardı ama tüm hocalarımızın konuşmalarında farklı vurgular vardı ve bunlar çok önemliydi. Bunlar tek tek not alındı… Ulusal Risk Kalkanı Modeli projesi kapsamında şu anda 9 tane olan politikalar kurulu 10’a çıkarılmış oluyor. Ayrıca Türkiye Afet Politikalar Kurulu oluşturuluyor. Bu kurulda sadece depremle alakalı değil, yangın; sel ve kuraklık gibi tüm afetlere yönelik çalışmalar yürütülecek. Türkiye’nin afet ülkesi olduğu artık net bir şekilde ortaya çıktığı için bütün afetlerle alakalı bir politika belirleme yoluna gidiliyor."
"ÖNGÖRÜLEMEYEN BİR DEPREMDİ"
Kahramanmaraş'ta yaşanan iki depremin öngörülemeyen depremler olduğunu belirten Prof. Dr. Kumral, sözlerini son derece hayati önem arz eden 'güvenli konut' imasıyla noktaladı:
"Bu depremin öngörülemeyen bir deprem olduğunu söyledim. Hele ki dünyada hiçbir bilim insanının rastlayamayacağı türde 9 saat içerisinde iki depremin meydana geldiği bir süreçti. Bunu şöyle tarif ettim, masa üzerindeki bir cam levhaya çekiçle vurduğunuzda, nasıl her tarafta kırıklar oluşursa, bu deprem aynı zamanda normal fay hatları dışında her tarafta kırıkların oluşabileceğini ortaya koyan bir deprem oldu. Bu da şu anlamı taşıyor, ‘Türkiye’nin şu bölgesi güvenli, bu bölgesi güvenli’ diye bir tabir artık yok. Türkiye, yüzde 100’ünü depreme güvenli bir şekilde inşa etmek zorunda… Bu inşaatı da artık zemin-temel ve inşaat üzerine oturtmak zorunda… Ayrıca İstanbul Teknik Üniversitesi’nin bu konuda ve her alanda yetkin hocalara ve altyapıya sahip olduğunu ve bir merkez kurulması durumunda İTÜ’de seve seve yer verebileceğimizi belirttim kendilerine…"
PROF. DR. ILICALI: "GÖRÜLMEMİŞ BİR ŞEYDİ..."
Ulaştırma alanında çalışmaları olan Prof. Dr. Mustafa Ilıcalı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın toplantı sürecinde konuşma yapan uzmanları dikkatle dinlediğini, katılımcıların Erdoğan'dan etkilendiklerini şu ifadelerle anlattı:
"43 yıllık hocayım. Hayatımda gördüğüm ilk toplantıydı… Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı, bilim insanlarını bir araya getiriyor ve burada fikir birliği oluşturmak için müthiş bir adım atıyor. Bilimin desteğini alarak yapılacak çalışmalarda böyle bir ortam oluşturuyor ve siyaset üstü bir konu olduğunu açıklıyor. 100’e yakın bilim insanına beşer dakika veriyor, kendisi 7 saati aşkın bir sürede dikkatli bir şekilde dinliyor, not alıyor… Kapanışta hükümetin ilgili organlarıyla beraber hem olası deprem hem de deprem bölgesindeki çalışmaların hızla tamamlanması konusunda bir müştereklik sağlıyor. Buradan çıkan ortak akıl o. Bu da çok önemli. 85 milyon adına kimsenin itiraz edemeyeceği, bilimin ışığında bu adımları paylaşıyor, mükemmel bir şey yani… Bir de ayrıca yanımda yöremde oturan farklı insanların, farklı kişilerin etkilendiklerini, heyecanlandıklarını gördüm. Hepsi de profesyonel hocalardı… Görülmemiş bir şeydi… Yılların hocasıyım, insanlar rektörleriyle öyle kolay kolay bir araya gelemiyor… Çok etkileyiciydi… Cumhurbaşkanımızın Belediye Başkanlığı döneminde oluşturduğu bir kurul vardı ve ben de üyesiydim. O günleri hatırlattı bana bu toplantı…"
'DEPREM TRAFİĞİ' VURGUSU
Toplantıda kendisine ayrılan süre içerisinde deprem bölgelerinde oluşabilecek trafiğe yönelik alınması gereken önlemleri anlattığını belirten Prof. Dr. Ilıcalı, Haber 7'ye yaptığı özel açıklamalarını şöyle noktaladı:
"Daha önce Sayın Cumhurbaşkanımıza ve Bakan Bey’e ulaşımla ilgili raporlar sunmuştum. Konuşmam boyunca iki unsuru çok önemsedim. Birincisi deprem anında oluşan trafikti. Böyle bir projeyi, yani trafiğin yönetimini TÜBİTAK adına yönetiyorum zaten. Deprem bölgesinde de bulundum. Deprem anında trafiğin yönetilmesi projesinin bütün Türkiye için geçerli olduğunu ve bunun önem teşkil ettiğini vurguladım. Onun haricinde depremden önce kentsel dönüşümün bütün potansiyelimiz ve gücümüzle en kısa sürede tamamlanmasını istedim. Allah korusun İstanbul’daki olası bir depremde, Maraş’ı görünce, buradaki yönetimin çok zor olacağını belirttim. Bu yönde insan kaynağı açısından inşaat mühendisliklerine talep azalıyor, bu bağlamda YÖK’ün devreye girmesini istedim. Bir de güvenli bina sertifikasının zorunlu olması gerektiğini, bunun için yasal düzenlemelerin yapılmasını belirttim. Ayrıca belediyelerin bütçelerini revize edip depremi öncelemeleri gerektiğini, vatandaşın kentsel dönüşümde işini kolaylaştıracak finansman açısından duyduğu gereksinimleri söyledim."
