Geçtiğimiz yıl 6 Şubat’ta gerçekleşen depremler, geride büyük acılar bıraktı. Kar yağışıyla gelinliğini giyen şehirler, saat 4’ü 17 geçe yerini enkazlara bıraktı.
Son zamanlarda ülke genelinde deprem gündemi düşse de depremzedeler hala bu felaketin travmasını atlatmaya çalışıyor.
Kabus dolu o gece ve sonrasında, canını kurtaranlar hem keskin soğukla hem barınma sorunuyla mücadele etti. Devletimiz ve halkımız bu zor günlerde dayanışmayı bildi. Ve Türkiye tek yürek olarak tekrar ayağa kalkmayı başardı.
Peki, şu anda depremzedeler ne yapıyor ve acıları dindi mi?
İşte o yarım kalan hikayeler ve arama kurtarma çalışmalarına katılan kahramanlar...
HATİCE TÜMSAVAŞ, 101 YAKININI KAYBETTİ
Kahramanmaraş merkezli depremlerde 7 yaşındaki kızının yanı sıra 101 akrabasını kaybeden Hatice Tümsavaş, gelinlik çağındaki kızların çeyizini tek eliyle çevresindekilerin de yardımıyla ilmek ilmek dikiyor.
Depreme Adıyaman'da 3 çocuğu ile yakalanan Tümsavaş, yıkılan 4 katlı binanın enkazında 7 yaşındaki kızı Elif'i kaybetti, 2 çocuğu ile kendisi 9 saat sonra kurtarıldı.
Kolonun altında kalan sol kolunu doku ve kas kaybı nedeniyle kullanamayan Tümsavaş, tüm acılarına rağmen Adıyaman Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğüne bağlı K12 konteyner kentte açılan kursta, gelinlik çağındaki kızların çeyizliklerini usta öğreticilerin yardımıyla dikerek acılarını unutmaya çalışıyor.
Tümsavaş, AA muhabirine, doğum tarihi farklı olan binlerce kişinin 6 Şubat'ta hayatını kaybettiğini, ölüm tarihlerinin ortak yazıldığını söyledi.
"BENİ SON KEZ ÖPTÜ, 'ANNEM, ÇOK GÜZEL KOKUYORSUN' DEDİ"
Deprem öncesi tüm çocuklarını öperek yatırdığını belirten Tümsavaş, şöyle devam etti:
"Saat 23.00'e geliyordu. Oğlumu yatağa koyacakken ölen kızım Elif bana son kez derin derin baktı, ürktüm. Elif'e 'Bir şey mi var anneciğim, neden öyle bakıyorsun?' dedim. 'Hayır' dedi. Oğlumu yerine yatırdığımda Elif geldi kucağıma. Beni son kez öperek, 'Annem, çok güzel kokuyorsun.' dedi. Öptüm, 'Sen de cennet gibi kokuyorsun' dedim. Son kez yatağına yatırdım. Kızım saat 20.00 oldu mu uyuyan bir çocuktu, 23.00'e kadar uyumadı. Son kez eşime sesli mesaj atmış, fotoğrafını çekmiş. Ben de son kez sarıldım, yatağına koydum. Ertesi güne kalkamadık zaten."
Depremin sesiyle uyandığını anlatan Tümsavaş, çocuklarının çığlıklarıyla odalarına hareket ettiğini ancak kolonun kırılması ve tavanın üzerine çökmesiyle hareket alanının kalmadığını ifade etti.
Tümsavaş, 10 saniyede binanın yıkıldığını ve karanlıkta sadece çocuklarının sesini duyabildiğini vurguladı.
"KIRILAN KEMİKLERİN SESİ BANA GELİYORDU"
Enkaz altında yaşadıklarını paylaşan Tümsavaş, şunları kaydetti:
"Elif'in sesini duymadım. Büyük kızım seslenebiliyordu bana. Ben hiç nefes alamıyordum. Tavan üzerimdeydi. Kolon da kolumun üzerinde ve Elif'in üzerindeydi. Sol kolumdaydı Elif. Oğlum Alpaslan'ın ağlama sesleri geliyordu. Nefes alamıyorduk. O süreç benim için şöyle oldu; bu bir bitiş noktası, artık kimse bizi burada görmez, mümkün değil. Büyük kızım ağladığında 'Anne Elif'in sesi gelmiyor.' dedi. 'Elif melek oldu.' dedim. Can vermeye başlıyormuş gibi hissediyordum. Ciğerlerim ağzımdan geliyordu. Kırılan kemiklerin sesi bana geliyordu. Ağrı hissetmiyordum o an, çünkü çocuklarımın ağlama sesleri ve Elif'in ölümü bana daha çok ağır gelmişti."
Tümsavaş, 101 yakınını kaybettiğini, Ankara'da 6 aylık tedavi süreci bitince memleketine döndüğünü ifade etti.
Kaldığı konteyner kentte Adıyaman Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğünün açtığı dikiş nakış kursuna usta öğreticilerin daveti üzerine katıldığını aktaran Tümsavaş, kursta kendisine moral ve destek verildiğini vurguladı.
Tümsavaş, daha önce evinde bireysel olarak nakış işi ile uğraştığını dile getirerek şöyle konuştu:
"Her şeylerini kaybeden kursiyerler, sıcak çay eşliğinde ortak dertlerini atlatmak için burada bir arada. Kursta çeyizlik ürünler yapıyoruz. Yöresel kanaviçe işlerimiz, havlularımız, seccade takımlarımız, danteller, elbiseler, dokuma çantalarımız var. Hepsi el emeği göz nuru. Daha önce evimizde yapıp kullandığımız hediyelik eşyalar var burada. Tabii onlara dair hiçbir şeyimiz kalmadı ama yeniden bu güzellikleri görebilme fırsatımız oldu."
YUNUS TOSUN, KONTEYNER KENTTE ARIZALARI GİDERİYOR
Depremlerde Adıyaman'da evininin enkazından 3 gün sonra çıkarılan, eşini, oğlunu ve sağ bacağını kaybeden Yunus Tosun, depremzedelerin yardımına koşuyor.
Tosun ailesi geçen yıl Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat'taki depreme, Turgut Reis Mahallesi'ndeki 5 katlı binanın birinci katındaki evlerinde yakalandı.
Binanın yıkılması sonucu 3 gün enkaz altında kalan Yunus Tosun (42) ile kızı Ecrin Tosun (13) kurtuldu, eşi Hilal Tosun (39) ve oğlu Emre Anıl Tosun (10) yaşamını yitirdi.
Depremde sağ bacağını kaybeden Tosun, Ankara Etlik Şehir Hastanesi'ndeki 8 aylık tedavisinin ardından Adıyaman'a dönerek, 13 yaşındaki kızıyla hayata tutunmaya başladı.
Altınşehir Mahallesi'ndeki K1 konteyner kentte Toplum Yararına Çalışma Programı (TYP) kapsamında işe alınan Tosun, burada konteynerlerin kapı ve pencere kilit aksamlarını tamir ederek acısını hafifletmeye çalışıyor.
Yunus Tosun, AA muhabirine, depremlerde eşini, oğlunu ve sağ bacağını kaybettiğini, evlerinin ilk depremde yıkıldığını söyledi.
Evlerinin depremin ilk 10 saniyesinde çöktüğünü, kendisinin de 72 saat boyunca enkaz altında kaldığını aktaran Tosun, kızının ise 8 saat sonra enkazdan çıkarıldığını anlattı.
"Oğlumun 16 saat boyunca enkazda kafasını tutabildim. Onu da çıkardılar, hatta çıkardıklarında yaşıyordu, ama daha sonra vefat etti." diyen Tosun, 8 aylık tedavisinin ardından kente geldiğini belirtti.
"EŞİMİN VE ÇOCUĞUMUN ACISINI BU UĞRAŞ HAFİFLETİYOR"
Sağ bacağının ampute edildiğini, sol bacağı ve sol elini kullanırken zorlandığını aktaran Tosun, annesi ve kardeşini kaybeden kızının psikolojik olarak çok iyi olmadığını kaydetti.
