USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000
Ekonomi

Bakan Kirişci'den buğday koridoru açıklaması! Olumlu gelişmeler olacak

Haber 7 - Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci canlı yayında soruları cevaplandırdı. Buğday koridoru hakkında konuşan Kirişci, "Sayın Lavrov'da Ankara'da olacak. Onun gelişiyle daha pozitif gelişmeler olacağı konusunda ön değerlendirmemiz var." dedi.

Bakan Kirişci'den buğday koridoru açıklaması! Olumlu gelişmeler olacak
07-06-2022 23:41
Google News

Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, Habertürk TV'de Mehmet Akif Ersoy'un moderatörlüğünde Kübra Par ve Kemal Öztürk'ün sorularını yanıtladı. Bakan Kirişci yaz mevsimine gündeme gelen orman yangınlarından, buğday durumuna, çiftçilere verilen müjdeden diğer konulara kadar birçok konuda açıklamada bulundu.

Bakan Kirişçi'nin açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

"DÜNYANIN HİÇBİR ÜLKESİNİN STOĞU ELİNDE TUTMA ŞANSI YOK"

Tarım her zaman için dünyanın en temel meselesi. Önce pandemide gördük, akabinde de Rusya-Ukrayna savaşıyla daha da zirve yaptı. Kendimizi dünyadaki genel gidişattan soyutlayabilecek değiliz. Şunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz; Türkiye pekçok üründe kendi kendine yetebilen bir ülke. Her üründe yeterlilik anlamında söylemiyorum. Bir stratejik olanlar, bir de stratejik olmayan ürünler. Stratejik un, yağ, şekerdir. Bunlar bizim için stratejik ürünler. Kendimize ne kadar yeterliyiz? Türkiye olarak özellikle ayçiçeği hariç diğer ürünlerde ihtiyacımızın üzerinde üretimimizin olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ayçiçeğinde yüzde 63 düzeyindeyiz. Bu yıl oranın artmasını bekliyoruz. Türkiye böyle bir toprak zengini ülke değil. 780 bin kilometre ama bizim tarımla ilgili olan alanımız 23 milyon hektar civarında. Bu büyüklükte bir alanın istediğimiz her ürünü istediğimiz kadar yetiştirebiliriz deme lüksümüz yok. O halde biz kendi stratejik öncelik ve ürünlerimizi öne alıp, onlar üzerine yoğunlaşmamız gerekiyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın da açıklamaları dahil olmak üzere, 4 Mart'ın üzerinden 3-5 gün geçmeden Türkiye'de ayçiçeği meselesi gündeme geldi. Bu Türkiye'nin stres testine tabi tutulduğunun açık göstergesiydi. Bir teneke 5 litrelik yağın bir evin 3 aylık ihtiyacını hesaba kattığımızda, sekizle çarptığınızda 24 ay yapıyor ki, iki yıla tekabül ediyor. Dünyanın hiçbir ülkesinin böyle bir stoğu elde tutma şansı yok. Bugün dahi ülkemizde 'şu ürünü rafta bulamadık' denilen bir ürün grubumuz yok. Dünyada boşalmış raflara sıklıkla karşılaşıyoruz.

"TÜRKİYE TARIMDA NET İHRACATÇI BİR ÜLKE KONUMDADIR"

Bitkisel üretimde, özellikle mazot, gübre, ilaç ve tohum. Bunların maliyet içinde payı yaklaşık yüzde 60-65 bazen yüzde 70'e kadar çıkar. Mazot bizde olan bir şey değil, dışarıdan ithal ettiğimiz bir şey. Gübre konusu da öyle. Gübre varlıklarımız yok. Özellikle azotlu gübreler konusunda. Biz o gübreleri de doğalgazdan elde ediyoruz. Bu gübreleri üretimde kullanıyoruz. 65 milyondu Türkiye'nin nüfusu 2002'de, bugün 85 milyon. Buradaki 20 milyon ne anlam ifade ediyor? Hep Hollanda'yı örnek verirler. Hollanda'nın nüfusu 17 milyon. O dönemde Türkiye'yi ziyaret eden turist sayısı 15 milyondu. Pandemiye gelene kadar 52 milyona erişti. Pandemi ve savaş olmamış olsaydı daha da artacaktı. O yıllarda bu ülkede, ülkemize gelen sığınmacı diyebileceğimiz nüfus hiç aklımıza gelmezdi. Bugün 5 milyonları konuşuyoruz. Şu anda tarım ürünleri ihracatımız artmış, nüfus artmış. O gün soframızda olan ürünler ile bugün soframızda olanları mukayese edersek. Netice itibarıyla refahla alakalı bir şey. Yeri geldi kişi başına milli gelir 12 bin dolarlara kadar çıktık. Türkiye net ihracatçı ülke konumdadır. Pekçok alanda ithalat önde, ihracat geride iken, tarım ve gıdada net ihracatçı ülke. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 35. Bütün rakamlar bu. Siz kalkıp, buğdayı getirip, ithal edip, içeride un, makarna, bulgur olarak değerlendirip ihraç ediyorsanız. Buradan elde ettiğiniz gelir 780 milyon dolar. Net olarak dışarıdan hammaddeyi ithal edip onu içeride una, bulgura, irmiğe, bisküviye dönüştürerek ihracat ediyor olmanın bize getirdiği fazlalık var, 780 milyon dolar. Türkiye buğday ithal ediyor, doğru. Bunu un, bulgur, makarna, irmik, bisküvi için ithal ediyor.

