Sabah Gazetesi Yazarı Salih Tuna, bugünkü köşesinde 14 Mayıs'ta hezimete uğrayan Kılıçdaroğlu'nun değiştirdiği politikaya dair analizlerini kaleme aldı.
İşte Salih Tuna'nın yazısının tamamı:
Bolu Belediye Başkanlarının (T.Ö.) iki gün evvel "28 Mayıs, sığınmacıları göndermeyeceğim diyenler ile göndereceğiz diyenlerin seçimi olacak..." şeklinde attığı tweet'i Kılıçdaroğlu'nun beğenmesi, bunların "ikinci tur seçim stratejilerini" açık etmişti.
Belli ki "sığınmacılar" üzerinden gideceklerdi.
Böylece bir taşla kuş sürüsü vurmuş olacaklar, mümkünse Ümit Özdağ-Sinan Oğan'ın oyları da "sığınmacılar" üzerinden ayartılacaktı.
Bunun için de her şeyden evvel yeni görsellere ihtiyaçları vardı.
ODATV de yemedi içmedi, "Erdoğan'ın kazandığını duyan yollara düştü..." algısını yerleştirmek için anında harekete geçti. Afganistan'dan İran'a göç eden bir kafileyi, "Yüzlerce kişilik Afgan grubu Türkiye'ye doğru yola çıktı..." ifadesiyle duyurdu.
Hiç kuşkunuz olmasın, bu tarz "haberleri" üretmeye devam edeceklerdir.
***
Kılıçdaroğlu da dün itibarıyla o bildik "Sınır namustur" lakırdısıyla, 28 Mayıs seçim konseptlerinin işaret fişeğini "sığınmacılar" üzerinden attı.
Bununla da kalmadı, 14 Mayıs sonrası birdenbire kimlik değiştirdi. "Hamburgerci Kemal" gitti "Ulusalcı Kemal" geldi.
O kadar ki, söz konusu konuşmasında "Balyoz" dedi, "Ergenekon" dedi, "Vatansever subaylarımız" dedi. Hatta, içinde "ABD-FETÖ işbirliği" geçen cümleler bile kurdu.
Çok acayipti...
"Takiye yapıyor" deseniz, ahvalini anlatmaya kifayet etmez.
Öcalan'ı sorgulayan emekli Albay Hasan Atilla Uğur, TSK'ya sızan FETÖ'cüler hakkında, "Evlerine gidiyoruz, kapıda Mustafa Kemal Atatürk'ün posterleri. Bakıyorsun rakı içiyorlar. Öyle bir takiye içindeydiler ki fark edilmeleri çok zordu..." demişti.
Evet, takiye yapanı, yani kendini gizleyeni, olduğu gibi görünmeyeni, içi dışı farklı olanı bilmek çok zordur; lakin deşifre edince zorluk biter, her şey dımdızlak ortaya çıkar.
Ne ki, Kılıçdaroğlu, FETÖ'cüler gibi takiye yapsa da onlardan bir farkı var; deşifre edildiğinde anlaşılması daha zor hâl alıyor.
***
Meramımı tam olarak anlatmak için şöyle bir örnek vereyim:
14 Mayıs öncesinin Kılıçdaroğlu'su ile 28 Mayıs için "başkalaşan" günümüz Kılıçdaroğlu'sunu bir odaya kapatsanız birbirlerini yer bitirirler.
"FETÖ'cü, vatan haini, kumpasçı..." diye saldırıp birbirinin kafasını gözünü yararlar.
Bu hâlin izahı, kişilik parçalanması/travma mı yoksa "Kafasını Kaybeden Adam" romanımda tesmiye ettiğim "Böncükleme" mi?
Belki de Woody Allen'in Zelig'i. Ki, Dr. Fletcher bir tür "insan-bukalemun" demişti Zelig için.
Tam olarak hangisi, doğrusu bilemiyorum.
Benim bildiğim, ortada birbirine zıt iki Kemal var: Biri 14 Mayıs'ın Kemal'i, diğeri 28 Mayıs'ın Kemal'i.
Soru şudur: Cumhurbaşkanı Erdoğan bu "İkinci Kemal'e" karşı nasıl bir strateji belirleyecek?
Bu Kemal'e, Erdoğan'ın seçim meydanlarındaki konuşmasının metnini verin aynen okur. Sadece "Cumhur" yerine "Millet," AK Parti yerine de CHP der olur biter
Sayın Erdoğan'ın meydanlarda dile getirdiği, şimdiye değin yaptıklarını da kendi yapmış gibi sahiplenir. O kadarını İmamoğlu'ndan öğrenmiştir. Kalp yapmayı öğrenmiş, onu mu öğrenemeyecek?!
Gerçi bunların ellerinde kalp, kalplerinde nefret var ama neylersiniz ki kalptekini gösteren bir şekil yok.