Hayatın kaldığı yerden devam ettiğini ifade eden Tosun, şöyle konuştu:
"Hayat kaldığı yerden devam ediyor, kızımla konteyner kentte kalıyorum. Aynı zamanda burada TYP kapsamında işe alındım, teknik ofise bakıyorum. Kapı ve pencere arızalarını gideriyorum. Burada afetzedelerin yardımına koşuyorum. Hepimizin bu memleketi ayağa kaldırmak için elinden geleni yapması gerekiyor. Burada geçici de olsa çalışıyoruz, zamanımız geçiyor. Eşimi ve çocuğumu kaybetmenin acısını bu uğraş hafifletiyor. İnşallah bize kadro da verirlerse işe devam ederiz."
Akülü araç talebinde bulunan Tosun, yürümekte zorlandığı için yetkilerden ve hayırseverlerden akülü araç için destek beklediğini sözlerine ekledi.
YİĞİT AKAR, KENDİ BOTLARINI VEREN İTFAİYECİYİ UNUTAMIYOR
Depremlerde Gaziantep'in İslahiye ilçesindeki evi yıkılan ve 89 saat sonra kurtarılan Yiğit Akar, kendisini enkazdan çıkarırken botlarını veren itfaiyecinin "manevi kardeşi" oldu.
6 Şubat 2023'teki depreme Çamlıca Mahallesi'ndeki 6 katlı Cumhuriyet Apartmanı'nda yakalanan Yiğit Akar (25), depremin 89. saatinde Zonguldak'ın Ereğli ilçesinden gelen itfaiye ekibinin kurtarma çalışmalarının ardından hayata tutundu.
Aynı evdeki babası, annesi ve kız kardeşini depremde kaybeden Akar, kurtarılırken ayaklarının üşümemesi ve zarar görmemesi için botunu kendisine veren itfaiyeci Burak Demirören'i unutamıyor.
Demirören ile iletişimini hiç kesmeyen Akar, zaman zaman telefonla görüntülü konuştuğu "kurtarıcısı"na minnettar.
"BANA BUNLAR KÖTÜ BİR RÜYA GİBİ GELİYOR"
Akar, AA muhabirine, yaşadıkları büyük afeti unutamadıklarını ve hiçbir zaman da unutamayacaklarının söyledi.
Deprem sırasında uyanık olduğunu anımsatan Akar, "Depremin böyle yıkıcı olduğunu tahmin etmiyordum. Bina hemen yıkıldı, ölmeyi bekledim. Hiç kurtulacağımı zannetmiyordum. 89 saat bana 2 hafta gibi geldi. Enkazdan kurtulduğumda 4 gün falan geçmiş ama ben çok daha uzun sanıyordum." dedi.
Enkazdan kurtarıldıktan sonra ailesini kaybettiğini öğrendiğini belirten Akar, "Her şeyden önemlisi ailem gitti. Yaşamaya çalışıyoruz. Depremin ardından bir yıl geçti ama daha dün gibi. Bu deprem, 10 yıl da 20 yıl da geçse unutulmaz. Bir yıl, çok hızlı geçti, daha dün gibi. Bana bunlar kötü bir rüya gibi geliyor. Evim yıkılmamış sanıyorum. Bu rüya bitecek de uyanacağız ve evimize dönecekmişiz gibi geliyor." diye konuştu.
Akar, enkaz altında kendisine bot veren itfaiyecinin hatırlatılması üzerine, "Burak ağabeyin yüzü hale çok net şekilde gözümün önünde. Ara sıra görüntülü şekilde görüşüyoruz ama yüz yüze bir araya gelmeyi çok isterim. Üniversiteyi bitirdim ve şu an iş arıyorum. İşe girdiğim zaman ilk maaşımla Burak ağabeyime bot alıp göndereceğim. Hatta kendisine vermek istediğim daha iyi hediyelerim olacak, ziyaret edeceğim. İnşallah işim olursa kendisini ziyaret edeceğim." ifadesini kullandı.
“BOTUN LAFI OLMAZ, SEN BİZİM MANEVİ KARDEŞİMİZSİN”
Yiğit Akar ile cep telefonuyla görüntülü sohbet eden itfaiyeci Demirören ise Akar'ı görmekten mutluluk duyduğunu dile getirdi.
Akar'ı manevi kardeşi olarak gördüğünü anlatan Demirören, bot için kendisine teşekkür eden Akar'a, "Botun lafı olmaz. Keşke elimizden daha fazla şeyler gelseydi. Deprem anında seni 89 saat sonra görünce bütün yorgunluğumuzu aldın. Hepimiz birbirimize sarılmıştık. Şimdi o an aklıma geldi ve tüylerim diken diken oldu. Her zaman yanınızdayız. Seni ne ihtiyacın varsa bir telefon kadar yanındayız." dedi.
GÜRKAN TEPE, EŞİNİ, 2 ÇOCUĞUNU VE 57 AKRABASINI KAYBETTİ
Kahramanmaraş merkezli depremlerde oturduğu evi yıkılan, eşini, 2 çocuğunu ve 57 akrabasını kaybeden Gürkan Tepe, geçen yıl kutladığı eşinin doğum gününden geriye kalan fotoğraflarla avunuyor.
Depreme, Adıyaman'ın Gölbaşı ilçesindeki Yavuz Selim Mahallesi'nde bulunan Ecem Apartmanı'nda yakalanan Tepe ailesi, 6 Şubat tarihindeki ilk depremlerde enkaz altında kaldı.
Eşi Derya, çocukları Yusuf (7) ve Ece'yi (13) kaybeden ve 17 saat sonra enkazdan çıkarılan 44 yaşındaki Gürkan Tepe, 57 akrabasını da toprağa verdi. Müteahhitlik yaptığı ilçede, inşaat malzemesi satan iş yeri ile depoları da yıkılan Tepe, bir süre önce enkazdan çıkardığı malzemelerle yeniden iş yeri açtı.
Olayın acısını halen atlatamadığını dile getiren Tepe, bugün ise vefat eden eşinin doğum gününün yıl dönümünde hüznünü bir kez daha hatırladı. Geçen yıl aynı tarihte doğum günü için hazırladıkları gecede çekilen videolarla anılarını tazeleyen Tepe, ailesini kaybettiği binanın bulunduğu alana gelerek acılarını tazeledi.
KENDİ YAPTIĞI EVLER DEPREMİ HASARSIZ ATLATTI
İlçede müteahhitlik yaptığını inşa ettiği hiçbir binasının hasar almadığını ifade eden Tepe, şöyle konuştu:
"Hamdolsun yaptığım binalarda hiçbir can kaybı yok. Ama maalesef oturduğum bina depremde hemen yıkıldı. Depremde oğlumu, kızımı ve eşim kaybettim. 17 saat enkaz altında kaldım ve kurtarıldık. Binamız 5 katlıydı ve depremin ilk saniyelerinde yıkıldı. Ben uyumuyordum, deprem oldu, çocuklarımı kurtarmak için koştum ama maalesef dört adım attım yıkılmaya başladı. Oğlumun son nefesini duydum. Saatler sonra kızımı kurtarıyorlardı, kızım sesiyle benim yerimi buldular. Maalesef kızım, baba, annem vefat etti. Çok zor 17 saat geçti ama ömrümden sanki 17 yıl geçti. Allah bir daha bu millete böyle bir acı vermesin."
"EŞİM MAHALLEYİ ÇOK SEVİYORDU, "BURADA KALALIM' DEDİ"
Depremden önceki aylarda kendi yaptırdığı evlerden birine taşınmak için önerilerde bulunduğunu ancak eşinin kabul etmediğini aktaran Tepe, şöyle devam etti:
"Eşim mahalleyi çok seviyordu, 'Burada kalalım' dedi. Rahmetli eşime dedim; 'yaptığımız binalarda birine oturalım', mahalleyi çok sevdiği için bu mahallede kaldık. Bugün de eşimin doğum günü. Depremden bir hafta önce bir kolye almıştım eşime, doğum gününü kutlamıştık. Bir yıl geçti ama emin olun nasıl geçti bilmiyorum. Adıyaman'da 57 akrabamız vefat etti. İşyerim ve depolarım hepsi gitti. Binada tesadüfen sadece 3-4 aile vardı, 7-8 aile o gün binada yoktu. Binamızda 8 can kaybımız var."
Deprem anını ve sonrasında yaşadıklarını bir an olsun unutamadığını anlatan Tepe, "Allah korusun bugün Türkiye'nin neresinde deprem olsa emin olun saniye durmam giderim. Enkaz altında kalmak kolay değil, bir saniye bile geçmiyor. Anne veya babaysanız çok zor. İkinci depremde de enkaz altında yakalandım. Beni kurtarırken ikinci deprem oldu. Artık ölmeyi de istiyordum. Her taraftan insanlar koşarak geldi bize yardıma. Devletimiz ilk saniyeden beri yanımızdaydı." diye konuştu.