PROF. DR. İLBER ORTAYLI: "KOMİTE KURULACAK HERHALDE"
Şehir dışında olması sebebiyle Dolmabahçe Ofisi'ndeki toplantıya katılamadığını aktaran Galatasaray Üniversitesi akademisyenlerinden Prof. Dr. İlber Ortaylı, "Toplantıda 100 kişi olduğunu duydum. Komisyon olarak değerlendirileceğini düşünmüyorum. Komisyon için fazla sayılabilecek bir rakam. Komite kurulacak herhalde. Deprem Milli Komitesi gibi bir şey olabilir. Birtakım uzmanlardan, bilgi sahibi kimselerden gözlemleri ve değerlendirmeleri isteniyor ve bu olacak bir şey… Yapılması gerekiyordu tabi" dedi.
Marmaray ve İzmit Körfezi Geçiş Köprüsü gibi önemli projelerde çalışan Yüksek Mimar Yoshinori Moriwaki, toplantının 'iyiye işaret' olduğunu belirterek: "Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Bakanlar 7 saati aşan toplantının tamamında vardı. Sürekli not aldılar. Dikkatli bir şekilde dinliyorlardı. Toplantı, Türkiye’nin bundan sonraki süreçte daha iyi olacağına dair fikirler verdi. Bu toplantıları devam ettirmek lazım… Başlangıç itibarıyla çok iyi bir adım olduğunu söyleyebiliriz" diye konuştu.
"TÜRKİYE'DE ÇOK FAZLA MÜTEAHHİT VAR"
Dolmabahçe'deki konuşmasında 'eğitimin' altını çizdiğini söyleyen Moriwaki, Japonya'daki uygulamaların Türkiye'ye uyarlanabileceğini kaydetti:
"Bana ayrılan sürede eğitime dikkat çektim. Afet eğitimlerine hemen başlanması lazım… Küçük yaşlarda bu eğitime başlanmalı. Anaokulundan itibaren ders olarak verilebileceğini belirttim. Çocuklara oyun oynar gibi anlatılabilir bu durum. Çocuklar bunları öğrenmeli… Ayrıca tatbikatların belirli aralıklarla yapılması gerektiğini söyledim. Japonya'da ayda bir kere okullarda ve mahallelerde tatbikat yapılıyor. Kentsel dönüşümü de hızla yapmak lazım. Ya binayı güçlendirmek ya da yeniden yapmak… Türkiye’de çok fazla müteahhit var… Buna kolayca izin vermemek lazım… Müteahhidin inşaat yapabilmesi için mutlaka bir mühendise ihtiyaç duymalı ve bu mühendis kolay kolay imza atamamalı… Japonya’da mühendisler tıpkı doktorlar gibi iki yıllık staj sürecinin ardından imza yetkisine kavuşuyor. Benzer bir uygulama Türkiye’de de yapılabilir."
Japon Yüksek Mimar, Haber 7'ye yaptığı özel açıklamalarını şu ifadelerle noktaladı:
"Japonya’ya her gün bağlanıyorum. Deprem hakkında demeç veriyorum. Onlara burada ihtiyaç duyulan malzemeleri söylüyorum. Nasıl gönderebileceklerini anlatıyorum. Toplantıda bundan da bahsettim."
