Konya’nın Beyşehir ilçesi Fasıllar Mahallesi’nde yılın her döneminde yerli ve yabancı çok sayıda ziyaretçiyi ağırlayan, 3 bin 500 yıldır yerde yatan ve 72 ton ağırlığıyla dünyanın en büyük kaya anıtı olduğu belirtilen ’Kurt Beşiği’nin artık ayağa kaldırılması isteniyor.
Kültür varlıklarının korunması hakkında çalışmalarıyla bilinen Selçuk Üniversitesi (SÜ) Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Muşmal, Beyşehir’in Anadolu’nun önemli yerleşim merkezlerinden biri olduğunu belirterek, Hitit İmparatorluğunun hüküm sürdüğü dönemde bölgede yapılan iki önemli anıttan birinin Fasıllar’da yer alan Kurt Beşiği Anıtı olduğunu söyledi. Günümüzde Fasıllar Mahallesi’nde yerleşim merkezinin hemen yanı başında yer alan bir vadi yamacında yerde yatar vaziyette bulunan kaya anıtının çok önemli bir kültürel miras olduğunun altını çizen Prof. Dr. Muşmal, anıtın bulunduğu mevkide ayağa kaldırılmasını istediklerini kaydetti. “72 ton ağırlığında olduğu tahmin ediliyor”
Günümüzde yerde yatar vaziyette bulunan anıtın bütünüyle tamamlanmış halde olmadığının düşünüldüğünü aktaran Prof. Dr. Muşmal, özellikle alanın uzmanları Eskiçağ ve Hitit tarihçilerinin dönemle ilgili çalışmalarından bunu anlayabildiklerini belirterek, “Dönemle ilgili çalışmalardan ve bugünkü vaziyetinden anıtın ayağa dikilmek amacıyla yapıldığı anlaşılıyor. Anıtın hemen yanında bir taş ocağı var. Yani anıt döneme ait diğer anıtlardan farklı olarak yekpare bir bazalt taşından, kayadan oyulmak suretiyle meydana getirilmiş. Ortalama 2,5 metre genişlik ve yaklaşık 8,30 metre yüksekliğe sahip olduğu ölçümlerde ortaya çıkıyor. Kaidesiyle birlikte düşünüldüğünde oldukça büyük bir anıt olduğu görülüyor. Bu yönüyle de hesaba göre 72 ton ağırlığında olduğu tahmin ediliyor. Anıtın üzerinde 20 metrekarelik bir alan üzerinde bir kompozisyon oluşturulmuş. Yani 8,5 metre yüksekliğinde 72 ton ağırlığındaki devasa anıt bugün yerde uzanmış vaziyette yatıyor. 3 bin 500 yıldır orada öylece yatıyor” ifadelerine yer verdi.
Dev kaya anıtının Anadolu’da Hititlerin hakim olduğu devirlerde M.Ö. 13. yüzyılda Kadeş Anlaşmasının yapıldığı dönemlerde dikildiğinin ifade edildiğini anlatan Prof. Dr. Muşmal, anıtın aslının yerlerde yatarken günümüzde yapılan kopyasının ise Anadolu Medeniyetler Müzesi’nde ayakta sergilendiğini aktararak, “Devletimiz kopyasını yaptırmış ve bugün bu müzede sergiliyor. Ancak anıtın orijinali, özgün hali de Beyşehir’deki Fasıllar’da yerde uzanmış vaziyette bulunuyor” dedi. "Anıtın ayağa kaldırılması çok önemli"
Dünyanın en büyük kaya anıtının yerde yatar vaziyette olmasının birtakım olumsuzluklara neden olduğunu kaydeden Muşmal, “Bu ne anlama geliyor? Bu şu anlama geliyor; evet 3 bin 500 yıldır anıt orada ama anıtı ziyaret edenler açısından bir sorun var. Aynı zamanda anıtın etrafındaki çevresel faktörler nedeniyle, iklim şartları nedeniyle, hayvanların ve insanların tahribine açık olması sebebiyle anıtın durumu istediğimiz düzeyde değil. Anıt üzerinde gezinen yabani ya da evcil hayvanların, koyun ve keçilerin, büyük ve küçükbaş hayvanların zaman zaman tahribine uğrayabiliyor. Bilinçli insanlar belki anıta zarar vermiyor ama bilinçsiz insanlar anıtta bir takım zararlar ortaya koyabiliyor. Onun için etrafının düzenlenmesi ve içerisinde bir kaide oluşturularak anıtın ayağa kaldırılması çok önemli. Ayrıca, orası önemli bir kültür vadisi ve sadece anıt bulunmuyor bu vadide. Burası bir açık hava müzesi gibi. Burada Hititlerin yaptığı eserlerin yanında Roma ve Bizans dönemine ait çeşitli eserler de bulunuyor. Hemen anıtın 100 metre doğusunda, karşısında Lukyanus Anıtı adı verilen bir atlı kaya kabartması var. Hemen onun arkasında ise hem Frigler hem de Hititlere ait yerleşimler ve kalelerin olduğunu görüyoruz. Fasıllar’dan Karahisar’a kadar çok geniş bir alanda tarihi eserlerin bulunduğu bir alan burası. Buradaki kaya kabartmasının önemi ne? Anıt