Gündem

Adalet Bakanı Bozdağ: “Türkiye eninde sonunda yeni bir anayasa yapacaktır”

Adalet bakanı bekir bozdağ, türkiye’nin eninde sonunda yeni bir anayasa yapacağını belirterek, “üzüntümüz bunun gecikmesindedir. Gecikmesi hem milletimize hem ülkemize kaybettirmektedir. Unutmamak gerekir ki yeni anayasa olmadan yeni türkiye de olmaz” dedi.

Adalet Bakanı Bozdağ: “Türkiye eninde sonunda yeni bir anayasa yapacaktır”
03-10-2022 13:55

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Türkiye’nin eninde sonunda yeni bir anayasa yapacağını belirterek, “Üzüntümüz bunun gecikmesindedir. Gecikmesi hem milletimize hem ülkemize kaybettirmektedir. Unutmamak gerekir ki yeni anayasa olmadan yeni Türkiye de olmaz” dedi.


Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Bursa Uludağ Üniversitesi 2022-2023 akademik yılı açılışına katıldı. Burada ilk ders niteliğinde bir konuşma yapan Bakan Bozdağ, yeni anayasa ile ilgili açıklamalarda bulundu. Bozdağ, “Yeni anayasa konusu Türkiye’nin değişmez ve değiştirilmesi teklif edilemez ana gündemidir. Zira 1982 anayasasının yürürlüğe girdiği günden bu yana anayasa parti programına ve seçim beyannamesine koymayan meclis grubu bulunmuş ve halen grubu bulunan siyasi parti yoktur. Hepsi hem seçim hem seçim beyannamelerine hem de parti programlarına yeni anayasayı koymuşlardır. Bu şunun ifadesidir. Türk milletinin ortak talebi ve ihtiyacı yeni anayasadır. Ve kurumu bu ortak talebi ve ihtiyacı görmüş bu konuda muhtelif çalışmalar yapmıştır. İlki 23 Şubat 1993 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un daveti üzerine TBMM başkanlık divanında dokuz partinin genel başkanı bir partinin de genel başkan yardımcısının katılımıyla on parti bir araya gelmiş konuşmuş. Kimler yok ki bunların içerisinde? Bir kısmı rahmete kavuşmuş DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, SHP Genel Başkanı Erdal İnönü, Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, MHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Demirto, IDP Genel Başkanı Aykut Edibali, HEP Genel Başkanı Ahmet Türk. On partinin bir araya geldiği bir toplantı. Hepsinin ittifak ettiği şey yeni anayasa. Ve her parti yeni anayasa için madde madde görüşlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na bildirmiş. Ancak yeni anayasa için bir adım atılamamıştır” dedi.


“Şu anda bu on partinin yeni anayasa önerilerini madde madde teklifleri Türkiye Büyük Millet Meclisi arşivinde bulunmaktadır. 2008 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan yeni anayasa, yeni iç tüzük, yeni siyasi partiler ve seçim kanunu siyasi ahlak ve siyasetin finansmanı konularında milletvekili sayısına bakılmaksızın her partiden ikişer üyenin katılımıyla bir komisyon kurmak istiyor, uzlaşma komisyonu” diyerek sözlerine devam eden Bozdağ, “Bu komisyona dönemin partilerinden AK Parti, Milliyetçi Hareket Partisi, HADEP evet cevabını verdi. Ancak CHP yeni iç tüzük komisyonuna üye verdi. Anayasa komisyonuna üye vermedi. Dolayısıyla bir anayasa uzlaşma komisyonu kurulamadı. CHP’nin tutumu nedeniyle. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı seçilen Cemil Çiçek’in girişimi sonucu 2011 yılında yeni bir anayasa uzlaşma komisyonu kurulması çağrısı yapıldı. Bu dönemde AK Parti, CHP, MHP ve Barış ve Demokrasi Partisinden üçer milletvekilinin katıldığı bir komisyon oluşturuldu. Kararlar oy birliğiyle alınacak dendi. Mesele yeni anayasayı hayata geçirmek bir partinin diğer partiye dayatmasını önlemek oy birliğiyle karar almasını sağlayarak herkesin içine sinen bir anayasayı hayat geçirmekti. Ama maalesef geçen zaman içerisinde komisyon 328 toplantı yaptı. 580 saat çalıştı. 172 maddeyi müzakere etti. 60 madde üzerinden uzlaştı. 112 madde üzerinde farklı görüşler ortaya koydu. Uzlaşamadı. Toplam 14 bin 970 sayfa tutanak tuttu. Sonuç? Nafile. Nitekim 13 Kasım 2013’te Meclis Başkanı bu çalışmaları sonlandırmak zorunda kaldık” diye konuştu. “Türkiye’nin en önemli anahtarı yeni anayasadır”


