Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Selçuk Bayraktar, Dünya Gazetesi'nin konuğu oldu. 'Gündem Özel' programında Şeref Oğuz, Hakan Güldağ ve Vahap Munyar'ın sorularını yanıtlayan Bayraktar, “Tam bağımsızlık, müreffeh ve gelişmiş bir toplum ancak tüm alanların birlikte ilerlemesi ile mümkün olabilir. Yüzyıllar önce kurucu medeniyet iken bilim ve teknoloji ile olan bağımızı koparmışız. Şimdi öncelikle bu kültürel dönüşümü sağlamalıyız. Türkiye Teknoloji Takımı olarak teknoloji geliştiren bir Türkiye hedefi ile yola çıktık” dedi. Bayraktar, Teknofest’teki yarışmalara başvuruların bu yıl 200 bini aştığını vurgulayıp ekledi: “T3 Vakfı’nı kurduğumuzdan beri yaptığımız çalışmalarda gördük ki Türk gençliği bilime ve mühendisliğe çok büyük bir ilgi duyuyor.”
Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Selçuk Bayraktar programda şu sorulara yanıt verdi:
TOPLUMSAL SEFERBERLİK GEREKİYOR
Siz ve arkadaşlarınız Türkiye Teknoloji Takımı’nı kurarken Türkiye’yi teknolojide nerede görüyordunuz? Sizi bu takımı kurmaya götüren etkenler nelerdi? Türkiye Teknoloji Takımı adıyla yola çıkarken önünüze nasıl bir hedef koydunuz?
T3 Vakfı’nı kurarken arkadaşlarımızla yaptığımız istişareler sonucunda Türkiye’yi teknolojiye meraklı, hatta teknolojiyi kullanma ve gündelik yaşam ile entegrasyonda üst seviyede ancak yüksek teknoloji geliştirme çalışmalarının uzağında görüyorduk. Genç nüfusu bu denli yüksek, dünya ile iletişimi güçlü bir ülke ve toplum için bu çok gerçekçi ve anlaşılabilir bir durum değildi. Toplumsal dönüşüme bilgi ve tecrübemizin olduğu bir alanda katkı sunmaya çabalıyoruz. Aslında problem sadece teknoloji geliştirmekle de sınırlı değil. Bizim yaklaşık 20 yıllık bir İHA geliştirme maceramız var. Bu maceranın her aşamasında sıkıntılar ile karşılaştık. Örneğin teknoloji geliştireceksin ama buna inanan insanın yok. Devamlı yapamazsın diyenler etrafında dolanıyor. Bin bir zorlukla geliştiriyorsun ama denemek için yer verilmiyor. Bunun yanında bu süreçlerin takipçisi olacak toplum da meseleye tam olarak vakıf değil. Hedeflenen ilerlemeyi sadece İHA’lar ile gerçekleştirmek de mümkün değil. Tam bağımsızlık, müreffeh ve gelişmiş bir toplum ancak tüm alanların birlikte ilerlemesi ile mümkün olabilir. Yüzyıllar önce kurucu medeniyet iken bilim ile teknoloji ile olan bağımızı koparmışız. Şimdi öncelikle bu kültürel dönüşümü sağlamalıyız. Toplumun bu meselelere olan inancını artırmalıyız. Dolayısıyla biz kendi maceramızdan, bu kültürel dönüşümü ancak topluma mal ederek ve toplumsal seferberlik ile gerçekleştirilmesi gerektiğini öğrendik. Tam da bu nedenle, bu dönüşüme katkı sunabilmek için teknoloji geliştiren bir Türkiye hedefi ile yola çıktık. Yürütmekte olduğumuz proje ve çalışmalarla bilim ve teknoloji alanında dünyayla rekabet eden gençler yetiştirerek Milli Teknoloji Hamlesi’nin her alanda hayata geçmesine katkı vermek istiyoruz. Böylelikle teknolojiyi kendi imkânlarıyla milli olarak geliştiren ve teknoloji alanında lider olan bir Türkiye hedefliyoruz.