gibi eşsiz olan atlı kaya kabartmasının hemen sağ bölümünde bir kitabesi var. Dönemin alfabesi ile yazılmış kitabede genç yaşta ölen bir atlı anısına at yarış kurallarına yer verilmiş. Kitabeyi günümüz Türkçesine çeviren eski çağ tarih uzmanlarının yayınlarına baktığımızda görüyoruz ki, dünyada belki ilk değil ama at yarışı kurallarının centilmenlik açısından ele alındığı ilk örnek. Yani tarihte centilmenliğin öne çıkarıldığı at yarışı kurallarının ilk örneği olarak karşımıza çıkıyor. Konuyu bir bütün olarak değerlendirdiğimizde son olarak şunu söyleyebiliriz; Türkiye Jokey Kulübü veya at yarışlarıyla ilgilenen uzmanlar tarafından geçmiş yıllarda burada birtakım değerlendirmeler ve çalışmalar yapıldı. Bölgeyi Hititlerin, Roma ve Bizans eserlerinin bulunduğu bir kültür vadisi olarak düşünmeliyiz. Burada Eflatun pınar ile Fasıllar anıtı arasında spor faaliyetleri yapılmalı, örneğin at yarışları tertip edilebilir, halk koşusu tertip edilebilir. Çünkü her iki anıtın birbiriyle ilişkisi olduğu düşünülüyor. Anıtların bulunduğu Fasıllar ile Sadıkhacı yerleşimleri arasında bir halk koşusu, festival, at yarışları gibi etkinlikler yapılırsa Türkiye’de bölgemizin ve Konya’mızın turizmine özellikle batı dünyasının ilgisini çekecek düzeyde katkı sağlayan önemli gelişmeler kaydedilir diye düşünüyoruz” şeklinde konuştu. "Bu anıtların bulundukları yerlerde muhafaza edilmesi gerektiğine inanıyoruz"
Prof. Dr. Muşmal, kültür varlıkları üzerine çalışan bir akademisyen olarak anıtların bulundukları yerlerde muhafaza edilmesi gerektiğine inandıklarını da dile getirerek, “Halk arasında bir söylenti var. Tabi bazı bilim adamları da iki anıtın buluşturulmak için yapıldığı yönünde bazı tahminlerde bulunuyor. Hatta Fasıllar Anıtı’nın civarında bir taş ocağı olduğu ve orada inşa edilen anıtın taşınarak Eflatunpınar Anıtı’nın üzerine yerleştirileceği gibi bazı değerlendirmeler de yapılmış. Tabi burası bizim alanımız değil onu bilmiyoruz ancak biz kültür varlıkları üzerine çalışan bir akademisyen olarak bu anıtların bulundukları yerlerde muhafaza edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Belki bir halk koşusu ile her sene sembolik olarak Fasıllar Anıtı ile Eflatunpınar Anıtı buluşturulabilir. Ancak anıtın yerinde muhafazası çok önemli. Onun için kopyası ayakta olan anıtın aslının da düşünüldüğü gibi ayağa kaldırılması gerekiyor. Tabi bunun için mevcut şartların ve imkânların iyi değerlendirilmesi lazım. Çünkü asırlardır yerde yatan bu anıt iklim şartlarından zarar görmüş olabilir. Donma ve çözülmeler nedeniyle deforme olmuş olabilir. Durum mühendislik açısından iyice hesaplanarak bir kaide kurularak anıt ayağa kaldırılmalı ve yerinde muhafaza edilmelidir. Başka bir yere götürmemize gerek yok. Çünkü 72 ton ağırlığındaki anıtı bir bölgeden bir bölgeye taşımak da sakıncalı. Bölge insanının istediği de bu, yani anıtın yerinde muhafazası ama ayağa kaldırılması. Bu şekilde olursa bölgeye turist akımı daha fazla olacak, gelen insanlar o bölgenin hareketliliğini sağlayacak, bölge daha da cazip hale gelecek, şenlenecek. Yolu daha düzenli imkanları ona göre olacak ve etrafında oluşturulacak bir güvenlik tertibatı ile bir görevlinin oraya yerleştirilmesi hem gelenlere rehberlik yapması mümkün olacak hem de anıtın güvenliğini sağlayacak. Böylece bölgede kaçak kazı yapan definecilerin de önüne geçilmiş olacak. Ayrıca, burada bulunan eserler yerinde muhafaza edilirse, burada bir müze açılabilir. İlerleyen zamanlarda Kubadabad Sarayı’ndan çıkarılan buluntuların ve çini örneklerinin sergilenebileceği, bir Kubadabad Müzesi neden olmasın. Özellikle Beyşehir bölgesi tarihi süreçte çok fazla buluntunun, eski eserin yer aldığı, bir beylik mimarisinin olduğu, Hititlerin Roma ve Bizans eserlerinin bulunduğu bir bölge olduğu için burada bir taş eserler müzesinin de bir an evvel tesis edilmesi gerektiğine inanıyoruz” diye konuştu.