Çalışmalar Cumhuriyet Halk Partisi ve değişik partilerin kırmızı çizgileri nedeniyle ilerleme imkanını kaybettiğini dile getiren Adalet Bakanı Bozdağ, “Yani parlamenter sistem olmazsa biz hiçbir şeyi görüşmeyiz, konuşamayız. Parlamenter sistemi bir kenara koyup sistemi en sona bırakalım dediler. Tartışma yaptılar, konuştular. Uzun uzun çalıştılar. Ama yine netice alınamadı. Nitekim Meclis Başkanı İsmail Kahraman döneminde yani iki bin on beş seçimlerinden sonra da bu sefer Anayasa mutabakat komisyonu adında bir başka komisyon kuruldu. AK Parti, CHP, MHP ve HDP üye verdi. Ama bu komisyonun ömrü çok kısa oldu. 4 Şubat 2016’da kurulan komisyon 12-16 Şubat 2016’da meclis başkan açıklamasıyla görevini sonlandırdı. Çünkü burada yine hükümet sistemi tartışması nedeniyle yeni anayasa mutabakat komisyonu çalışma imkanı ve ortamı maalesef bulamadık. Bütün bu çalışmalar bize bir şeyi gösteriyor. Türk milletinin ve Türkiye’de siyaset kurumunun yeni anayasa konusunda müttefik olduğunu gösteriyor. Ama yeni anayasayı hazırlama kabul etme ve uygulamaya koyma konusunda henüz uzlaşma zemininin oluşmadığını da bize çok açıkça göstermektedir. Türkiye eninde sonunda yeni bir anayasayı yapacaktır. Üzüntümüz bunun gecikmesindedir. Gecikmesi hem milletimize hem ülkemize kaybettirmektedir. Unutmamak gerekir ki yeni anayasa olmadan yeni Türkiye de olmaz. Büyük Türkiye de olmaz. Büyük Türkiye’nin ve yeni Türkiye’nin en önemli anahtarı yeni anayasadır. Bu kapıyı yeni anayasayla açacağız” ifadelerini kullandı. “Dil birliği olan yeni anayasa acil ihtiyaçtır”


Bakan Bozdağ, konuşmasına şöyle devam etti:


“Cumhuriyetin ilanından sonra Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı ilk şey yeni anayasadır. 1924 anayasasıdır. Şimdi cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken Türkiye’nin ikinci yüzyılını inşa ederken yeni bir anayasayla yola çıkması milletimizin de, devletimizin de her bir insanımızın da ortak çıkarınadır. Neden derseniz, biraz bu nedenleri izninizle açmak isterim. Osmanlı dönemini geride bırakırsak, Kurtuluş Savaşı yıllarında hazırlanan 1921 anayasası ve savaş yıllarının sonunda cumhuriyetin başında inşa yıllarının zorlukları içerisinde hazırlanan 1924 anayasası ve 1961 ve 1982 darbe anayasaları. Dikkat edilirse bu anayasaların hiçbirisi olağan bir dönemde hazırlanmamış. Kimisi darbe döneminde, kimisi Kurtuluş Mücadelesi yıllarında biri de savaşın bitiminden sonra yeniden başlangıç ve inşa sürecinin zorlukları içerisinde. O yüzden Türkiye’de herkesin ve her kesimin kendini hür hissettiği ve katkı verdiği demokratik bir ortamda ve olağan bir dönemde yeni bir anayasa yapmaya ihtiyacı var. Bizim olağan dönemde anayasa yapma irademizi ortaya koymamız ve bu iradeyi hayata geçirmemiz bizim gücümüze çok büyük güç katacaktır. 1982 anayasası yürürlüğe girdiği tarihten bugüne kadar en çok değişikliğe uğrayan anayasa unvanı durumdadır. Zira bugüne kadar 19 değişiklik paketi gelmiş. 44 anayasa maddesi yürürlükten kaldırılmış. Mülga edilmiş. 179 Y maddede değişiklik yapılmış ve anayasamızın toplam 223 noktasına dokunulmuştur. Bu son derece önemli değişikliklerin sonucunda anayasa dil birliği, insicam bozulmuştur. Anayasadaki maddelerin isimlerine baktığınızda orada bile farklılıklar var. Bizim anayasamızda madde var. Değişik madde var. Geçici madde var. Ek geçici madde var. Hepsi madde. Fıkralara baktığınızda değişik fıkra var. Ek fıkra var. Değişik son fıkra var. Fıkrada değişiklikler var. Cümlelere baktığınızda ek cümle var. Efendim değişik birinci cümle var. Değişik ikinci cümle var. Değişik son cümle var. Ek hüküm var, mükerrer değişiklik var. Anayasanın içindeki maddelerin, fıkraların, hükümlerin, cümlelerin bile isimlerinin birbirinden çok farklı olduğu ve isimlerin adeta yarışa girdiği bir yerde elbette ki dil birliğini ve insicamı bu anayasanın muhafaza ettiğini söylemek mümkün değildir. O yüzden dil birliği olan, insicamı olan, iç bütünlüğü yerinde olan yeni bir anayasa Türkiye’nin acil ihtiyacıdır.” “Millete güvenmeyen bir anayasa”


