Son dönemin popüler dizileri arasında yer alan Kızılcık Şerbeti, Veda Mektubu ve Ömer gibi yapımların mütedeyyin kesimi hedef tahtasına koyucu nitelikteki yorumları birçok açıdan Yeşilçam'ı çağrıştırıyor.
Din adamlarının üçkağıtçı olarak gösterilmesi, nikah ve evlilik kurumunun içinin boşaltılması ve gençliğe aşılanan 'protest yaşam' alt metni, göze çarpan ilk ortak detaylar arasında yer alıyor.
Sektörün önde gelenleri, yıllardır ilmek ilmek örülmeye çalışılan 'Muhafazakar-Seküler' kutuplaşmasının arka planında toplum mühendisliğinin yattığını ileri sürüyor.
Anadolu topraklarında hüküm süren hak dinin kutsal değerlerini aşağılamak isteyenlerin görsel iletişimi etkileşime dönüştürmeye çalıştığı savunuluyor.
Haber 7 olarak bu noktada görüşlerine başvurduğumuz Aile, Bilim, Kültür ve Eğitim Derneği Başkanı ve Sosyolog Adnan Kalkan bu durumu, "Yeşilçam dizi tarihinde sürekli dindarlara yönelik itibarsızlaştırma Operasyonu yapıldı. Sol medyanın İslami, muhafazakar camiayı bilinçaltı ve açıktan ötekileştirmesi gerek gazetelerde gerek dizi tarihinde sürekli kendini gösterdi. Günümüzde özellikle muhafazakar iktidarda her ne kadar biraz değişime uğramış gibi görünse de, son zamanlarda o eski dindar ve muhafazakar düşmanlığını artırdılar. Bu da düşmanlığın taptaze bir şekilde muhafaza edildiği gerçeği kendini göstermiştir. TV'de muhafazakarlara savaş açıldı." ifadeleriyle özetliyor.
"BURASI LAİK BİR ÜLKE!"
Toplumun en küçük birimi olarak nitelendirilen aile kavramının içini boşaltmayı amaçlayan Kızılcık Şerbeti dizisi, ahlaki açıdan sıkıntılı sahneleriyle kutuplaşmaya çanak tutuyor. Dizinin bir bölümünde, bir karakterin alkolü normalleştirmesi ve bunun için mücadele verildiğini iddia etmesi ekrana şu şekilde yansımıştı:
“Burası laik bir ülke. İçkiden rahatsız olan varsa gitsin evinde açsın orucunu. Bu halk bunun için çok mücadele verdi."
Laiklikten içki serbestisini çıkaran bir aklın oruç tutan büyük çoğunluk üzerinde kurmaya çalıştığı haksız tahakküm ise, 'din düşmanlığı' olarak yorumlanıyor.
Muhafazakar kesime eleştirisiyle eleştiri oklarını üzerine çeken Kızılcık Şerbeti dizisine değinen Kalkan, "Kızılcık Şerbeti adlı dizide net bir şekilde kendini belli eden din ve dindar düşmanlığı tekrar üzerine düşünülmesi gereken bir sürece ve düzeye girmiştir. Din ve dindar düşmanlığı bu dizilerde açıkça kendini belli etmiştir. Birlikte yaşamak kültüründen nasibini alamamış senaristler ve yapımcılar, toplumun maneviyatına kurşun sıkmak için bütün fırsatları değerlendirilmektedirler." vurgusunda bulunuyor. Fakat Kızılcık Şerbeti dışında iki yapım daha mevcut. Bunlardan bir diğeri, dindar kesimin zorba olarak ekrana yansıtıldığı Veda Mektubu dizisi.
DİNDARLIĞI ZORBALIK OLARAK GÖSTERİYORLAR
Şubat ayı itibarıyla ekrana gelen Veda Mektubu, bir kesimin onca yıldır oluşturmaya çalıştığı yapay tabanlı 'Muhafazakar-Seküler' kavgasının bir başka tezahürü. Dizide iş kadını Alanur'un dansçı kızı Aslı, muhafazakar bir ailenin oğlu ile aşk yaşıyor. Ve ikili arasındaki düğüm, Aslı'nın müstakbel kayınvalidesinin evindeki mukabeleye katılmasıyla kopuyor.
