Yeni Şafak yazarı Mehmet Metiner, bugünkü "Gücün zehirlediği insanlardan olmamak lazım" başlıklı yazısında AK Parti’ye yönelik ciddi bir göndermede bulunduğu görüldü.
Güç ve iktidar ilişkisinde adalet kavramına vurgu yapan ve AK Parti'nin uygulamalarına üstü kapalı eleştiriler getirdiği fark edilen Metiner, "Güç, adaletin emrinde olmalı. Koşulsuz bir biçimde hem de. Adaletin emrinde olmayan bir güç veya başka bir deyişle salt adaletin tecellisi için kullanılmayan bir güç, akla hayale gelmeyen türlü zalimliklerin keskin kılıcına dönüşür... Kendini makamından veya malından dolayı Allah’ın diğer kullarından üstün gören birini gördüğünüzde biliniz ki o nefsini şeytana kaptırmış tehlikeli bir yaratıktır. İnsan suretindeki şeytanların en karakteristik vasfı, kendini sadece merkeze alan ve her şeyin merkezine kendini oturtan bir kibre sahip olmalarıdır. Bu tür insanların eline güç geçtiğinde Nemrutlaşırlar, Fravunlaşırlar" dedi.
İşte Mehmet Metiner'in imalarla dolu yazısı şu şekilde:
"Güç, insanı zehirler.
Tıpkı şöhret gibi.
Başkasının emrinde olmayan güç, zamanla sahibini acımasız bir yaratığa dönüştürür.
Güç, hakkın emrinde olmalı ki haklılar en güçlü olabilsinler.
Güç sahiplerinin hakkı ve haklıları ezdiği her yerde güç insan kanından ve emeğinden beslenen bir canavardan farksızdır.
Güç, adaletin emrinde olmalı.
Koşulsuz bir biçimde hem de.
Adaletin emrinde olmayan bir güç veya başka bir deyişle salt adaletin tecellisi için kullanılmayan bir güç, akla hayale gelmeyen türlü zalimliklerin keskin kılıcına dönüşür.
Güç elbette gereklidir.
Adaleti gerçekleştirmek için.
Haksızlığı sonlandırmak için.
Herkese hakkını vermek için.
Adalet de özde o değil mi?
Hak ettiğine eksiksiz hakkını vermek.
Allah’ın hukukuna da kulların hukukuna da koşulsuz bir biçimde riayet etmek.
Bunu sağlayan güç, milletin de hizmetinde olan bir güçtür.
Kendini milletin üstünde gören bir kibir budalası gördüğünüzde biliniz ki o kişi gücün zehrine yakalanmış biridir.
Kendini makamından veya malından dolayı Allah’ın diğer kullarından üstün gören birini gördüğünüzde biliniz ki o nefsini şeytana kaptırmış tehlikeli bir yaratıktır.
İnsan suretindeki şeytanların en karakteristik vasfı, kendini sadece merkeze alan ve her şeyin merkezine kendini oturtan bir kibre sahip olmalarıdır.
Bu tür insanların eline güç geçtiğinde Nemrutlaşırlar, Fravunlaşırlar.
Kendilerini yeryüzünün tanrısı gibi görürler.
Her şey kendini üstün görmekle başlar.
Güç, bu üstünlükçü anlayışı bir iktidar biçimine dönüştürdüğünde kıyıcı bir makineye dönüşür.
Ruhsuz, yüreksiz ve merhametsiz bir canavara…
Gücü hak ile terbiye etmesini bilmezseniz o güç sizi insan suretindeki şeytana dönüştürür.
Güç, ayartıcıdır.
Güce eriştiğinizde insanlar etrafınızda pervane olurlar.
Övgüler arş-ı alaya ulaşır.
Yaltaklanmalar gırla gider.
Öyle ki olağan hayatın bir parçasına dönüşür.
Bir süre sonra gayrısını kendinize yöneltilmiş bir tehdit gibi algılarsınız.
O yüzden rahmani güç sahipleri etrafının kimlerden oluştuğuna dikkat ederler.
Etraflarının giderek hep övgüyü ve yaltaklanmayı marifet bilenlerce, dahası ve en önemlisi kendi nefislerini kutsallık mertebesinde yüceltenlerce dolduğunu gördüklerinde müdahale etme gereği duyarlar.
Güç sahiplerini gücün kendisi kadar güçten nemalanmaktan başka kutsalı olmayan insanlar da azdırır.
