Dünya Bankası’nın kamudan en çok ihale alan ilk 10 şirkete ilişkin veride 5 Türk şirketine yer vermesinin ardından verinin sitesinden kaldırılmasına ilişkin konuşan Ekonomist Prof. Dr. Emre Alkin, “Dünya Bankası gibi bir kurum hata yapıyorsa, biz kime güveneceğiz, neyi referans alacağız? Böyle anormal rakamlar ortaya konduğu zaman infial oluşturuyor. Bizi yanlış yönlendirmiş olmasını esefle karşıladım” dedi.
Dünya Bankası tarafından yayınlanan 2002-2020 yılları arasında dünyada kamudan en çok ihale alan 10 şirkete ilişkin veride 5 Türk şirketinin yer aldığı belirtilmişti. Konuya ilişkin konuşan Ekonomist Prof. Dr. Emre Alkin, listeyle ilgili ciddi hesaplama hataları olduğunu ifade ederek bilgi verirken, verinin yer aldığı sayfanın Dünya Bankası’nın sitesinden kaldırıldığını aktardı. Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Emre Alkin, “İktisattan Çıkış diye bir kitabım var, kitabın başlangıcını İstanbul Havalimanı ile açtım böyle bir projeye gerek var mıydı tarzında eleştirmiştim. En büyük sebebi de konuşulan muazzam rakamlar. Biraz araştırınca kamudan alınan ihale miktarlarının mükerrer olarak hesaplandığını ve ihaleler neticesinde devlete ödenen kiraların da söz konusu olduğu miktara eklendiği bilgisini aldım. Böyle bir hesaplama yanlış, dolayısıyla kendi kitabıma konu ettiğim İstanbul Havalimanı gibi birçok mega projeyle ilgili hesaplamalarda hata yapıyorsa Dünya Bankası gibi kocaman bir kurum, biz kime güveneceğiz? Şöyle bir iddiam var benim; mega projelerle kalkınmayı sağlamış bir tane ülke yok, böyle bir kanıt da yok ama yine de Dünya Bankası’nın hatalı bir rapor yazarak en azından rakamlar konusunda bizi yanlış yönlendirmiş olmasını da esefle karşıladım. Müteahhitler şu kadar iş almış diyeceğim ama neyi referans alacağız. Dünya Bankası raporunun yayınlanıp sonra linkinin kaldırılmış olduğunu öğrenince bana biraz tuhaf geldi. Türk müteahhitlik sektörü dünyada bakıldığında artık rüştünü ispat etmiş, dünyanın her yerinde havalimanları, karayolları, köprüler, barajlar, tüneller yapıyor. Yine de Dünya Bankası’nın hesap hatasından dolayı ben bu firmaların karalandığını ya da dünyanın herhangi bir yerinde ihale alamadığını düşünmüyorum. Ancak söylenen rakamların düzgün olması milli gelir karşılaştırmaları açısından önemli. Bunları biz doğru hesaplayamazsak referans aldığımız kaynaklar doğru değilse o zaman biz iktisatçılar, ekonomistler olarak ortaya yapıcı bir eleştiri koyamıyoruz” diye konuştu. “Böyle anormal rakamlar ortaya konduğu zaman infial de oluşturuyor”
Yanlış yayınlanan verilerin oluşturduğu etkilere yönelik konuşan Prof. Dr. Alkin, “Dünya Bankası gibi kurumların raporlarında böyle anormal rakamlar ortaya konduğu zaman insanlar infial oluşturuyor. Müteahhitlik sektörüne bir anda eleştiri okları yöneliyor. Ancak sektör üyelerinden bazılarının kamuoyunu rahatsız eden davranışları da sosyal medyada tartışılıyor. Toplum vicdanını yaralayan veya yanlış anlaşılan işlerle alakalı sektör açıklık getirmezse, o zaman toplumun tepkisi artarak devam edecektir. Müteahhitlerin aldığı ihalelerle ilgili hesap hatası düzeltilir ama önce algıyı düzeltmek lazım. Bir de gelir dağılımının bozukluğu, ihale rakamlarının yüksekliği yan yana gelince tepkiler de oluşuyor. Hele ki döviz cinsinden ödemeler söz konusu olunca. Müteahhitler biz bütün bu ihaleleri yerine getirebilmek için döviz cinsinden borçlanmak zorunda kaldık diyebilir. Sektörün sessiz kalması çözüm değil, onlar sessiz kaldıkça daha fazla eleştiri oklarına maruz kalacaklar ve sektörde çok güzel işler yapan birçok firma var, onlara da yazık olacak. Dünya Bankası raporu yanlış yayınlamış diyerek iki adım geriye çekilmek bence uygun bir iletişim modeli değil" dedi. “Sektörün iletişim stratejisini doğru kurgulaması gerekir”
