Damga Gazetesi imtiyaz sahibi ve İGD Başkanı Mehmet Mert, Gazeteci Eren Kahraman'ın Youtube kanalı Post Haber Tv'de gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Uluslararası siyasetten, ülke siyasetine, ekonomiye ve medya dünyasına ilişkin önemli tespitlerde bulunan Mert, Türkiye'nin geldiği noktanın karamsarlık verdiğini söyledi.
Halktan gerçeklerin saklandığını ve siyasilerden, ekranlardaki gazetecilere kadar birçok kesimin gerçek gündemin uzağında sanal bir gündem etrafında tartışmalara girdiğini anlatan Mert, “Bu durum hem insanların aklıyla dalga geçmek oluyor hem de güncel ve gerçek dertlerimize yoğunlaşmamıza engel oluyor. Bakıyorsunuz ülkede bir kriz var önü alınmayan bir pahalılık var ama tek konuşulan şey “Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı kim olacak?” Böyle bir şeyin olması gerçekten vahim bir durum” ifadelerini kullandı.
Rusya-Ukrayna krizi bildiğiniz gibi bir savaşa ulaştı. Özellikle Rusya'nın kimyasal silah kullandığına dair iddialar vardı? Siz bu savaşı ve gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rusya zaman zaman bu atakları yapıyor. Zamanında Afganistan'da da aynısını yaptılar ama istediklerine ulaşamadılar. Putin, 20 yıllık liderliğinin son zamanlarında kendini dünyaya ispat etmek istiyordu. Dünyanın ciddi anlamda güçlü bir ülkesi olduklarını ispat etmek istiyordu. Dünyada da pandemi güç, silah ve para dengelerini değiştirdi. ABD bir taraftan dünyayı kontrol altında tutmaya çalışırken arkadan gelen Çin, Rusya gibi kuvvetler bu kontrol mekanizmasını tehdit ediyordu. Putin bir anlamda haklı olsa da perşembenin geleceği çarşambadan belliydi. Savaşın öncesine giderken; Putin; 'Bir sorun yok' dedi. Liderle buluştu, sakin oldukları çağrısını yaptı ama gene de kafasındaki kararı uyguladı. Kafasındaki plan; 1 hafta içerisinde Kiev'e ulaşmaktı. Ukrayna'nın teslim olacağını düşünüyordu. Çünkü Rusya'ya göre zayıf bir ülkenin fazla direnemeyeceğini düşünüyordu. Ama öyle olmadı. Zelenski halkını ayaklandırdı, dünyayı ayağa kaldırdı. ABD'nin de gününe gün doğmuştu. Çünkü bir taraftan en büyük düşmanı bir savaşa girmişti diğer taraftan da kendilerini bulma şansını bulmuşlardı. Putin yola çıktığında karşısında sadece Ukrayna olacak sanıyordu ama karşısına ABD, AB çıktı. Putin istediğini alamadı.
Rusya'nın ikinci bir hareketa kalkışacağı söyleniyor. Bunu düşünüyor musunuz?