GENÇLİK BİLİME İLGİ DUYUYOR
Türkiye, teknolojide nerede? Dünyada bir lig belirleyecek olsak ya da sıralama yapsak: Teknoloji merakında neredeyiz? Teknoloji kullanımında neredeyiz? Teknoloji üretiminde neredeyiz?
Ülkemiz özellikle yüksek genç nüfusunun da büyük etkisiyle teknoloji kullanımında gerçekten çok aktif diyebilirim. Özellikle bireysel iletişim teknolojilerden konuşacak olursak, dünyadaki birçok milleti açık ara geçtiğimizi de söyleyebilirim. Tabi ki bunun çok iyi bir şey olup olmadığı tartışma konusu olabilir ve olmalıdır da. Teknolojide çok iyi bir tüketici olmak tabi ki her zaman övünülecek bir husus değil. Bir oda büyüklüğündeki bilgisayarları bugün akıllı telefonlarımızda neredeyse cebimize sığdırır olduk. Dünyanın diğer ucundaki insandan haber almak için saniyeler bize yeterli oldu. Sosyal medya araçları farkındalığımızı büyük ölçüde artırdı. Ancak bireysel teknoloji kullanımında çok aktif olup da teknoloji üretmek de ve teknolojiye olan merakta sınıfta kalırsak o zaman büyük bir problemle karşı karşıyayız demektir. Türk gençliği dünyaya kıyasla baktığımızda günümüz teknolojilerini çok iyi biçimde takip ediyor ve gördüğüm kadarıyla oldukça da iyi kullanıyor.
Ancak gençlerimizin teknolojik ürünleri en iyi şekilde kullanmalarının yanı sıra bunları geliştirmeye hevesli olmaları da bizim için önemli. İşte T3 Vakfı ile yürüttüğümüz Deneyap Teknoloji Atölyeleri ve Teknofest tam olarak da bu soruna çözüm desteği üretmek için var. Daha küçük yaşlarda çocuklarımızı ve gençlerimizi teknolojiyi sadece tüketen değil üreten hatta dünyaya sunan bir ülke olmamıza katkı sunmaları için motive etmeye çalışıyoruz. Bizler elbette bu konuyla alakalı gayret gösteriyoruz, emek veriyoruz ancak eğer gençlerimizde buna bir karşılık bulamasaydık yaptıklarımızın elbette hiçbir anlamı olmayacaktı.
BAŞVURU SAYISI 3 YILDA 10 KATINA ÇIKTI
Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı’nı (T3 Vakfı) kurduğumuzdan beri gerçekleştirdiğimiz çalışmalarda gördük ki Türk gençliği bilime ve mühendisliğe çok büyük bir ilgi duyuyor. Ve her geçen gün bu ilginin çığ gibi büyüdüğünü Teknofest’teki yarışmalarımıza yapılan başvuru sayılarının katlanarak artmasından anlayabiliyoruz. Bu yıl Teknofest’e 200 binden fazla yarışmacı başvurdu. Bu sayı Teknofest’in ilk yılı olan 2018’de yalnızca 20 bindi.
YARININ OYUN KURUCULARI BUGÜNDEN ÇALIŞANLAR OLACAK
Türkiye’nin teknoloji geliştiren, üreten bir ülke olması için size göre atılması gereken öncelikli adımlar nelerdir?
En önemli husus gençlere doğru yolu göstermek. Her alanda yapacağımız çalışmaların en önemli noktası ise hepsinin temelinin adalet, ahlak ve etiğe oturmasıdır. Bir diğer önemli faktör her alanda girişim ekosisteminin kurulması ve büyümesi için destek verilmesidir. Devlet büyük Ar-Ge çalışmalarına destek verebilir. Akademik kurumları, enstitüleri, araştırma merkezleri ile yüksek teknoloji geliştirme çalışmalarına yönlendirebilir. Ancak KİT (Kamu İktisadi Teşekkülü) benzeri büyük kurumların hantal ve atıl yapısı ile bu alanda ilerlemek çok gerçekçi değil. Devlet tüm bu çabanın asıl olarak düzenleyici ve regüle edici tarafında olmalı. Büyük teknoloji tekelleri girdikleri her pazarı yok ediyor, talan ediyor.
