Yeşil enerji sayesinde sıfır emisyonla ulaşım, iklim değişikliğine karşı mücadelenin önemli bir parçasıdır. Alternatif arabalara olan ilginin çoğu elektrikli araçlara (EV'ler) odaklanırken, gleceğin petrolü olarak nitelendirilen hidrojen yakıtı gelecek vaat eden bir başka teknolojidir.
Hidrojen evrende en bol bulunan elementtir ve yakıt hücreleri sayesinde elektriğe dönüştürülebiliyor. Yakıt hücreli elektrikli araçlar (FCEV'ler), fosil yakıtlar olmadan güç ve çeşitli avantajlar sağlar.
Hidrojen yakıtının en belirgin avantajı, ulaşımı karbon salınımından arındırmaya yardımcı olmasıdır. Yakıt hücrelerinin tek atık ürünleri su ve ısıdır, bu nedenle üzerlerinde çalışan araçlar sera gazı emisyonu üretmez.
Hidrojen doğada kendiliğinden ortaya çıkmadığı için, onu genellikle fosil yakıt türevi enerji kullanan diğer elementlerden ayırmak gereklidir. Bununla birlikte, yeşil hidrojen, bu sürece güç sağlamak için yenilenebilir kaynakları kullanır ve hidrojen yakıtının toplam emisyonlarını sıfıra indirir.
GELECEĞİN PETROLÜ HİDROJEN ULAŞIMDA YENİ BİR ÇIĞIR AÇACAK
Hidrojen yakıt hücreli araçlar, oldukça verimlidir. Elektrikli otomobiller için en büyük engellerden biri sürüş menzili iken, bu araçlar yakıt ikmali durakları arasında standart elektrikli araçlardan daha uzun seyahat edebilir.
Benzinle çalışan içten yanmalı motorlardan üç kata kadar daha verimli olan geleneksel otomobillerden bile daha uzağa gidebilirler.
Hidrojen yakıtının ulaşımdaki bir diğer faydası da FCEV'lerin hızla yakıt ikmali yapabilmesidir. Elektrikli araçlar elverişsiz olabilir çünkü pillerinin şarj edilmesi, üst düzey şarj istasyonlarında bile uzun zaman alıyor.
FCEV'ler geleneksel bir araç gibi yakıt ikmali yapar, bu nedenle onları yeniden doldurmak ve yola devam etmek sadece birkaç dakika sürüyor. Bu kolaylık, elektrikli otomobillerin benimsenmesini teşvik etmeye yardımcı olabilir.
Yakıt hücreleri, yanmalı motorlardan farklı çalışsa da, çok benzer hissettiriyor. Hidrojen depoları, benzin veya dizel gibi bir pompada doldurulacak. Bu da onları pille çalışan arabaların kullanımından biraz daha kolay bir hale getiriyor. Bu aşinalık, EV'ler hakkında kararsız olan sürücüleri cezbedecek ve ulaşımın daha hızlı karbondan arındırılmasına yardımcı olacaktır.
Bataryalı elektrikli araçlar gibi FCEV'lerin de, hızlı benimsenmesi için daha fazla yakıt ikmali altyapısına ihtiyacı var. 2019'da sadece 120 büyük ölçekli hidrojen istasyonu varken , sayı çok geçmeden binlere fırlayabilir. FCEV'lerin, pille çalışan araçlara göre nispeten daha az altyapı gerektirmesi süreci hızlandıracaktır. Tüm bu avantajlar sayesinde hidrojen yakıtı, nakliye ve ötesi için geniş bir potansiyele sahiptir.
TÜRKİYE'DE DEV REZERV: 3,4 MİLYON TON GELECEĞİN PETROLÜ ÜRETEBİLİR
Türkiye'nin de enerji stratejisi içinde geleceğin petrolü hidrojenin yeri gün geçtikçe artıyor.
Bor minerallerinin hidrojenin depolanmasında avantaj sağladığını belirten uzmanlar, Türkiye'nin dünya bor rezervlerinin yüzde 73'üne sahip olduğunun da altını çiziyor.
Türkiye'nin geçen yıl 44 gigavat olan güneş, rüzgar ve hidroelektrik kurulu gücünün 2050'de 120 gigavata yükselebileceği hesaplanıyor. Bu kaynaklardan sağlanacak 290 teravatsaat yıllık toplam elektrik üretiminin Türkiye'nin bu dönemdeki elektrik talebinin yüzde 53'ünü karşılaması bekleniyor.
Rüzgar ve güneş enerjisi için öngörülen teknik kapasitenin kullanıldığı "gelişmiş senaryo" kapsamında ise ek 45 gigavat kapasite oluşacağı ve yıllık 124,4 teravatsaat ilave elektrik üretimi sağlanabileceği öngörülüyor.
Bu ilave kapasiteyle yenilenebilir enerji kaynaklarının toplam üretiminin, 2050'deki net elektrik talebinin yüzde 84'ünü karşılayabileceği hesaplanıyor.
Yenilenebilir kaynaklar kullanılarak yıllık yeşil hidrojen üretiminin 3,4 milyon tona ulaşabileceği, hidrojenin yurt içi kullanımı ve ihracatını sağlamak amacıyla toplam yatırım hacminin 85 ila 119 milyar dolar arasında olabileceği öngörülüyor. Bu kapsamda, 2021-2050 döneminde yıllık ortalama 3-4 milyar dolar yatırım ihtiyacı doğuyor.
Tahmini maliyetler ve olası ticari fiyatlamalar dikkate alındığında yeşil hidrojen üretiminin 2050'de Türkiye ekonomisine yıllık 6-8 milyar dolar katkı sağlaması bekleniyor.