Muhalif medya her ne kadar ‘kanepe krizi’ diye lanse etmeye kalksa da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ile bir araya gelmesi siyaset gündeminde konuşulmaya devam ediyor.
Görüşmede ittifak konusunun da konuşulduğu, Karamollaoğlu'nun "Sayın Cumhurbaşkanı bizden destek olmamızı istedi." dediği görüşme, seçimler öncesi iki parti arasında yeni bir başlangıç olarak yorumlandı.
Yazar Acet ziyareti, Karamollaoğlu'nun sürdürdüğü parti içinde eleştirilen ‘yabancılaşmış’ diline rağmen Oğuzhan Asiltürk'ün hayattayken temsil ettiği ‘Milli Görüş’e yani ‘iç halkaya’ yönelik bir hamle olduğunu değerlendirerek Erdoğan’la açılan diyalog kapısının sadece görüntüden mi ibaret olup olmadığını 3 soruyla köşesinde sorguladı.
İşte Mehmet Acet'in "Saadet Partisi direksiyonu Cumhur İttifakına mı kırdı?" başlıklı yazısı;
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan randevu talep etmesi, Erdoğan’ın bu talebi sıcak bir şekilde karşılaması ve iki isim arasındaki görüşmenin 2 saat 15 dakika kadar sürmesi, siyasette yeni bir dalgalanmaya yol açtı.
Görüşmeden yansıyan görüntü üzerinden bir ‘kanepe krizi’ çıkarmak isteyenler de oldu.
Ancak bunun rencide edici bir tarafının olmadığını, gerçek sebebinin pandemi nedeniyle ‘mesafeli’ oturma ihtiyacından kaynaklandığını bizzat Karamollaoğlu dile getirdiğine göre Saadet Partisi açısından da bu işin mesele edilmeyeceği anlaşılabilir.
Kaldı ki, o 2 saat 15 dakikalık görüşmenin atmosfer olarak bir hayli ‘mesafesiz bir şekilde’ gerçekleştiği, yine Saadet Partisi Genel Başkanı’nın memnuniyet ifadelerinden anlaşılabiliyor.
Şimdi kanepe meselesini geçip gerçek gündem üzerinden ilerleyelim.
Sorularımız şunlar:
-Saadet Partisi ve Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, bu girişimi ile ne yapmak istiyor?
-Erdoğan’la yakınlaşarak, bugüne kadar aralarında su sızmayan bir görüntü verdikleri Millet İttifakı’ndan uzaklaşıp, Cumhur İttifakı’nın bir paydaşı olmak üzere direksiyon mu kırıyorlar?
-Gerçek niyet, Cumhurbaşkanı ile bir diyalog kapısı açmaktan mı ibaret? Yoksa gerçekten yeni bir ‘manevra’ ile mi karşı karşıyayız?
Bu sorulara cevap aramaya geçmeden önce, Türkiye’nin yoğun ve karmaşık gündemi arasında fark edilmemiş olabilecek birkaç hatırlatmada bulunalım.
Malum olunduğu üzere, Saadet Partisi’ne özgü bir mekanizma olan ve zamanında Erbakan Hoca’nın siyaseten yasaklı olduğu dönemlerde, bu yasakları aşması için tesis edilen Yüksek İstişare Kurulu’nun başkanlığını, vefat ettiği 1 Ekim tarihine kadar Oğuzhan Asiltürk yürütüyordu.
Asiltürk aynı zamanda Erbakan’ın vefatından sonra, Milli Görüş hareketinin liderliğini de kendi uhdesine almıştı.
Peki, şimdi ne oldu?
Asiltürk’ün vefatından çok kısa bir süre sonra, Yüksek İstişare Kurulu Başkanlığı için seçim yapıldı ve bu kurulun başkanlığına da Temel Bey getirildi.
Yani, orada artık ikili bir yapı, ya da ayrışma durumu da söz konusu değil.
Bu şekilde Temel Bey, Oğuzhan Bey’in hayattayken aleni şekilde dillendirdiği, AK Parti’ye karşı sert söylemi yüzünden Saadet Partisi’nin de marjinal bir parti olarak kaldığı yönündeki eleştirilerinden kurtulmuş oldu.
Bu cümleyi özellikle kurdum çünkü Karamollaoğlu’nun Erdoğan’la diyalog kanalı açarak yeni bir manevra yapmasının yine böyle bir bağlamla ilişkili olduğunu tahmin ediyorum.
Asiltürk’ün Cumhur İttifakı ile yakınlaşma girişiminin olduğu günlerde nabzını yokladığım Saadet Partisi çevrelerinden, parti içinde iki türlü eğilim olduğu, bir tarafta AK Parti ve Erdoğan’la işbirliğine hiçbir şekilde yanaşmak istemeyenlerin, diğer tarafta ise partinin kazanımlarını hesaba katarak buna yeşil ışık yakabilecek durumda olanların bulunduğunu duymuştum.
Ama Asiltürk’ün temsil ettiği ‘Milli Görüş’ refleksinin parti yönetimine dönük asıl eleştirisi, AK Parti tabanı ile Saadet Partisi tabanı arasındaki fikri ve inançlara dayalı yakınlığın parti söylemine yansıtılmamasına dönük olmuştu.
Bu doğru mu?
Evet, doğru.
Temel Karamollaoğlu yönetiminde Saadet Partisi’nin bugüne kadarki söylemine bakıldığında, muhafazakâr/mütedeyyin/dindar çevrelerin beklentilerinin aksine, bazen CHP’nin söyleminin bile ötesine geçen bir ‘yabancılaşmış’ dil kullanıldığı ortadaydı.
Oğuzhan Asiltürk hayattayken tam da buna itiraz ediyordu zaten.
Bu üslup nedeniyle Saadet Partisi’nin büyüyemediğinden şikâyet ediyordu.
Bu durumda, Karamollaoğlu’nun bu girişimini anlamlandırmak için yürüttüğümüz fikir egzersizi bizi şöyle bir yere çıkartıyor:
Temel Bey, Erdoğan’la diyalog kapısını açarak, Asiltürk’ün hayattayken aldığı eleştirel pozisyondan etkilenen ‘iç halkaya’ dönük bir hamle yapmış oluyor.
“Bakınız Oğuzhan Bey artık hayatta değil ama görüşlerini ben yine de dikkate almaya devam ediyorum” demiş oluyor.
Dolayısıyla bu girişimi, Saadet Partisi’nin Millet İttifakı’ndan koparak Cumhur İttifakı’na yöneldiği biçiminde değerlendirmek için vakit henüz çok erken.
Bu girişimler özlü bir yönelimin başlangıç anı mı olacak?
Yoksa görüntüden ibaret mi kalacak?
Şimdiye kadar aldığı tutuma bakılacak olursa, Karamollaoğlu’nun Cumhur İttifakı’na yönelmek üzere böyle bir başlangıç yaptığını düşünmek şu an için akla yatkın bir ihtimal gibi durmuyor.
Ama her durumda böyle bir diyalog kanalının açılmış olması da önem taşıyor.
Erdoğan, bu yılın başında Asiltürk görüşmesiyle araladığı kapıyı belli ki açık tutmak istiyor.
Saadet Partisi’nin de aynı niyette olup olmadığı, seçim döneminde daha iyi anlaşılabilecek.
YENİ ŞAFAK GAZETESİ
KAYNAK : YENİ ŞAFAK - MEHMET ACET