Teknolojinin küreselleşmesiyle birlikte gelir dağılımının daha adaletli bir hale geleceği ümit ediliyordu. Mesela Hindistan’daki bir çiftçinin çocuğunun dünyanın başka yerindeki bir yaşıtıyla aynı imkânlara sahip olacağını düşünüyorduk. Ancak öyle olmadı. Dev tekellerin oyun kurucu olmasıyla birlikte gelir adaletsizliği giderek derinleşti. Dünya üzerindeki çok büyük bir nüfus topluluğunun yaşam standartları her geçen gün düşüyor.
Ayrıca mevcut büyük sermayenin değil de garaj şirketleri benzeri yapıları kuran, kuluçka merkezlerinde projeler üreten genç teknoloji girişimcilerinin her alanda aktif olarak yer almasını sağlamalıyız. Asıl çözüm teknoloji girişimlerinin önünü açmaktan geçiyor. Her şeyi yapmamıza yani her teknolojiyi geliştiren olmamıza gerek yok. En önemli unsurlardan biri geleceğin trendlerine odaklanmak. Bitmiş veya devam eden yarışları kazanmamız mümkün değil. Ancak yeni başlayan veya başlayacağı öngörülen alanlarda yapacağımız çalışmalar Türkiye’yi öne çıkaracaktır. Otomotiv sektörü 4. devrimini yaşıyor. Fosil yakıtlı araçlar bitti. Şu anda elektrikli arabalar var, akıllı arabalar geliyor. Bundan sonraki adım otonom uçan, akıllı araçlar olacak. Biz de tam bu nedenle Cezeri uçan araba projesini yürütüyoruz. Çünkü yarının oyun kurucuları bugünden çalışanlar olacak. Diğerleri ise ancak taşeron veya distribütör olabilecek. Öte yandan bazı alanlarda önemli bilgi birikimi ve derinliğe sahip ülkeler ile stratejik ortaklık kurulabilir. Bu stratejik ortaklıklar sayesinde farklı alanlarda yüksek teknolojiler geliştirebiliriz.
HİÇ KREDİ ALMADIK, ÖZKAYNAKLARIMIZLA YÜRÜYORUZ
Siz Baykar’da geliştirdiğiniz İHA ve SİHA’larla hem ülkemizde, hem dünyada öne çıktınız. Sizi bu başarıya taşıyan strateji, yol haritası neydi? İHA, SİHA yolculuğunuzda sizi, yani kurumunuzu pes etme noktasına getiren şeyler yaşandı mı? Kamunun alım gücü, İHA ve SİHA’ların ülkemizde gelişmesinde nasıl bir rol oynadı?
Bayraktar TB2 SİHA’ların dünya çapında yankı uyandırmasına ve harp doktrinlerini adeta değiştirdiğinin ifade edilmesinin arkasında birden fazla sebep var. Öncelikle bu başarıdaki büyük bir payın kullanıcı olan silahlı kuvvetlerimize ait olduğunu söyleyebilirim. Silahlı kuvvetlerimiz insansız sistemlere dünyada en iyi uyum sağlayan ve bu sistemleri muharebe ortamında en etkin kullanan ordu oldu. Kullanıcının doğru ve başarılı kullanımı sayesinde insansız hava araçlarımız adından sıkça söz ettiriyor. Bir teknolojiyi geliştirmeniz tek başına yeterli olmaz. O teknolojiyi muharebe ortamında en etkin biçimde kullanmak da oldukça önemlidir. Bizler ekipçe uzun yıllardır gerek Güneydoğu Anadolu bölgesindeki terörle mücadele alanlarında gerekse sınır ötesi operasyonlarda sürekli sahada Mehmetçik ile beraberdik. Zeytin Dalı Harekâtı ve Bahar Kalkanı Harekâtı’nda da kalabalık bir mühendis-teknisyen ekibimizle sahadaydık. Muharebe ortamında ortaya çıkacak ihtiyaçlara anında cevap verebilmek için harekât boyunca askerlerimizle birlikte çalıştık. Yerli ve milli bir ürün geliştirirseniz bu başarıyı elde edebilirsiniz. Bu sistemler yabancı olsaydı muharebe sahasında bu denli bir destek sağlanması asla mümkün olmayacaktı. Sistem sizin olduğu için her türlü müdahaleyi yapabiliyor ve muharebe anında dahi gerekli geliştirmeleri sağlayabiliyorsunuz. Bu durum başarıda büyük bir rol oynadı diyebilirim.
Bu işe giriştiğimiz anda bugüne bir takım engelleme çabalarıyla karşılaşsak da hiçbir zaman inancımızı yitirmedik ve var gücümüzle mücadele ettik. Henüz daha yolun başındayken bir bürokrat bana doğrudan vazgeçmemiz gerektiğini, yabancıların alıp başını gittiğini, benim ise iyi eğitimli bir genç olmam nedeniyle yabancılarla kendileri arasında tercümanlık yapabileceğimi söylemişti. İşte biz bu zihniyeti yıkmak için var gücümüzle çalıştık. Uçmak için pist bulamadığımız, mühimmat atışı için izin alamadığımız zamanlar dahi oldu ancak siyasi iradenin de desteğiyle bu engellemelerin üstesinden hakkıyla geldik. Mücadelemizi hiçbir zaman bırakmadık. Baykar’ın ilk günden bugüne gerçekleştirdiği tüm Ar-Ge faaliyetleri tamamen kendi öz kaynaklarıyla yapılıyor. Kurulduğumuz günden beri ne bir kredi ne de bir hibe şeklinde hiçbir destek almadık. Şu anda da yatırımlarımızı kendi öz kaynağımızla yapıyoruz. Bayraktar TB2 SİHA’mız için 10’dan fazla ülkeyle ihracat ilişkimiz var. Yıllardır Baykar’ın gelirlerinin yüzde 70’inden fazlası ihracattan geliyor. Hatta bu yıl biraz daha artışla gelirlerimizin yüzde 80’inden fazlasını ihracattan elde ettik.
DİJİTALLEŞME HAYATIN DEĞİŞMEZ PARÇASI OLDU, BİZ DE UÇAN ARABAYA YOĞUNLAŞTIK
Teknolojide nasıl bir 10 yıl bizi bekliyor? COVID-19 süreci, dünyada ve ülkemizde teknoloji yolculuğu üzerinde nasıl bir etki yaptı?
COVID-19 pandemisi dijitalleşmenin artık neredeyse hayatımızın değişmez bir parçası haline gelmesine neden oldu. Özellikle uzun zamandır var olmasına rağmen uygulanabilirliği sorgulanan uzaktan eğitim, uzaktan çalışma modelleri pandemi bitse dahi artık hayatımızda var olmaya devam edecek. Çünkü pandemi gerek farklı iş dallarını gerekse eğitim hayatını buna adapte olmaya zorladı ve dünya genelinde bu adaptasyon neredeyse sağlandı. Biz de Baykar olarak geleceğin yarışlarına bugünden hazırlanmak maksadıyla belki 15-20 yıl sonra hayatımızda yerini alacak olan uçan arabalarla alakalı çalışmalar yürütmekteyiz. Çünkü geleceğin yarışlarına bugünden hazırlanmayanlar söz konusu teknolojilerin yalnızca tüketicisi olmaya mahkûm bir hale geliyor. Bu nedenle bugünden uçan araba teknolojilerine çalışıyoruz. Bu teknolojideki en önemli nokta çok gelişmiş yapay zekâ teknolojisine sahip olmak. Gelecekte uçan arabaların hayatımıza gireceğine inanıyoruz.
'İCAT' ÇIKARMAYA MERAKLI GENÇLERİN SAYISI ARTIYOR
Türkiye Teknoloji Takımı öncülüğünde “Teknofest” organizasyonu gündeme geldi. İlkini İstanbul Havalimanı’nda yaptınız. İkincisi Atatürk Havalimanı’nda gerçekleşti. Gaziantep ile Teknofest heyecanını Anadolu’ya da taşıdınız. Bu yıl da yine Atatürk Havalimanı’nda organizasyon gerçekleşti. Teknofest, teknolojiyi ülkemiz gündemine taşımada nasıl bir rol oynadı ve oynuyor? Gençlerin teknolojiye “icat çıkarıcı” yönleriyle ilgileri artıyor mu?
Teknofest’in kalbi yarışmalar… Teknofest yalnızca hava araçlarının sergilendiği ve akrobasi gösterileri yaptığı bir havacılık festivali değil. Teknofest’in en önemli kısmını teknoloji yarışmaları oluşturuyor. Bu teknoloji yarışmaları geleceğin mucitlerinin, geleceğin bilim insanlarının yarıştığı ve gençlerimiz için büyük motivasyon kaynağı olduğuna inandığımız yarışmalar. Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı olarak yola çıktığımızda Milli Teknoloji Hamlesi vizyonunu 7’den 77’ye toplumun tüm kesimlerine aşılamayı hedefl iyorduk. Teknofest bu hedef doğrultusundaki en büyük adımlardan biri oldu. Teknofest’in düzenlendiği yıllardaki istatistiklerine ve ülkemizdeki teknoloji geliştirmeye olan ilginin artışına bakarsak aslında doğru yolda olduğumuzu çok rahat bir şekilde ifade edebiliriz. 2018 yılında Teknofest’i ilk kez düzenlediğimizde teknoloji yarışmalarına 20 bin başvuru vardı. 2021’de hem yarışma sayısı arttı hem de bu yarışmalar başvuran genç sayısı 200 bini geçti. Yavaş yavaş burada kurulan takımların girişime döndüğünü, projelerin somut hale geldiğini görüyoruz. Teknofest’e katılan gençler birçok alanda yenilikçi projelere imza atıyor. Gençlerimiz icat çıkarmaya oldukça meraklı. Türkiye’den çıkan girişimler dünya medyasının gündeminde yer alıyor. Türk girişimleri dünyanın farklı ülkelerinde pazara girip önemli oyuncular haline geliyor. İşte bu gücün ana dinamiği icat çıkarmaya meraklı olan ve bu ilgisi de giderek artan Türk gençleridir.
ÇİP TASARIM MERKEZLERİ OLUŞTURMAK MANTIKLI OLUR
Otomotiv sektörü başta olmak üzere dünyada yaşanan “chip” krizinin etkisine fabrikaların durmasıyla yakından tanık olduk. Türkiye “chip” üretimine girmeli mi? Girebilir mi? Pandeminin ilk günlerinde yoğun bakım solunum cihazı üretimindeki güç birliği “chip” gibi bazı kritik ürünlerin ülkemizde üretilmesi konusunda gerçekleşebilir mi? Türkiye Teknoloji Takımı’nın bu yönde çalışmaları olabilir mi?
