HABER7
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in Miraç mucizesinde ayak bastığı mekanlar arasında yer alan Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Kudüs, Hz. Ömer devrinde fethedilerek İslam toprağı yapılmıştı. 637 yılında gerçekleştirilen fetih sonrası sulh ve sükunet dönemi başlayan Kudüs’te Hz. Ömer’in yayımladığı emanname tarihe geçmişti.
Günümüzde İsrail işgali altında kan, gözyaşı ve mezalimlerle gündeme gelen Kudüs’ün İslam ordularınca fethinin ardından Hz. Ömer’in emannamesinde insanlara zarar verilmeyeceği, ibadet yerlerine dokunulmayacağı, mallarına el konulmayacağı, yerel halka din değiştirmeleri için baskı yapılmayacağı gibi kaideler yer almıştı.
Asırlara ışık tutan o emannameyi hatırlatan ilahiyat profesörü Mustafa Karataş, Ülke TV ekranlarında şunları söyledi:
“Kudüs'ün ileri gelenleri gelip teslim görüşmelerini yaptılar. Hz. Ömer onlara bir emanname vererek şehri teslim aldı. Emanname şöyle;
Bismillahirrahmanirrahim. Bu, Allah’ın kulu, müminlerin emiri Ömer ibnü Hattab’ın İlya yani Kudüs halkına verdiği emandır. Bu eman canlarına, mallarına, kilise ve mabetlerine, hastalarına, sağlıklılarına vesair halka verilmiştir. Kiliseleri Müslümanlarca kullanılmayacak. Yıkılmayacak.Bu eman, canlarına, mallarına, kilise ve mabetlerine, hastalarına, sağlıklılarına ve sair halka verilmiştir. Kiliseleri Müslümanlarca kullanılmayacak ve yıkılmayacaktır. Kiliselerden ve arsalarından, Hıristiyanların haçlarından ve mallarından hiçbir şey eksiltilmeyecektir. Din değiştirmeleri için baskı yapılmayacak, hiçbiri bu uğurda zorlanmayacaktır. İlya halkı Medain halkı gibi cizye verecektir. Buradan ayrılarak Rum’a ve Lusus’a gitmekte serbesttirler. Ayrılan kimselerin canı ve malları gideceği yere varıncaya kadar güvendedir.Şehirde kalan da güvendedir. İlya halkından mabetlerini, haçlarını bırakıp mallarıyla birlikte Rum’a gitmek isteyenlerin canları, malları ve haçları gidecekleri yere varıncaya kadar güvencededir. Şu tarihten beri, orada oturan herhangi bir kimse de, dilerse İlya halkı gibi cizye vermek şartıyla orada kalabilir, dilerse Rum’a da gidebilir. Allah’ın ahdi ve Rasulü’nün, halifelerin ve müminlerin zimmeti, üzerlerine düşen cizyeyi verdikleri sürece burada yazıldığı şekildedir.Hz. Ömer’in imzaladığı bu emannameden sonra şehir Müslümanların idaresine kansız bir şekilde teslim olmuştur.”
ASIRLARCA KAN AKMADI
İslam beldesi olarak tam 462 yıl kansız şekilde yönetilen Kudüs’te Haçlı Ordusu’nun 1099 yılında gerçekleştirdiği işgal sonrası yeniden kaotik nizam hüküm sürmüştü. 1187’de Selahaddin Eyyubi, 1516’da Osmanlı sultanı Yavuz Sultan Selim Han’ın fethettiği Kudüs ve Filistin coğrafyası, Osmanlı egemenliğinin sona erdiği 1917 yılındaki İngiliz işgalinden günümüze kadar yine kan deryasına döndü.
OSMANLI DÖNEMİNDE ADALETE YÜKSELEN 'MERDİVEN'
Hz. Ömer’in fethiyle 462 yıl İslam’ın barış ve güven iklimine giren Kudüs, Yavuz Sultan Selim’in fethiyle de 401 yıl Osmanlı hakimiyetini yaşadı. “İkinci dört asır” devrinde de tarihe iz bırakan örnekler sergilendi. Bunlardan bir tanesi, ‘Kıyamet Kilisesi’ hadisesi…
Kudüs’teki Kıyamet Kilisesi, içerisinde Hz. İsa’nın mezarının bulunduğuna inanılan ve Hıristiyan aleminin en mukaddes yerlerinden biri olan Hıristiyan mabedini ifade ediyor. Dolayısıyla farklı Hıristiyan cemaatleri tarafından bu kiliseye büyük bir önem atfediliyor.
Bu öneminden dolayı kilisenin farklı Hıristiyan cemaati temsilcileri tarafından paylaşımı ve kullanımı konusunda sık sık tartışmalar yaşanıyor. Osmanlı idaresi zamanında yaşanan bu idari krizi Osmanlı bir fermanla çözüme kavuşturmuştu. İşte o ferman, asırlardır olduğu gibi günümüzde de hala geçerli.
Ortodoks, Katolik, Ermeni ve Süryani kiliselerinin çekişme yaşayıp kanlı gerilimlere imza attıkları Kıyamet Kilisesi ile ilgili Osmanlı Sultanı 3. Mustafa, 1757’de mukaddes mekanlarda “statüko” ilan eden bir ferman çıkarmıştı. Bu fermana göre, kilisenin temizlik ve bakımı dört Hristiyan mezhebi arasında eşit olarak paylaştırılmıştı. Fermanda mezhepler arasında mekanlar dağıtılırken, avluyu temizleme hakkı Ortodokslara, basamakları temizleme hakkı ise Katoliklere verilmişti.
Sultan Abdülmecid'in tahtta olduğu 1852 yılında ise temizlik sırasında bir gün mezhep mensupları, “Siz bizim sevaplarımızı kapıyorsunuz” anlayışıyla birbirlerine girince çatışmalar tekrar büyümüş ve 1 kişi can vermişti.
Sultan Abdülmecid bir ferman çıkararak Kudüs’teki mukaddes mekanlarda yeni bir “statüko” ilan etti.
“Kutsal mekanlara ben geleceğim, milimi milimine kimin nereyi temizleyeceğini ben belirleyeceğim. Bundan sonra da bir taşı yerinden oynatan kafasını yerinden oynatmıştır. Biline…” diye devam eden ferman, Kudüs’e ulaşılır ulaşmaz kilisenin önündeki meydanda okundu. O sırada bir Ermeni papazı kilisenin ön cephesindeki pencerelerden birini, dayadığı ahşap bir merdivene basarak temizlemekle uğraşıyordu. Papaz fermanla derhal aşağı indirildi fakat merdiveni kaldırmak istediğinde engel olunarak müdahale edildi.
O günden itibaren Osmanlı’nın ilan ettiği statükonun devamının ifadesi olarak bu merdiven hala aynı yerde tutuluyor, Bugün Osmanlı’nın o zaman belirlediği mezhepler arası paylaşım yürürlükte ve 1,5 asırlık merdiven, pencerede bu statüko kanununun nişanı olarak duruyor.
Nitekim Osmanlı'nın gönderdiği uzmanlarla mekanlar yeniden milimetrik olarak paylaştırılmış bu arada kavgaya neden olan son basamağın da Katoliklerin hakkı olduğuna karar verilmişti.