Bina yapımında formülü "Sağlıklı zemin etüdü yap, riski belirle. Uygun temel sistemini seç ve binayı buna göre tasarla" olarak belirten Prof. Dr. Tuncer Çelik, iki önemli hususa daha dikkat çekerek, “Binanın önemi ve katlanılacak maliyet önemli ve belirleyicidir. Hastane gibi deprem sonrası da hizmet verecek binalar, hangi zeminde olursa olsun hasar almayacak şekilde yapılmalı” diye konuştu.
17 Ağustos Depremi’nin üstünden 24 yıl geçti ve 6 Şubat Depremi’nin ise yaraları hala sarılmaya çalışılıyor. Altınbaş Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tuncer Çelik, depremin bir doğa olayı olduğunu belirterek, inşaat mühendislerinin yapması gerekenin koşullar ne olursa olsun öngörülen emniyet kriterlerine göre tasarlanmış yapılar yapmak olduğunu dile getirdi. Yapının, depremin etkisi altında göçmemesi, belirli bir miktarda hasar alsa bile ayakta kalması ve içinden asgari ölçüde sağ çıkmaya fırsat vermesi gerekir” dedi. “Boğaz Köprüleri ve Avrasya Tüneli depreme dayanıklı mı”
1. köprüde başlangıçta V olarak düşünülen ancak sonradan mahsurları ortaya çıkan askıların, düşey askılarla değiştirildiğini ve daha uygun hale getirildiğini anlatan Çelik, Avrasya Tüneli’nin de tüm olumsuz koşullara dayanacak şekilde yapıldığı belirterek, “Fay hattı, tüneli kesmediği için deprem anında sorun yaşanmayacaktır. Avrasya tünelinden de korkmayalım” dedi. “Mimar Sinan’ın dehası sayesinde Ayasofya bugün hala ayakta”
Ayasofya gibi tarihi binaların güçlendirme projelerinde de görev alan Çelik’e göre, Ayasofya’nın bugün hala ayakta olmasının en önemli sebebi Mimar Sinan’ın dehası. Sinan’ın kilise olarak yapılan ilk yapının strüktürel eksiklerini giderdiğini anlattı. Yaptığı eklemeleri kendi gözleriyle gördüğünü belirten Prof. Dr. Çelik, “Duvarı getirip kubbeye doğrudan birleştirmemiş. Kılcık duvarlarını belirli yere kadar yapmış. Kubbeyi, kasnağına yarım bir kemerle bağlayarak elastik bir bağlantı oluşturmuş. Dolayısıyla yapının kısmı hareket etmesine müsaade etmiş. Bu da yapının gerilmesini ve yığılmasını engelliyor. Ayakta kalan eski minarelere baktığınızda da tuğladan yapılmış, o taşların aralarındaki bağlantılar da esnek Horasan harcı, rijit bağlantı değil. Bu nedenlerle bugün Ayasofya hala ayakta.” dedi. “Farklı zemine farklı yapı tasarımı olmalı”
Yapı işlerinde en önemli konunun zemin olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Çelik, aynı yapı ve tasarımın farklı zeminlerde farklı davranacağını ifade etti. Yapının temel sisteminin de zemine uygun olarak yapılması esas konu. “Zemin zayıf ve öz titreşim periyodu yüksek ise binayı rijit yapmalısınız. Güçlü kaya bir zemin ise esnek yapılmalı” açıklamasını yaptı. “Her yere fore kazık olmaz”
Prof. Dr. Çelik, son yılların modası fore kazığın da her zemine uygulanamayacağına işaret etti. Zemin etütlerine göre karar verilmesi gereken diyafram perde yöntemi, çakma kazık, derin temel, kesin keson ya da zemin iyileştirmesi gibi sistemler olduğunu dikkat çekerek, “Hangi yöntemin sizin yapınıza uygun olduğuna, binanın önemine ve maliyetine göre karar verirsiniz. Projeyi yapan mühendisin feraseti işte orada devreye giriyor. En iyi betonu kullandığınız yapı güvenli olmayabilir, mütevazı beton özellikli bir betonla yaptığınız bina yüzde 100 güvenli olabilir. Tasarım mukavemeti üzerinde beton mukavemeti çıkıyorsa sorun olmaz” dedi. “Adapazarı ve Amik ovalarının zemini yoğurt gibi”
Çelik, sözlerine şöyle devam etti. “Adapazarı ve Amik ovalarında olduğu gibi zemin, yoğurt gibi sıvılaşıyorsa, zemin daha da önem kazanıyor. Yeraltı sularının seviyesi çok yüksek ve kumlu ise titreşim, sıvılaşmaya neden oluyor. Bu zeminlere bina yapılmaz diye bir şey yok. İnşaat mühendisi yapının, temelini ve üst yapısını birlikte mütalaa ederek, hesaplamalarını yapmalıdır. Deprem esnasındaki yapı - zemin etkileşimini mutlaka göz önüne almalıdır.” uyarılarını yaptı. “İstanbul’un yüzde 80 binasında korozyon problemi var”
Türkiye’nin özellikle de İstanbul’un sorununun, yüzde 80 binasında korozyon problemi olduğuna dikkat çeken Çelik, “Bodruma indiğinizde bunu görüyorsunuz. Beton suyu emiyor, kolonlar alttan çürümeye başlıyor” diyerek önemli bir konuya parmak bastı. Önlem olarak bu durumlarda öncelikle suyun yapının temelinden uzaklaştırılmasını yani drenaj yapılmasını söyleyen Çelik, “Ortaya çıkan korozyon hasarının uzman mühendislerce incelenip, yapının dayanımını ne derece azalttığı tespit edilmeli. Buna göre onarım ya da güçlendirme sistemi seçilmelidir” dedi. “Melen Barajı o zemine yapılmamalıydı”
Son olarak İstanbul’a su getirmesi için yapılan Melen Barajı’na da değinen Çelik, baraj yapısının zemine uygun şekilde olmadığını iddia etti. Keban Barajının yapımında da çalıştığını söyleyerek, sorunların buradan kaynaklandığına işaret etti. Çelik, “Böyle olunca tabii üstündekini betonu da çatlatıyor ve su kaçırıyor. Ağırlık betonu barajı tipi maalesef o zemine yapılmamalıydı” eleştirisinde bulundu.