PROF. DR. TÜYSÜZ: "FAYDALI BİR TOPLANTIYDI"
İTÜ'nün emekliye ayrılan jeoloji anabilim dalı akademisyenlerinden Prof. Dr. Okan Tüysüz, "Faydalı bir toplantıydı. İlk defa böyle üst düzey bir toplantı olmasını anlamlı buldum. Biz de gittik orada görüşlerimizi belirttik. Umarız ki hayata geçer… Mesleki anlamda fayların araştırılması, sıvılaşan zeminlerin araştırılması, buralarda yerleşim yapılmaması gibi önerilerde bulundum." dedi.
İstanbul Teknik Üniversitesi Deprem Mühendisliği Ve Afet Yönetimi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 'risk yönetimi' vurgusunu anlatarak İstanbul'daki tehlikeye dikkat çekti:
"Bizim yapmamız gereken şey depremden sonra ortaya çıkan arama kurtarma çalışmalarını, tıbbi ihtiyacı, çadır kurmayı ve yemek dağıtmayı ortadan kaldırmak. Bunları daha iyi yapmak değil yani bunlara ihtiyaç kalmaması için çalışmak… Yani ‘Nasılsa enkazı kaldırırız’ değil, ‘İnsanlar nasıl enkaz altında kalmaz’ diye çalışmak lazım. Zaten Sayın Cumhurbaşkanının yaptığı konuşma bunu vurguluyordu. ‘Artık risk yönetimi yapacağız, kriz yönetimi değil’ diyordu… Artık afetten önceki riski düşünmemiz ve bunu azaltmamız lazım… ‘Bu kadar bina yıkılmasın, yıkılırsa bunun altından kalkamayız’, bunu anlamamız gerekiyor. Öncelikle yıkılmamayı öğrenmeliyiz. Afet yönetimi bir bilim dalıdır ve afet yönetiminin yüzde 70’i afetten önce yapılır. Bunu anlayabilirsek önemli bir adım atmış olacağız. Yoksa afet olduktan sonra kahramanlık değildir afet yönetimi… Yapılacak iş belli… Sözün bittiği yerdeyiz. Mesela İstanbul’da yıkılacak 100 bin tane binanın olduğunu biliyoruz. Bu yapıların bir an önce ortadan kaldırılması lazım."
PROF. DR. AKÇA: "BÜTÜN DÜNYA RİSKE KARŞI DİRENÇLİLİK MODELİNE GEÇİŞ YAPIYOR"
Cumhurbaşkanlığı Yerel Yönetim Politikaları Kurulu Üyesi Prof. Dr. Lütfi Akça, modelin adında geçen 'kalkan' ifadesinin önemini şu sözlerle anlattı:
"Toplantının öncesinde başlatılan proje, Ulusal Risk Kalkanı Modeliydi. Aslında bütün ülkelerin ulusal risk projeleri ve modelleri var. Bu doğru bir yaklaşım… AFAD kapsamında risk çalışmaları vardı ama burada biraz daha kapsayıcı ve genişletilmiş bir toplantıydı. Burada önemli olan bir diğer husus ise ‘Kalkan’ kelimesiydi. Şahsen üzerinde durduğum bir noktaydı. Çünkü kalkan modelinde, artık günümüzde risk yönetiminde riske karşı dirençlilik deniliyor. Yani geçmiş yıllarda yapılan afet yönetiminin yerini son beş on yıldır yapılan çalışmalarla afetten önce riskin belirlenerek riskli noktalarda alınması gereken tedbirler noktasında bir geçiş yapılmıştı. Artık bütün dünyada riske karşı dirençlilik modeline geçiş yapılıyor. Dolayısıyla buradaki kalkan modeli, bütün alanlarda, kuraklıkta, selde, depremde, bütün bu risklere karşı direnç oluşturmayı hedefliyor. Dirençlilik nedir peki? Japonya depremle nasıl mücadele ettiyse bizim de aynı şekilde mücadele etmeyi öğrenmemiz lazım. Yıkılmayacak binaların yapımı, zemin seçimi, şehirleşme gibi tüm yönleriyle alınacak tedbirlerdir bu yönetim…"
"ÇOK SIK ŞAHİT OLDUM"
Türkiye'nin 20 yıl içerisinde su altyapısına yaptığı yatırımlarla öne çıktığını belirten Prof. Dr. Akça, tarımda su kullanımının artışa geçtiğini Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü döneminden bir örnek vererek aktardı:
