İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında verilen kararın hukuki niteliği siyasetin değerlendirme biçiminden çok farklı. Uluslararası ve ulusal basında “siyasi yasak” olarak yansıyan kararın mahiyeti aslında öyle değil. Sayın İmamoğlu’na Yüksek Seçim Kuruluna, ilk İstanbul seçimini iptal ettiği için “ahmak” demesi üzerinde ceza veriliyor. Bu mahkemenin değerlendirmesi ve karar istinafa ve sonrasına temyize tabi…Kararın istinaf ve temyiz incelemesi sonrasında değişmesi mümkün. İstinaf bu kararı, Yüksek Seçim Kuruluna hitap etmediği yönünde bir değerlendirme ile kararı hatalı görebilir. Veya “ahmak” ifadesinin hakaret değil. Ağır eleştiri olduğu için ceza verilmemesi gerektiği yönünde bir karar verebilir. Her ihtimal olası. Suçun “kamu görevlisine hakaret” olması sebebiyle, temyiz edilmesi de mümkün. Zira amaç kamu görevlilerine yapılan eleştiriler ile hakaret ayrımının en üst yargı kurumundan da değerlendirilmesini sağlamak. Özel bir düzenleme ile temyiz yolunun getirilmesi konunun hassas olduğunu gösteren bir durum.
Verilen karar kesin bir karar değil. Kararın henüz gerekçesi yazılmamış. Türk Ceza Kanunu 53. Maddedeki düzenlemenin benzeri düzenleme hemen her ülkede var. Bu düzenleme siyasi yasak değil. “Seçme ve seçilme hakkından mahrumiyet”. Bu mahrumiyet karar kesinleşince yürürlüğe girecek. Kararın kesinleşmesi için de istinaf ve temyiz aşamalarının bitmiş olması gerekiyor. Türkiye’deki ortalama istinaf ve temyiz sürelerinin toplamı 3,5 yıl.
Burada en çok konuşulan konu “belediye başkanlığının” elinden alınacağı şeklindeki durum. Çok yanlış biliniyor. Burada verilen mahrumiyet seçme ve seçilme hakkı ile ilgili. Kamu görevinden mahrumiyet yok. Belediye başkanlığının elinden alınmasını gerektirecek bir durum da bulunmuyor. Karar bugün kesinleşse bile Sayın İmamoğlu Belediye Başkanlığına devam edecek. Zira suç, hakaret. Ama suç Terör, Zimmet, Rüşvet vb. ağır bir suç olsaydı. Belediye başkanlığının da elinden alınması söz konusu olabilirdi. Ortada böyle bir durum yok ve Sayın İmamoğlu bu kararla beraber görevine devam edebilecek. Diyelim ki karar kesinleşti. Bugün itibarıyla karar kesin. Yine Ekrem İmamoğlu Belediye Başkanı olarak görevini yapacak. Zira bu suç “seçilme yeterliliğine” etki etmiyor, “kamu görevi yapmaktan men” etmiyor.
Şimdi akla siyasi yasak nedir sorusu gelebilir. Türk hukukunda siyasi yasak Anayasa’da düzenlenmiş bir konu buna göre Anayasanın 69.maddesine göre “Bir siyasi partinin temelli kapatılmasına beyan veya faaliyetleriyle sebep olan kurucuları dahil üyeleri, Anayasa Mahkemesinin temelli kapatmaya ilişkin kesin kararının Resmî Gazetede gerekçeli olarak yayımlanmasından başlayarak beş yıl süreyle bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve deneticisi olamazlar”. Burada bir kimsenin bir partiye üye olmadan siyaset yapması öngörülmüştür. Bunun bir başka türü de suçun niteliği itibarıyla yasak getirilmesidir. Burada kişinin seçilme yeterliliğini kaybettiği kabul edilir. Zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar ile istimal ve istihlak kaçakçılığı dışında kalan kaçakçılık suçları, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma veya Devlet sırlarını açığa vurma, devlet güvenliği aleyhine suçlar, bu suçların işlenmesini aleni olarak tahrik etme suçundan mahkûm olanların yeterliliği kaybettiği kabul edilir. Bu suçlarda görevden el çektirme suretine de gidildiği vakidir.
Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkındaki karar, kasten işlenen bir suç sebebiyle bu suça bağlı olarak verilen kararın kesinleşmesinden önceki tüm siyasi hakları ve kazanımlarını koruyan ve sonrasındaki süreçte seçme ve seçilme hakkını infaz süresi boyunca (ömür boyu veya beş yıl değil) askıya alan bir mahrumiyet söz konusudur. Bunun kaynağı Türk Ceza Kanunun 53. Maddedir. Bu maddenin ilk hali Anayasa Mahkemesinin iptal kararı son halini almıştır. Esasen hukuki olarak sorun bu maddenin uygulanma rejimindedir. Bir yandan infaz yasasında değişiklik yapılarak fiili infazı yani bir kimsenin hapse girmesini zorlaştırırken ceza alan ve fakat fiili infazı olmayan bir kimseyi denetimli serbestlik süresi için TCK 53.maddeden dolayı belirli haklardan mahrum bırakmanın risklerine Anayasa Mahkemesi kararlarında da dikkat çekiliyor. Olabildiğince geniş biçimde seçme ve seçilme hakkının kullanılması gerektiği ortaya konuyor. O halde bu kararla beraber, iki yolla bu süreçteki hukuki sorunsal ortadan kaldırılabilir.
TCK 53’te seçme/seçilme mahrumiyetinin 3 yıldan az cezalarda yani fiili infazı olmayan cezalarda uygulanmayacağı düzenlenebilir. Ya da TCK 125’ten ceza verilmesi halinde seçme/seçilme mahrumiyeti olmayacağına dair düzenleme yapılır. Ve tüm tartışma biter. İnfazı olmayan yani hapiste olmayan birine TCK 53 uyarınca seçme/seçilme mahrumiyeti getirmek ceza adaleti açısında tartışmalı bir noktaya geldi. Ancak özü itibarıyla ifadeye dayalı suçlar ve özellikle hakaret suçları için öncelikle hapis cezası yerine mağdura tazminat, devlete para cezası verilen ve tümünün ceza davalarında çözüldüğü bir sistem elzem. Hapis cezası bunun defalarca tekrarı halinde gündeme gelmeli…