İktidar çoğunluğu hangi partideyse, gruptaysa, onların görüşleri meclisten geçmiş, referanduma gidip halktan onay aldığında da anayasa değişikliği olmuş ve anayasa hükmü olarak yürürlüğe girdiğini vurgulayan Bozdağ, “Bu şu demektir; 223 noktadaki müdahale, 19 paket, 44 mülga, 179 değişiklik değişik siyasi görüşleri dönemin etkilerini, dönemin felsefelerini anlayışlarını anayasaya yansıtmış demektir. Bu da anayasanın ruhu ve sözünü bozan ve anayasa içerisinde felsefe, fikir, görüş ve ruhların çoğulcu rekabetini ortaya koyan bir hiç olumlu da olmayan bir sonuç ortaya koymuştur. Adeta değişik fikirler, değişik felsefeler, değişik ruhlar bizim anayasamızda rekabet halindedir. Birbiri içerisinde bu kadar bütünlüksüz bir yapıyla Türkiye’nin yoluna yürümesi elbette Türkiye için hayırlı bir güç değildir. Öte yandan, 1982 anayasası esasında güvensizlik üzerine kurulmuş bir anayasadır. Kimseye güvenmeyen bir anayasadır. Korkularının, gerçekleşmemesi, endişelerinin oluşmaması için sürekli müteyakkız halinde olan hükümleri içermektedir. Anayasaların korkular, endişeler üzerine değil, güven üzerine bina edilmesi, toplumsal sözleşmeye destek veren ve evet diyen herkesin güvenini kazanması anayasanın gücü olduğu gibi milletin ve devletin de gücüdür. Hem yasamaya güvenmiyor bu anayasa. Hem yürütmeye güvenmiyor hem yargıya güvenmiyor. Daha da kötüsü millete güvenmeyen bir anayasa” şeklinde konuştu.