O yüzden rahmani güç sahipleri etrafındakileri gerektiğinde kendisini cesaretle, hikmetle ve nezaketle eleştirmesini bilen kişilik sahibi insanlardan oluşturur.
Ölümlü bir dünyada imtihan için bulunuyoruz.
Ölümsüz değiliz hiçbirimiz.
Yerin altı ibretlik kişilerle dolu.
Tarih kitapları gücü kendi şahısları için şeytanlaştıran zorbaların ibretimiz anlatılarıyla dolu.
“Kabristanları ziyaret ediniz!” diyen aziz Peygamberimiz’in (sav) öğüdü üzerinde düşünmemiz lazım.
Faniyiz hepimiz.
Arkamızda hoş bir seda bırakıp gitmişsek ne ala.
Güç bir imtihan aracıdır.
Sizi cennete de götürür cehenneme de.
O yüzden güç ilişkileri üzerinde tekrar tekrar düşünmemiz lazım.
Gücün şehvetine yenik düşenlerin ötesi de hayrolmaz.
Unutmayalım zinhar: Ölüm var. Er geç hepimize ulaşacak bir ölüm var.
Kul hakkıyla öteye gitmemek lazım."
KIRAN SÖZ YERİNE ONARAN SÖZ GEREK, DAĞITAN DEĞİL TOPLAYAN OLMAK GEREK
İnsanları kırmak kolaydır.
Lakin kırılan kalbi onarmak zordur.
Söz oldu ki onarıcı olsun.
Tatlı olsun.
Her söylediğimiz elbette doğru olmalı. Lakin her doğruyu her yerde söylemenin doğru olmadığını da bilmemiz lazım.
Dahası ve en önemlisi, doğru söze uygun doğru nir üslup gerekir.
Sözünüz doğru, üslubunuz yanlışsa, o doğru söze de yazık etmiş olursunuz.
Kaba ve yaralayıcı bir üsluptan kaçınmak lazım.
Hakaret asla olmamalı hayatımızda.
Küçümseyici ve kibre yaslanan bir küstahlık zinhar semtimize uğramamalı.
Bize söylenmesini istemediğimiz hiç bir söz bizden bir başkasına yönelmemeli.
Bize yapılmasından hoşnutluk duymadığımız hiç bir hareket bizden başkasına gitmemeli.
Başkalarının hayat tarzını düşmanlaştıran bir dil, unutmayalım ki bumerang gibi bize döndüğünde yeryüzü bir cehenneme dönüşür.
Herkesin bir diğerini imha edilmesi gereken düşman olarak gördüğü bir yeryüzü hiç kimse için güvenilir değildir.
Bir arada barış içerisinde farklılıklarımızla yaşamayı öğrenmezsek yeryüzünü hepimiz için yaşanmaz bir cehenneme dönüştürürüz.
Nefret nefreti körükler.
Hesaplaşma biteviye devam eder.
Birbirimize açık gözlerimiz ve kulaklarımız olmalı.
Birbirimizi sahiden görebilmeli ve tanımına uygun dinleyebilmeliyiz.
Söylediğimiz bir söz ne kadar doğru olurda olsun yanlış üslubumuzdan dolayı karşımızdaki bize daha bir düşman hale getiriyorsa, o insanların artık temelli bizden nefret etmesini sağlıyorsa sorarım size kulaklarını bize kapatan o insanlara nasıl ulaşabiliriz?
Sadece kendi doğruları üstüne kapanan ve yalnızca kendi mahallesindeki bir kısım fanatiklerden övgü almayı önemseyen bir yol izlersek sorarım size ne kazanmış oluruz, ülkemize ne kazandırmış oluruz?
Birbirimizi uyarırken ve dahi eleştirirken sahiplenici bir dil kullansak, nefretin değil merhametin dilini kuşansak daha iyi olmaz mı?
Gücün şehveti kadar sözün şehveti de tehlikelidir.
Uzaklaştıran değil yakınlaştıran, dışlayan değil kuşatan-birleştiren, nefret ettiren değil sevdiren, zorlaştıran değil kolaylaştıran bir dil ancak doğrularımızın doğru bir biçimde taşınmasına yardımcı olur.
Bediüzzaman’ın kör bir adama “hey, kör adam diye seslenmek eziyettir!” sözü üzerinde bu bahiste hepimizi düşünmeye davet ediyorum."