CAN YAĞLICI, KIBRIS'TA VATANİ GÖREVİNDEYKEN DEPREME YAKALANDI
Vatani görevi sırasında meydana gelen 6 Şubat'taki depremde ailesi ve akrabalarının yaşadığı 10 katlı binanın yıkılması sonucu anne, babası, kız kardeşi ve akrabalarının çoğunu kaybeden Can Yağlıcı, anneannesiyle hayata tutunmaya çalışıyor.
Kahramanmaraş merkezli depremlerde vatani görev için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde (KKTC) bulunan Yağlıcı, Osmaniye'de yaşayan ailesine bir türlü ulaşamadı.
Komutanlarının da desteğiyle AFAD yardım uçağıyla hemen Osmaniye'ye gelen Yağlıcı, ekiplerin yardımıyla tamamı çöken 10 katlı Bilge Apartmanı'nda anne, baba ve kız kardeşinin birbirine sarılı cansız bedenleri ile aynı apartmanda yaşayan 10 akrabasının cenazelerine ulaştı.
Anneannesiyle hayata tutunmaya çalışan Yağlıcı, apartmanın inşasında sorumlu olanların cezalandırılmasını istiyor.
"BABAMDAN GERİYE TEK HATIRA YÜZÜĞÜ KALDI"
Can Yağlıcı, AA muhabirine, çok zor günler geçirdiğini anlattı.
Acısının çok büyük olduğunu aktaran Yağlıcı, şöyle devam etti:
"7 Şubat'ta Osmaniye'de olabildim. Evimizin olduğu yere geldim ama bina yerinde yoktu, enkaz çalışmaları devam ediyordu. AFAD görevlilerine binanın krokisini verdim, termal kameralarla baktılar ve oturma odasında üç kişinin birbirlerine sarılmış bir şekilde cenazelerine ulaşıldı. Ben ailemi bu şekilde enkazdan çıkardım. Annem, babam ve kız kardeşim olmak üzere 13 cenazem var o binada. Çok zor bir süreçti, zorlu bir imtihan. Enkazda babamın yüzüğünü buldum, babamdan geriye tek hatıra yüzüğü kaldı. Annemin güler yüzü, kız kardeşimin masumiyeti bana kalan tek yadigar. Şu an belki dik durabiliyorum belki konuşabiliyorum ama içimde kopan fırtınaları kimse bilemez."
Yağlıcı, bu zorlu süreçte Osmaniye Valisi Erdinç Yılmaz'ın çok desteğini gördüğünü söyledi.
Anneanne Müzeyyen Çoğal ise depremde kaybettiği kızı, torunu ve damadının acılarının ilk günkü gibi taze olduğunu söyledi.
Kızının kendisine çok düşkün olduğunu anlatan Çoğal, "Kızım her şeyimdi, elim ayağımdı. 'Bana bir şey olursa yavrum dayanamaz' derdim. Nereden bileyim benden önce gideceğini, mekanları cennet olsun, nur içinde yatsınlar. Geriye bir torunum kaldı, her gün ona bir şey olmaması için dua ediyorum." diye konuştu.
SEMRA CEYLANGÜDEN, OĞLUYLA SON KONUŞMASINI UNUTAMIYOR
Hatay'ın Antakya ilçesinde 6 Şubat depremlerinde yaşadıkları binanın çökmesi sonucu eşi ve kızıyla enkazdan yaralı kurtulan 36 yaşındaki Semra Ceylangüden, o gün oğlunu kaybetmenin acısını ilk günkü gibi yaşıyor.
Ceylangüden, Kahramanmaraş merkezli depremlere, Güzelburç Mahallesi'nde 5 kattan oluşan 58 blokun tamamının yıkılması sonucu yaklaşık 1200 kişinin hayatını kaybettiği "600 Evler Konut Yapı Kooperatifi"nde eşi, çocukları Yağmur (11) ve Muzaffer (6) ile yakalandı.
Enkaza dönen binadan depremin 10'uncu saatinde kendi imkanlarıyla çıkan Semra Ceylangüden'in kızı Yağmur ve eşi de yaralı olarak kurtarıldı.
Bölgeye gelen arama kurtarma ekipleri, 72 saat sonra Muzaffer'in cansız bedenine ulaştı.
Aile, tedavilerinin ardından İskenderun Teknik Üniversitesi yerleşkesinde bulunan konteyner kentinde yaşamını sürdürüyor.
DEPREM ÖNCESİ AİLESİYLE VEDALAŞIR GİBİ KONUŞMUŞ
Evladını kaybetmenin acısını yaşayan Ceylangüden AA muhabirine, tüm acılara rağmen hayata tutunmaya çalıştıklarını söyledi.
Deprem günü oğlu Muzaffer ile yaptığı konuşmayı anlatan Ceylangüden, "Deprem sabahı saat 04.00 gibi oğlum beni uyandırdı. Yatırdığım oğlum, 'Anne seni çok seviyorum' dedi. Ben de yatmasını, yarın okulunun olduğunu söyledim. Sonra, 'Anne, ablamla babama da söyle onları da çok seviyorum' dedi." ifadesini kullandı.
Ceylangüden, kısa süre sonra depremin olmasıyla enkazda kaldığı dakikalarda yakınında olan kızı Yağmur'un sesini duyduğunu ancak oğlundan ses alamadığını dile getirdi.
ENKAZ ALTINDAYKEN KIZININ SESİ GÜÇ VERDİ
Deprem sabahını unutamadığını belirten Ceylangüden, şöyle devam etti:
"Eşime, 'deprem oluyor galiba' dedim. Ondan sonra ben ve eşim, 'çocuklar' diye bağırdık. 'Yağmur, Muzaffer' demeye kalmadı. Muzaffer, 'anne' diye bağırdı ve ev tamamen yıkıldı. Kızımın sesi güç verdi. Ufak bir delik vardı. Oradan her yerin yıkıldığını gördüm. Bir umut ışığı gördüm. Kızımdan ses gelmeseydi kesinlikle o ışığı göremezdim. Çünkü oğlumun öldüğünü anlamıştım. Üzerinden bir yıl geçti neredeyse ama hala yanıyorum. Yaklaşık 2 ay ayaklarımdan dolayı hiç yürüyemedim. Allah kimseye evlat acısı yaşatmasın. Evim, barkım, yuvam hiçbir şey umurumda değil. Evladımı alsaydım, başka bir şey istemezdim. Evladımın özlemi hiç bitmiyor."
İLHAMİ EKİN VE AİLESİ DIŞARI FIRLAYAN TELEFON SAYESİNDE KURTULABİLDİ
Malatya'nın Niyazi Mısri Mahallesi'nde yaşayan 5 kişilik Ekin ailesi, 6 Şubat'taki depremde çöken evlerinin enkazında kaldı. Baba İlhami Ekin'in cep telefonu, ev çöktüğü sırada sokağa fırladı.
Yabancı uyruklu bir kişi sokakta çalan cep telefonunu açarak, arayan Ekin ailesinin yakınlarına evin çöktüğünü haber verdi.
Olay yerine gelen akrabaları, baba İlhami, anne Songül, kızları Tuba ve Suna ile oğlu Muhammed Ekin'i bulundukları yerden yaklaşık 6 saat sonra çıkarabildi.
Muhammed Ekin kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti, yaralı diğer aile üyeleri ise tedavi altına alındı.
"ALLAH DEVLETİMİZDEN RAZI OLSUN, BİZ RAZIYIZ"
Acıbadem Konteyner Kent'te kalan İlhami Ekin, AA muhabirine, çok zor bir süreçten geçtiklerini söyledi.
Deprem gününü anlatmakta zorlandığını ifade eden 58 yaşındaki Ekin, "Yaşadıklarımızı dile dökemiyorum. O gün kıyametti, anlatmak çok zor. Oğlum vefat etti, lise son sınıftaydı, tatlıydı, namazındaydı. Allah o günleri geri vermesin." dedi.
Yaklaşık 3 ay hastanede tedavi gördüğünü anlatan Ekin, "Ben biraz toparlandım, artık yürüyorum. Tam iyileşmesem de yürüyorum. Bir kızımın burun kemiği içeri girdi, ameliyat olması gerekiyor, rahat nefes alamadığı için yatamıyor, uyuyamıyor." diye konuştu.