"Yerel Yönetim Politikaları Kurulu olarak 2-3 yıldır Türkiye’de Su Yönetimi ve Su Politikası konuları üzerinde çalışmalar yapıyoruz. Orada Sayın Cumhurbaşkanımıza su altyapısı ve su yatırımları konusunu ifade ettim. Son 20 yılda büyük bir mesafe aldık… 2002 yılında Türkiye’nin 276 barajı vardı şu anda 992… Üç katın üzerinde… Bu büyük bir atılım tabi… Buna benzer sulama hizmetlerinde Türkiye gerçekten gerekli altyapıya sahip. Bunun da belki doğal bir sonucu olarak, su kullanımının artmasına şahit oluyoruz. Görev dönemim sürecinde şuna çok sık şahit oldum, tarımda su kullanımı çok fazla artmış düzeydeydi. Zamanında bu kadar kullanılmıyordu çünkü yeterli altyapı yoktu. Altyapı geliştikçe tarımda su kullanımı doğal olarak arttı. Şimdi dolayısıyla suyun yatırımından ziyade su kaynağının yönetiminin iyi yapılması gerekiyor. Bunun için verimli kullanım hayati derecede önemli… Kaynakların arz talep dengesini kurmak da keza öyle…"
"SUYUN İHRACATI VEYA İTHALATI YAPILMAZ"
Su yönetiminin bir bütün olarak yapılması gerektiğini bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a ilettiğini söyleyen Akça, Haber 7'ye yaptığı açıklamaları şu sözlerle noktaladı:
"Su herkesin alabileceği veya üretilebilecek bir şey değil…Suyun ithalatı veya ihracatı yapılmaz… Tabi suyun dolaylı olarak ithalatı var. O da ayrı bir konu… Suyun çokça harcandığı malzemeleri, ürünleri ithal ettiğiniz zaman suyu da ithal etmiş olursunuz… O ayrı bir konu… Ama suyun bizzat ithalatı gibi bir durum yok. Bu sebeple verimli kullanmak şart… Bu noktada su yönetiminin bir bütün olarak yapılması gerektiği kanaatindeyim. Bunu Sayın Cumhurbaşkanımıza özellikle ifade etmeye çalıştım. Artık Türkiye’de su yatırımlarını önceleyen, merkezinde su yatırımları olan bir anlayıştan öbür tarafa geçip, suyun kendisinin yönetilmesini, kuraklık gelmeden evvel alınacak önlemleri, sulanacak veya sulanmayacak toprakları iyi bilmemiz gerektiğini söyledim. Yer altı sularının son derece önemli oluşunu Sayın Cumhurbaşkanımıza belirtmeye çalıştım. Çünkü yer altı suları barajlar gibi değildir… Barajlar su gelirse beslenen kaynaklardır ama yer altı suları yüzlerce, binlerce yıllık depolardır. Kuraklığı yenme imkanı sunar size… Fakat bunun için de depoların dolu tutulması gerekiyor… Ancak yer altı su yönetiminde çok zor durumdayız… Konya’daki durumu biliyorsunuzdur… Sadece Konya değil pek çok yerde sularımız 50-100 metre aşağı çekilmiş durumda… Buralar devletin yeni irade koyması gereken alanlardır… Bu Su Bakanlığı mı olur Türkiye Su Başkanlığı mı olur bilemiyorum… Bu proje kapsamında tartışılacak konulardır…"
İSLAHİYE VE NURDAĞI YAPILAN ARAŞTIRMAYLA ORTAYA ÇIKMIŞTI
TÜBİTAK MAM Başkan Yardımcısı ve İTÜ Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burcu Özsoy, TÜBİTAK ile Gaziantep'te yaptıkları sismik tehlike haritası çalışmasının İslahiye ve Nurdağı'ndaki sonuçlarını şöyle ifade etti:
"Ben Harita Mühendisiyim. Çevreden doktoram ve deniz bilimlerinden doçentliğim var. Kendi branşlarım çerçevesinde, özellikle sismik tehlike haritalarının çıkarılmasının önemine değindim. Biz Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin sismik tehlike haritasını hâlihazırda yapmaya başlamıştık. Yaklaşık 2 senedir üzerinde çalışıyordur. Oraya kurduğumuz sismik cihazlardan edindiğimiz tecrübeler ve verilerle beraber 7,7’lik bir deprem olduğunu simüle ederek bu deprem sonucunda aslında şehirde neler olacağının haritasını çıkartmıştık ve Nurdağı ile İslahiye’ye dikkat çekmiştik. Ben de bu sismik tehlike haritalarının ne kadar önemli oluşundan bahsedip bunun tüm Türkiye’ye yayılmasının altını çizdim."