Pandemi döneminde akıllı elektronik aletlere olan ilginin büyümesi ve otomotiv fi rmalarının pandemi sebebiyle satışların düşeceği öngörüsüyle çip siparişlerini iptal etmesi bu durumun ortaya çıkmasına neden oldu. Pandemi döneminde otomobil satışlarında beklendiği gibi bir düşüş yaşanmazken akıllı elektronik satışlarının artışıyla beraber otomotiv sektörü için kritik bir çip krizi meydana geldi. Dev şirketler talebe karşılık vermekte ve üretim planlamasında ciddi sorunlar yaşıyor. Çip konusunda dışa bağımlı olmak geleceğin dünyasında teknoloji üretmek isteyen ülkeler için çok da mantıklı bir durum değil. Elbette çip üretimi için çok büyük yatırımlar gerekiyor. Dev teknoloji fi rmaları yaşanan krizle beraber bu yatırımları yapma kararı aldı. Söz konusu yatırımlar milyarlarca dolar olarak belirtiliyor. Samsung dünyanın en büyük çip üreticisi olma hedefi yle 116 milyar dolarlık bütçe ile bu alanda yer almaya çalışıyor. Ancak çip üretiminde asıl asıl katma değer, üretimden ziyade çipleri tasarlamak. Bugün çip üretiminin merkez üssü Uzakdoğu. Oradaki gibi çip tasarım merkezleri oluşturmak mantıklı olabilir. Geride kalmış teknolojilere değil de yeni çıkacak, özel ve niş alanlara odaklanan teknolojilere yatırım yapılabilir.
BÜYÜK'LER HANTALLAŞIYOR, GİRİŞİMCİLER 'YIKICI İNOVASYONA'A İMZA ATABİLİYOR
Bireyler tarafından icat edilen teknolojiler azaldı. Şirketler Ar-Ge laboratuvarlarında yeni teknolojiler üretmek için becerilerini geliştirdi. Şimdilerde ise Biontech-Pfi zer örneğinde görüldüğü gibi start-up’larla büyük şirketlerin birbirlerini tamamlayıcı işbirliklerinde teknoloji geliştirildiğini görüyoruz. Teknoloji üretmenin yeni formları neler olacak?
COVID aşısının bulunması biyoteknoloji girişim ekosisteminin önemli bir başarısı. Son dönemlerde girişimlerin önemi büyük ölçüde arttı. Başarılı girişimler çok hızlı büyüyüp dünya devi şirketlere veya dünyada adından söz ettirebilecek şirketlere dönüşebiliyorlar. Açıkçası ben bunda en çok girişim fi rmalarının risk alarak yeni bir alanda çalışmasının etkili olduğunu düşünüyorum. Dev şirketler haliyle mevcut pozisyonlarını koruyarak gelişim süreçlerini yürütmeyi amaçlarken girişim fi rmalarının bu noktada daha büyük riskler aldığını ve başarılı olabilmek için daha yenilikçi davrandıklarını gözlemliyorum. Babam Özdemir Bayraktar’ın kurduğu ve büyüttüğü Baykar da insansız sistemler geliştirme macerasına bir girişim fi rması olarak atıldı. Yine yakın zamanda küçük bir girişim olan Biosys tarafından geliştirilen yerli yoğun bakım solunum cihazları pandemi döneminde Türkiye için büyük bir şans oldu. Dünya devi şirketler solunum cihazı geliştirmenin ve üretmenin yollarını ararken -ki birçoğu başarısız oldu- Türkiye’de çok gelişmiş bir yoğun bakım solunum cihazı Baykar ve Aselsan’ın mühendislik desteği ve Arçelik’in seri üretim desteğiyle çok hızlı bir şekilde üretildi. Dünyada birçok ülkeye ihraç dahi edildi. Baykar olarak alt yüklenicimiz olan küçük ölçekli şirketlerin yalnızca üretici olan değil yeni ürünler geliştiren, Ar-Ge yapan şirketler olabilmeleri için onları teşvik ediyoruz ve destekliyoruz. İçimizden de girişimler çıkıyor. Onlara da müşterileri olarak destek olmaya çalışıyoruz. Kendimizi geliştirirken bizimle birlikte ekosistemi de geliştirmek istiyoruz. Çünkü bugün küçük ölçekli olan bu şirketler ülkemiz için ileride kritik işlere imza atabilirler. Büyük fi rmalar zaman geçtikçe büyüyen yapıları nedeni ile hantallaşabiliyor. Ancak küçük girişimler yıkıcı inovatif çözümler geliştirerek birçok alanda sürükleyici güç olarak karşımıza çıkıyor. Önümüzdeki dönemde girişimler ile büyük firma işbirliklerinin giderek daha da artacağını düşünüyorum.
