Dadaloğlu Şiir Yarışması'nda Kayseri Gündem Gazetesi yazarlarından ve Türkiye Yazarlar Birliği Kayseri Şubesi üyesi olan İbrahim Şahin'in 'Dumansız Yangın' şiiri 3.'lük ödülüne layık görüldü.
Kayseri Büyükşehir Belediyesi'nin bu yıl düzenlediği ve ülke genelinden binlerce şair ile yoğun bir katılımın olduğu 5'inci Dadaloğlu Şiir Yarışması'nın sonuçları belli oldu. Jüri üyeleri tarafından yapılan değerlendirmeler sonucunda dereceye giren 6 şiir belirlendi. 5. Dadaloğlu Şiir Yarışması'nda birinci, ikinci ve üçüncü ile 3 adet mansiyon derecesini, Kayseri Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Serdar Öztürk, Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Salih Öz Göncü'nün de yer aldığı seçici kurul belirledi. Seçici kurulda Türkiye'nin yetiştirdiği ve her biri alanında çok saygın bir yere sahip olan seçkin edebiyatçılardan Prof. Dr. Mehmet Narlı, Prof. Dr. Nurullah Genç, Prof. Dr. Ömür Ceylan, Ali Günvar, Ali Ural, Hayati İnanç ile Vedat Ali Tok ve Yavuz Bülent Bakiler de yer aldı. Jüri tarafından yapılan değerlendirme neticesinde birincilik derecesini, ‘Yüzün Gurbetin Göğüdür' adlı şiiri ile Şanlıurfa'dan Ramazan Aşar elde etti. İkincilik derecesini ise ‘Diyar-ı Gurbetteyim' adlı şiiri ile Aydın'dan katılan Saltuk Buğra Bıçak alırken, üçüncülük derecesini de ‘Dumansız Yangın' adlı şiiri ile Kayseri'den katılan İbrahim Şahin kazandı. Mansiyon ödülüne hak kazanan diğer 3 derece ise şu şekilde oluştu; Dördüncü ‘Gurbet' adlı şiiri ile Bursa'dan katılan Selami Yıldırım, beşinci ‘Sor Beni' adlı şiiri ile Malatya'dan katılan Yunus Laçin, altıncı ‘Pranga' adlı şiiri ile Ankara'dan katılan Birsen Bağcı. Şair Yazar İbrahim Şahin'i yarışmada 3.'lük ödülünü alan 'Dumansız Yangın' isimli şiiri ise şu şekilde:
Mülteci bir kalp ile el pençeyim kapında
Ne bir ses seda gelir ne de bir ışık sızar;
Ruh gurbeti içinde her ânım bir heyelan
Çölde susuz gibiyim, yangında kuru bir dal
Sel önünde enkazım, çakal ağzında ceylan
Beni bu keşmekeşin pençesinden çekip al
Al ki avuçlarına, alnımdaki bu ateş
Helâk edecek beni kâbusun kucağında
Hücrelerimde özlem, dipsiz mağmalara eş
Dumansız bir yangınım keşke'ler ocağında
Ruhum bir mengenede “gel” muştusunu bekler
Kaç asır sürer söyle hüküm giydiğim hasret
Ucu yanık mektuptur kapındaki dilekler
Dinmeyen figanlarım işler gönlüne elbet
Maziye dair sesler uğuldarken eflak ta
Yüreğim hayallerle demlenmiş umut solur
Yağmalanmış bir ava dönmeden bu avlakta
Beni bu cendereden azâd eyle ne olur
Azâd et ki güneşle ben batarım her akşam
Her gece boğazımı sıkan albastı sanki
Taşınırım sabaha hicranla sırılsıklam
Sensizlikte mum gibi eriyorum inan ki
Nice yalvarsam reva nice çırpınsam haktır
Ruh dünyamı tarife kelamım âciz kalır
Beni böyle Mecnun'a dönüştüren firaktır
Söyle nasıl eylesem mesafeler azalır
Ne hasta ne sayrıyım ne de senden gayrıyım
Tarifi mümkün değil düşürdüğün bu hâlin
Bir garip ferman ile ikliminden ayrıyım
İzini sürüyorum vuslat denen muhalin
Yasak ağaçtan düşmüş bir ananın kuzusu
Sürgüne hüküm giymiş babanın evladıyım
Emzirir inancımı sonsuz visal arzusu
İftirâk çöllerinde bir meczûb feryadıyım
Aşım acı ve tuzsuz, sularım mayhoş şimdi
Sırtımdaki bu kambur çatırdatır belimi
Aklım karmakarışık, yüreğim bir hoş şimdi
Müjde bekliyor gibi beklerim ecelimi
Her nereye yaslansam soluduğum gurbettir
Menziller hep eğreti, hânumanlar eğreti
Nefesler güneşte kar, rûhun payı fetrettir
Ömür ânın peşinde, âşiyânlar eğreti
Söyler misin, yâd eller tutkun'una revâ mı
Revâ mıdır bir ömür yüzünden mahrum kalmak
Cana layık gördüğün yalnız düş ve hülyâ mı
Yapayalnız, bîçâre, umut ufkuna dalmak
Sitemkârım diyerek kırmazsın kalemimi
Bilirim merhametin adaletinden yüce
Duyarsın inancıyla dinmeyen elemimi
Dalarak maveraya iç çekerim her gece
Yûsuf'a zından neyse ve Züleyhâ'ya saray
Sürgününe dünyâ o, odur nefes ve hayat
Kıvranır hücrelerim doğsa diye dolunay
Bahtımdan karabulut çekilip gitmez heyhât
Doldur ihsân tasını içeyim yudum yudum
Çaresizlik çiledir âşığın yüreğine
Kerem eyle çağır da tükenmeden umudum
Vâsıl olsun meftûnun gönlünün ereğine
Her nefesim bir niyâz teveccüh umar Sen'den
Lütfeyle de gönensin muhabbetin mâbedi
Cevr-ü cefâ etsen de tutkun'un olan bende'n
Kapının eşiğinde dilencindir ebedi
Mübtelâ-i mâşukum, ipe çeksen uslanmam
Baldıran versen bile şifadır der içerim
Düşürsen gözlerinden gayrısına yaslanmam
Hayat sendedir diye infâzını seçerim