Ekin, kızı Suna'nın ise henüz tam anlamıyla yürüyemediğini dile getirerek, "Kızım artçılardan korktuğu için hastanede kalamıyor. Sağlık Müdürlüğünce tahsis edilen araçla fizik tedaviye gidiyor." ifadesini kullandı.
İhtiyaçlarının devlet tarafından karşılandığını belirten Ekin, "Devletimiz deprem sürecinde bize çok iyi baktı, yanımızda oldu." dedi.
Emekli İlhami Ekin, eşinin, bakıma muhtaç kızının ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandığını vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Eşim ve kızım Arslantepe Mahallesi'nde bir konteynerde kalıyor. Konteyner, Arslantepe Höyüğü Kazı Heyeti Başkanı Prof. Dr. Francesca Balossi Restelli'ye ait. Restelli konteynerini kızıma bıraktı. Kızımın bakımına halası da yardım ediyor, buraya kızımın yanına geliyorum. Allah devletimizden razı olsun, biz razıyız. Kiracıydık, Allah bize de herkese de ev nasip etsin, huzurlu bir yuva istiyoruz."
MEHMET AKTAŞ, 16 YAKININI KAYBETTİ
Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinde çocukları ve torunları başta olmak üzere aile fertlerini kaybedenler, aradan bir yıl geçmesine rağmen azalmayan acılarıyla mücadele ediyor.
Gaziantep'in İslahiye ilçesindeki Doğansoy Apartmanı'nda ikamet eden Mehmet Aktaş ve ailesi, 6 Şubat 2023'teki ilk depremde binanın yıkılması sonucu enkazda kaldı.
Kızı, damadı ve iki torununu kaybeden 55 yaşındaki Aktaş, eşi ve diğer kızı ile kaldığı 1 Nolu Yaşam Merkezindeki konteynere astığı aile fotoğraflarına bakarak anılarını hatırlıyor.
Yakınlarını kaybetmenin acısını unutamayan Aktaş, AA muhabirine, depremde yaşadıklarının sürekli aklında olduğunu söyledi.
Aktaş, depremin meydana geldiği gece evde eşi ve kızı ile olduğunu belirterek, "Sarsıntıya uyandım. Yatak odasındaki dolap üzerime gelmişti. Allah'ın verdiği güçle dolabı üzerimizden kaldırdık. Eşimi uyandırdım. Evde adeta dans eder gibi kapıya yetişemiyoruz. Çocuk odasında kızım kalıyordu. Kızımın da sesini duyuyorum ama göremiyordum. Daha sonra büyük bir ses geldi, geriye dönüp baktım ki duvarlar yok. Kapılar kilitlenmişti." dedi.
Evinin, apartmanın birinci katında olduğunu anlatan Aktaş, ikinci katta ise diğer kızı, iki torunu ve damadının yaşadığını ifade etti.
İlçede uzun yıllar esnaflık yapan Aktaş, depremde evinin yanı sıra iş yerinin yıkıldığını, arabalarının da kullanılamaz hale geldiğini vurgulayarak, "Kızım, damadım ve iki torunum depremde hayatını kaybetti. Rabb'im sabır versin. Allah bir daha böyle acılar göstermesin. Depremi geride bırakalı 1 yıl oldu ama biz acısını unutamıyoruz. Mal mülk hepsi geri gelir de ciğer gelmiyor." diye konuştu.
Depremde 16 yakınını kaybettiğini aktaran Aktaş, hayatını kaybeden tüm depremzedelere rahmet, yakınlarına sabır diledi.
RIZA DEMİRDAĞ DEPREMİN ARDINDAN YÜZ FELCİ GEÇİRDİ, ŞEKER HASTASI OLDU
Depremzede emekli öğretmen 75 yaşındaki Rıza ve eşi Sevim Demirağ da aynı yaşam merkezindeki konteynerde kalıyor.
Oğlu, gelini ve iki torunu depremde vefat eden Sevim Demirağ, afet esnasında sarsıntıyla uyandığını ve çocuklarını yanına aldığını söyledi.
Demirağ, deprem sırasında evin yıkılmasıyla birden gökyüzünü gördüğünü ifade etti.
Rıza Demirağ ise depremin ardından yüz felci geçirdiğini ve şeker hastalığına yakalandığını anlattı.
Türkiye'nin depremlerde yasa boğulduğuna işaret eden Demirağ, İslahiye'den tayin isteyip giden öğretmenlere ise geri dönmeleri çağrısında bulundu.
Demirağ, mezarlığa gitmek istemediğini belirterek, "Eskiden insanlar mezarlıkta beni görmediği zaman sorarlardı. Allah o günleri bir daha yaşatmasın. Depremde oğlumu, gelinimi ve iki torunumu kaybettim. Onların acılarını unutamıyorum. Komşularımdan yetim olan iki çocuk vardı, onların ölümü de beni çok üzdü. Onlarla ikinci bir aileydik." ifadesini kullandı.
MEHMET TUZCU: DEPREM HATIRALARIMIZI DA ALIP GÖTÜRDÜ
Depremlerin merkez üssü Kahramanmaraş'ta en çok can kaybının yaşandığı yerlerden Ebrar Sitesi'nde 69 yakını vefat eden Mehmet Tuzcu, enkaz altında kalan anılarını kalbinde ve zihninde canlı tutmaya çalışıyor.
Ailesi ve akrabaların yaşadığı Şazibey Mahallesi Ali Sezai Bulvarı'nda yer alan Ebrar Sitesi'nde yıllarca ikamet eden 32 yaşındaki Tuzcu, arkadaşının, sitedeki binaların olası depremde yıkılabileceği yönündeki uyarısından etkilenerek afetten 5 gün önce taşındı.
Yıkılan Yavuz Apartmanı'nda, depremden saatler önce ziyaret edip ayrıldığı ailesini son kez gören Tuzcu, 22 bloktan oluşan ve yaklaşık 1400 kişiye mezar olan sitede babası Ali, annesi Kamer, kız kardeşi Seda, erkek kardeşi Talip ve babaannesi Hatice Tuzcu'nun da aralarında bulunduğu 69 yakınını kaybetti.
Akrabalarının Onikişubat ilçesi Cücelli Mahalle Mezarlığı'ndaki kabirlerini ziyaretinde yeniden yaşadığı hüznüne duaları ve gözyaşları eşlik eden Tuzcu, afetin birinci yılını geride bırakırken yitirdiği sevdiklerinin hatıralarını zihninde diri tutuyor.
"HER ŞEYİNİ ALIP GÖTÜRÜYOR, SADECE ZİHNİNDEKİLER KALIYOR"
Tuzcu, AA muhabirine, 6 Şubat'taki depremlerde ölenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diledi.
Depremden 5 gün önce taşındığı Ebrar Sitesi'nin yerle bir oluşuna şahitlik ettiğini anlatan Tuzcu, hemen hemen bütün akrabalarının aynı sitede farklı bloklarda ikamet ettiğini söyledi.
Tuzcu, depremin ardından 11 gün boyunca kendi hurda şirketlerine ait iş makineleriyle akrabalarının cenazelerini aradığını aktardı.
Depremin bütün sevdiklerini kendisinden ayırdığını dile getiren Tuzcu, "Annemi, babamı, kız ve erkek kardeşimi, babaannemi ve yakınlarımı kaybettim. Normalde birisi evde vefat etse bir sürü eşyası, fotoğrafları, anıları kalır ama hiçbir şeyleri kalmadı. Bir tane dahi fotoğrafı kalmadı." diye konuştu.
Tuzcu, sadece sosyal medyadaki fotoğraflara ulaşabildiğini, evlerindeki albümlerin, özel eşyaların da enkazda yitip gittiğini belirterek, "Deprem daha ağır bir şeymiş. Her şeyini alıp götürüyor, sadece zihnindekiler kalıyor." dedi.
İki amcası ve halasının depremden sonra sadece 1 evladının kaldığını ifade eden Tuzcu, annesini ve babasını kaybeden 5 yeğeninin de kendisine emanet olduğunu kaydetti.
BURADAN GEÇERKEN YUTKUNAMIYORUM
Akrabalarını kaybettiği sitenin yakınlarından geçerken hüzünlendiğine işaret eden Tuzcu, şöyle konuştu:
"Bir yıldan beri buraya gelemiyorum. Yan yoldan, aşağı yoldan geçerken yutkunamıyorum. Tarifsiz bir şey. Boğazım düğümlenerek geçiyorum. Arkadaşımın uyarısında sonra keşke ailemi ve herkesi buradan taşısaymışım. Pişman olduğum nokta bu. Onların buradan çıkmasını sağlayamadım. Elimde imkanlarım olsaydı da onları da çıkarmış olsaydım."