Şu gerçeği unutmayalım. Görüşmeler yapılıyor ama bunlar çok anlam ifade etmiyor. İfade eden tek şey var; Putin'in kafasındaki düşünceler. Ukrayna tek kalsa çoktan teslim olacak ama ABD'nin ve AB'nin desteğiyle direniş gösteriyorlar. Rusya ikinci defa da saldırabilir, üçüncü defa da saldırabilir. Ama sonuç alabilir mi? Putin de daha fazla kayıp vermemek için uzlaşmaya razı olabilir. Ama şimdi Ukrayna'da uzlaşmaya çok yanaşmıyor. Kiev'i vermedi, Rusya'yı geri itti. Bu süreçte olan maalesef onbinlerce vatandaşın ölümüne neden oldu. Eskiden büyük balık küçük balığı yutardı şimdi öyle bir şey yok. Şimdi büyük balık küçük balığı yutamıyor. Akıllı balık, akılsız balığı yutuyor. Rusya evet çok büyük bir ülke ama Ukrayna'da istediğini alamadı. Tabii Ukrayna'nın elinde de güçlü silahlar var. Şimdi bir de orada bir takım gruplar var. Cihatçılar var çeşitli örgütler var. Paralı askerler var. Bunlar savaştan sonra hakimiyet kurabilir. O bölgede bir örgütün veya birçok örgütün hakimiyetini görebiliriz. Biz şimdi bu savaşın kırkıncı, ellinci gününde konuşuyoruz. 1 yıl sonra çok daha farklı yansımalarını da görebiliriz. Türkiye de belki bu süreçte hoşumuza giden görüntüler verdi ama bu görüntülerin çok bir anlamı olmadı. İstanbul görüşmesinin üzerinden 3 gün geçmeden, Ruslar Ukrayna'da ciddi bir katliam yaptı. Bu şunu gösteriyor ki; masalarda konuşulanlar gerçeği yansıtmıyor. Tek gerçek Putin'in kafasındakiler. Putin belki Ukrayna'da başarılı olsaydı Polonya'ya saldırabilirdi.
Putin'in bir sonraki hedefi ne olabilir?
Dünya globalleşmeye doğru gidiyor. Çin nüfusuyla, teknolojiyle güçleniyor. ABD zaten güçlü. Rusya da kendini ispat etmek zorundaydı. Rusya teknolojik anlamda mesela Google'a karşı Yandex gibi kendi sitelerini kurdu. ABD'de kullanılan telefonlara karşı kendi telefonlarını türetti. Batı'ya karşı kendi teknolojisi hakim kılmaya çalıştı. Ama bugün gelinen nokta da görüyoruz ki Putin kaybediyor, Rusya kaybediyor. Birkaç ay daha sürerse bu savaşın kazananı ABD olacak. AB olacak. Türkiye gibi dengede duran ülkeler olacak. Rusya kaybedecek. Rusya'nın kaybetmesiyle Rusya Suriye'den çıkarılacak. Türk cumhuriyetlerindeki gücü kırılacak. Ama ben bunu Türkiye için olumlu bir gelişme olarak görmüyorum. Rusya'nın zayıflaması demek Türkiye'nin ilişkilerinin iyi olduğu güçlü bir ülkeyi kaybetmesi demek.
YAVAŞ İSTEKLİ BİR İSİM DEĞİL
Ülke siyasetine dönersek, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ'ın, Mansur Yavaş çıkışı çok konuşuldu. Siz bu gelişmeyi nasıl buluyorsunuz?
Özdağ sonuçta İYİ Parti'den ayrılan bir siyasetçi. Bugün iktidarın gücüyle bir parti kurdu. Kısa sürede bu partiyi ülke genelinde teşkilatlandırdı, oluşturdu. Bu partinin en büyük amacı İYİ Parti'yi zayıflatmak. İYİ Parti'ye giden oyları kendi alanına çekmek. Zafer Partisi de İYİ Parti'nin olmadığı ittifaklara destek verecek. Orada da aklımıza Cumhur İttifakı geliyor. Zaten Ümit Özdağ, Mansur Yavaş'ın cumhurbaşkanı adayı olmasını istese böyle bir çıkış yapmaz. Çok iyi bilir ki benim göstereceğim bir adayı Millet İttifakı aday yapmaz. Bunu gören Millet İttifakı liderleri de Mansur Yavaş ile görüştüler. Yavaş'a 'Ben cumhurbaşkanı adayı değilim' diye bir açıklama yaptırdılar. Bu açıklamanın nedeni hem anketlerde Mansur Yavaş'ın hızını kesmekti, hem belediye başkanlığına yoğunlaşmasını istedikleri içindi hem de Ekrem İmamoğlu'na bir mesaj vermekti. Zaten gördüğümüz üzere Mansur Yavaş çok istekli değil. Ekrem İmamoğlu ise çok istekli görünüyor. İmamoğlu, “Ben aday olmazsam, muhalefet kazanamaz” gibi çıkışları yapıyor. Ümit Özdağ'ın da konuşulmasını çok doğru bulmuyorum. Halkta reel bir karşılığı olduğunu düşünmüyorum. Özdağ'ın göstereceği adayın arkasından kaç kişi gider? Millet İttifakı'nı 3 önemli parti oluşturuyor. Bunlar CHP, İYİ Parti ve her ne kadar ittifakın içinde olmasa da dışarıdan destekleyen HDP... Hal böyle olunca Özdağ'ın ne dediğinin çok bir anlamı yok. Bu üç siyasi parti belirleyici olacak. Çünkü bu 3 partinin oy oranı yüzde 50'nin üzerinde. Aslında 6'lı masanın etrafındaki Gelecek, DEVA, Saadet ve Demokrat Parti'ye çok bir ihtiyaç yok. Ama bunlar niye masada? Çünkü Millet İttifakı bu gücü karşı tarafa vermek istemiyorsa. İkinci ihtimalde olur da bir HDP ile sorun yaşarsak buradaki 3-4 puanı yanımızda tutalım anlayışı...
