Marketlerde ve pazarlarda yüksek fiyatlar devam ederken 2018 yılında gündeme gelerek acilen çıkarılması beklenen 'Hal Yasası' aradan geçen 4 yıla yakın süre zarfında halen bekliyor.
Hal Yasası'nı bugünkü köşesine taşıyan Hasan Öztürk, Kasım 2018’de Meclis’e getirildi. Ama bugüne kadar yasadan bir haber çıkmadı. Neden acaba? diye sordu.
İşte Hasan Öztürk'ün o yazısı;
Bir önceki yazımızda, iç piyasadaki fahiş fiyat artışlarının, arz azlığından kaynaklanabileceğini belirtip, “Temel gıda ürünlerinin ihracatına kota” istemiştik. Yazıya çok değişik çevrelerden, çok olumlu ve olumsuz tepkiler aldık.
27 Ocak’ta Resmi Gazete’de yayınlanan tebliğ bile hatırlatıldı. O tebliğde Tarım ve Orman Bakanlığı’na gerektiğinde patates, soğan, sarımsak, fasulye, patlıcan, sivri biler, zeytin, kavun karpuz, limon gibi tarım ürünlerinin ihracatında dönemsel düzenleme yetkisi verildiğini biliyoruz.
Bu yetkiyi “yasaklama” diye görenler de bir şekilde bize ulaşıp tepkilerini gösterdi. Olsun.
Biz neden temel gıda ürünlerine ihracat kotası istediğimizi açıkça yazdık. Verilen cevapları da yazacağız elbette. Sonra da yeni önerilerimizi söyleyeceğiz.
Ama önce salı günü, günü birlik Mersin seyahatimde konuya ilişkin şahit olduğum bir olayı naklederek başlamak istiyorum.
Adana- Mersin arasında bana eşlik eden mihmandarım Veysi kardeşim aslen Mardin Midyatlı. Babası emekli pazarcı. Ailesinin neredeyse tamamı hala pazarcılık yapıyor. Bir akrabası ise Adana halinde mekan sahibi.
Akşam işimizi bitirip Mersin’den Adana Havalimanı’na dönerken, yollardaki turunçları gösterip “Kimseler toplamıyor bunları sanırım” diye Veysi’ye laf attım.
Veysi, sebze-meyvenin para etmediğinden dem vurarak şöyle dedi, “Geçen hafta, bir akrabamı hale götürdüm. 50 kilo limona 35 TL verdi. Kilosu 70 kuruş. Para etmiyor. Zaten herkesin de bahçesi var. Kim toplasın bu turunçları?”
Adana halinde para etmeyen limon, İstanbul’da bizim markette indirim etiketiyle birlikte 5,99’a satılıyor. İyi mi?
“ÜRETİCİSİ İHRACATA KOTA GETİRİLMESİNE KARŞI”
İstanbul’a döndükten sonra bu kez Mersin’de faaliyet gösteren Ulusal Turunçgil Konseyi Başkanı Kemal Kaçmaz’dan bir telefon aldım. Telefonda, “Tarım ürünlerinin ihracatına kota getirilmesi”ne karşı olduğunu söyledikten sonra, “Üretici bu durumdan rahatsız” dedi.
Devam etti, “Tarım ürünlerinin ihracatının önlenmesi çiftçiyi üzer. 55 milyon ton üretim var bunun sadece 5 milyon tonu ihraç ediliyor. Geri kalan 50 milyon ton iç pazara veriliyor. 5 milyon ton ihracata kota konması mı fiyatları düşürecek? Gıda fiyatlarının yüksel olmasının nedeni mazot gibi, gübre gibi, işçilik maliyeti ve tohum gibi girdilerden kaynaklanıyor.”
Kemal Bey, ihracatın çiftçinin can simidi olduğunu düşünüyor. İç piyasaya yeterince arzın yapıldığını, talep fazlasının olmadığını düşünüyor.
Yukarıda sözünü ettiğimiz Tarım Bakanlığı’na ihracatı düzenleme yetkisi veren tebliği de eleştiriyor. Üreticilerin ihracatı zorlaştıracak her türlü karardan rahatsız olduğunu söylüyor.
Haklılık payı olabilir. Kemal Bey, turunç üreticilerinin sözcüsü, dinledik.
Sonrasındaysa telefonuma “üretici” olduğunu söyleyen tanımadığım numaralardan mesajlar geldi. Kimi kıyasıya eleştirdi, kimi onları anlamadığımı lisanı halince söyledi.
“Ben sizden yanayım” diye geri dönüşler yaptım. İkna oldular mı bilmiyorum?
Bildiğimse, tarlada, dalında 3 kuruş etmeyen bir ürün, halde 10 kuruşa, pazarda 500 kuruşa, markette 1000 kuruşa satılıyor. İhracata çalışanlarsa zaten, iç piyasaya ürün vermeyi aklından bile geçirmiyor.
2018’DEN BU YANA YILAN HİKAYESİNE DÖNEN HAL YASASI NEDEN ÇIKMIYOR?
Bugün size tarım ürünlerinin fahiş fiyat artışlarının nedenlerden birini daha hatırlatıp bir öneri daha sunmak istiyorum.
55 milyon ton üretimin 50 milyon tonu iç piyasaya sunuluyor. Ve fakat bu sunum, aracılar eliyle yapılıyor. Sorunun önemli bir kısmı işte bu “aracılar” bölümünde gizli. Aracılar dediğimiz bizim esnafımız, kabzımalımız. Tedarikçilerimiz.
Tamam, girdi maliyetleri arttı. Mazottur, gübredir, tohumdur, işçiliktir, elektriktir, sudur, arttı!
Ama bir gerçek var. Üretici ürününü değerinde satamıyor. Biz tüketiciler de ucuz ürün alamıyoruz. Tam bir tekelleşme ya da tröstleşmeden söz edemesek de üreticiden, tüketiciye kadar olan zincirde güçlü bir yapı var.
Aslında içerideki temel tarım ürünleri fiyatlarını belirleyenler de onlar.
Kim bunlar?
“Aracılar dedik” ya… Hani şu hal esnafımız. Komisyoncularımız.
Herkes ama herkes mevcut durumdan rahatsız. Onun için “Tarım Ürünlerinin Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun” Teklifi Taslağı 8 Kasım 2018’de Meclis’e getirildi. Ama bugüne kadar yasadan bir haber çıkmadı. Neden acaba?
Önerim şudur: Üreticinin malını değerinde satabildiği, aracının (hal esnafı) hak ettiğini kazandığı, ama biz tüketicinin de korunduğu bir Hal Yasası’na acilen ihtiyacımız var.
Bu yasanın çıkması Meclis’te ne kadar engelleniyor bilmiyoruz? Bu yasadan rahatsız olanlar bir takım “tekeller” midir bilmiyoruz?
Bildiğimiz, dört başı mamur bir Hal Yasamızın olmadığı gerçeğidir.
Fahiş fiyatın nedenleri arasında enflasyon, zincir marketler, iç piyasaya arz azlığı kadar “aracıların” tamahkarlığı da vardır diye düşünüyoruz.
Yanılıyor muyuz?