İhaleyi beş firma birlikte alırken bedelin her firma için ayrı olarak hesaplanması ve kira bedelinin eklenmesi sonrası verilerde böyle bir sonuca ulaşıldığını anlatan Alkin, “Gerçek rakamı bilemediğimiz için tüm zamanların en pahalı havalimanı diye yazıyoruz sürekli. Açıkçası sektörün kendisini anlatmak için bir iletişim stratejisi gerekiyor. Kamuoyunda şöyle bir algı var; mega projeler belli isimlere gidiyor. Eleştiri olan bu Türkiye’de bununla alakalı da bir veri bulamadım. Çeşitli bakanlıklar çeşitli kamu projeleri yaptığı için hepsini toplu bir halde göremiyoruz ama baktığınız zaman mesela toplam karayolu ihalelerinden tek başına yüzde 4’ten daha fazla almış bir firmayı bulamadım" şeklinde konuştu. “Verilerden kuşku duymaya başlarsak neyi referans alacağız”
“Sektörün önemli bir kısmı yurt dışında da ciddi işlere imza atıyor” diyen Alkin sözlerini şöyle sürdürdü: “Buralarda binlerce kişi çalışıyor. Dünya Bankası, OECD, IMF, Dünya Ticaret Örgütü bunlar çok köklü kuruluşlar bu uluslararası kuruluşlar rakam açıklarken belli bir veri setlerine dayanarak bunu açıklıyorlar. Mesela Türkiye Cumhuriyeti’nin büyüme hızıyla ilgili sürekli revize edilen bir durumla karşı karşıyayız. Bu gibi köklü kuruluşların veri setlerini eskisine göre daha sıklıkla gözden geçirmesi gerekiyor. Mesela bu son linki kaldırılan son 18 yıllık müteahhitlik rakamları işinde anlaşılıyor ki hesap hatası yapılıyor. Eğer rakamlar sürekli revize ediliyorsa demek ki formüllemede bir hata var. Uluslararası kabul görmüş istatistiklere uygun şekilde üretilen rakamlarla alakalı kuşku duymaya başlarsak neyi referans alacağız” “Yap-işlet-devret modelleri doğru uygulandığında faydalıdır”
Dünyanın her yerinde kamu özel iş birliği modellerinin kullandığına dikkat çeken Alkin, “Yap-işlet-devret ya da yap-işlet modelleri artık bugün bir zorunluluk, çünkü dünyanın hiçbir yerinde kamu inşaat, köprü yapmıyor. Bu modellerin en büyük özelliği kamunun ciddiyeti, kamu faydası ve işletme mantığıyla üretmek. İşletmecilik mantığı olmazsa projeler zaten batar. Bu projeler hakkında doyurucu bilgilendirmeler yapılması gerekir aksi takdirde her şeye karşı çıkabiliriz her şeye tamam da diyebiliriz. Yap-işlet-devret ya da yap-işlet modeli bütün dünyada yapılıyor. İngiltere, Afrika, Latin Amerika, ABD bu ülkelerin hepsinde var, tabii Türkiye’de de var. Bu modellerin en önemli faydası kamunun gerçekten odaklanması gereken alan neyse ona odaklanmasını sağlıyor. Bu modeller kamu faydasını ve işletmecilik mantığının birleştiği projelerdir. O yüzden sadece devlet değil, millet açısından da faydalı. Ayrıca şunu da söylemem gerekiyor; dünyanın çağdaş şirketleri ticari faaliyetlerinin yanında da kendi algılarını yönetmek zorundalar. Kamunun da toplum yararına olan işi doğru anlatması gerekir. Bu projeler kamu-özel iş birliği olduğuna göre hem devletin hem de sektörün yapılan işlerle ilgili şeffaf bilgilendirmeler yapması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Alkin, “İşin bilimsel tarafına gelince; ekonomide bir durgunluk olduğu zaman devletin hazinesi bağımsız harcamalar yaparak ekonomiyi canlandırmaya çalışır. Bu çarpan etkisi, bunun yanında özel sektörde kamunun bu çabasından cesaret alarak kendi bulduğu kaynaklarla yatırıma başlarsa çarpan ve hızlandıran etkisiyle ekonomi bir anda durgunluktan çıkıyor ve büyümeye başlıyor. ABD’de bu çok uzun zamandır yapılıyor" dedi.