Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM 3. Yasama Yılı açılışında yaptığı konuşmada, “İsrail, Lübnan’dan sonra gözünü topraklarımıza dikecek” diyerek siyonist terör devletinin ülkemizi hedef aldığını söylemişti. O konuşmanın hemen ardından İsrail Lübnan’a kara saldırılarına başlarken, bir yandan da Türkiye’ye 50 kilometre mesafedeki Halep’e hava saldırısında bulundu. Bununla da yetinmeyen haydut devlet, terör örgütü PKK ile birlikte Kıbrıs’a yönelik kirli planlar yapmaya başladı.
İsrail dolaylı tehdit
Gözümüzün önünde bir bir gerçekleşen tehlikeyle ilgili Akit’e konuşan Müstafi Tümamiral, Doç. Dr. Cihat Yaycı, şunları dile getirdi: “İsrail’in tarihsel toprak genişletme hedefleri ve bölgedeki agresif politikaları, Türkiye’yi ve çevresindeki ülkeleri derinden tehdit ediyor. Bu genişleme stratejileri, sadece Gazze, Lübnan ya da Suriye ile sınırlı kalmıyor; aynı zamanda Kıbrıs gibi stratejik bölgeleri de hedef alıyor. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, İsrail’e destek vererek adayı bir üs haline getirmiş durumda. Yunanistan ve İngiltere de bu planlara dâhil olarak İsrail’in bölgedeki varlığını pekiştirdi. PKK’lı elebaşı Duran Kalkan, ‘Her şey Kıbrıs’ta başlayıp bitecek’ diyerek bölgedeki terörün odaklandığı noktaları itiraf etti. Bu, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarlarına ve KKTC’nin güvenliğine yönelik tehdittir.
Barış kuvvetine takviye
Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri’nin bu gelişmeler karşısında çok daha dikkatli ve hazırlıklı olması gerekir. İsrail, Suriye’nin güneyinden ilerleyerek PKK/YPG ile birleştiğinde, Türkiye’ye komşu bir yapı oluşturmuş oluyor. Türkiye, hem Suriye’de hem de Kıbrıs’ta askeri varlığını güçlendirmek zorundadır. Türkiye’nin Kıbrıs’ta ve Suriye’de askerlerini çekmesini savunanlar, farkında olmadan İsrail ve PKK’nın hedeflerine hizmet ediyor olabilirler. Zira, Türkiye bu bölgelerden çekildiği anda, PKK/YPG ve İsrail bu boşluğu dolduracak ve Türkiye’nin sınırları bir terör örgütü tarafından çevrili hale gelecek. Türkiye’nin Suriye’deki ve Kıbrıs’taki askeri varlığını sürdürmesi, sadece bölge barışını korumak için değil, Türkiye’nin ulusal güvenliği için de kritik önemdedir. Ortadoğu’da yaşananlar, sadece Suriye ve Gazze ile sınırlı değil. Kıbrıs, İsrail ve PKK tarafından stratejik bir hedef haline getirilmiş durumda. İsrail ve PKK’nın Kıbrıs üzerindeki emellerine karşı Türkiye’nin ulusal çıkarlarını koruma zorunluluğu her zamankinden daha büyük bir önem taşımaktadır.”
Ortak duruş
Türk Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi Kıbrıs-Doğu Akdeniz Direktörü Şafak Yıldırım da şunları söyledi: “Türkiye’nin İsrail’e karşı alması gereken önlemler, stratejik, diplomatik ve askeri boyutları olan çok yönlü bir yaklaşımla ele alınmalıdır. İlk olarak, diplomatik olarak Türkiye, İsrail’in genişleme politikalarına karşı uluslararası platformlarda aktif rol oynamalı, özellikle BM ve İslam İşbirliği Teşkilatı gibi kuruluşlarda İsrail’e karşı güçlü bir blok oluşturmalıdır. Bölgesel müttefiklerle iş birliği yaparak, İsrail’in hukuksuz faaliyetlerine karşı ortak bir duruş sergilenmesi kritik önemdedir.
Enerji aramaları
İkinci olarak, Yaycı Paşa’nın vurguladığı üzere Türkiye, Suriye ve Doğu Akdeniz’deki askeri varlığını güçlendirmelidir. Türk Barış Kuvvetleri’nin savunma kapasitesi artırılmalı, İsrail’in tehditlerine karşı daha hazırlıklı olunmalıdır. Özellikle PKK/YPG ve İsrail’in örtülü işbirliğine karşı, sınır güvenliği sıkılaştırılmalı ve teröristlere verilen dış desteğin kesilmesi için operasyonlar hızlandırılmalıdır. Son olarak, ekonomik ve enerji stratejileri de gözden geçirilmeli, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları üzerinde Türkiye’nin çıkarlarını koruyacak adımlar atılmalıdır. İsrail’in enerji projelerine karşı alternatif hatlar geliştirilmeli ve Türkiye’nin bölgedeki enerji güvenliği sağlanmalıdır.”