"BİZİM TEMEL FELSEFEMİZ ÖNCE KENDİMİZ İÇİN ÜRETECEĞİZ"

Söylemek istediğim şu; nüfusunu arttırmış, gelen turist sayısı artmış, ihracatı artmış, sığınmacı sayısı 5 milyona çıkmış, ürün çeşitliliği artmış iken. İthal ettiğimiz ürünler de olacak. Yarın da olacak. Mesela şeker. Kendine yeter bir ülkeyiz, 2,5 milyon tonluk şeker tüketimimiz var. 2.7 milyon ton civarında üretimimiz var. İhtiyacımız olan ürünü biz kendimiz şeker pancarından üretebiliyoruz. Eğer bu konuda ithal iştahı olunca, bir irade olursa bunu kapıyı kapatmamak için 'buyrun ithal etmek istiyorsanız, ithal edebilirsiniz' deriz. Regülasyon görevi Türk Şeker'dir. Şeker sektörünün Merkez Bankasıdır. Ayçiçek yağıyla başladı, daha sonra şeker, daha sonra et denildi. Kasaplardaki et reyonunda belirli gerileme oldu. Temel felsefemiz, önce kendimiz için üreteceğiz. Türkiye bir Brezilya, latin Amerika ülkesi değil.

"SORUNLARI ORTAYA KOYARSAK ÇÖZÜMÜ ÜRETMEK KOLAYDIR"

Elbette bizim göreve gelişimizle birlikte tarımda yaşanılan birtakım dönemsel sorunlar. Gerek bitkisel gerekse hayvansal ürün tarafında. Bunları ortadan kaldıracak elbette çalışma modelimiz var. Mevcut sistemin arızaları neler? 65 adet destekleme var şu an. Sorunların kümelendiği yerleri doğru ortaya koyarsak, çözüm üretmek kolay. Tarımsal desteklerin sayıca fazlalığı ve karmaşıklığı. Tarımsal desteklerin yönlendirme kabiliyeti yok. Biz destekten ne murad ederiz. Şu ürünün daha fazla üretilmesini istiyorum mesela. Bu gerçekten büyük eksiklik. Bu kısmı itibarıyla yetersiz kaldığımız durumlarda oldu da nitekim. Kendi seçim bölgem Adana'yı örnek verecek olursak. Adana'da yetişmeyen ürün yok. Soya, mısır, pamuk, ayçiçeği, karpuz herşey üretiliyor. Ama bizim verdiğimiz desteğin yönlendirici etkisi olması lazım. Arz talep arasında ilişki vardır ya. Arz güvenliğinden söz edeceksek, bu ülkenin ne kadar buğday, ayçiçeği, şekere ihtiyacının oluduğu açık. Bunun ne kadar alandan elde edilebileceği belli. Her ne kadar bölgesel verim farkı olsa da. Bölgesel farklılıkları dikkate alınarak harita ortaya çıkarılabilir. Destekler fazla ve karmaşık. Biz yönlendirici olmasını arzu ediyoruz. Üretici ile onu almak isteyen tüccar olabilir, sanayici olabilir. Bunların ilişkilendirilmesi önemli. Bu ilişki yok ortada.

"DİJİTALLEŞMENİN TARIM SEKTÖRÜNDE ETKİN KULLANILMASI ŞART"

Tarım, diyelim buğday, Adana'dan başlar Sivas'ta biter. 3 ay sürer bu. 3 ayda hasat edilen ürünü 1 yılda tüketiyorsanız, bunu 9-9,5 ay depoda tutması ve ihtiyaç olunca pazara sunması gerekiyor. Bu işlemi üretici yapmıyorsa. Fırsatçıları, stokçuları ayrı tutuyorum. Ehli namus olarak bu işe soyunmuş, finansmanını sağlayan, yükünü çeken, ter döken insanlar var. Bu işin doğasında var. 3 ay domates, 365 gün hasat edilmiyor. Sezon dışında bunları birinin elinde tutması lazım. Bu stokçuluktan ayrı bir şey. Stokçu kelimesinden neyi kast ettiğimizi herkes anlıyordur. Bizde lisanslı depolar var, onlara stokçu diyemeyiz. Burada arz tarafını sağlayanlarla, talep tarafını oluşturanların birbirine yaklaşması, birbiriyle kenetlenmesi, el sıkışması, kucaklaşması gerekiyor. Bunlar olmadan olmaz. Her yerde dijitalleşme var. Taksiye biniyorsunuz, nevigasyon açılıyor. Şimdi böyle bir ortamda teknolojinin tarım sektöründe de etkin ve verimli şekilde kullanılması gerekiyor. Bu ülkenin ürün haritalarını, ki bunlar aslında var, ama bir verinin varlığından ziyade, çevrimsel olarak kurgunun olması lazım. Elinizde data varsa başka bir şeydir, kısmen enformasyona dönüşür, bilgiye dönüştürürsünüz başka bir şeydir, bilgelik olması daha başka bir şeydir. O datadan hareketle stratejik yol haritası ortaya koymazsanız birtakım inişler, çıkışlar yaşanır. Dijitalleşmeyi çok önemsememiz gerekiyor. Ne zaman neyi, nereye ekmeliyiz. Bu veri tabanı önemli.

"TÜİK'İ TARIM SAYIMI YAPMASI İÇİN DESTEKLEMEMİZ LAZIM"

2001 yılından beri tarım sayımı yapılmıyor. Tarım sayımı Tarım Bakanlığı'nın işi değil, TÜİK'in yapması gereken bir iş. Bizim bakanlığımızla koordinasyon içinde yapması gereken bir husus. ABD'de de 5 yıldan beri yapılmadığı haberi medyada yer aldı. Sebebi de, 'artık nasıl olsa yeteri kadar dijitalleştik, her dakika, her saniye bu sayımı yapmaya gerek yok' yaklaşımı. Bizde 20 yıl olması bir eksiklik. Bu TÜİK'in yapması gereken eylemdi, bizim de Bakanlık olarak buna destek sağlamamız gerekirdi. TÜİK'in yapması gereken sayım konusunda TÜİK'i tahrik edeceğiz diyelim veyahutta destekleyeceğiz.

"TÜRKİYE BÖLGESEL GÜÇ DEĞİL KÜRESEL BİR OYUNCU OLDU"

Biz büyük düşünmek zorundayız. Şahsen sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla 2023 yılı Cumhuriyetimizin 100. yılı. İletişim Başkanlığımız bire bir bu süreci yönetecek. İletişim Başkanlığımızın gündeme getireceği konu; Türkiye'nin 100 yılı. Artık Türkiye öyle 80'lerin, 60'ların, 50'lerin Türkiyesi değil. 2023'ten itibaren Türkiye ulus devlet, bölgesel güç olmanın ötesinde küresel bir oyuncu. Rusya Ukrayna savaşını yaşadık, pandemi dedik. Bizim burada konuştuğumuz konu şu; Türkiye artık bir bölgesel güç olmanın ötesine geçti. Global bir güç olduğunu gösteriyor. Bunu Türkiye'nin bir şekilde altını doldurması gerekiyor. Savunma sanayinde yüzde 70-80'lere doğru yerli ve milli olarak üretiliyor. Türkiye'nin İHA ve SİHA'ları dünyanın dört bir yanından talep edilir hale geldi. Bu ülkede tarım sigortasını kimse bilmezdi. 2005 yılında yasalaştı ve 2006'da yürürlüğe girdi. Bir Tarım Kanunu çıkardık. Bu ülkenin bir Tarım Kanunu yoktu. Bunu çıkaran AK Parti hükümeti oldu. Satır satır bunu içselleştirdik, özümsedik. Bu kanun çerçeve kanunumuz. Bu kanunun önemli enstrümanlarından bir tanesi de sözleşmeli tarımdır. 19. maddede bir fark ödemesi kavramı var. Bir ürünün üreticinin satmak istediği eşik fiyatıyla, pazara götürüp sunduğunda fiyat var. Fiyat pazarda teşekkül ediyor. Aradaki farkı ödemek zorundasınız. Kanunda yazılı bir hüküm. Her yıl stratejik ürünler emsalleri dikkate alınarak hesaplanır diyor kanun.

"32 YILLIK PERİYOTTA KAYBEDİLEN ARAZİ MİKTARI 2 MİLYON HEKTAR"

Bu ülkenin toprakları sanayileşeceğiz diye, tarım engel oluyor diye yaygara koparıldı. Bu iktidar Tarım Kanunu'nu hazırladı. Bu mevzuat tarımla ilgili külliyatımıza kazandırıldı. 32 yıllık periyotta kaybedilen arazi miktarı 2 milyon hektar. Türkiye'nin toplam tarım arazisinin yüzde 10'u. Hani biz bunu çocuklarımızdan emanet almıştık? Ortada mevzuat yoksa, onu koruyan mekanizma yoksa, o veya bu saikle bu kullandırılır. Toprak Koruma Kanunu ile birlikte 2005'ten beri yürürlükte, 17 sene oldu, bu konularda hızla alınan kararlar var. Eğer sizin elinizde mevzuat varsa bu bir enstrümandır. Siz bu enstrümanla yapmak istediklerinizi hukuk devletinde hukuki zemine oturtarak yaparsınız. Hukuken size vermiyorum demek başka bir şey ben size veremiyorum demek başka bir şey. Eskiden korsan kasetler, CD'ler vardı. Bunların kopyalanmasına yasaklar getirildi. Benzer durumda yıllarca tohum geliştiren araştırmacılar yaşadı. Bir kanun yaşadık, orada çeşit geliştiren ARGE uzmanına biz sana telif hakkı ödeyeceğiz dedik. Kendi aldığı gibi kendinde sonraki nesiller de belirli oranlarda, azaltılsa da almaya devam ediyor. Çocuklarına, torunlarına miras kalıyor. O tohum kullanıldığı sürece.

"YERLİ TOHUM ORANIMIZ YÜZDE 31'DEN YÜZDE 94'E ÇIKTI"

Yerli tohum bir süreç işi. Türkiye'nin kendi tohumluk ihtiyacının karşılanma oranı 2002 yılında yüzde 31'di. Bugün yüzde 94. Üç katına çıktı. Hala yüzde 6'lık hatta onun üzerinde fazlasını ihraç etme kabiliyetimiz var. Bu trend devam ederse bunların hepsinin üstesinden gelinebilir. Bir lisanslı depoculuk yasası dünyanın pekçok ülkesinde yoktur. Nadir ülkelerde vardır. Lisanslı depoculukla üreticinin elindeki ürünün daha iyi şartlarda depolanması, ürün senedinin düzenlenmesi, o senedi eline alıp, ürünü satmak zorunda kalmadan, banka kredisi kullanacak ise bu senedi göstererek bu imkandan yararlanması. Sanayici oturduğu yerden elindeki cep telefonundan hangi lisanslı depoda ne kadar ürün var, bu ürünlerin vasıfları nelerdir, bunu izleme imkanı var. TMO'nun alım yerlerinin önünde yarı daire şeklinde yığılmış ürünler muşambalar üzerine serilir, eski traktör lastikleri konulur oradaki ürün kullanılmaya başladığında yüzde 20-25 zayiat verirdi. Oradaki rutubeti, bozulmayı önleyici tedbir yok. Ama bugün lisanslı depolarda nasıl teslim ediyorsanız ona yakın evsafta o ürünü alırsınız.

"UKRAYNA'DA BUGÜN İTİBARIYLA 20 MİLYON TON DÜZEYİNDE ÜRÜN VAR"

Keşke dünya önce pandemiyi sonra da Rusya Ukrayna savaşını yaşamamış olsaydı. Bu esas pandemide başladı. Bu ülkenin üreticisine müteşekkir olduğumuzu ifade edelim. İtalyan, İsponyal çiftçisi pandemi nedeniyle evinden çıkmaz iken Türk çiftçisi tarlaya gitti, ahıra, kümese girdi. Hatırlayalım o günleri. O pandemi döneminde bu üreticiler üretime devam ettiler. Orada üretim zincirinde bir kırılma oldu. Üretimi destekleyen girdiler noktasında, tedarik zincirindebozulmalar oldu. İngiltere'yi hatırlayın, tanker sürücüsü bulamadılar rafineride akaryakıt olduğu halde. Bunların hepsi üretime yansıdı. Ayçiçek, hububat birinde bir bölü üçlük, birinde yarısı. İki ülkede şu anda savaş nedeniyle elde kalan ürünler var. Bugün itibarıyla 20 milyon ton düzeyinde. Ukrayna bunu dış ticarete konu olan ürünü satmak istiyor. Dünyanın bu ürüne ihtiyacı var. Afrika'nın kuzeyindeki ülkelerin tamamı buradan beslenen ülkeler. Afrika'nın içi de böyle. Bu ürünü çıkarmak isteyen Ukrayna ile 'sen bunu çıkarırsan benim de sana yapacaklarım var' Rusya'nın atışmasına sahne oluyor. Türkiye 100 yılı dedim ya. Bunların adımları atıldı. Bugün Türkiye'de 224 bin öğrenci var. Biz küresel oyuncu olacak isek bunu kim yapacak? Her iki ülkeyi bilen, köprü görevi görebilecek yetkinlikte insanlar. Bu gençler.

"LAVROV'UN GELİŞİYLE BUĞDAY KORİDORUNDA OLUMLU GELİŞMELER OLACAK"

