SANKO Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü tarafından “İrritabl (Huzursuz) Bağırsak Sendromu (İBS) ve Tıbbi Beslenme Tedavisi” konulu panel düzenlendi.
SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde düzenlenen panelin açılışında konuşma yapan Rektör Prof. Dr. Güner Dağlı, “Yaklaşık 50 yıl önce bir bilim dalı olarak kabul edilen Beslenme ve Diyetetik, yaşam kalitesi için yol göstermektedir” dedi.
Beslenmenin bir bilim dalı olarak kabul edilmesiyle, bu alandaki birçok uygulamanın da bilimsel çalışmalarla desteklendiğini hatırlatan Prof. Dr. Dağlı, SANKO Üniversitesi olarak bu tür bilimsel toplantılar ve iş birlikleri yapmaktan büyük mutluluk duydukları kaydetti. Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Türkan Pasinlioğlu da böylesine önemli bir organizasyona ev sahipliği yapmaktan mutluluk duyduklarını dile getirdi.
Prof. Dr. Pasinlioğlu, “Alanlarında uzman birbirinden değerli konuşmacılarımızın yer aldığı panelimizin bilimsel ve mesleki anlamda değerli katılımcılarımıza ve öğrencilerimize büyük katkı sağlayacağını düşünüyorum” şeklinde konuştu. Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Efsun Karabudak ise İBS’den mustarip kişilerin tanı ve tedavisi için harcanan maliyetlere bir de iş gücü nedeniyle mali kayıplar eklendiğinde ciddi bir sorun olduğunu belirtti.
Uzmanların İBS için ‘ne yapacağı belli olmayan deniz gibidir, bazen dalgalanır bazen durulur’ şeklinde bir benzetme yaptığını anlatan Prof. Dr. Karabudak, “İşte bu dalgalı ve duru denizi alanında uzman çok değerli hocalarımızdan dinlemek çok keyifli. Tüm konuşmacı ve katılımcılara teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı. Oturum Başkanlığını Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı’ndan Doç. Dr. Erdal Uysal ve Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nden Dr. Öğr. Üyesi Tuba Ustaoğlu’nun yaptığı panelde, SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Gastroenteroloji Bölümü’nden Doç. Dr. Nimet Yılmaz, “İrritabl Bağırsak Sendromunun (İBS) Patofizyolojiisi” konusuna değindi.
“İBS, kronik tekrarlayan karın ağrısı veya rahatsızlık hissi ve bağırsak alışkanlığında değişiklik ile karakterize, hayatı tehdit etmeyen ancak hastaların hayat kalitesini önemli düzeyde bozan ve sık karşılaşılan fonksiyonel gastrointestinal hastalıktır” diyen Doç. Dr. Yılmaz, şöyle devam etti: “Dünya genelinde yüzde 10-15 görülme sıklığı olan İBS bölgesel değişiklikler göstermekle birlikte, daha çok kadınlarda karşılaşılmaktadır. 60 yaşından sonra çok nadir görülmektedir. Karın ağrısı, gaz, şişkinlik, kabızlık veya ishal ile başvuran hastaların ayrıntılı değerlendirmesi ve tetkikleri sonucunda organik bir patoloji bulunamaması üzerine İBS tanısı akla gelmektedir. İBS’nin patofizyolojisi multifaktöriyel olup psikolojik, genetik, psikososyal, bilişsel ve çevresel faktörlerin etkileşiminin sonucu ortaya çıktığı bilinmektedir. Hastalarda uyarılara karşı artmış algılama, normal popülasyona göre sık görülmektedir. Diyet, psikolojik faktörler, geçirilmiş enfeksiyonlar, bağırsak florasındaki değişiklikler, mide ve bağırsaklarda hareketliliğinde değişme, bağırsakta bakteriyel aşırı çoğalma, intestinal mukozal inflamasyon ve beyin-bağırsak sistem etkileşimi gibi pek çok faktör hastalığın kaynağında ve gelişmesinde rol alır.” Gaziantep Üniversitesi Şahinbey Araştırma ve Uygulama Hastanesi Gastroenteroloji Bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Sezgin Barutçu, “İrritabl Bağırsak Sendromunun Tıbbi Tedavisi” konusunda açıklamalar yaptı.
Halk arasında ‘huzursuz bağırsak’ olarak bilinen İBS’nin her 10 kişinin birinde görülebilen çok yaygın bir durum olduğunun altını çizen Dr. Öğr. Üyesi Barutçu, “Hastaların günlük yaşam kalitesini etkileyecek şekilde şikayetlere yol açan İBS, iş gücü kaybına neden olabildiği için de çok önem taşımaktadır” değerlendirmesini yaptı.