İslami değerlerden tamamen kopuk olan dansçı Aslı'nın görümceleri, haklı olarak mukabeleden önce başörtüsü bağlamasını istiyor. Burada mütedeyyin kesimin kızları, 'zorbaymış' gibi gösterilirken, Kur'an-ı Kerim dinlemeye kısa kıyafetle gelen Aslı 'iyilik meleği' hüviyetine bürünüyor. Ayrıca mukabeleye katılmış kadınların neredeyse tamamı, yarım bağlanmış başörtüleriyle hocalarını takip ediyor.
Temeldeki bu eksiklik ise, alt metinde 'yozlaşma' veya 'ahlaki erozyon' olarak okunuyor. Yani, dansçı Aslı'dan başını bağlamasını isteyen görümceleri dahi başörtüsünü doğru bir şekilde bağlamadığı için muhafazakarların samimiyeti sorgulanıyor.
Sosyolog Adnan Kalkan, bu aşılması güç engelleri, "Günümüzde aile sistemini yıkmanın en iyi ve en kolay yolu dizi sektörü ve medya olması sebebiyle din ve dindarlara zarar vermek isteyen kesimler özellikle bu platformlarda ciddi çalışma yapmaktadırlar. Burada muhafazakar ve dindar camianın duruşunun netleştirmesi ve sadece tenkit edip eleştirmekle yetinmeyip aynı zamanda alternatifler oluşturması gerekmektedir." ifadeleriyle anlattı.
ALLAH'A DUA EDİP OĞLUNA TOKADI SAVURDU, İMAMLIK MÜESSESİ İLE BÖYLE ALAY EDİLDİ
Dönemin en çok izlenen bir diğer yapımı ise Ömer. Dizinin ana karakteri Ömer, babasının imam olduğu camide müezzinlik yapıyor. Ailesinin en büyük isteği de Ömer'i kendi çizgilerine yakın bir kadınla evlendirmek.
Fakat Ömer, kendisinden yaşça büyük, çocuklu ve seküler bir kadından hoşlanıyor. Baba ile oğul arasındaki ilişki, bu noktada tersine dönüyor. İlk bölümün son sahnesinde oğlu için ceviz kıran baba, finalden hemen evvel Allah'a dua edip oğluna tokat atıyor. Eleştirmenler, bu sahnede imam karakterinin söz konusu menfaati olduğunda 180 derece değiştiğine dikkat çekerek, imamlık müessesinin altının oyulmaya çalışıldığının alt metine yansıdığını belirtiyor.
Haber 7'ye konuşan Yaşar Alptekin, imamlığı dahi hedef alan zihniyete, "Çocuğunuz yaramazlık yapınca bir tepki gösteriyorsunuz ve o tepkinin sonucunda çocuk yaramazlık yapmayacağını anlıyor, hareketlerine dikkat ediyor. Onun için ses çıkartmazsak, sivil toplum kuruluşları ortak kanaatte bulunmazsa, RTÜK bir yaptırımda bulunmazsa, onlar da haliyle hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam eder. Biz biraz daha susarsak ipin ucu iyice kaçacak. Sel olup akacaklar." eleştirisini yöneltti.
Sektörün duayen isimlerinden Recep Cinisli ise, mevcut durumu, "Belki de bu daha başlangıcıdır. Ama maalesef izleyen seyircilerimiz memnun, oynayan oyuncular memnun, yapımcılar öyle, kanallar desen rating uğruna neler yapmıyor… Hal böyle olunca ahlaki erozyona uğruyoruz." ifadeleriyle özetledi.
Cinisli, "Hangi muhafazakar yapımcılar, hangi muhafazakar oyuncuları oynatıyor? Bu oyuncular beceriksiz mi? İyi kötü örnekleri var piyasada… Demek ki bu camia bunu istiyor, onlardan olmayınca yoksunuz…" dedi.