Biz de kendi mevkidaşlarımızla görüşüyoruz Ukrayna'da. En son gelinen noktada Rusya-Ukrayna-BM ve Türkiye'nin dörtlü mekanizma olarak bu meseleyi çözmesi isteniyor. Her taraf buna olumlu bakıyor. Sayın Lavrov'da Ankara'da olacak. Onun gelişiyle daha pozitif gelişmeler olacağı konusunda ön değerlendirmemiz var. 20 milyon ton olan ürünleri iki tane Ukrayna limanından, ki onlar mayınlarla korunuyor şu anda. Bu mayınların da bir kısmının temizlenerek bir koridorun açılması ve halihazırda 70'in üzerinde, ki 22'si bize ait olan gemiler. Bu gemilerin geçişine öncelikle izin verilmesi. Bu 20 milyon tonun bizim üzerimizden ticarete konu olmasını arzu ediyorlar. Ne olacak bu? Halihazırda geçen yıldan devreden bu ürüne ilave olarak, mâlum onlarda hasat sezonu Temmuz ayı. 2 ay sonra yeni mahsülleri çıkacak. O yeni mahsuller de gündeme gelecek. Rusya'da 10 milyon ton fazlalık bekleniyor. Bu gıda krizine bir rahatlama sağlayabilecek çözüm gündeme gelecek. Bu ürün az bir şey değil. Herkesin nüfusu bizim gibi 85 milyon değil. Onlarca ülkeyi ilgilendiren bir hadise. Dolayısıyla olumlu bir gelişme olacak. Birtakım ipuçları var. Bizim mihmandarlığımızda, güvenilir mutemet ülke olarak gördükleri için, İstanbul'da bir merkez oluşturalım. Böyle bir yapının oluşturulması teklifimiz var. Buna da sıcak bakıyorlar.

"UNCULARA UCUZ BUĞDAY TEMİN ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ"

19,5 milyon ton kendi ihtiyacımız olan un, makarna, bulgur, buğdaydan üretibilecek ne varsa bunların hepsi iç tüketimimize yetecek durumda, hatta fazlası bile var. İthalat ayrı bir konu. Oradan Türkiye olarak para kazanıyoruz. Neticede toprak belediyelerin yaptıkları vardır, araziniz vardır emsalini arttırırlar. Tarım arazilerin artma imkanı yok. Tarım arazisini ikinci katına, üçüncü katına çıkaramıyoruz. Verimliliği arttırmak adına, sulama sistemleriyle arttırılmaya devam ediyor. Değişikliğimiz şu; TMO özellikle hububat başta olmak üzere bitkisel üretimin Merkez Bankası. TMO'nun elinde mutlaka stok olması gerekiyor. Bizim üreticiye 'bize getirirsen fazladan para vereceğiz' diyoruz. Ya bu şekilde alarak veya dışarıdan ithal ederek. Biz ithalat taraftarı değiliz, çünkü elimizdeki ürün bize yetiyor. 2250 TL olan müdahale alım fiyatı şimdi 7 bin 50 TL oldu. TMO alım fiyatı. Türkiye'nin kendi üretimi kendine yetiyorsa bu stoğu içeriden oluşturmaktan daha tabii daha makulü yoktur. Un fiyatları kademeli olarak arttı. En son 260 Tl idi, şu anda 325 TL torbası. TMO olarak uncuların, fırıncıların değil, uncuların ucuz buğday temini noktasında görevimizi ifa etmeye devam edeceğiz. Bu uygulamamız devam edecek. Geçen yıl kuraklık nedeniyle rekolte düşüklüğü vardı. Şu anda rekolte düşüklüğü yok. Geçen yıl tüccar şunu gördü. Tarladan kaldırılan mahsülde yüzde 10-15'lik gerileme var. Ben bunu alıp depoda tutarsam para kazanırım dedi. Şimdi tüccarın para kazanması sözkonusu. 9 ay boyunca bir şekilde koruyacak.

"ÜRETİCİYLE ÜRÜNÜ SATARKEN MAHSUPLAŞACAĞIZ"

Ekmek içerisinde unun maliyeti yüzde 25-27 aralığında. 3 TL'ye ekmek alınıyorsa bunun 1 lirası bizimle ilgili. Undaki fiyat artışımız sadece 1 liradaki artış kadardır. Biz Tarım ve Orman Bakanlığı olarak diyoruz ki, uygun fiyattan un temini, un regülasyonumuz devam ediyor, edecek. Gübre konusunda biz tam 2 yıl önceki gübre ve mazot da dahil, onlara neredeyse yüzde 100 destek verdik. Bundan sonra biz üreticiye 'sen mazotu, gübreyi dert etme', hayvancıya 'sen yemi dert etme, bu girdileri al, üretimde kullan, pazara sunma anında seninle mahsuplaşacağız. Sana vermiş olduğumuz gübre, mazot, yemin parasını o günkü ürün satışında mahsuplaşacağız, ister bana, ister piyasaya sat' diyeceğiz. Bir taraftan verimliliği arttırmak durumundayız. Mazotu, gübreyi ithal ediyoruz. Bu ülke kim ne veriyorsa bir fazlasını veriyorum diyenlerin seslerini duydu.