“Anayasanın geçmiş değişen hükümleri üzerinden giderek yapıyorum. Bizim sistemimizde 2007 yılına gelene kadar iki seçim var. Birisi mahalli idareler seçimi, belediye muhtar, bir diğeri ise milletvekili seçimidir. Türkiye’de 2007’ye kadar cumhurbaşkanı seçimi de yoktur. Yürütme organı seçimi de yoktur. Hani diyoruz ya biz hükümet seçiyoruz. Esasında 1982 anayasası hükümeti seçme görevini Türk milletine vermemiş, daha doğru bir ifadeyle Türk milletini buna layık görmemiş, güvenmemiştir” diyerek sözlerini sürdüren Bakan Bozdağ, "Sadece milletvekili seçme yetkisi anayasa tarafından aziz milletimize verilmiştir ve anayasanın, anayasanın ilgili maddesine göre diyor ki 109’uncu madde, şimdi yürürlükte değil, başbakan, cumhurbaşkanınca Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinden atanır. Başbakan seçmiyoruz, cumhurbaşkanı atıyor. Anayasa hükmü. Atamayla gelin başbakan, bakanlar, milletvekilleri ya da milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olanlar arasından başbakanca seçilir. Cumhurbaşkanınca atanır. Görevden alınmak istendiği zaman başbakanın önerisi cumhurbaşkanının onayıyla görevden alınır. Dikkat buyurun. Bir analiz edelim. Ne diyor anayasa? Türk halkı başbakan seçemez. Çünkü yürütme sorumsuz kanadı cumhurbaşkanı sorumlu kanadı Bakanlar Kurulu’ndan oluşuyor. Cumhurbaşkanını parlamento seçiyor. Halkın seçme hakkı yok. Yürütmeye gelince parlamentonun seçtiği cumhurbaşkanı halkın seçtiği vekillerden birini atıyor. Dilediğini atayabilir. Nitekim merhum Süleyman Demirel 1997’de parlamento çoğunluğu olmayan bir milletvekilini, başbakan olarak atamış ama güven oyu alamadığı için hükümeti kuramamış. Şimdi bu demokratik deniyor. Parlamenter sistem deniyor. Ben şimdi sorarım neresinde demokrasi bunun. Yani başbakanı seçemeyen bir halk. Yürütmeyi seçemeyen bir halk. Başbakan atandınız, bakanını seçemeyen bir başbakan. İstemediği, çalışmak istemediği ya da uyuşamadığı bir bakanı görevden almak istediği zaman görevden alma hakkı olmayan bu hak cumhurbaşkanının onayına tabi olan bir başbakan. Esas cumhurbaşkanı güçlülüğü burada. Hiçbir hukuki sorumluluğu yok. Vatana ihanet dışında cezai sorumluluğu da olmayan cumhurbaşkanı, başbakanı belirliyor. Bakanları belirliyor. Üçlü kararnameyle atanan valiler ve müsteşarlar o dönem dahil üst düzey nice yönetici cumhurbaşkanının imzası olmadan bir tanesi dahi atanamaz. Bu ne demektir? Ben cumhurbaşkanına güveniyorum. Öyle bir düzen kuruyorum ki 82 anayasası cumhurbaşkanına göre yukarıdan aşağı dizayn edilmiş bir düzen. Ola ki seçimlerde millet bizim endişelerimizi korkularımıza göre bir tercihte bulunur istemediğimiz partiler güç kazanırsa hükümeti Ankara’da cumhurbaşkanı tayin edebilsin. Hiç olmazsa başbakanı seçsin. Kimin bakan olup olmayacağına kimin müsteşarı olup olmayacağına karar versin. Ankara’da milletin iradesine cumhurbaşkanı vasıtasıyla bir vesayet düzeni içerisinde ortaklık kurulsun. Şimdi bu millete güvenmeyen bir anlayışın bizim anayasamızda nasıl güç bulduğunu, nasıl bir noktaya geldiğini çok net bir şekilde göstermektedir" ifadelerini kullandı.