Aday sizce ne zaman açıklanır?
Daha ortada seçim havası yok. Millet İttifakı defalarca söyledi. Seçim startı verilmeden biz aday belirlemeyeceğiz. Bugün aday adayı içerisinde Mansur Yavaş veya Ekrem İmamoğlu'nun adı yok. Çünkü her partinin lideri kendisini aday görmek istiyor. Kılıçdaroğlu kendisini aday görmek istiyor. Meral Akşener ben 'başbakan adayıyım' dedi. Bu anlamda kendini kurtardı. İlk nedeni; Kılıçdaroğlu'na bir vefa borcu var. İkinci nedeni de seçimi kazanamayacağını bilir.
CHP LİDERİ BELİRLEYİCİ OLACAK
Kılıçdaroğlu nasıl bir tutum sergiler?
6'lı masadan Kılıçdaroğlu kendisinin çıkması için diretecek. Kendisi değilse de kendisinin istediği ismin aday yapılmasını isteyecek. Çünkü o masanın en güçlüsü CHP. Bu sebeple ben Kılıçdaroğlu'nun adaylığı veya onun gösterdiği kişi dışında kimse olmaz. Muhtemel aday ise Kılıçdaroğlu'nun dışında olacak bunlar Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş olmaz. Çünkü İmamoğlu aday olur gelirse CHP'nin üst yönetimi dağılır. Kimseye görev vermez. Mansur Yavaş için de zorluk var. Yavaş'ın da kazanması için HDP oylarına ihtiyacı var. HDP desteği almadan Millet İttifakı seçimi kazanamaz. HDP desteğini Erdoğan alırsa ise Erdoğan kazanır. Bu gerçeklik ortadayken Babacan'ın, Davutoğlu'nun adaylığı konuşuluyor diyorlar bunlar komik, tutmaz. Kimler olabilir peki? Abdüllatif Şener'in adı geçiyor, İlhan Kesici'nin adı geçiyor, Akif Hamzaçebi'nin adı geçiyor. Niye? Çünkü seçimden sonra 'biz parlamenter sisteme geçeceğiz' diyorlar. O ortamda bağlayıcı, uzlaştırıcı ve herkese ılımlı çok politize olmamış kişileri tercih ediyorlar.
İyi ama bu isimler Erdoğan karşısında güçlü isimler mi?
Erdoğan'ı sandıkta zorlamak isterseniz biraz sağ siyasete yakın birini tercih etmelisiniz. Bugün İlhan Kesici, Abdüllatif Şener hatta Abdullah Gül sağa yakın isimler. Akif Hamzaçebi de ılımlı, sivrilen bir değil. Sonuçta biz burada saatlerce konuşalım. Amaç seçimleri almaksa başka türlü konuşalım, amaç aday belirlemekse başka türlü konuşalım. Ahmet Davutoğlu diyorlar; yüzde 2 bile oy oranı yok. O yüzden bu adayların karşılığı olmaz. Özetle HDP'yi arkasına almayan hiçbir güç kazanamaz.
