Ayşenur Arslan, ‘Rasim Ozan.. Erkan Tan.. Ersoy Dede falan’ başlıklı yazısında; “Ben “Erdoğan küçük damadı İHA-SİHA satsın diye Ukrayna- Rusya savaşını istiyor” demişim. Bu yüzden de beka sorunu haline gelmişim. Bu yüzden de artık RTÜK falan yetmezmiş benim hakkımdan gelinmesi için. TRT sunucusu Ersoy DEDE böyle yazmış. Tabii, beyin ölümü ilanı gibi etkileyici bir girişten sonra.” diyerek şunları kaleme alıyor.
İşte, Ayşenur Arslan’ın TRT Ana Haber sunucusu Ersoy Dede’ye verdiği cevap yazısı…
FETÖ’nün fırtına gibi esip kumpas üstüne kumpas örnekleri verdiği yıllardı. Rasim Ozan bir yazısında çok yakında Silivri’ye gideceğimi müjdelemişti.
Gülen’e “sensiz buralar mahzun” diye seslenen Erkan Tan da, devrin değişip Reis aşkı filminin vizyona girdiği günlerde beni hatırlamıştı. “Bu kadın hala mı dışarda” diye bağır bağır bağırınmıştı.
Daha kimler.. Daha neler neler..
Ersoy Dede sonuncusu!
* * *
Dediysem arkasında dururum. Maksadımı aşmışsam özür dilerim. Peki ya ortada “denmiş” bir şey, maksadı aşacak bir ifade yoksa!
Evet, Dede’nin söz ettiği tüm “isimler” geçiyordu cümlemde. Ancak sıra fiillere gelince durum tam zıddıydı.
Zira, kendisi ve politikası hakkındaki görüşlerimi cümle alemin bildiği Erdoğan hakkında belki de -temkinli olsa bile- ilk kez olumlu bir görüş belirtiyordum.
Yine cümle alemin malumu, işgal eden değil işgal edilen taraf olduğu için Ukrayna’yı destekliyorum. Ve bu ahlaksız işgalde Ukrayna’nın en büyük güvencelerinden birinin Bayraktar silahları olduğunu biliyorum.
Ekranda bunu ifade ettim ve Ukraynalılar için önemini, Bayraktar için yaptıkları marşı yayınlayarak vurguladım.
Sonrasında Bayraktar reklamı yaptığımı söyleyen de çıktı.
Ama sözlerimden bu kadar paranoyakça bir anlam çıkartan sadece malum kişi oldu!
* * *
Beynimin henüz sağ ve sıhhatte olduğu geçmişte başıma gelen bir olay söyletiyor bunu.
12 Eylül öncesi bir gece vakti, sokaktan gelen çığlıklarla uyandım. Hemen pencereye koştum. Birkaç adam, bir genci kollarından tutmuş sürükleyerek bir arabaya bindirmeye çalışıyordu. Bir kadın da onlara engel olmaya çalışarak çığlık atıyordu. Hemen polisi aradım, durumu özetleyip ekip göndermelerini istedim. Sonra tekrar pencereye döndüm.
Ve ne göreyim!
Karşı apartmandaki yaşlı komşumuz fenalaşmış. Gelen ambulansmış. Bağıran da “ne olur ölme” diye feryat eden eşiymiş.
Tekrar telefona koştum. Özür dileyerek durumu anlattım.
Elbette sonrasında uzun uzun düşündüm bu tuhaf olayı ve şu sonuca vardım: 12 Eylül öncesi o kadar vahşi şeyler yaşamıştık.. Ersoy Dede belki bilmez, 7 TİP’li gencin katledilmesi gibi öylesine dehşet verici olaylara tanık olmuştuk ki.. Zihnim bir sağlık sorununu “saldırı” diye algılamıştı.
* * *
Öyledir. Korku / paranoya / düşmanlık gibi keskin duygular zihninizde her şeyi “saldırı” diye tercüme eder.
Merak ediyorum!
Bayraktar meselesi bir yana, Antalya buluşmalarının önemini ve Türkiye’ye sağladığı itibarı AYNI EKRANDA vurgulamış olmamı acaba nasıl yorumladı Ersoy Dede?
* * *
Şunun farkındayım: Sizinle aynı dünya görüşünde olmadığım için benden nefret ediyorsunuz. Dolayısıyla, bırakın maksadı aşmayı falan, lehte bir ifadeden bile “beka sorunu” çıkartıyorsunuz. Belki beni emeklilik ya da cezaevi yoluyla bertaraf etmeyi düşünüyor, umuyorsunuz.
Güç / mutlak güç sizde. Hiç değilse şimdilik!
O gücü gazetecilik yerine, GAZETECİLERİ İHBAR ETMEK için kullanıyorsanız.. Ne diyeyim!
Dilerim bir gün -vaktiyle bana saldıran pek çok kişiyi haksız yere yargılandığında savunduğum gibi- sizi de savunmak zorunda kalmam.