Tuzcu, depremin ardından çok sıkıntılı günler geçirdiğini ve baba emaneti iş yerinde hayata tutunmaya çalıştığını sözlerine ekledi.
158. SAATTE KURTARILAN GÖKHAN UĞURLU, EŞİNİN VE ÇOCUKLARININ ACISINI YAŞIYOR
Hatay'da 6 Şubat'taki depremlerin 158. saatinde enkazdan kurtarılan Gökhan Uğurlu, eşi ve 3 evladını kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyor.
Kahramanmaraş merkezli depremlerde merkez Antakya ilçesi Cebrail Mahallesi'ndeki, Uğurlu ailesinin de yaşadığı 6 katlı Daloğlu Apartmanı yıkıldı. Gökhan Uğurlu ile eşi Sibel (33), çocukları Zehra Nur (16), Zeynep (10) ve Mustafa Berat (7) enkaz altında kaldı.
Depremin ardından bölgeye gelen arama kurtarma ekipleri, depremden 158 saat sonra baba Gökhan Uğurlu'yu, 159'uncu saatte ise kızı Zeynep'i yaralı olarak kurtardı.
Ekipler, ilerleyen saatlerde enkazda Gökhan Uğurlu'nun eşi Sibel ile çocukları Zehra Nur ve Mustafa Berat'ın cansız bedenine ulaştı.
Depremin 158'inci saatinde kurtarılan Uğurlu, 159'uncu saatte çıkarılan kızı Zeynep ile Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırıldı.
Hastanede tedavi altına alınan Uğurlu, 3 gün sonra bu kez de hayatta kalan tek çocuğu Zeynep'i kaybetti.
İstanbul'da devam eden tedavisinin ardından memleketi Hatay'a dönen Uğurlu, Antakya Çevre Yolu'nda kurulan prefabrik çarşıda açtığı terzi dükkanında hayata tutunmaya çalışıyor.
"BABA CENNETTE SU VARSA ÖLMEK İSTİYORUM"
40 yaşındaki Gökhan Uğurlu, AA muhabirine, 6 Şubat'taki depremde ailesiyle yaşadıkları apartmanı terk etmek istedikleri sırada binanın yıkılmasıyla enkaz altında kaldıklarını anlattı.
Yakınında olan kızı Zeynep'in sesini duyduğunu aktaran Uğurlu, ancak arkasından gelen eşi ve diğer iki çocuğundan ses alamadığını söyledi.
Enkazda sürekli kızı Zeynep ile konuştuğunu ve teselli etmeye çalıştığını belirten Uğurlu, şöyle konuştu:
"Kızım enkazdayken sürekli 'Baba çıkalım buradan, baba ne olur yardım et, gözlerim kararıyor, göremiyorum, dayanamıyorum.' diyordu. Kızımın nefes alması için üzerindeki toprağı kazıyordum. Toprağı kazmaktan kollarım ve parmaklarım morardı. Bir ara kızım 'Baba çok susadım. Eğer cennette su varsa ölmek istiyorum ben.' dedi."
Uğurlu, arama kurtarma ekiplerinin önce kendisini, 1 saat sonra da kızı Zeynep'i yaralı kurtardıklarını, ancak eşi ve 2 çocuğunun cansız bedenlerine ulaştıklarını ifade etti.
Hastanedeki tedavisi esnasında kızıyla görüşemediğini anlatan Uğurlu, "Kardeşime kızımı soruyordum. Bana iyi olduğunu söylüyordu. Orada sol bacağını ve sol kolunu kesmişler. Birkaç gün sorunca 'yaşıyor' diyorlardı ama ben artık dayanamaz oldum. 'Yaşıyorsa beni kızımın yanına gerekirse sedyeyle götürün, çocuğumu göreceğim.' dedim. Öyle deyince vefat ettiğini söylemek zorunda kaldılar." diye konuştu.
Uğurlu, Adana'nın ardından bir süre İstanbul'da tedavisinin devam ettiğini ve orada akrabalarının yanında kaldığını söyledi.
"KENDİMİ İŞİME VERDİM"
Ailesini kaybettiği memleketi Hatay'a 7 ay önce döndüğünü ve terzi dükkanı açtığını aktaran Uğurlu, şunları kaydetti:
"Hatay'a döndükten sonra ilk 15-20 gün kendime gelemedim. Enkazda kaldığım için Hatay'ın depremde bu hale geldiği aklımın ucundan geçmezdi. Gördüğüm manzara karşısında şok oldum. Kendimi 15 gün toparlayamadım. Evimin enkazına gittim. İlk başta evimin enkazını tanıyamadım. Evimi, karşısındaki bir marketin levhasından çıkarabildim. Daha sonra ailemin mezarlarını ziyaret ettim. Çok zor bir durum, anlatılmayacak kadar zor. Rabb'im düşmanıma bile böyle bir olay yaşatmasın. İnançlı insanız, metanetimi korumaya çalışıyorum. Kendimi işime verdim. Yavaş yavaş hayata tutunmaya çalışıyorum."
EMRE BOZKURT, EŞİNİN VE ÇOCUKLARIN MEZARLARINA HEDİYELER GÖTÜRÜYOR
6 Şubat depremlerinde eşi ve 2 çocuğunu kaybeden ve ailesinin Kahramanmaraş'taki mezarlığına 1 yıldır hediyeler götüren baba Emre Bozkurt, sevdiklerinin acısını ilk günkü gibi yaşıyor.
Depreme eşi Aynur (30), çocukları Egemen (3) ve Beren (5) ile Onikişubat ilçesi Karamanlı Mahallesi'ndeki Şeyh Şamil Apartmanı'ndaki evlerinde yakalanan ve 7 saat sonra enkaz altından çıkarılan acılı baba, aile bireylerinin cansız bedenlerine 3 gün sonra ulaştı.
Ailesini kaybetmenin acısını ilk günkü gibi yaşayan ve 1 yıldır Kapıçam Şehir Mezarlığı'na eşi ve çocukları için çeşitli hediyeler getiren baba gününün büyük bir bölümünü burada geçiriyor.
Eşi için kahve, çocukları için de yıkılan evinin enkazından topladığı en sevdiği oyuncakları mezara getiren Bozkurt, acısını ilk günkü gibi yüreğinde hissediyor.
Bozkurt, AA muhabirine, ailesini, geleceğini, hayallerini ve umutlarını 6 Şubat'ta bıraktığını söyledi.
Ailesinin Kapıçam Şehir Mezarlığı'nda bulunan kabrini her gün ziyaret ettiğini anlatan Bozkurt, "Eşim kahveyi çok severdi. Her gün onun kahvesini yapıyorum. Çocuklarıma elimden geldiğince onların sevdikleri şeyleri getirmeye çalışıyorum. Burada dertleşiyorum, sohbet ediyorum. Her şeyimiz burada. Eve nasıl eli boş gitmiyorsam dilim varmıyor ama buraya da elim boş gelmiyorum. Onlarla yaşıyorum. Benim sevdiğim nerede? Burada. Beni seven nerede? Onlar da burada. Ben onları görmüyorum ama onlar beni görüyor. Allah'tan tek dileğim onun rızasını kazanarak imanlı güzel bir şekilde Allah'a layık bir kul olarak kavuşmak. Eşime layık bir eş olarak ona kavuşmak, çocuklarıma layık bir baba olarak kavuşmak istiyorum." diye konuştu.
Bozkurt, mezarlığı ziyaret eden insanlarla acısının ortak olduğunu ve gün içinde mezarlıkta birçok yakınını kaybeden kişiyle yolunun kesiştiğini dile getirdi.
“ENKAZDAN YIRTIK OLARAK ÇIKARDIĞIMIZ KIYAFETLERİ KOKLUYORUM”
Evinin enkazından çıkan eşi ve çocuklarına ait eşyaları sakladığını anlatan Bozkurt, şöyle devam etti:
"Enkazdan çıkan, çocuklarımın ve eşimin eşyaları evde duruyor. Çocuklarımın çok sevdiği oyuncakları, kıyafetleri hatta depremde yırtık olarak çıkardığımız kıyafetlerine kadar hepsi arabamda, onları kokluyorum, onlara bakıyorum. Onlarla hani avunuyorum diyemem. Onlarla acımı yaşıyorum. Kızım anaokuluna gidiyordu okulda yaptığı klasörler, yaptığı resimler, çalışmalar ve para biriktiriyorlardı kumbaraları vardı. Oyuncak alacaklardı ama kısmet olmadı. Yani 1 yıl da 10 yıl da geçse bu acı değişmeyecek. İnsanın sevgisi acısı kadar. Bizim acımız, sevgimiz her şeyimiz kalbimizde."
EMİNE AKSU: NEREDEN BİLECEĞİZ Kİ SEVDİKLERİMİZLE SON KEZ KONUŞTUĞUMUZU
Osmaniye'de huzurevindeki nöbette depreme yakalanan Emine Aksu, tüm ailesini kaybettiği 6 Şubat'ın takvimden çıkarılmasını istiyor.
Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğüne bağlı Özden Huzurevi'nde hizmetli olarak çalışan Aksu, 5 Şubat'ı 6 Şubat'a bağlayan gece huzurevinde nöbete kaldı.
Ailesiyle en son 5 Şubat'ta saat 23.30'da konuşan Aksu, sabaha karşı yaşanan deprem sonrası oturduğu aile apartmanına koştu.
Yıkılan aile apartmanından Aksu'nun eşi Ergün (52), kızı Ayşe Nur (24), oğulları Hacı Mehmet (22) ve Burhan Aksu (20) ile kayınpederi Mehmet, kayınvalidesi Zeynep Aksu ve görümcesi Sebiha Çelik'in cansız bedeni çıktı.
Konteynerde kayıplarının yasını tutan Aksu, ailesinden geriye kalan hatıralarla teselli bulmaya çalışıyor.
Huzurevinde hizmetli olarak çalışan Emine Aksu, AA muhabirine, eşinin 5 Şubat sabahı kendisini nöbete bırakıp gittiğini söyledi.
Eşi ve çocuklarıyla en son konuşmasının 5 Şubat gecesi telefonla olduğunu anlatan Aksu, "Bu son konuşmamız, son gülüşmemiz, son kahkahamızmış. Ve o anda hepimiz gözlerimizi kapattık, ta ki 04.17'ye kadar. Nereden bileceğiz ki o anda sevdiklerimizle son kez konuştuğumuzu ve bir daha gözlerini açamayacaklarını." diye konuştu.
Aksu, depremin kendisinden eşini, evlatlarını, en sevdiklerini aldığını dile getirdi.
Yaşadığı acının tarifinin olmadığını anlatan Aksu, şunları söyledi:
"Eşim, kızım, ilk göz ağrım Ayşenur, kolum kanadım Hacı Mehmet'im, göz bebeğim Burhan'ım, kayınvalidem, dualarını benden esirgemeyen kayınpederim, görümcem toplam 7 kişiyi ebediyete uğurladım, çok zor. Ben nöbete gidiyorum, geliyorum, sevdiklerim enkazın altında. Bir şey yapamıyorum, çıkartamıyorum, elimden hiçbir şey gelmiyor. Sesleniyorum ama yetişemedim, hiçbirine yetişemedim."
"GELECEKLER DİYE BEKLEDİM, KİMSE GELMEDİ"
Aksu, ailesinin cansız bedenlerinin depremin ertesi günü enkazdan çıkarılmasına rağmen, 35 gün evinin önünden ayrılamadığını belirterek, şunları kaydetti:
"Oradan ayrılırsam 'çocuklarım gelmez' dedim. 'Ben beklerim çocuklarımı' dedim. Bu bana şakadır, gelecekler diye bekledim, hiç kimse gelmedi. 6 Şubat'ın takvimden çıkarılmasını istiyorum. Çünkü benim hayallerimi, umutlarımı, sevdiklerimi aldı. Ayakta durmaya çalışıyorsun. Bir sevdiğinizi günlerce, aylarca, haftalarca göremediğinizi düşünün, yani nasıl yapabilirsiniz ki?"
KADİR ÖZER: EŞİMLE BİR GÜN BİLE TATIŞMADIK
Kahramanmaraş merkezli depremlerde yıkılan evinin enkazında eşi ve oğlu yaşamını yitiren, yıkıntılar altından 18 saat sonra kurtarılan ancak bir bacağını kaybeden öğretmen Kadir Özer, kabir ziyaretlerinde ailesiyle hasret gideriyor.
Adıyaman'daki Demokrasi İlkokulu'nda sınıf öğretmeni olan 57 yaşındaki Özer, depreme Yenimahalle Mahallesi'nde bulunan evinde yakalandı ve ailesiyle enkaz altında kaldı.
Eşi Gülseren ve Adıyaman Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 4. sınıf öğrencisi 23 yaşındaki oğlu Muhammed Zahid'in yaşamını yitirdiği depremden 18 saat sonra enkazdan kurtarılan Özer, bina kolonunun altında kalan ve kangren teşhisi konulan sağ bacağını kaybetti.
Özer, AA muhabirine, uyurken yakalandıkları depremde umutlarını, geleceğini ve her şeyini kaybettiğini söyledi.
En önemli kaybının ailesi olduğunu, aradan geçen 1 yılda eşinin ve oğlunun anılarıyla yaşadığını dile getiren Özer, şunları kaydetti:
"Onları çok özlüyorum, her gece rüyamda görüyorum. Bir gün bile tartışmamıştık eşimle. Çocuğum da çok çalışkan bir öğrenciydi. Bir gün bir şikayet gelmemişti kapıya. Veli toplantılarına gittiğimde 'Siz melek yetiştirmişsiniz, çocuk değil, o bir melek' diyorlardı. Herkes tarafından sevilen bir çocuktu. Mezarlarına da sık sık gidiyorum. Haftada bir, bazı haftalarda 2-3 defa gittiğim oluyor. En huzur bulduğum yer orası."
Okulların ara tatile girdiğini hatırlatan Özer, boş vakitlerini kitap okuyarak geçirdiğini, binden fazla kitabının da enkaz altında yok olup gittiğini belirtti.
Özer, tek bacakla yaşamanın zorluğuna da değinerek, "56 sene sağlam olarak hayata devam ediyorsunuz, birden karşınıza büyük bir engel çıkıyor. Gerçekten bir bacağı kaybetmek de büyük bir engel." dedi.
ÖĞRENCİLERİYLE TESELLİ BULUYOR
Geçen yıl, Ramazan Bayramı'nda Adıyaman'a geldiğini ve eylül ayında okula tekrar öğretmen olarak başladığını anlatan Özer, uzak kaldığı öğrencilerine kavuştuğunu ifade etti.
Öğrencileriyle de teselli bulduğunu vurgulayan Özer, şöyle konuştu:
"Şu anda 37 öğrencim var. Bunun 30'u eski öğrencilerim. Onlar da beni sabırsızlıkla bekliyorlar. Yapabildiğim kadar öğretmenliğe devam etmeyi düşünüyorum. Öğrencilerimden ayrılmayı da düşünmüyorum. Çok seviyorum çocukları. Onlarsız olmuyor. Öğrencilerle biz arkadaş gibiyiz. Çocuklar çekinmez, gelir boynuma sarılır, öperler beni. Babalarına, annelerine nasıl davranırlarsa bize de aynı şekilde davranırlar."
MUHAMMED DİNÇER: MÜCADELEM ANNEM İÇİN
Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat 2023'te meydana gelen depremlerde babası ile üç kardeşini yitiren ve kendisinin de sağ bacağı ampüte edilen Adıyamanlı Muhammed Dinçer, şimdi profesyonel basketbolcu olabilme yolunda ilerliyor.
Dinçer, deprem anında yaşadıklarını ve tedavi sürecini AA muhabirine anlattı.