2007’de anayasayı değiştirerek cumhurbaşkanı seçme hakkını ilk defa Türk halkına verdiklerini anlatan Bozdağ, “Türk halkı 2014’ün Ağustos’unda bilinen Türk tarihinde devlet başkanı sıfatıyla ilk defa cumhurbaşkanını doğrudan seçme hakkını kullanmıştır. Geçmişte cumhurbaşkanları, atalarımızın değişik dönemlerde verdiği isimlerle ’kağan’dır. Efendim sultandır, padişahtır. Değişik değişik isimlerle veraset yoluyla intikal ederdi. Cumhuriyetin ilanından sonra parlamento seçerdi. Ama bu defa Türk halkı kendi başkanını doğrudan seçme hakkını 2014’te kullanmış. Türk halkının doğrudan seçtiği ilk cumhurbaşkanı da Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmuştur. Yürütme organının cumhurbaşkanı tarafından seçilmesine imkan veren anayasa değişikliğini ise biz 2017’de yaptık. 2017’den bugüne yapılan değişiklikle ilk seçim 24 Haziran 2018’de yapıldı. Dolayısıyla Türk halkı bilinen Türk tarihinde ilk defa yürütme organı olan devletin başı cumhurbaşkanı 24 Haziran 2018’te seçilmiştir. Türkiye’de değişik tartışmalar yapılıyor. Onun için de ifade etmek isterim. 2018’de seçilen cumhurbaşkanı 2018’den önce seçilmiş halk tarafından cumhurbaşkanı yürütmenin sorunsuz kanadı temsili cumhurbaşkanı değil esasında hukuki ve cezai sorumluluğu tam olan direkt yürütme yetki ve göreviyle donatılmış yürütme organı olan cumhurbaşkanıdır. O yüzden Cumhurbaşkanımızın devletin başkanı yürütme organı sıfatıyla seçildiği ilk Cumhurbaşkanlığı seçimi 24 Haziran 2018’dir. 2023 yılında yapılacak seçim devletin başkanı yürütme organı cumhurbaşkanının ikinci seçimidir. Cumhurbaşkanımızın 2023’teki adaylığı devletin başkanı yürütme organı cumhurbaşkanı sıfatıyla ikinci adaylıdır. Parlamenter sistemde halkın sadece seçmesi, görev süresinin iki yıl iki dönem olması kaydı var diye hükümet sistemi değişikliğiyle yürütme organına dönüştürülen ve yürütme organı hak ve yetkilerini kullanarak güçlendirilen cumhurbaşkanının bu seçim hakkı yeniden seçim hakkından mahsup edilemez. Haklar mahsup edilemez ve geriye dönük kullanıldı diye geçmişte kullanılan bir hak, gelecekte doğan yeni yeni haklardan mahsup edilemez. Bu anayasamızın da ve anayasa mahkememizin bu konuda verdiği muhtelif kararlarının da çok net bir aykırı bir durumdur. O nedenle de Cumhurbaşkanımızın adaylığı üzerindeki tartışmalar sadece yoruma dayalı tartışmalardır. Kaldı ki 2017’de yapılan anayasa değişikliğinin yürürlük tarihini düzenleyen ilgili maddeye baktığınızda geçici maddeye baktığınızda hükümet sistemini değiştiren kısımların yürürlük tarihinin çok net bir şekilde ifade ediyor. 550 olan ve sayısını 600’e çıkaran Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimiyle cumhurbaşkanlığı seçimini birlikte yapan yürütme organı cumhurbaşkanlığının seçimini düzenleyen 101 ve 702’nci maddelerin ilk seçim tarihinin ilan edildiği takvimden itibaren yürürlüğe girdiğini anayasa açıkça yazmaktadır. Dolayısıyla bu ilk seçim 2023 yapılacak seçimle ikinci seçimdir ve Cumhurbaşkanımızın adaylığı konusunda herhangi bir anayasal ve yasal sorun yoktur. İkinci defa aday olması anayasamızın tanıdığı bir haktır” dedi. “Değiştirerek değil, yepyeni bir anayasa ihtiyacı vardır”


