Kahramanmaraş'ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde cereyan eden 7,7 ve 7,6 şiddetindeki iki deprem, 11 ilimizde eşine az rastlanır bir tahribata yol açmıştı. AFAD'ın son verilerine göre, 43 bin 556 vatandaşımızın afet sebebiyle hayatını kaybettiği, 100 binin üstünde insanımızın yaralı olarak hastanelere kaldırıldığı öğrenilmişti.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'na bağlı ekiplerin sahadaki incelemeleri, 198 bin binanın az veya orta hasarlı olduğunu ortaya koydu. Deprem sürecinde dikkat çeken bir diğer gelişme ise, müteahhitlerin yurt dışına kaçmaya çalışırken yakalanmasıydı.
Adıyaman'da depremlerde yıkılan 3 sitenin müteahhidi tutuklandı
Hukukçular, yaptıkları evlerin masum insanlara mezar olduğu müteahhitlerin ne gibi ceza-i müeyyidelerle yüzleşebileceğine dair ilk değerlendirmeleri Haber 7 ile paylaştı.
Deprem bölgesinde yıkılan binalara ilişkin 3 müteahhit İstanbul'da tutuklandı
AK Parti Merkez Disiplin Kurulu Üyesi Avukat Dr. Mehmet Sarı ve Avukat Cüneyt Toraman, 'taksirli suç' unsurunun altını çizerken, yıkıma sürüklenmiş binalardaki asıl sorumluları açıkladı. İşte, Sarı ve Toraman'ın açıklamaları:
MARAŞ DEPREMİNDE İZMİR ÖRNEĞİ
AK Parti Merkez Disiplin Kurulu Üyesi Avukat Dr. Mehmet Sarı, Haber 7'ye yaptığı özel açıklamada Kahramanmaraş depremlerinin akabinde yurt dışına kaçmaya çalışan müteahhitlere uygulanabilecek olası hukuki yaptırıma değinirken, İzmir'de ve diğer depremlerdeki sürece vurgu yaptı:
"Biliyorsunuz, depremden kaynaklı meydana gelen suçlar bakımından, yürütülen soruşturmalara baktığımızda özellikle taksirle birden fazla kişinin ölümüne sebebiyet veren suçlar söz konusuydu. Önceki depremlerde de benzer mahiyette yargılanan kişilerin hüküm giydiğini gördük.
Bu noktada bina inşa edenlerin ilk hedefi insanların ölümüne sebebiyet vermek değildi. Bu aşikâr… Kanundaki bu tür düzenlemeye baktığımızda, kişinin ölümüne kasten sebebiyet vermeyen ihmali davranışlarıyla birlikte ya da kendisinden beklenen özeni göstermemekle beraber başkasının ölümüne sebebiyet vermek, yani taksirle bir başkasının ölümüne sebebiyet vermek hususunda değerlendirildiğini görüyoruz. Nitekim İzmir’de meydana gelen deprem sonucunda yerel mahkemeler, bilinçli taksir hükmünü vermişti. Yani yeteri kadar özeni ve ihtimamı göstermemesi sebebiyle insanların ölümüne ve yaralanmasına neden olunması ve mallarına zarar verilmesi bağlamında değerlendirilmişti.
Burada yürütülen soruşturmalar açısından da ifade edilen, bilinçli taksirin daha üst ve daha yoğun hali olan olası kasten sürecin yürütülebileceği ve bu noktada ceza tahsis edileceği konuşuluyor, tartışılıyor. Ancak burada tabii mahkemenin vereceği kararlarla daha da somut bir hal alabileceğini ifade edebilirim."
"Bizim tespitlerimiz 7,8 ve 7,7 şeklinde" Prof. Dr. Kumral'dan çarpıcı 'deprem' açıklaması
MÜTEAHHİTLERİ BEKLEYEN İBRETLİK CEZA
Avukat Sarı, mahkemenin olayın şiddeti, vahameti ve dikkat-özen eksikliğini göz önünde bulundurarak, 'bilinçli taksir' konusuna atıfta bulunup müteahhitlere üst sınırdan ceza uygulanabileceğini aktardı:
"Peki bilinçli taksir düzeyindeki suçun yaptırımı nedir? Ceza Kanunu’nda tayin edilen suçun yarısına kadar artırılması suretiyle cezanın hüküm altına alınabileceğinin bilinçli taksir düzeyinde düzenlendiğini belirtmemiz lazım. Ceza Kanunu’nun 85’inci maddesinde, taksirle bir kişinin ölümüne sebebiyet vermenin 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması belirtiliyor. Eğer birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olunmuşsa, bu takdirde kişi 2 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Mesele eğer bilinçli taksir olarak değerlendirilirse, burada üst hat olarak cezanın yarısı kadar artırılabileceği hüküm altına alınıyor. Yani mahkeme, olayın şiddeti, vahameti ve dikkat-özen yoğunluğunu değerlendirirse ve bunu yarısı kadar artırırsa yaklaşık olarak 22 yıl 6 ay hapis cezası verebileceğini ifade edebilirim. Tabii durum kast boyutunda değerlendirilirse burada meselenin biraz daha ağırlaştırılabileceğini söyleyebilirim."