Adıyaman'da ailesiyle birlikte yaşayan Dinçer, oturdukları binanın 5 katlı olduğunu aktardı. Deprem günü kar yağdığını, havanın da çok soğuk olduğunu belirten Dinçer, deprem anlarını şöyle anlattı:
"Uyurken birden sanki biri beni havaya fırlattı. Kardeşlerim odalarında yatıyordu, hemen onların yanına koştum. Kardeşlerimin üstüne atladığım gibi her yer yıkıldı. Üç kardeşim vardı, 18 yaşında biri erkek biri kız ikiz ve bir de 24 yaşında ablam vardı. Babam da yatak odasında yatıyordu, onun hiç sesini duymadım. Annem il dışındaydı. Gözlerimi açtığımda bir kardeşim uyanıktı, onunla konuştuk, bilincini açık tutmaya çalıştım ama bir süre sonra bilincini kaybetti ve vefat etti. Üç kardeşim de yanımdaydı. Yaşam üçgenimiz yoktu, sadece başım dışarıda, kalan tüm vücudum enkaz altındaydı. Zor nefes alabiliyordum. Kardeşimin birini ellerimle kazıyarak enkaz altındayken ben çıkarttım. Babamın cansız bedenini de depremin yedinci günü çıkartmışlar."
Sağ bacağının üzerine düşen kolon sebebiyle kıpırdayamadığını söyleyen Dinçer, Adıyaman'da olmayan annesinin yaşadığı düşüncesiyle enkaz altında hayata tutunduğunu dile getirdi.
“DOĞUM GÜNÜMDE ENKAZDAN ÇIKARILDIM, YENİDEN DOĞDUM”
Dinçer, ailesinin cansız bedenleri yanındayken hayata tutunmaya çalışmanın çok zor olduğunu vurguladı. Depremden yaklaşık 48 saat sonra gönüllülerce enkazdan çıkarıldığını söyleyen Dinçer, "Enkazdan doğum günümde çıkarıldım. Doğum günümde enkazdan çıkarılmak tekrar bir doğum oldu benim için, yeniden hayata geldim." diye konuştu.
Annesinin depremi duyar duymaz Adıyaman'a geldiğini ifade eden Dinçer, "Annem yanıma geldiğinde ben gökyüzüne bakmaya başladım, annem beni hayata bağladı. Altı kişilik ailemden geriye annem ve ben kaldık. Artık, anneme nasıl bir hayat sunabileceğimi düşünüyorum. Mücadelem annem için." dedi.
"SIRT SIRTA VEREREK HAYATA TUTUNACAĞIZ"
Dinçer, enkazdan çıkarıldıktan sonra götürüldüğü Adıyaman'daki hastanede 10 Şubat'ta bacağının ampüte edildiğini, bir gün sonra da Ankara'ya sevk edildiğini anlattı ve şunları söyledi:
"20 Mart'ta fizik tedavi sürecim başladı. Umudumu kaybetmiştim ama doktorlar ve tüm sağlık çalışanları tekrar hayata tutunmamı sağladı.
Fizik tedavi sürecimle birlikte sporla ilgilenmeye başladım. Okulumu bitirip antrenör olmak istiyorum. Basketbolla ilgileniyorum. Gençlik ve Spor Bakanlığının düzenlediği etkinliklerde spor dallarıyla tanıştım ve basketbolu seçtim. Bundan sonra ampüte basketbol ile profesyonel olarak ilgileneceğim. Annem benim, ben onun arkasında olduğum için sırt sırta vererek hayata tutunacağız."
Dinçer, depremin dünyaya bakışını değiştirdiğini, artık zamanın ne kadar kıymetli olduğunu çok daha iyi anladığını söyledi.
Hayatın mücadele olduğunu ama anların değerini bilmek gerektiğinin altını çizen Dinçer, "Bir yere ulaşmak istiyorsan koşacaksın. Koşamıyorsan yürüyeceksin, yürüyemiyorsan gerekirse sürüneceksin, sürünemiyorsan emekleyeceksin. Her ne olursa olsun mücadele edecek ve hedefe ulaşacaksın. Ben de bacağımı kaybettim ama protezim takıldı ve yeni bir yol belirledim. Şimdi hedeflerime ulaşmaya çalışıyorum. Engellilerin de her şeyi başarabileceğini göstermek istiyorum." diye konuştu.
"ÇARESİZLİĞİ GÖRDÜM"
44 yaşındaki anne Sevgi Dinçer de Adıyaman'da evlerinin enkazını görünce şok olduğunu belirtti, duygularını göz yaşları içinde "Çaresizliği gördüm." diyerek dile getirdi.
Üç çocuğunu depremde kaybettiğini daha sonra öğrendiğini anlatan anne Dinçer, şunları söyledi:
"Bana önce ikizlerin yaşadığını ve hastane olduklarını söylediler ama oraya gittiğimde acı haberi öğrendim. Muhammed de bana 'Anne, kurtaramadım kimseyi' dedi.
Rabb'im bir çocuğumu bana bağışladı. Keşke, ben de orada olup gitseydim diyorum bazen ama Rabb'imin bildiği vardı, beni sağ bıraktı ki ben de oğluma bakabileyim. Şükürler olsun... Yarınımız yok, ileride ne olacağını bilemiyorum. Bundan sonra Rabb'im bana sağlık verdiği sürece oğlumun başında olacağım. Son nefesime kadar oğlumla olacağım. Dileğim, Rabb'im bir daha yaşatmasın, düşmanımın başına vermesin, kimsenin canı yanmasın, kimseyi de evladıyla sınamasın. Eşimi de kaybettim ama evlat acısı çok farklı."
"ŞU AN PROTEZ UYUMUNU SAĞLADI"
Muhammed Dinçer'in tedavisinden sorumlu olan Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesinde görevli Uzman Dr. Emine Esra Bilir de "Muhammed hastaneye geldiğinde ampüte edilmişti. Burada hastamızın fizik tedavi sürecini erken dönemde yara bakımıyla başlattık, güdük bölgesindeki yaranın iyileşmesi tamamlandı. Ardından protezin reçetelenmesi ve uygulanması, eğitim süreci yapıldı. Ortopedi bölümünde bir ameliyat daha geçirdi. Şu an protez uyumunu sağladı." bilgisini verdi.
Muhammed Dinçer'in genel sağlık durumunun iyi olduğunu ifade eden Bilir, "Şu an gayet iyi. Hedefleri, hayalleri var. Biz de bunları yerine getirebilmesi için hazırlamaya çalışıyoruz. Artık sosyal hayata adaptasyon sürecini yaşıyor." dedi.
ENKAZDAN KURTARMA MÜCADELESİNİN SEMBOLÜ OLDU
Bölgede arama kurtarma çalışmaları sırasında başından dumanların çıktığı fotoğrafıyla medyada yer alan arama kurtarma gönüllüsü Mustafa Aydın, AA muhabirine, daha önce ilk yardım ve arama kurtarma eğitimi aldığını, Van, İzmir ve Gölcük depremlerinde de yardım için bölgeye gittiğini anlattı.
Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat'ta yaşanan depremi öğrendiğinde bölgeye gitme kararı verdiğini belirten Aydın, "Hatay'a 19 saatlik yolculuğun ardından gittik. Daha otobüsten malzemelerimizi indirmeden yanımıza gelen bir kız çocuğunun 'Enkazdan babamın sesini duyuyoruz ama çıkartamıyoruz, evimiz yakın' demesi üzerine bulduğumuz birkaç parça malzemeyle enkazın başına gittik ve kazmaya, çalışmaya başladık" dedi.
AA Yılın Kareleri oylamasında "Deprem: Umut" kategorisinde "Kurtarıcı" isimli fotoğrafta başından buhar çıkarken görüntülenen Mustafa Aydın, o karenin hikayesini AA muhabirine anlattı.
Fotoğrafın çekildiği sırada depremin yaklaşık 101'inci saatinde olduklarını, o ana kadar hiç uyumadığını dile getiren Aydın, 600 Evler Sitesi'nin enkazındaki depremzede Hikmet Yiğitbaş'a ulaşmak için 4,5 saat aralıksız çalıştığını anlattı.
Bitkinliğin sebebinin uykusuzluk olduğunu belirten Aydın, şöyle konuştu:
"Biz başka bir binada çalışmalarımızı tamamlamış ve kampa geri dönüyorduk. O sırada Hikmet Yiğitbaş'ın bulunduğu enkazdan ses duyduğunu söyleyen bir genç yanımıza geldi. Ben de gidip enkazda dinleme yapmak istedim. Sesimi duyan var mı? diye seslendim ve Hikmet'in 'Buradayım abi' dediğini duydum. O andan itibaren enkazı bırakmamız mümkün değildi. Daha sonra binayı tanıyan birinden binanın şekliyle ilgili bilgi aldık ve çalışmaya başladık. Hikmet'i, yaşadığı dairenin iki kat altında yatak odasında bulduk."
Fotoğrafının çalışma yaptığı enkazdan dışarıya çıktığı ve sağlık ekiplerine depremzedenin durumu hakkında bilgi verdiği sırada çekildiğini kaydeden Aydın, "Hikmet'e ulaşmıştım, onu sıkıştıran moloz yığınını açmak için kesintisiz 4,5 saat çalıştım çünkü kolu arka tarafında kalmıştı, morarmaya başlamıştı. O kadar süre boyunca ten tene, göz göze, hiltinin ısısı, toz duman arasında Hikmet'le dip dibe kaldık. Artık çıkarmaya sıra geldiği için çıkıp sağlık ekiplerine bilgi vermem gerekiyordu" diye konuştu.
Çalışma yaptığı kurtarma koridorunda ısının yaklaşık 40 dereceyi bulduğunu, dışarıda ise -8 derecelik bir sıcaklık olduğunu anlatan Aydın, "Vücudum havadan daha sıcak olduğu için, vücut ısım soğuk buharlaşma ile kafamdan çıkmış. Ben farkında değildim, oradaki diğer gönüllü arkadaşlar biraz soluklanmam için kafamdan bareti çıkarıp bana su vermişlerdi. O sırada da öyle bir görüntü oluşmuş." ifadelerini kullandı.
"DÖNDÜĞÜMDE, KENDİ HAYATIMDA BÜYÜK BİR ENKAZ OLUŞTU"
Deprem sonrası normal hayatına döndüğünde yaşadıklarına da değinen Aydın, "Kendi hayatımda büyük bir enkaz oluştu. Psikolojik bir enkaz; travmalar, sanrılar. Sonra maddi bir enkaz oluştu, 15 yıl önce kurduğum iş yerim kapanmanın eşiğine geldi" açıklamasında bulundu.
Deprem bölgesinde kaldığı sürede yapamadığı ödemeler nedeniyle bankalarla bazı sıkıntılar yaşadığını dile getiren Aydın, şunları kaydetti:
"Biz oraya insan hayatına dokunmak için gittik. Bana arabasını vermek isteyenler, evinde birikmiş parasını teklif edenler oldu. Bir tane teyze, 'Beni çıkarttığın yerde dolabın içinde hac param var, onu al' dedi ama biz bunları kabul etmedik. Biz, maddi beklentiler için gitmedik. Ama dönüşte kendi hayatınızda maddi çöküntüler yaşamak çok kötü. Orada yaşadıklarımın bana verdiği gururu başka hiçbir şey veremez."
TDV GENEL MÜDÜRÜ İZANİ TURAN: 17 BİN PERSONELLE HEP ALANDAYDIK
Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) Genel Müdürü İzani Turan, 6 Şubat'ta meydana gelen ve 11 ili etkileyen Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından yaklaşık 10 milyon depremzedeye yardımda bulunduklarını belirtti.
Turan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "asrın felaketi" olarak tanımlanan depremlerde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır diledi.
Türkiye'nin afet bölgesi olması nedeniyle tedbiri elden bırakmamak gerektiğinin altını çizen Turan, yıkımı çok büyük olan depremlerin tüm Türkiye'yi ayağa kaldırdığını ifade etti.
Depremler sonrasında Diyanet İşleri Başkanlığı ve TDV'nin acil toplanıp aksiyon aldığını aktaran Turan, "Bir görev dağılımı oldu. Günlerce, aylarca gündüzü geceye, geceyi gündüze katarak çalışmalarımız devam etti. Mobil ikram araçlarımız, mobil mutfağımız, arama kurtarma ekipmanlarımız ve alimizde afetle ilgili ne tür imkanlar varsa onları hepsini alana yönlendirdik. İlk gün itibariyle Diyanet İşleri Başkanımız başta olmak üzere ekiplerimiz olay mahalline intikal ettiler. Durum tespiti, acil yapılması gerekenler yapıldı. Ondan sonra da 17 bin personel ile hep alanda olduk." ifadelerini kullandı.
Diyanet ve vakıf personellerinin halen afet bölgesinde görev başında olduğunu belirten Turan, "Deprem bölgesindeki Kur'an kursu hocalarımız, imamlarımız, müezzinlerimiz, vaizlerimiz ve müftülerimiz gerçekten efsane çalışmalar yaptı." diye konuştu.
“10 MİLYON İNSANIMIZA ULAŞTIK”
İlk etapta yaklaşık 4 bin çadır ile 3 bin 600 konteyneri AFAD ve Türk Kızılay'a teslim ettiklerini bildiren Turan, depremzedelere manevi rehberlik yaptıklarını da dile getirdi.
Vakfın, depremlerin etkilediği 11 il ile diğer kentlere göç eden depremzedelere yönelik yardımlarına değinen Turan, şöyle konuştu:
"10 milyon insanımıza ulaştık. Kayıtlarımız bunu gösteriyor. İnsani ihtiyaç malzemeleri, sıcak yemek, kahvaltı, ramazan ve sahur programları, ramazanda dağıtığımız yardım kartları, elbiselik yardım kartlarımız gibi birçok alanda yardımlarımızı yürüttük çok şükür. Kurban bayramında 69 bin kurban hissesinde 10 bininden fazlasını deprem bölgesine gönderdik. Bunun yanında hemen hemen bütün ailelere kavurma ulaştırdık. Birinci önceliğimiz deprem bölgesi oldu."
Turan, Başkanlığa bağlı yurt ve Kur'an kurslarında depremzedeleri ağırladıklarını belirterek, bu depremzedelerin tüm ihtiyaçlarını karşıladıklarını kaydetti.
UMKE EKİBİ: HER KURTARDIĞIMIZ CAN BİZİ DAHA ÇOK MOTİVE EDİYORDU
Kahramanmaraş merkezli depremlerde görev alan Van İl Sağlık Müdürlüğünde görevli Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi Birimi (UMKE) personeli, arama kurtarma çalışmaları sırasında yaşadıklarını ve biriktirdikleri anılarını anlattı.
Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat'taki depremlerde Adıyaman'da enkaz altında kalanların yardımına koşan UMKE görevlisi Muhammet Yılmaz, gazetecilere, deprem bölgesine giden ilk ekipte yer aldığını söyledi.
Can kurtarmak için gece gündüz çalıştıklarını belirten Yılmaz, "Depremzedeler bizi gördüklerinde mutlu oldular. Her kurtardığımız can bizi daha çok motive ediyordu. İnsanlara umut ışığı olduğumuz için çok mutluyum. Birçok canın kurtarılmasında görev yaptık. Her kurtardığımız kişiyi hastaneye ulaştırmak için zamanla yarışıyorduk. Unutamayacağımız birçok anımız oldu." diye konuştu.
Enkazda 3 kardeşi çıkardığı anda yaşadığı mutluluğu aktaran Yılmaz, şunları kaydetti:
"Bir sitenin enkazında canlı belirtisi vardı. Çalışmaları orada yoğunlaştırdık. Bir kişiyi beklerken aynı yerde üç kişiyi çıkardık. Üçünün de birbirinden haberi yoktu ama birbirlerine sarılmışlardı. Üçü de kardeşti, kurtardığımızda çok mutlu olmuştum. Aynı bölgede 14 yaşlarında kız çocuğunu kurtardık. İlk ulaştığımızda eşarbını istedi, saçı açıkken çıkarılmak istemedi. Eşarp bulduk ve o şekilde çıkardık. Elinde kitap ve Kur'an-ı Kerim vardı. Çok etkilenmiştim. Asla unutamıyorum."
Sağlık personeli Ayşe Özeler de "Aradan bir yıl geçti ama hala yaşadıklarımı unutamıyorum. En kısa zamanda oraya ulaşmaya çalıştık. Yollar, köprüler yıkılmıştı, kar ve tipi vardı. Ona rağmen ilk gün Adıyaman'a ulaşmayı başardık. 70'inci saatte enkaz altında bir kadının yaşadığı ihbarı aldık. Kadını 5 saatte çıkardık ama ikiz çocukları ve eşini kaybetmişti. Ailesiyle bir aradaydı. Çıktığında çocuklarını sordu, bu durum beni çok etkilemişti." ifadelerini kullandı.
Ambulans Acil Bakım Teknikeri Vural Yavuz ise "Hayatımız boyunca unutamayacağımız anılar oldu. İnsanların canlarını kurtarmak için mücadele ettik. Aç susuz kalıyorduk ama kurtardığımız her can bizi çok mutlu ediyordu. Allah bir daha böyle felaketleri yaşatmasın." dedi.