"6 AY SONRA BU KONUDA ADIM ATILDIĞINI GÖRECEKSİNİZ"

1 kilo domatesin Antalya'dan İstanbul'a gidene kadar 800 kilometre kat ediyor. Domates olarak yola çıkıyor, İstanbul'a vardığında salça olmaya namzet oluyor. Çin yerine Türkiye'nin Avrupa için tedarikçi olmasının arkasında yatan ne var? Kendi muhasebelerini yapıyorlar. Ürettiğiniz yerle tükettiğiniz yerin arasında korkunç mesafe varsa. Aynı domatesi Artvin de tüketiyor. 1400 kilometre yer kat ediyor. Bu kadar çok destek var. Bu karmaşık yapıyı sadeleştireceğiz. Antalya'dan domatesi İstanbul'a getirmek mi? Sakarya, Bolu, Düzce, İstanbul'un kendi ilçeleri Çatalca, Beykoz, Şile var. Bunlar konsept içerisinde değerlendirilecek. Allah ömür verirse 6 ay sonra pekçok konuda adımların atıldığını duyarsınız, görürsünüz. 2023'de üretilecek ürünlerle ilgili Eylül ayından itibaren bu adımların atıldığını, atılacağını görürseniz. Biz stratejik düşünmek zorundayız. Türkiye'nin 100 yılına uygun tarım vizyonunu ortaya koymalıyız. Bu desteğimiz stratejik düşüncemizin ürünü.

"MODERNLİK ADINA KIRSALDAN TERK EDİLMESİ YAŞAM BİÇİMİ OLDU"

Hayvansal ürünlerimizle ilgili tabloyu göstereyim. 2021 yılı hayvansal ürünlerimiz var. Dikkat edilecek olursa 2021 yılı ile mukayese edildiğinde 22-23 milyonlara gelmiş süt ürünlerimiz var. Kırmızı et, tavuk üretimimiz, yumurta üretimimiz ve diğer varlıklarımızda hakikaten önemli artışlar var. Buradaki problemimiz şu; bir vesile ile Amerika'ta Tarım Komisyonu Üyeleri arkadaşlarla seyahatte bulunmuştum. 460 baş hayvanı olan işletmede anne, baba, oğul, gelin ve de torun part time çalışıyor. Kişi başına aşağı yukarı 100 hayvan düşüyor. İstihdam aile işgücü, havyan sayısı 460. Aile işletmeciliğini işletmek ve desteklemek durumundayız. Bu politikayı bunun üzerine kurgulamazsanız olmaz. Önceki gün Nallıhan'daydım, Ankara'nın ilçelerini geziyorum. Bir vatandaşın söylediğini söylüyorum, inşaat malzemesi satıyor. Her sabah kalktığımda Afganlı çobanlar işin başında mı, değil mi, elim yüreğimde, diyor. Mümkün olsa kayıtlarını üzerimealacağım diyor. Bu ülkede modernlik adına kırsalın terk edilmesi yaşam biçimi olarak dayatıldı. Tıpkı zeytinyağlı yiyemem aman basma da fistan giyemem aman gibi, sana yağının dayatıldığı günleri hatırlattı. Bizim kırsala dönmemiz gerekiyor. Bizim TKKD diye kurumumuz var. 520 milyon Avroluk bir kaynak oluşturduk. AB'den aldığımız bizim de üstüne koyduğumuz meblağ var. Kadın, genç kırsala dönmek isteyenlere destek veriyoruz. Süreci hızlandırmamız gerekiyor. Oraya bir doktor, öğretmen göndermemenin kırsalı terk etmenin gerekçelerinin ne olduğunu bilmezseniz bu sorunu çözemezsiniz.

"TARIM PERSONELİ TARLADA, BAĞDA, BAHÇEDE, AĞILDA OLMASI LAZIM"

Şu anda Tarım il ve ilçe müdürlüklerinde görev alan meslek mensuplarının yaptığı yegane şey 65 adet desteği yaklaşık 2 milyonun üzerindeki çiftçilere desteği yazmakla çizmekle meşgul. Biz bunları ne için yetiştirdik. Ağılda, bağda, bahçede, tarlada üreticinin yanında yer alsın dedik. Bu faaliyeti yapsınlar diye okuttuğumuz, kadro verdiğimiz meslek mensuplarının yaptığı iş ilkokul, ortaokul mensubunun yapabileceği bir şey. Biz sütü 7 liraya çıkardık. Bir tarafta üreticiyi koruyacaksınız, bu tüketiciye yansıyor. Olağanüstü dönemi yaşıyoruz. Allah bir daha göstermesin. Enflasyonun bizden kaynaklanan boyutu, dışarıdan gelen boyutu da var. Tartışmalı olan şu. Hollanda'da 0.7 cente kullanılan doğalgaz 2.7 Euro. Bunu nasıl izah edeceğiz? Bizim içeride girdi maliyetleri var bir de ihracat var. Siz şunu eskiden 1 dolara ihraç ediyordunuz. Şimdi 1 dolara ihraç ettiğinizi 16,5 lira alıyorsunuz. Şu anda bizde et ihracatı, canlı hayvan ihracatı yasak. Zeytinyağı, ayçiçek yağı, buğday ihracatı yasak. Bunlarla ilgili üretilen kotalar var. Sebzeler stratejik ürün değil.

"TOGG'U ÜRETEN ÖZEL GİRİŞİM YARIN BİR GÜN TRAKTÖRÜ DE ÜRETİR"

Bioyakıt konusu bakanlık olarak birinci derecede görev alanımıza giren bir konu değil, tali konu. Elektrikli traktör konusunda ise, daha önceden bakanlık proje olarak gündeme getirmiş. TOGG'ü üreten özel girişim yarın bir gün traktörü de istediğinde üretir. Traktörün kendisi prototip olarak var ama seri üretim konusunda bende bir bilgi yok.

"KARA KUVVETLERİ OLMADAN YANGIN SÖNDÜRÜLEMEZ"

Anadolu'nun her yerinde deprem oldu Türkiye'nin ilgisini çekmedi ama ne zaman Marmara depremi oldu hepimizin dikkatini çekti. Yangın hadisesi de aslında Türkiye'de bir farkındalık oluşturdu. Bunu da kıymetli buluyorum. Geçen yıl yalan alan 139 bin hektar. Bu 1945 yılında 169 bin hektarlık yangınla mukayese edildiğinde o yıldan sonraki en yüksek yangın. Sadece ağacın kendisi değil içindeki bütün varlıklar. Bu yangın söndürme faaliyetlerine aktif olarak katılan orada çalışanlara su taşıyan kardeşlerimiz olmak üzere şehitlerimiz oldu. Bu ihmal edilebilecek bir şey değil. Peki neyimiz var bizim? Şurada 21 bin personelimiz var. 1350 adet arazöz, ilk müdahale aracı 2 bin 270 adet iş makinalarımız envanterimizde. Herkes hava araçlarını önemser, aslında kara kuvvetleri önemlidir. Kara kuvvetleri olmadan yangın söndürülemez.

"UÇAK VE HELİKOPTER SİPARİŞİYLE İLGİLİ EN ERKEN 2030 YILI DENDİ"

Geçtiğmiiz yıl 3 uçak vardı bu yıl 20 uçak, 25 helikopterimiz ve şu anda İHA sayımız var. Bu uçakların tamamı kiralama usulüyle. Bu arada satın alma yoluna da gidiyoruz. Fakat satın alma konusunda uçak satın almak istiyoruz dediğinizde bunların kuyrukta beklediği bir yer yok. Bize uçak, helikopterle ilgili en erken 2030 yılı deniyor. Daha önceden aldığımız uçak ve helikopterlerin hatırına. Araya sıkıştırılmış sipariş gibi düşünün. Bu çerçevede THK'nın 4 uçağın tamamını kendi üzerimize aldık, konuyu kapattık. Bu uçaklar 1968 modeli uçaklar. Bizim düşündüğümüz manada yeni model uçaklarla mukayese edildiğinde eksikleri var. Bu tartışmanın katkı sağlamadığını düşünerek kendi gündemimizden düşürdük. Orman yangılarında aslolan sahadaki araçlardır, tekrar söylüyorum bunu. Orada yapay zeka, akıllı kuleler kullanılıyor. Yerdeki kara aracının tüketmiş olduğu yakıt, hızı, kullanıcının kim olduğu anında temas edebiliyorsunuz. Konu teknik olduğu için teknik konuda Tarım Orman Bakanı sıfatım da olsa bu işi işin ehillerinin, sahada, savaş alanında bu mücadeleyi vermesi gerekiyor.

"MÜLAKAT SONUÇLARI 13-17 HAZİRAN ARASINDA AÇIKLANACAK"

Hastanenin başhekiminin ameliyathaneye girmesi, ameliyat eden doktora müdahalesi ne kadar doğru değil ise ben buranın başıyım diyerek onların istek ve ihtiyaçlarının karşılanmasının ötesine geçip orada birebir rol üstlenmem doğru değil. Beni yangın anında uçakta ve helikopterde görmeyeceksiniz dedim. Nerede göreceksiniz? Kamuoyunu bilgilendirmede. Benim görevim bu olacak. Biraz önce İstanbul depremine benzettim ya. Bu yıl ufacık yangının bile medyada yer alıyor olması hem iyi hem kötü. Normalde 3 binin üzerinde her yıl yangın çıkıyor. Şu anda cep telefonum yanımda olsa şurada yangın çıktı diye Orman Genel Müdürlüğünden mesaj düşüyor. Geçtiğimiz yıl 15 günlük periyotta 747 adet yangın çıktı. 731'i çıktığı gün söndürülüyor. Sadece 15 tanesi devam ediyor. Sahada bir kargaşa var. Artvin'den arasöz getirtiliyor. Antalya'ya 1500 kilometre. Ormanla ilgili birimimiz AFAD'la birleştirildi. Geçenlerde tatbikat yaptılar. Bu tatbikat sayesinde bütün personel bir tecrübe edindi. Şu anda gönüllüleri eğitiyoruz. Kim istiyorsa eğitiyoruz. Orman savaşçılarına bunları eklemlememiz lazım. Kara gücümüzü arttırma işi inşallah eklemlenecek. Bu gençlerle beraber biz daha da güçleneceğiz.. Bu ayın 13-17 arasında mülakat sonuçları açıklanacak.

