azeteci Murat Yılmaz kişisel blogunda, Ahmet Kemal Öncü ile Gülbahar Öncü'nün Afrika'da yaşadığı eşsiz Kurban Bayramı hatıratını konuk yazar olarak okuyucularına sundu.
Kendilerini Afrika'ya adayan Öncü çiftinin Kurban Bayramı'nda yardım için gittikleri köyde Müslüman olmayanların, beyaz ve Afrika kökenli Müslümanların arasındaki muhabbeti ve kendileri için yapılan yardımları görüp İslam'ı tercih etmeleri söz konusu yazıyı etkileyici ve özel kılıyor.
Ahmet Kemal Öncü ile Gülbahar Öncü'nün Maleçela Köyünde şahidi oldukları Müslümanlığa geçiş hikayesini paylaştıkları "Bir köy düşünün" başlıklı köşe yazısı şöyle:
"Bir köy düşünün. Bir kısmı Müslüman, bir kısmı değil.
İlk sene o köyde kurban kesiyoruz.
Bu vesileyle köy halkıyla sıcak bir tanışma gerçekleşiyor.
Bizi seviyorlar.
Devam ediyoruz. Seneye yine aynı köyde kurban kesiyoruz.
Müslümanlar kestiğimiz kurbanlardan pişirirken gayrı müslim komşularına da ikram ediyor. Onlar da seviniyor.
Devam ediyoruz.
O köye sadece kurban bayramında değil Ramazan’da da gidip gelmeye başlıyoruz.
Sene içinde düzenli olarak uğruyor köyün sakinleriyle daha yakın dostluklar kuruyoruz.
İçlerinden bizi anlayanlar çıkıyor. Bu geliş ve gidişlerimizin sıradan olmadığını kavrıyorlar.
Bizi köyün “iyi kalpli” gayrı müslimleriyle de tanıştırıyorlar.
En temizleriyle.
En yardım severleriyle.
En cömertleriyle.
En aklı başında olanlarıyla.
Uzun Afrika geceleri ateşin etrafında oturup sohbetler ettiğimizde o iyi kalplileri de çağırıyoruz ateşte demlenen çayımızı birlikte içmeye.
İster istemez konular dönüp dolaşıp inançlarımıza geliyor.
Tarihten bahsediyoruz.
Beyaz adamın siyah adama yaptığı zulümlerden konuşuyoruz.
Bozulmuş, başkalaşmış dinlerden bahsediyoruz.
Ve bu, günler, haftalar, aylar hatta yıllarca sürüp gidiyor.
İçlerinden Kiberenge gibi, İsmail gibi, Manjera gibi kabile reisleri çıkıyor.
“Ben de sizin gibi Müslüman olmak istiyorum” diyorlar.
Biz de memnuniyetle ellerinden tutup yol göstermeye çalışıyoruz.
Ve ömür boyu sürecek bir “iman ve amel” yolculuğu başlamış oluyor.
Evet kıymetliler,
Maleçela Köyü de işte bizim böyle “Kurban” sebebiyle tanışıp, düzenli olarak her sene kurbanlar kesmeye devam edip yardımlar götürdüğümüz köylerden bir tanesi.
Biliyor musunuz elektriği, temiz suyu, mescidi, medresesi olmayan bir garip köydü burası.
Etrafı Masai kabileleriyle çevrili.
Köye ne zaman gitsek Masailer de gelir bizimle vakit geçirmekten mutlu olurdu.
Tabiki obalarına, yaşadıkları yere götürürlerdi bizi. Bazen bir bardak süt ikram eder, bazen bir keçi keser yedirip içirirlerdi.
Gün geldi önce İsmail Müslüman oldu. Sonra Eşi Asiye Meryem. Sonra çocukları, sonra yakın arkadaşları. Sonra Asiye’nin bir çok arkadaşı.
Bir gün bize “bu köye ne zaman bir mescid yapacaksınız” dediler.
Biz de hemen dedik.
Türkiye’deki bir cömert dostumuzla birlikte finansmanını üstlendik.
Yeni Müslüman olmuş Masailer ve eski Müslüman Maleçelalılarla birlikte sarı boyalı camimizi inşa ettik.
Masailer bizzat inşaatta çalıştılar. Tuğla taşıyıp, harç kardılar.
Köyün anneleri karnımız acıkınca bize çapatiler pişirip getirdiler. Çocuklar inşaatın tahtaları arasında oynadılar.
Henüz inşaat bitmeden içinde namaz kılınmaya başlandı.
Caminin yanına bir de su kuyusu açtık. Bunu da eşim, kayınvalidem ve eşimin Avrupa’daki can dostları üstlendi.
Sonra elektriği olmayan bu köyde her eve bir solar panel dağıttık. Evlerini aydınlattık. Yıllardır belki de asırlardır gece ışık yüzü görmemiş bu köy tarihinde ilk kez gece aydın alan evlerle tanıştı.
Camide beş vakit ezan okunur oldu.
Sessiz Maleçela Köyü seslendi.
Issız Maleçela Köyü Cumalarda yakın köylerden gelenlerle dolup taştı.
Biz beyaz Müslümanlarla Afrikalı Müslümanların bu kardeşliğini gören çevre obaların güzel insanlarından yeni ihtida haberleri birer ikişer gelir oldu.
Sonra başka bir köye, sonra berideki köye, ötediki köye mescidler inşa ettik. Çocuklar bu yeni mescid ve medreselerinde daha cıvıl cıvıl oldular.
Dostlarım,
Esasen normalde bu tarz haberleri biz kendi mahremimizde tutmaya gayret etmekteyiz. Göze gelmeyelim, söze gelmeyelim diye.
Ancak bugün size bu kadarını anlatmamın bir sebebi var.
Diyeceğim şu;
Mesela bu sene bir Ramazan Ayı ve hemen ardından bir Kurban Bayramı yaşadık.
İftarlar verdik, kurbanlar kestik.
Ve bütün bunları bazılarınızın da katkılarıyla beraber yaptık.
Bu yemek, gıda ikramlarını, kurbanları sıradan bir iftar vermek ya da sırası gelmiş bir kurban kesmek gibi düşünmeyin lütfen.
Son derece sıra dışı işlere omuz verdiniz aslında.
Yani bizim köylerimizde kurban başkadır.
Bizde kurban müminlerin müminlere yakınlaşması olduğu kadar “gayrı müslimlerin İslam’a yakınlaşmasıdır” aynı zamanda.
Tıpkı Maleçela Köyünde olduğu gibi.
Her sene kurbanlar kesiyoruz buralarda ve hemen hemen aynı bölgelerde.
Evet hepimiz kurban vecibemizi yerine getirmiş, borcumuzdan kurtulmuş oluyoruz.
Ancak beri yandan her bir kurban bizi bir adım daha ileriye götürüyor ve bizi yeni yeni Müslüman adayı insanlarla, yeni ezan adayı köylerle buluşturuyor.
Her bir kurban açılmaz dediğimiz bir çok kapıyı açıyor, anahtarımız oluyor.
Yani bizde “Kurban gerçekten Kurbiyyet” oluyor. Bu da sizlerle el ele birlikte oluyor.
Dualarınız ve bu yolculuğumuzdaki birlikteliğiniz için çok teşekkür ederiz.
Bilmenizi ve sevinmenizi istedik.
Bayramınız mübarek olsun.
Kardeşleriniz Ahmet Kemal ve Gülbahar Öncü.
13 Zilhicce 1444"