Güçlendirilmiş parlamenter sistemden söz edelim.
Seçim sistemi, parlamenter sistem siyasilerin kendi kazançları için düşündüğü şeyler. “Cumhurbaşkanlığı sistemine geçersek, Türkiye uçuşa geçecek” diyorlardı. Ne oldu niye uçmuyorsunuz? Kanadınız mı kırıldı? Şimdi de parlamenter sisteme geri döneceğiz diyorlar. Bakıyorsunz barajı yüzde 7'ye düşürmüş e daha da düşür. Yüzde 3 yap. Yani söylemek istediğim bunlar kısır konular. Yurttaşın hiçbir menfaatine olmayacak işler. Tamamen siyasi parti liderlerinin ve siyasilerin menfaatleri kollanıyor. Ben barajı nasıl geçeceğim, nasıl bir noktaya geleceğim diye düşünüp duruyorlar. Dolayısıyla bu tartışmalardan hiçbir sonuç çıkmaz. İktidar kendi getirdiğini bir nebze değiştirmekten söz ediyor, muhalefet de diyor ki “sen çekil ben geleceğim” diyor. Yahu 20 yıldır gelememişsin. Yıpranmış, başarısız bir iktidar 20 yıldır oyu hala yüzde 34'te. Bu nasıl bir açmaz?
Son günlerde ekonomik sıkıntılarda göze çarpıyor. Pahalılık sürekli artıyor. Bu ekonomik krizden nasıl çıkarız?
Global bir kriz var. Dünya son 2 buçuk yıldır bir pandemi yaşadı. Cepten yedi. Tarım tam anlamıyla işletilmedi. Bir sığınma yaşadık, stoklanma yaşadık. Sanal bir ticaret yaşadık. Birçok insanımız belki otellerde, çadılarda barınıyordu, 3-4 aile bir arada barınıyordu. Okullar 2 yıl kapalı kaldı. Mekanlar kapalı kaldı. Şimdi pandemi bitince bir patlama oldu. İnsanlar birden ev aramaya başladı, hayat kurma telaşına başladı. Biz bu arada üretim yapmadık. Mantık yürütmedik. Cepten yedik. Tabiri caizse yazın gölge hoş kışın çuval boşu yaşadık. Dolayısıyla pandemi ortadan kalkınca insanlarımız birden kendilerini hayatın ortasında bulundu. Okullar açıldı, turizm start aldı, barınma ihtiyaçları çoğaldı. Bunun üzerine mülteci akınları yaşanmaya başladı. Afganistan, Pakistan ve Suriye'den çok sayıda insan geldi. Bunlar da kiraları yükseltti, pahalılığı artırdı. Artı dünyadaki doğal gaz ve enerji krizi nedeniyle doğal gaza, elektriğe, akaryakıta zam geldi. Ne oldu? Her şey pahalılaştı. Ama artık fiyatlar gelebilecekleri en yüksek yere geldiler. Artık fazlası olmaz. Benim dün aradığım ev 500 bin liraydı ise bugün de 500 bin lira. Veya 3 milyon eden ev 3 milyonu geçmez kolay kolay. Kira veya. Bugün 5 bin lira veriyorsanız daha uzun bir süre zam olmaz. Çünkü olacağı kadar oldu.
BİR UYANIŞA İHTİYAÇ VAR
Bu pahalılıktan nasıl kurtuluruz?
Bundan kısa sürede kurtulmamız söz konusu değil. Enflasyon oranları ortada. TÜİK'in bile açıkladığının üstünde. Ortada ciddi bir kriz var. Birikmiş sorunların patlaması var. Bunlar nasıl çözülür derseniz kısa sürede çözülmesi mümkün değil. Türkiye'de ciddi bir israf var. Tasarruf tedbirlerinin başlaması lazım. Hatta bir ara şey vardı; dolar yakanlar vardı. Dolar ile iş yapmayacağım diyenler vardı. Nerede bu insanlar şimdi? Mesela Nureddin Nebati bey 'Alışverişlerinizi dövizle yapmayın' diyor. E halk bunu sana mı soracak? Dövizse döviz, altınsa altın, hangisi kolayına gelirse insanlar onu tercih eder. Çıkıp çare olarak; 'dolarınızı bozdurun' diyorlar. Ne oluyor bozdurunca? Taşıma suyla değirmen döner mi? Bugün piyasada 60 milyar liranın üzerinde Türk Lirası var. Zamanında para bulunmayınca bu kadar çok para bastılar. Noldu herkesin cebi TL doldu, parası olanın sadece TL'si var. Dolar ise yok. Euro ise yok. Çünkü onlar bizim gibi sürekli para basmıyor. Rezerv oluşturmadan para basmayacaksın. O yüzden bu ülkenin bunlara dikkat etmesi lazım. Ciddi bir savurganlık var, tembellik var. Üretmeyi unutan, tüketen bir toplum olduk. Tekelleşme çok yaygın. Güvensizlik de var. Yabancı yatırımcı Türkiye'ye güvenip de yatırım yapmaya gelmiyor Bir de dışarıdan gelip konut sahibi olanlar var. Bunlar parayı verip vatandaşlık alıyor. 200 bin dolar idi şimdi 400'e çıkardılar. Ama şu manzara bile kötü. Benim garibam yurttaşım kirada yaşıyor, ev bulamıyor, iş bulamıyor. Ama dışarıdan gelip 400 bin dolar verip ev alan insanlar rahat bir hayat yaşıyor. O 200 bin dolardı 400'e çıkardılar biliyorsunuz. Ama o 400 olunca bizim gariban vatandaşımızın cebine bir şey girmiyor. Kiralar da sürekli artıyor. Ülkenin yüzde 10'unun parası var. Bu da 8 milyona tekabül ediyor. Onlar için hayat çok kolay. Ama işçi, emekli, memur için her şey çok zor. İnsan gücü gitgide değersiz bir hal almaya başladı. Türkiye'de yurttaşın ciddi anlamda uyanmaya ihtiyacı var.
Ekranlarda yalancılar var
Türkiye'de emeğe, çalışmaya, gayrete değer verilmediğinin alıtın çizen Mehmet Mert, “Kötü bir gidişat var. Bunu düzeltmek için ailelerden başlamak lazım. Eğitimi düzeltmemiz gerekiyor. Türkiye'de mesela okullarımızın halini görüyorsunuz. Bir üniversite rektörü aylarca değişiyor. Kafaların değişmesi lazım. Türkiye artık seviye atlamalı. Koronavirüs aşısını bulanlar mesela Türk ama Almanya'da yaşıyorlar. Burada olsalar muhtemelen bulamazlardı. Çünkü emeği sevmiyoruz. Ekranlara bak sürekli yalancılar, düzenbazlar var. Yatıyorlar kalkıyorlar, cumhurbaşkanı adayı kim olacak? Kardeşim ekonomik krizi konuşun. Açlığı konuşun, pahalılığı konuşun. Açıyorsun haber kanallarını Kılıçdaroğlu mu aday olacak, Erdoğan ne demek istedi vs? Bunlar rezalet. Gidin halkı gösterin, vatandaşın halinden haber verin. Bu insanları konuşturun. Medyada bile bunlar varken biz bu ülkeyi düzeltemeyiz. İşte bizim bunları değiştirmemiz lazım. Yoksa ne olacak A gitsin B gelsin. Zihniyet değişmeden, düşünceler değişmeden, uygulamalar değişmeden hiçbir şey değişmez. 600 milletvekilimiz var. 6 tanesinin bir işe yaradığını gördünüz mü? Yetkisi yok, etkisi yok, bilgisi yok. Sabaha kadar konuşuyorlar, reel bir karşılığı yok.