İstanbul
Orta Çağ'ı kapatıp Yeni Çağ'ı başlatan İstanbul'un fethine stratejik katkı sağlayarak tanıklık eden kuşatma yolları ve güzergahlar, bugün birçok ilçe ve mahalleyi birbirine bağlıyor. Fatih Sultan Mehmet öncülüğündeki Osmanlı ordusunun 15. yüzyılda karadan ve denizden ilerlediği, dünyanın en muazzam kuşatma tekniklerinin uygulandığı "fetih yolları", asırlardır gelişen ve büyüyen İstanbul'un halen simge güzergahları arasında yer alıyor.
Roma, Bizans ve Osmanlı medeniyetlerinden kalıntıları içerisinde barındıran, günümüzde çevresine ev, iş yeri ve yaşam alanları inşa edilen bu güzergahlar, her gün tarih meraklılarına ev sahipliği yapıyor. Birçok insan söz konusu bölgeleri, "tarihin akışını değiştiren ve fethe adım adım gidilen" güzergahlar olduğundan habersiz dolaşıyor.
Anadolu'dan gelen askerler, Göksu Otağtepe'de toplandı
Kentin kuşatmasında kullanılan en önemli noktaların başında, Beykoz ilçe sınırlarındaki Kavacık ve Anadolu Hisarı mahalleleri geliyor. Anadolu'dan gelen askerler bu iki mahallenin sınırlarında toplanırken, ordu, fetih öncesi sabah namazını da Boğaz'ın hakim noktası Göksu Otağtepe Caddesi'nde bulunan ve günümüzde bir kafeterya bahçesinde kalan namazgahta kıldı. Daha sonra iki kola ayrılan, Göksu Otağtepe ve bugünkü adıyla İnönü caddelerinden Toplarönü (sokak) mevkisine inen ordu, Anadolu Hisarı'ndan yapılan topçu atışlarıyla, Bizans'a gıda ve kuvvet desteği sağlamak üzere ilerleyen donanmayı bozguna uğrattı.
O dönemde "Bizans'ın kalbi" olarak tanımlanan şehri kuşatmak için Anadolu Hisarı'ndan yapılan saldırının ardından Rumeli Hisarı'nda da etkili olan Osmanlı ordusu, gözcülerini ve askerlerini konuşlandırarak ilerleyişini Galata'ya kadar sürdürdü. Osmanlı askerleri, Galata'nın ardından bir diğer stratejik öneme sahip Haliç'i hilal şeklinde çevreledi.
Diğer bir güzergah ise Baltaoğlu Süleyman Bey komutasında, bugünkü Gelibolu Tersanesi'nden sefere çıkan donanmanın kullandığı deniz yolu. Zeytinburnu sahiline asker ve mühimmat desteğini bırakan donanma daha sonra Baltalimanı mevkisinde konuşlandı.
Fetih kuşatmasının üç ana güzergahı...
İstanbul Kültür Tarihi Araştırmaları Merkezi Başkanı, şehir tarihçisi Süleyman Faruk Göncüoğlu, 568 yıldır tarih meraklılarını ve gezginleri ağırlayan fethin kuşatma yollarının önemini AA muhabirine anlattı.
Türklerin Marmara Bölgesi'ne 1078 yılında geldiğini ve bugünkü Maltepe Başıbüyük Mahallesi'ne kadar ilerlediğini, o dönemde Kadıköy'deki Merdivenköy Mahallesi'nde bir alana Alperenler'in gözcü olarak yerleştirildiğini aktaran Göncüoğlu, Aydos Kalesi'nin fethiyle beraber Marmara Bölgesi'nde Türk gücünün İstanbul'u kuşatmaya başladığını ifade etti.
Fethin hazırlıklarının 100 yıl sürdüğünü, Osmanlı'nın başta askeri güç olarak değil, demografik, psikolojik ve sosyolojik hazırlık yaptığını dile getiren Göncüoğlu, fetih kuşatmasının üç ana güzergahı olduğuna işaret etti.
Göncüoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
"İstanbul'un kuşatmasında görev alacak askerlerin birinci kanadı, yani Anadolu'dan gelen kanat, Aydos (kalesi) üzerinden Anadolu Hisarı'na, buradaki sahilden Rumeli Hisarı'na, Rumeli sırtlarından da Galata'ya doğru devam etti. Oradan da bugünkü hem Galata civarına hem de Kağıthane üzerinden dolaşıp Eğrikapı'dan Kazlıçeşme'ye doğru giden bir asker var.
İkinci güzergah Edirne'den yola çıkan asker, Kırklareli Demirköy'den dökülen topları da beraberinde alıp, bugün eski Edirne yolu üzerinden surların önüne geldi.
Üçüncü güzergah Gelibolu Tersanesi'nin olduğu alandan kalkan donanmadır ki hem malzemeyi hem de bir grup askeri aldı. Bunlar da Zeytinburnu sahiline iniş yaptı. Bunların başında Baltaoğlu Süleyman Bey vardı. Baltaoğlu Süleyman Bey donanmanın içindeki askerleri ve malzemeleri Zeytinburnu sahiline indirdikten sonra o donanma bugünkü Baltalimanı'na geldi."
Askeri kuvvetlerin İstanbul'un çevresini eş zamanlı kuşattığını anlatan Göncüoğlu, tüm güzergahların stratejik konumlar olduğuna dikkati çekti.
Aydos Kalesi'nin alınmasıyla fethin hazırlıkları başladı
Fethin hazırlıklarının Aydos Kalesi'nin Osmanlı'nın egemenliğine girmesiyle başladığının altını çizen Göncüoğlu, "Anadolu Hisarı İstanbul'un fethinin nişan yüzüğü gibidir, Rumeli Hisarı nikah yüzüğü gibidir ama bir üçüncüsü vardır ki söz yüzüğü gibidir, söz kesilen yer Aydos Kalesi'dir. Aydos Kalesi, Anadolu Hisarı ve Rumeli Hisarı, bunlar İstanbul'un fethinin sembol yapılarıdır. Bugün Boğaz içerisinde Anadolu Hisarı ve Rumeli Hisarı'nın varlıkları İstanbul'un fethini ve fetihte yaşananların kısa bir özeti gibidir." ifadelerini kullandı.
İstanbul'un fethedilmesini Marmara Bölgesi'nin fethedildiği şeklinde algılandığını aktaran Göncüoğlu, "İstanbul bir ur gibiydi. Yani bugün Balkan coğrafyası ile Anadolu coğrafyasındaki bir kilit noktaydı. Bu kilit noktanın vasfı Haliç Limanı'ydı. Bu liman olduğu müddetçe Tarihi Yarımada, İstanbul'un varlığı devam edebiliyordu. Çünkü o limanın mevcudiyeti, kapasitesi, iklim şartlarından Marmara Boğazlar su yolunun önemli bir lokasyon merkeziydi. Bu sebepten İstanbul iktisadi olduğu gibi siyasi noktanın da merkeziydi." değerlendirmesinde bulundu.
Fetih öncesi kurulan ilk Türk mahallesi Anadolu Hisarı
İstanbul'un fethi öncesinde kurulan ilk Türk mahallesi olan Anadolu Hisarı başta olmak üzere kuşatma güzergahlarının bugün halen dokusunu koruduğunu anlatan Göncüoğlu, şunları kaydetti:
"Bugün Rumeli Hisarı'nın varlığı fethin habercisidir, fethi temsil eder. O yüzden biz bugün Anadolu Hisarı'nı ve Rumeli Hisarı'nı gezerken o fethin hafızasını da görebiliyoruz. Bugün Anadolu Hisarı restore ediliyor, inşallah Rumeli Hisarı'nın da restorasyonu yapılacak ve o zaman, o dönemki özelliklerine geri getirildiği takdirde şu görülecektir ki Rumeli Hisarı ve Anadolu Hisarı fethin birer özeti gibi halen kendini temsil etmektedir. Bunların ziyareti ve sağlıklı aktarımı karşısında fethi daha iyi anlayabiliriz.
Benim bir tek üzüntüm vardır. Bugün ne Rumeli Hisarı ne de Anadolu Hisarı'nın, fethin şahidi yapılar olarak takdir görmemesidir. Bugün Rumeli Hisarı'nın içerisinde Sarıca Paşa Kulesi günümüze ulaşmış en orijinal askeri, mimari içerisindeki bir kuledir ve Fatih'in divanhanesinin olduğu bir akustik kubbe vardır. Bu çok önemlidir. Dört ay gibi kısa sürede inşa edilen Rumeli Hisarı'nın içerisinde bir akustik kubbenin dünya mimarlık tarihinde farklı şekilde ve değeri verilerek anlatılması gerekirdi. Maalesef bu verilemiyor, bu da bizim ayıbımız olarak durmaktadır."
Otağtepe'nin, Anadolu yakasının en eski namazgahı olduğunu aktaran Göncüoğlu, şu bilgileri paylaştı:
"Otağtepe, ordunun fetih için hareket ettiği yerdi, toplu namazın kılındığı yer. Bu namazgah o günün hatırası. Bugün restore edilmiş, değişikliğe uğramış olabilir ama o günün hatırası halen devam ediyor. Otağtepe'den Rumeli Hisarı'na ve Boğaz'a baktığımızda o dönemin yüzyılı şartları içerisinde fetih hazırlıklarının çok da kolay olmadığını görüyoruz. İki, Toplarönü mevkisinde topların denize açıldığı mazgallar bugün kapalı, bu mazgalların açılıp hiç olmazsa birebir kopya örneklerinin bu mazgallardan görülebilecek şekilde, o top modelleri yerleştirildiğinde fikriyatın ve hissiyatın daha da artacağına inanıyorum. Bu sokaklar, Osmanlı mirasının aidiyet duygusunun canlanabileceği sokaklar ve halen o sokak dokusu fetihten beri devam ediyor. O bakımdan da bizim ciddi bir hazinemizdir. Anadolu Hisarı başta olmak üzere İstanbul'un fethine şahitlik eden sokaklar esasında bu şehrin hafıza basamaklarıdır."