ZAMANAŞIMI DETAYI
Depremden ötürü yaptığı binaların yıkılmasının akabinde bazı müteahhitler ve kimseler, yapıların 30-40 yıllık olduğunu söylemiş, basında ve sosyal medyada 'zamanaşımı' detayının altını çizmişti. Avukat Sarı, gerekli özenin gösterilmediği halde mahkemenin zamanaşımını değerlendirmeye alacağını belirtti:
"Zamanaşımı işlemeyen suçlar sınırlı sayıdadır. İnsanlığa karşı suçlar, işkence suçu, terör suçları ve kasten öldürme bağlamındaki suçlarda zamanaşımı olmaz. Lakin sınırlı sayıdaki suçlar dışında zamanaşımı kavramı var. Buradaki 30 yıl evvelinde bina yapmış kimsenin, burada eğer gerekli dikkat ve özeni göstermemesinden ötürü yargılanacak olursa şüphesiz mahkemeler zamanaşımı sürecinin işlenip işlenmeyeceğini değerlendirecek. Bu noktada bir karar verecek.
Ancak şurası şüphesiz ki, kendisinden beklenen dikkat ve özeni göstermeyip demir ve betonun yoğunluğunu dikkate almayan kimselerin eylemlerinden ve ihmallerinden dolayı Ceza Hukuku’nun elverdiği hukuk tedbirleri uygulanacak. Tabii bunlar mahkemelerin vereceği kararla ortaya çıkacak.
Milletimizin hak ve hukukunu savunmak adına devletimiz ve soruşturma makamlarımızın, burada gerekli ihtimamı göstererek süreci ilerlettiklerini ifade edebiliriz. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanımız da hukuk nazarında bu anlamda kusuru ve ihmali bulunanlar hakkında sonuna kadar kanunun işletileceğini ve üzerine gidileceğini ifade ettiğini belirtebilirim."
Uzman isimden 'çürük bina' uyarısı: "Çanta falan sizi korumayacaktır"
'KAÇAN MÜTEAHHİTLER' İÇİN DURUM DEĞİŞECEK Mİ?
Haber 7'ye açıklamalarda bulunan Avukat Cüneyt Toraman ise, haklarında yakalama kararı çıkmamış müteahhitlerin kaçmaya çalışmalarının yargıda bir etkisi olup olmayacağını şu sözlerle anlattı:
"Kaçmış olmaları infazla ilgili bir olaydır. Mahkûmiyet kararı verilirse, şartlı tahliyeden yararlanamazlar. Ama yeterli delil varsa ve Savcı dava açarsa yakalama kararı çıkarır, Türkiye'de bulunamazsa INTERPOL’den de talepte bulunabilir, başka ülkelere gitmiş olsalar bile… Bu kimlikle nerede, ne iş yaparlarsa yapsınlar bunun hemen tespiti mümkün zaten. Bu insanlar dünyanın neresine giderse gitsin Türkiye iadesini isteyecektir. Dünya’da şu anda 212 ülke var galiba. Türkiye 212 ülkeden talepte bulunabilir."
KİM SORUMLU?
Avukat Toraman, depremden ötürü hayatını kaybeden vatandaşlarımızın ölümlerindeki sorumluluk payının üçe ayrıldığını, ilk kademede müteahhitlerin; ikinci sırada belediyelerin, üçüncü sırada yapı ve denetim firmalarının mükellef olacağını aktardı:
"Yapılarla ilgili birinci dereceden sorumlu olan tabii ki müteahhittir. Çünkü o yapmıştır. İkinci dereceden buna ruhsat veren Belediye sorumludur. Eğer yasalara aykırı bir işleme göz yumulmuşsa, buna izin veren ve onaylayanlar da sorumludur. Yani bina yapılamayacak bir yere ruhsat veriyorlarsa… Üçüncü derecen sorumlu olan da yapı denetim şirketleridir. Bu şirketlerin her aşamada numune alıp, laboratuvarda inceleyip onay vermesi lazımdı. Bunları masa başında formalite icabı yaparlarsa onlar da sorumludur. Burada daha önceden sadece Belediyeler sorumluydu. Yapı denetim firmaları çok sonradan çıktı. 2002 veya 2004 olması lazım. Ondan önceki yapılarda yapı denetim yoktu zaten. Yapı Denetim Kanunu çıktıktan sonra yapılan yapılarda bir yıkılma varsa yapı denetim firmaları da sorumlu tutuluyor. Çünkü kontrol etmeleri gerekiyor, uygunluk onayı vermeleri gerekiyordu… Yani zincirleme, üçlü bir sorumluluk var."