Risk faktörleri arasında stres, geçirilmiş bağırsak enfeksiyonları, antibiyotikler ve bunların sonucunda bağırsak florasının bozulmasının yer aldığını vurgu yapan Dr. Öğr. Üyesi Barutçu, şu bilgileri paylaştı: “Hastalarda beyin-bağırsak aksının bozulması da hastalığın ortaya çıkmasında çok önemli rol oynamaktadır. Kanserle karışabilecek bulgular olması nedeniyle özelikle ileri yaş, kilo kaybı, anemi, ilaç tedavisine dirençli semptomlar, kanlı ishal ve gece şikâyetleri olan hastalarda mutlaka ileri inceleme yapılmalıdır. Ancak İBS’nin kansere dönüşmeyeceği de unutulmamalıdır. Tedavide diyet önemli rol oynamaktadır. Medikal tedavi daha çok semptoma yöneliktir. Bu hastalıkta stres önemli bir rol oynadığından tedavide bazen psikiyatrik desteğe ihtiyaç duyulabilir.” SANKO Üniversitesi Sağlık Bilimleri Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nden Dr. Öğr. Üyesi Tuba Ustaoğlu ise “İrritabl Bağırsak Sendromunda Tıbbi Beslenme Tedavisi” ile ilgili paylaşımında bulundu. Günümüzde henüz İBS’nin kesin tedavisinin bulunmadığını ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Ustaoğlu, yapılan çalışmalarda hastalık semptomlarıyla besin tüketimi arasında ilişkiler olduğunun bildirildiğini söyledi. Hastalara öncelikli olarak yaşam tarzının ve beslenme alışkanlıklarının değiştirilmesinin önerildiğini hatırlatan Öğr. Üyesi Ustaoğlu, bu önerileri şöyle özetledi: “Bu hastalığın geleneksel diyet önerileri; düzenli öğün tüketiminin sağlanması, fazla miktarda öğün tüketiminden kaçınılması, yağlı, gaz yapan, kafeinli yiyecek ve karbonatlı içecek tüketiminin azaltılması şeklindedir. Son dönemde beslenme tedavisinde fermente oligosakkaritler, disakkaritler, monosakkaritler ve polyollerin diyette azaltılması prensibine dayanan FODMAP diyeti ve gluten eliminasyonunun yapıldığı glutensiz diyetin de İBS semptomlarının iyileşmesinde olumlu etkilerinin olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur.” Özel Adana Ortadoğu Hastanesi Diyetisyeni Nihal Özdemir de “İrritabl Bağırsak Sendromu ve Vaka Sunumu” yaptı.
Hastaların genelde tekrarlayan karın ağrısı, ishal, kabızlık, şişkinlik, gaz ve karında gerginlik şikayetleriyle hekim ya da diyetisyene başvurduklarını hatırlatan Özdemir, “Güncel çalışmalar diyet düzenlemelerinin bağırsağı düzelterek İBS semptomlarını iyileştirdiğine işaret etmektedir” diyerek diyetin önemini ifade etti. 11 yıldır yürüttüğü mesleğin 6 yılında özellikle İBS vakalarını izlediğini kaydeden Özdemir, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Tecrübeme dayanarak biz diyetisyenlere düşen görevin büyük olduğunu düşünüyorum. İBS’de beslenme tedavisinin temeli hastayla iyi bir iletişim kurmaktan geçiyor. Hastaların yüzde 70 kadarı, semptom başlangıcının veya alevlenmesinin süt ve süt ürünleri, buğday ürünleri, lahana, soğan, fasulye, acı baharatlar gibi belirli yiyeceklerle ilişkili olduğunu bildirmekte, çoğu glutensiz ve laktozsuz diyetler deneme eğilimindedir. Beslenme tedavisindeki amacımız yeterli besin alımını sağlamak, spesifik İBS semptomlarına göre diyeti düzenlemek ve besinlerin semptom yönetimindeki potansiyel rollerini hastaya açıklamaktır. Vakalarımızda ilk olarak hekimle beraber teşhis koyduktan sonra hastayı tedavi olacağına ikna ederek işe başladık. Psikoterapi tedavi sürecinin önemli bir parçası olduğundan takip sırasında ekibimizdeki psikiyatristten de hastalarımız için destek istedik.” Sunuculuğunu Beslenme ve Diyetetik Bölümü 4’üncü sınıf öğrencisi Melda Kara’nın yaptığı panele Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ayşen Bayram, çok sayıda akademisyen ile öğrenci büyük ilgi gösterdi.
Sunumların ardından katılımcıların sorularını yanıtlayan konuşmacılara teşekkür belgesi ve armağan takdim edildi, program anı fotoğrafı çekimiyle son buldu.