OKULLARIN MÜFREDATLARINDA TEKNOLOJİ GELİŞTİRME DAHA ÇOK ÖNEMSENMELİ
Türkiye’nin teknoloji üreten bir ülke olmasında devlet nasıl bir rol oynamalı? Özel sektör neler yapmalı? Üniversiteler bu oyunun neresinde olmalı?
Devlet kurumlarımız bu konuda ciddi çalışmalar yapıyor ve girişimleri destekliyorlar. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı genç girişimcilere ciddi destekler sağlıyor. Teknoloji üreten bir Türkiye için devlet kurumlarımız hiç olmadığı kadar daha organize ve istekli bir biçimde çalışıyor. Devlet kurumları bu noktada itici güç olmalı. Özellikle eğitim hayatlarının henüz başında olan çocuklarımıza bilim ve teknoloji yalnızca ders kitapları aracılığıyla değil doğrudan karşılarına çıkarılmalı. Küçük yaşlarda bir hevesle çıkacakları bu yolda ilerde Türkiye’nin uzay programında çalışacak mühendisler bilim insanları olabilirler. İşte bu yüzden müfredatlarımızda teknoloji geliştirmenin önemine daha çok değinmeli ve her şeyden önce bu işi doğrudan atölyelerde deneyerek öğrenmeleri sağlanmalıdır. Bizim Teknofest’teki en büyük motivasyonlarımızdan biri çocukların bir uçağa dokunup ileride yapabilecekleri işlerin hayallerini kurması, ilham alması. Özel sektörün de üzerine düşen büyük bir görev var. Üniversitelerde eğitim gören gençlerimiz derslerde gördüklerini pratiğe dökecek alan bulmakta çok zorlanıyor. Gençlerimizin işi yerinde öğrenmeleri için özel sektörün stajyer istihdamını artırması ve yeni mezun gençlere fırsat tanıması gerekiyor. Her daim yetişmiş eleman istihdam etmek isterseniz ilerisi için yetişmiş iş gücü bulamazsınız. Gençlere staj imkânları tanıyarak onların da alanlarında kendilerini ispat etmelerine fırsat tanımalısınız. Geleceğin teknolojilerini geliştirmek ve bu yarışlarda ön planda olmak istiyorsak gençlerin yenilikçi fi kirlerine ve cesur bakış açılarına ihtiyacımız var.
Biz Baykar’da çok geniş bir staj programı yürütüyoruz. Her yıl neredeyse personel sayımız kadar stajyere kapılarımızı açıyoruz. Bu yıl yaptığımız sınava 11 binden fazla aday başvurdu. Bu arkadaşlarımızın yaklaşık 1200’ü Baykar’da 2 dönem halinde staj yaptı. Onları evrak işlerinde destek verecek kişiler olarak görmüyor doğrudan işin içine sokuyoruz. Stajını tamamlayan arkadaşlarımızın önemli bir bölümü de staj bitimiyle beraber çalışma arkadaşımız oluyor.
Üniversitelerimizin son yıllarda özellikle Teknofest kapsamındaki teknoloji yarışmalarında öğrencilerine verdiği destekler bizleri oldukça mutlu ediyor. Üniversitelerimiz geleceğin mühendislerinin ve bilim insanlarının yetiştiği kurumlar. Üniversiteler devlet kurumlarıyla beraber bu işin tam merkezinde olmalı ve hâlihazırda oldukça etkinler.
Aslında birey olarak da yapmamız gerekenler var. Annelerin babaların hatta anneanneler, babaanneler ve dedelerin dahi üzerine düşen sorumluluklar var. 7’den 77’ye Milli Teknoloji Hamlesini yaymak istememizin sebebi de bu. 77’sinde bir dedemiz de aynı heyecanı 7 yaşındaki torunuyla birlikte yaşayabiliyor.
KAYNAK : Dünya.com