"ACİL EYLEM PLANLARINA DENİZDEN YAKLAŞIM" ÖNERİSİ
Toplantı sırasında 'Acil eylem planlarına denizden yaklaşım' ifadesini kullandığını belirten Prof. Dr. Özsoy, bu tanımı şu şekilde izah etti:
"Peki olan depremle ilgili neler yapabiliriz? Yeni yerleşim alanlarının tespiti, hafriyat atıklarının nereye atılacağıyla ilgili uzaktan algılama ve coğrafi bilgi sistemlerinin kullanımıyla beraber bu alanların tespit edilmesinden bahsettim. Bu halihazırda olmuş depreme yönelik neler yapabiliriz anlayışındaki ifadelerimdi… Bir de beklentimiz olan ‘İstanbul depremiyle ilgili ne tür çalışmalar yapabiliriz?’ konusuna değindim. O da haliyle fay hattının geçtiği Marmara Denizi’nde, özellikle deniz alanlarında sismik tespitlerin ve çalışmaların yapılması gerektiğini bahsettim. Ayrıca ‘Acil eylem planlarına denizden yaklaşım’ ifadesini kullandım. Bu da ister istemeden karasal yaklaşımda, özellikle on bir şehirde yolların kapandığını gördük maalesef, deniz yolunun İstanbul için ciddi bir çözüm yolu sürecine dahil edilmesi gerektiğinin altını çizdim. Disiplinler arası çalışma çok önemli… Ben kendim zaten disiplinler arası bir akademik yapıya sahibim… Disiplinlerin beraber çalışması, farklı çözüm önerilerinin önemli olacağına dikkat çektim."
Su yönetimi, sulama ve su kaynakları alanlarında çalışmalar yapmış Prof. Dr. Kasım Yenigün, devletin üst kademedeki isimlerinin toplantıyı ne denli sahiplendiklerini, "Benim ve diğer arkadaşların ortak düşüncesi şuydu, devletin en üst düzeydeki kurumları olayı ciddi bir şekilde sahiplenmişti. Sayın Cumhurbaşkanı da zaruri bir iki çıkışın dışında 7,5 saatin tamamında oradaydı. Değer verildiğini gördük. Hocaların ortak görüşü buydu… Yapılan öneriler ve eleştiriler dahil olmak üzere dikkatli bir şekilde not alındı… Hepsi takip edildi… Bu da son derece önemliydi… Gelen tekliflerin hepsi not alınmakla beraber Cumhurbaşkanlığı nezdinde bunların takip edileceğini Sayın Cumhurbaşkanımız kapanışta belirtti. Eğer uygulanabilirse, çok ciddi bir devlet iradesinden ve kararlılığından bahsetmemiz mümkün. İnşallah devam eder…" diye anlattı.
Afet durumunda en az konut kadar diğer stratejik yapılarında büyük önem arz ettiğini belirten Kastamonu Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yenigün, "Bana ayrılan sürede üç dört maddenin üzerinde durdum. Şu anda herkes ister istemeden konut ve can derdinde… Fakat depremin dışında diğer afetlerin bu çalışma içerisinde yer aldığını belirtmek istiyorum. Konutların dışında stratejik yapılarımız var bizim… Barajlar gibi diğer yapılar gibi… Bunların düzenli olarak rutin kontrollerinin yapılması çok önemli… Şu anda gönüllü olarak başlattığımız ve devam ettiğimiz bir baraj güvenliği grubumuz var. Düzenli olarak barajları inceliyoruz. İstanbul ve Aydın’daki barajları daha yeni incelemiştik. Burada gördüğümüz problemleri not ettik. Ve bunun gibi nitelikli yapıların devlet nezdinde takibini önerdik… Benzer şekilde taşkın yönetim planları vardı… Bunların arkasında birçok kuruma sorumluluk tanıyan tablolar var… Kanuni gerekçeleriyle beraber… Bunların izlenmesini, bu kurumlar bu sorumluluklarını yerine getiriyor mu önerisinde bulunduk… Ayrıca birçok şehrin, yerel yönetimlerin ya da sivil toplumların birtakım çalışmalar yaptığını biliyoruz. Fakat bu çalışmaların çoğu birbirine benziyor. Burada bir tecrübe paylaşımının olması önemli…" sözleriyle açıklamalarını noktaladı.