Taş hastalığının çocuk yaşlarda görülebildiği gibi genellikle 30-40 yaşlarda daha sık görüldüğüne dikkat çeken Minimal İnvaziv Üroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ömer Demir, “Şikayetlere yol açmazsa ciddi anlamda böbrek kaybına ve enfeksiyonlara yol açabilir. Bu açıdan taş düşürmüş bireylerin belli aralıklarda doktor kontrollerine gitmesi gerekir” dedi.
Minimal İnvaziv Üroloji Derneği tarafından düzenlenen “8. Ulusal Minimal İnvaziv Ürolojik Cerrahi Kongresi”, Antalya’da gerçekleştiriliyor. Geçmiş yıllarda olduğu gibi yine bu yıl da kongrede; üroloji alanında uygulanan en güncel tanı yöntemleri ve minimal invaziv cerrahi teknikler ayrıntılı bir şekilde alanında yetkin, Türk ve yabancı ürologlar tarafından sunuldu.
8. Ulusal Minimal İnvaziv Ürolojik Cerrahi Kongresi Başkanı Prof. Dr. Ender Özden, “Kongre programı laparoskopik ve robotik yardımlı laparoskopik ürolojik tedavi alternatiflerine de yer verilerek hem teorik sunumlar hem de canlı ve yarı canlı ameliyat sunumlarını kapsayacak şekilde hazırlandı. Kongremize ülkemizin çeşitli kliniklerinden gönderilen 67 video sunumu ve 125 sözlü sunum kabul edilmiş olup, üç gün boyunca interaktif bir ortamda katılımcıların ve deneyimli hocaların değerlendirmelerine sunuldu” dedi. “Kadın ürolog sayısının artmasını istiyoruz ve giderek sayı artıyor”
Kongrede en güncel gelişmeler ile hem lazer hem de robotik teknolojinin yoğun bir şekilde ele alındığını belirten Prof. Dr. Ender Özden, "Gerek ülkemizden gerekse uluslararası camiadan önemli isimleri ağırladık. Birçok ülkeden misafirimiz oldu. Gelemeyenler de online sunum yaptı. Bu kongremizde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü de unutmadık. Kadın ürolog sayısının artmasını istiyoruz ve giderek sayı artıyor. Kongremizde kadın üroloji uzmanlarımızı da ağırladık" dedi. “Taş hastalığı ülkemizde yoğun olarak görülüyor”
Minimal İnvaziv Üroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ömer Demir ise taş hastalığının dünya genelinde yaygın olarak görülen ve ciddi sağlık sorunlarına yol açtığına dikkat çekti. Demir, “Bu yılki kongrede, taş hastalığının minimal invaziv tedavi seçenekleri üzerine odaklanıldı ve bu alandaki yenilikçi yaklaşımların tartışılması sağlandı. Taş hastalığı ülkemizde yoğun olarak görülüyor. Gerek iklim şartları ve gerekse beslenme alışkanlıkları bunu besliyor. Taş oluşumunu arttıran faktörlere baktığımız zaman genetik etkenler var. Anne, baba ve kardeşlerinde taş hastalığı olanlarda daha fazla görülüyor. Obezite, yaşam tarzı gibi daha çok oturarak çalışmak taş hastalığını arttıran faktörlerin başında geliyor. Burada en çok altını çizmek istediğimiz nokta su tüketimidir. Eğer su tüketimiz azsa ve sıcak iklimde bulunuluyorsa taş oluşumu daha fazla oluyor” dedi. “Ciddi anlamda böbrek kaybına ve enfeksiyonlara yol açabilir”
Taş hastalarında taşın tekrar nüksetmemesi için diyet konusunda önerilerde bulunduklarını belirten Prof. Dr. Ömer Demir, “Kısıtlamalar yapıyoruz. Eskiden taş hastası olan hastalarda süt ve süt ürünleri yememesi yönünde telkinde bulunurlardı. Aksine bunların tüketilerek dengelenmesi lazım. Bol su içilerek dengelenmesi gerekir. Kemik sağlığı açısından da süt ve süt ürünlerini tüketirken günlük en az 1-5, 2 litre su tüketmesini öneriyoruz. Taş hastalığı çocuk yaşlarda görülebildiği gibi genellikle 30-40 yaşlarda görüyoruz. Bu taş hastalığı şikayetlere yol açmazsa ciddi anlamda böbrek kaybına ve enfeksiyonlara yol açabilir. Bu açıdan taş düşürmüş bireylerin belli aralıklarda doktor kontrollerine gitmesi gerekir. Su tüketim miktarı kişiden kişiye değişir. Suyun ne türlü olduğu önemli değil, çay ve kahve su kapsamına alınmamalıdır” dedi. “Eskiden 1 hafta süren işlemler şimdi günübirlik hastanelerde tedavi ediliyor”