"ÜRÜNLERİMİZE KATMA DEĞER KAZANDIRMAK HEPİMİZİN SORUMLULUĞU"

İhracat konusunda da bizim bakanlığımızın özellikle tarım ve kırsal kalkınma destekleme kurumumuzun aracılığı, tarım reformu müdürlüğümüz aracılığı ile destekler var. Ürünü gıdaya dönüştürmede alması gereken destekler sözkonusu. Pekçok üründe birinci sıradayız; kuru üzüm, kayısı, fındık. Malatya'dan bir yakınınız kayısı getiridiğinde üzerindeki tepside bir değişiklik var mı? Diziliş şekli, mizanpajında ne de kendinde değişiklik oldu. Bunları her birini birer küçük kutucuklara koyup, markalaştırıp ondan sonra bunu pazarlamak, 10 liraya sattığınız şeyi 1000 liraya satma imkanınız var. Bu da teşebbüs ruhuyla alakalı. Bu konuyla ilgilenenlere de söylüyorum. Bu doğrudan bizim alanımızda olan konu değil. Biz üretiriz, bu sanayiye hammadde olur. Ama kesinlikle ülkenin ürünlerine katma değer kazandırmak hepimizin sorumluluğu. Yoksa çok canımız yanıyor. Bizden aldıkları ürünleri katma değer haline getirip bize 10 kat fazlasına sattığında 'Bu bizim fındık değil mi' diyoruz. Geçmiş ola.

"BU İŞİN ÇÖZÜMÜ AİLE İŞLETMECİLİĞİDİR"

Bir şeyin en doğrusunu ortaya konana kadar mevcudu doğru olarak kabul etmek zorundayız. Ama oradaki eksik ve aksaklıkları gidermek kaydıyla. Küpeleme doğru. Tek başına bu işin çözümü mü? Hayır. Bunun tahkim edilmesi, desteklenmesi gereken uygulamalar var. O işletmenin dışına çıktığını, o hayvanın sinyal olarak gönderebilecek yazılımlar, donanımlar var. Yine bir dijitalleşme, teknoloji hayvancılık için de geçerli. Mesela bizde sürü yönetimi. Bu teknik bir ifadedir. Biz bu hayvanlardan elde ettiğimiz döl verimleri; yani yavrulamayı dikkate aldığımızda yarın bir gün aynı eti ve sütü elde etmek için bu kadar fazla hayvana ihtiyacımız olmayabilecek. Biz buna sürü yönetimi diyoruz. Bu ülkede eskiden küçükbaş hayvancılık coğrafyamıza daha uygun bir hayvancılıktı. Biz bu hayvancılıkla ilgili küpelemeye küçükbaşta daha sonra başladık. Aile işletmeciliği bu işin çözümüdür. Herkes işe sahiplenecek. Asgari ücretle şuraya girmek istiyorum yerine bizim hayvancılık işletmemiz var, annem ve babamın çobanlıkla ilgili sıkıntısı var, ben gidip bu çobanlık yapacağım, doğayla içiçe olacağım duygusunu yaşatmamız lazım.

"AB GIDA GÜVENLİĞİNE BİRE BİR UYUMLU ÇALIŞIYORUZ"

Bizim özellikle atılan ilaçlar, kimyasallar konusunda hele ihracata konu olduğunda bu denetimleri yapan ekiplerimiz var. Benim beyaz önlükle gezdiğim buğday tarlası Kahramankazan'da bir tarla. Orada süne yoğunluğunu belirlemeye çalışan bir ekip vardı. Bu çalışmalar yürütülüyor. Fakat bazen biz bazı şeyleri olduğundan fazla ifade ediyoruz. Bitkinin veya meyvenin kendisine geçen ilaçların çoğu zaten yasak. Kullanıldıkları dönemler farklı. Atıldıktan şu kadar süre sonra hasat edilmeli vs. Bazen kendi ihracatçımıza haksızlık ediyoruz. Ruslar daha az töleranslı. Bunların tamamı AB'nin gıdayla ilgili güvenlik konularına birebir uygun olarak yürütülüyor. Yapılması gereken elbette var.

"ÜRETİCİMİZE 'SEN ÜRET YETER, BİZ SENİN YANINDAYIZ' DEDİK"

Biz göreve geldiğimizde birkaç kavramı Türkiye gündemine oturttuk. Gıda güvenliği milli güvenlik meselesidir dedik. Ben bunu söyleyene kadar söyleyen yoktu. Bu bizim için önemliydi. İkincisi bulunurluk esastır dedim. Tedarik, arz güvenliği. Bir ürün yoksa onun fiyatını konuşmayın derler. Önce ürünü bulunduracaksınız. Bu bulunurluğu yerli ve milli üretimde esastır dedik. Son olarak da üreticimize sen üret yeter, biz senin yanındayız dedik. Gübre, ilaç, tohumu dert etme senin yanındayız dedik. Onlar üretecek ki, biz de tüketiciler olarak gıda güvenliğimizin sağlıklı ellerde olduğunu bilelim.