Hayata gözlerini yummadan önce evlatlarına mektup yazan Mete Başkan, ''Teşkilat'a girdiğim günden beri elimden tutan, bana yol gösteren birçok büyüğümü toprağa verdim ellerimle. Her seferinde yıkıldım, yıkıldık... Ama her seferinde de ayağa kalktık. Çünkü kalkmamız gerekiyordu. Ve şimdi sıra sizde!'' diyerek sözlerine başladı.
Ekibindeki isimlere teker teker vedalaşan Mete Başkan'ın mektubunda şu ifadeler yazıyor: ''18 yaşında girdim Teşkilat'a. Birçok görev yerim oldu, birçok farklı iş... 1983 kışını hatırlıyorum mesela. Beyrut'ta görevdeydim, bir takip görevi. Bilirsin Hakkı. Takipteyken zaman geçmez, zaman yavaşlar. Günlerce ve hatta bazen aylarca o takip bitmez. İşte bu köstekli saat, o günlerden yadigar. Bu saat senin Hakkı. Her zor takipte vakit zaman geçmez gibi olursa bu saate bakar beni hatırlarsın. Ve de zamanın geçmekte olduğunu.
Sanırım daha 25 yaşındaydım. Yeni evlenmiştim. Daha 1 ay bile geçmeden İran'a göreve gittim. Görev için yakalatmam gerekti kendimi, içerideki hedefe ulaşmamın başka yolu yoktu çünkü. Aylarca işkence gördüm içeride. Görev uğruna ne söylemem gerekiyorsa onu söyledim sadece. Sonra bu küçük bıçağı buldum ve bu bıçak sayesinde esaretten kurtuldum. Bu bıçak senin Pınar. Her daim yüreğin serin, bıçağın keskin olsun kızım.
7 Ağustos 1982... Esenboğa'da teröristler 25 vatandaşımızı rehin aldı. Vatandaşlarımızı kurtarmak için girilen çatışmada ilk kurşunumu yedim. Ben senin kadar güçlü değilim Hulki. Belki sana vızıltı gelir ama ben 4 ay hastanede yattım. Ama sonunda ayağa kalkmayı başardım Hulki. Bu kurşun senin. Attığın zayi olmasın aslanım benim.
Hastaneden çıktıktan bir süre sonra masa başında görevlerim oldu. Kazakistan, Peru, Almanya... O zamanlarda öğrendim sahada kazanmanın yolunun masadan geçtiğini. Ve kalemin bazı durumlarda kılıçtan keskin olduğunu. Zehra kızım, seni Teşkilat'a girdiğin ilk günde tanıdım. Bu kalem senin hakkın. Kalemin her daim kılıçtan keskin olsun.
Sonra yeniden döndüm ülkeme, unvanlarım değişti ama tek derdim vatana hizmet. Burası 3 tarafı denizlerle çevrili bir ülke. Uzay, ben bu hainler sayesinde öğrendim analiz yapmayı. Strateji geliştirmeyi... Bu vatanın senin gibi insanlara ihtiyacı var evlat. Her plan önce boş bir kağıda bakarak başlar. Hoş, şimdi ekrana bakıyorsunuz ama bizim zamanımızda böyleydi işte. Ama yeterince düşündükten sonra o kağıt mutlaka dolar. Olmaz ya, sen de takılırsan olur da aklına başka bir şey gelmezse bu kağıda bak. Bak ve hatırla! Senden önce de bu kağıtlar bin defa boştu ve sonra da bin defa doldular.
Ve Gürcan... Aslan oğlum! Önce seninle bu vatan uğrunda çalışmak sonra bu vatan uğrunda şehit olmadan seninle vedalaşmak nasip oldu bana. Bu konuda müsterihim. Seninle baban olarak helalleştim, şimdi sıra başkanın olarak vedalaşmakta. Bu pusula senindir oğlum. Yolunun şaştığını hissettiğin zamanlarda buna iyi bak. İyi düşün ve doğru yolu göster arkadaşlarına.
Ve sıra sende Serdar. Sen bana soğuk bir Berlin gecesinde faşistlerin nefretiyle kaybettiğin ailenden emanettin. Kutsal bir emanet. Bu emanetin ağırlığını taşıdım omuzlarımda yıllarca. Şimdi bu yüzük de benden sana emanet. Şehit kanından rengini alan bu bayrağın bu emanetin de yükü ağırdır. Ama gözüm arkada değil. Bu yükü kaldıracağına eminim.''