Robotik cerrahinin taş hastalığında çok yaygın kullanılmadığını belirten Demir, “Sınırlı vakalarda kullanıyoruz. Lazer yöntemiyle tamamen kırarak tedavi ediyoruz veya tek delikten girerek taşı alıyoruz. Eskiden 1 hafta süren işlemler şimdi günü birlik veya 1-2 gece yatış yaparak hastanelerde tedavi ediliyor. Teknoloji bu hastalığın tedavisinde son derece işimizi kolaylaştırıyor” ifadelerine yer verdi. “Erkek hastaların bir kısmı hayatta kadın üroloğa gitmeyeceğini belirtiyor”
Kongrede iki önemli konunun çok önemli olduğuna dikkat çeken ve bunlardan bir tanesinin kadın ürologların katılması olduğunu belirten Minimal İnvaziv Üroloji Derneği Kurucu Başkanı Prof. Dr. Cenk Yücel Bilen, “Toplumda kadın doktor olmak çok zor. Erkek hastaların bir kısmı kadın doktorları tercih ederken, bir kısmı ise hayatta kadın üroloğa gitmeyeceğini belirtiyor” dedi. Bir diğer konunun gelişen teknoloji olduğuna dikkat çeken Bilen, teknolojik gelişmelerin cerrahların kimliğini ve kişiliğini ortadan kaldırdığını söyledi. Bilen, hastaların teknoloji ile birlikte cerrahların adını unuttuğunu belirterek, doktor ve hastaların arasına teknolojinin girdiğini söyledi. “Üroloji hastalıkları sadece erkekleri ilgilendirmiyor”
Kongreye ilk defa katılım gösterdiklerini ve 40 kadın üroloğun katıldığını belirten Doç. Dr. Naşide Mangır ise, “Konuşulması gereken şeyleri bugüne kadar konuşmamışız. Bunun farkına vardık. Üroloji alanında temsiliyet eşitsizliği vardı. Bize bu imkanı veren hocalarımıza teşekkür ederiz. Kongrenin en önemli kazanımlarından birisi oldu. Üroloji hastalıkları sadece erkekleri ilgilendirmiyor. Kadınları da etkiliyor, idrar kaçırma, organ sarkması, işeme bozuklukları gibi birçok konuyu uluslararası uzmanlar ile konuştuk” dedi. “Perianal yöntemde iğne bağırsaktan geçmiyor”
Minimal İnvaziv Üroloji Derneği İkinci Başkanı Prof. Dr. Barbaros Başeskioğlu da bir hastalığın tedavi edilebilmesi için önce doğru tanının konulması gerektiğini belirtti. Daha önce yapılan standart biyopsilerde iğnelerin çoğu zaman prostattan örnek alırken bağırsaktan geçtiğini hatırlatan Başeskioğlu, “Dünyada artık bu bağırsaktan geçme yöntemini bitirme eğilimi var. Bunun da en büyük sebebi ölüme götürebilecek enfeksiyon oranlarıdır. Perianal yöntemde iğne bağırsaktan geçmiyor, geçmediği için de enfeksiyon oranı ciddi oranda düşüyor. Robot bize daha iyi yönlenme sağlayarak prostatın sağ tarafı için bir iğne girişi, sol tarafı için ise bir iğne girişi olmak üzere 2 iğne girişi ile tanıyı daha iyi koyuyoruz. Yara ve ağrı oranları minimuma indiriyoruz” açıklamasına bulundu. “Bu yöntem minimal invazivdir ve hastaların iyileşme sürecini hızlandırmaktadır”
Minimal İnvaziv Üroloji Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Ahmet Güdeloğlu ise kongrede, iyi huylu prostat büyümesi (BPH) için yenilikçi cerrahi tedavilerin tartışıldığını ve lazer kaynaklarının kullanıldığı endoskopik prostat enükleasyon ameliyatlarının gerçekleştirildiğini belirtti. Kongrede 8 tane canlı ameliyat yapıldığını belirten Güdeloğlu, “Bu ameliyatların hepsi birbirinden zordu ve başarılı gerçekleştirildi. Bu ameliyatların büyük bir kısmı ülkemizdeki 50 yaş erkeklerin 2 kişiden 1’inde bulunan işeme problemi ile ilgili sıkıntıları kapsıyordu. İyi huylu prostat büyümesi ile ilgili olarak artık enükleasyon teknolojisi gündeme geldi. Holmium lazer kullanılarak prostat dokusunun idrar yapmayı zorlaştıran iç kısmının tamamının alınması sağlanıyor. Bu yöntem minimal invazivdir ve hastaların iyileşme sürecini hızlandırmaktadır. Hastaların hastanede kalış süresi ve sondalı kalma süresi de bu yöntemde kısadır” dedi.