Anayasanın değiştirilerek özgürlükçü hale gelemeyeceğini söyleyen Adalet Bakanı Bozdağ, “Değiştire değiştire biz bu anayasayı ideolojik vasfını yok edemeyiz. Değiştire değiştire biz bu anayasayı insan haklarına saygılı, insan haklarına dayanan bir anayasa haline getiremeyiz. Değiştire değiştire biz bu anayasayı anayasadaki darbe ruhunu ve darbeci vasfını yok edemeyiz. Bu nedenle Türkiye’nin artık değiştirmekten, madde, fıkra değiştirmesinden vazgeçip, yepyeni bir anayasa yapmaya ihtiyacı vardır. Çünkü artık 1982 anayasası Türkiye’yi yaşayamıyor. Bu anayasa özellikle hükümet sistemi değişikliğinden sonra üzerine inşa edildiği en önemli temellerden birini de kaybetmiştir. Yeni hükümet sistemi çerçevesinde de anayasanın yeniden ele alınmasında fayda vardır. Yeni anayasa Türkiye’yi taşıyamıyor. Bizim anayasa için kırk yamalı, bohça ifadesini kullanıyorlar ama benim tabirim bizim bu yamasının kırktan daha fazla olduğu bizim anayasamız 223 yama taşıyan bir bohçadır. 223 yamalı bir elbiseyle siz sokağa çıkabilir misiniz? Uluslararası bir toplantıya gidebilir misiniz? Sizin saygınlığınızı bu yamalar, bu yamalı bohçaya bürünmüş kıyafetler ne kadar olumlu ya da olumsuz etkiler. Elbette bunun takdiri sizlere ait onun için Türkiye’nin artık 223 yamalı bohçaya dönmüş, Türkiye’yi taşımaz hale gelmiş, bu yeni anayasadan kurtulma vakti geldi de geçmektedir. Maalesef parlamentoda da halkta da yeni anayasa talebine rağmen netice alınamamıştır. Türkiye’de 1982 anayasasının yerine yepyeni sivil, sivil, demokratik, özgürlükçü bir anayasa yapılamayışının sorumluluğu hiç şüphesiz Türk halkında değildir. Burada sorumlu olan siyaset kurumudur. Çünkü Türk halkı yeni anayasa ihtiyacını siyasete ve ilgililere yüksek sesle her defasında iletmiş siyaset kurumu da Türk milletine yeni anayasa talebini hayata getireceğini hem seçim beyannameleriyle hem de parti programlarıyla taahhüt etmiştir. O yüzden hiç kimse yeni anayasayı Türkiye’nin yapamamasının sorumluluğunu Türk halkına yükleyemez. Bunun sorumluluğu maalesef siyaset kurumundadır. Siyasetçilerdedir. Artık Türkiye’nin siyasetçileri ve siyaset kurumu yeni anayasa ihtiyacını daha da fazla geciktirmemelidir. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına giriyoruz. Yakında 29 Ekim’i birlikte onur ve şerefle kutlayacağız. İkinci yüzyılı Türkiye yüzyılı olması ve Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün birinci yüzyıla 24 anayasasıyla başladığı gibi yeni sivil ve demokratik bir anayasayla başlaması ülkemizi her alanda daha güçlü kılacaktır. Türkiye yüzyılı yeni anayasa üzerine inşa edilirse Türkiye daha güçlü olacaktır. İnanıyorum ki yeni dönemde oluşacak parlamentolar milletin bu talebine daha fazla kulak tıkayamayacaklardır. Aksi takdirde millet uzlaşmaz tutum içeren ve bu tutum nedeniyle birbirine karşı adım atmaktan çekinen siyasi partilere ve onların temsilcilerine kırmızı kart gösterebilir. Uzlaşmak herkesin dediğinin olmasıyla olmaz. Uzlaşmak herkes bir adım ileri, Ya da bir adım geri adım atması icap eder. Ortak noktalarda buluşmayı gerektirir. Ama olsun, sen benim dediğime gel, öbürü benim dediğim olsun, sen buraya gel denirse bu uzlaşma zeminini biz bulamayız. Kırmızı çizgilerle yahut da şu olmazsa ben varım, şu olursa ben yokum anlayışıyla bir uzlaşma masası da kurulamaz. Eğer daha işin başında biz varlar yoklar konusunda konuşarak işe başlayacaksak o masanın adı uzlaşma masası olabilir mi? Hepsini bir masada birlikte değerlendireceğiz. Milletimiz ve devletimiz için en doğru olanda birlikte uzlaşacağız. Ama siyasi bagajlarla, ideolojik yaklaşımlarla, böylesi bir uzlaşmanın yapılmasının kolay olmadığı da gözden ırak tutulmamalıdır. Fakat Türkiye’nin buna ihtiyacı olduğu da tartışmasızdır. Son olarak diyorum ki, yeni anayasa Türkiye’nin ihtiyacı duyduğu en büyük değişim kalkınma projesidir. Yeni anayasa projesini hayata geçirmeden bizim büyük Türkiye’yi inşa etmemiz kolay kolay mümkün gözükmemektedir. Yeni anayasa büyük Türkiye’nin de güçlü Türkiye’nin de açılış kapısıdır. Türkiye eninde sonunda yeni anayasa hayata geçirecektir. Demin de söyledim, üzüntümüz Türkiye’nin bu hayata geçirme sürecinde gecikmesindedir. Umarım 2023’te oluşacak yeni parlamento yeni anayasa ihtiyacını daha fazla ötelemez, milletin sesine kulak verir. Bir uzlaşma anlayışı içerisinde yeni anayasayı hazırlayıp milletimizin onayına sunma başarısını gösterir. Bu başarıya imza atacakları şimdiden kutluyorum” diye konuştu.


Bursa Uludağ Üniversitesi Rektörü A. Saim Kılavuz, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a bir tablo hediye etti. Ardından Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Polikliniği açılışı gerçekleştirildi.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER