ANTALYA, (DHA) - ANTALYA Sanayici ve İş İnsanları Derneği (ANSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Akın Akıncı, Hükümetin yapısal reformlar konusunda yeni ve kararlı adımlar atmasını gerekli gördüklerini söyledi.
Akın Akıncı, Türkiye'nin ekonomi alanında başlayan yeni dönemini ANSİAD olarak yakından takip ettiklerini söyledi. Son haftalarda ekonomide yaşanan gelişmelerin belirsizliği ve endişeleri yeniden artırdığını aktaran Akıncı, "Son 5-6 hafta içerisinde döviz kurunda artış yüzde 30'lara ulaşmış, enflasyon yeniden ivme kazanmış, faiz oranları artarken kredi hacmi daralmaya başlamış, dövize bağlı maliyet artışlarına yeni vergi fırtınası eklenmiştir. Bu nedenle, hükümetin yapısal reformlar konusunda daha fazla gecikmeden yeni ve kararlı adımlar atmasını gerekli görüyoruz" dedi.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında yeni kabine oluşumu ve ekonomi yönetiminde değişiklik sonrası yapısal reformlarda ilerleme ümidi doğduğunu, ülke risk priminin gerilediğini kaydeden Akıncı, "Aradan geçen süre içerisinde MB politika faizi ve vergi artışı dışında, ekonomideki yapısal sorunlarla ilgili farklı bir teşhis ve çözüm programı sunulmamıştır. Ekonomi yönetimi yapısal reformlar konusunda açıklama yapmamış, onun yerine Körfez sermayesi girişinin öncelikli görüldüğü izlenimi vermiştir" diye konuştu.
ANSİAD olarak seçim öncesinde ve seçimlerin hemen sonrasında ekonomideki durum hakkında uyarıları paylaşmıştıklarını hatırlatan Akıncı, şöyle konuştu:
"Merkez Bankası bağımsız davranarak, yeni bir para politikasıyla enflasyonla mücadele programı açıklamalı ve faiz oranında aşamalı artış sürecini başlatmalıdır. Bütçeden faiz ödemesine dayalı kur korumalı mevduattan aşamalı olarak vazgeçilmelidir. Enflasyon ve fiyat beklentilerini çıpalamak için enerji, un, yem, gübre gibi temel girdi fiyatlarında vadeli fiyatlar açıklanmalı ve buna göre bir sübvansiyon sistemi uygulanmalıdırö önerimize karşılık sınırlı faiz artışı, KKM yükünün Merkez Bankası tarafından üstlenilmesi ve yeni bir program açıklanmaması mevcut politikanın devam ettiği şeklinde yorumlanmıştır."
“EYT gibi uygulamalar, kamuda kadro artışları ve deprem nedeniyle ortaya çıkan harcamalar bütçe açığını artırmıştır. Bu bütçe açığı zaten yüksek ve adaletsiz olan ÖTV ve KDV artışlarıyla azaltılmaya kalkılırsa enflasyon ve geçim sorunu artacaktır. Bu nedenle mutlaka el atılması gereken alan kayıtdışı ekonomidir. Bunun için vergi sistemi reformu yapılmalı, ücretlilerin vergi yükü ve istihdam üzerindeki prim yükü düşürülmeli, böylece reel sektörün de eli rahatlamalıdırö önerimize karşılık, maalesef yine KDV, ÖTV ve harç artışları yapılmıştır."
“Rekabetçi bir ekonomi için enerji piyasamızın, bilişim sektörümüzün, finans piyasamızın, lojistik sistemimizin, organize sanayi bölgelerinin, tarımsal yönetim sistemimizin, yerel yönetim sistemimizin tümüyle gözden geçirilmeli ve kurumsal reform adımları atılmalıdır önerimizle dile getirdiğimiz yapısal reformlar konusunda henüz bir açıklama bulunmamaktadır."
"Bu noktadan hareketle, aşağıdaki uyarı ve önerilerimizi kamu otoritesi ve kamuoyu ile paylaşmakta fayda görüyoruz;
1- Türkiye, çağdaş bir devletin gereği olan, ülkenin geleceğini günümüzün kişisel ve grup menfaatlerinin önünde tutan, siyaset-üstü kurumsal yönetim ilkelerini, iktidar-muhalefet ve sivil toplum işbirliğiyle yeniden ele almalıdır. Herkesin katılıp benimseyeceği, uzun vadeli, siyaset-üstü temel ilke ve hedeflerin belirlenmesi devlet ve millet olmanın vazgeçilmez koşullarıdır.
2- Merkez Bankası politika faizinde artışa rağmen para politikasında değişiklik olduğu yönünde güçlü bir işaret bulunmamaktadır.
Gelişmiş ülkelerde bu kurumların analiz, tahmin ve kararları piyasalara güven vererek beklentileri yönlendirmekteyken ülkemizde Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın, Merkez Bankası'nın analiz ve açıklamaları aynı etkiyi yaratamamaktadır. Ekonomi yönetimi, enflasyonun kaynaklarına yönelik bilimsel analizleri kamuoyu ile paylaşarak enflasyonla mücadele kararlılığını göstermeli, bu mücadelenin yükünü hakkaniyetli paylaştırmalıdır. Merkez Bankası bağımsızlığının ekonomik gelişme için önemi anlaşılmalı, faiz politikası sadeleşmeli ve gerçekçi olmalıdır.
3- Ülkemizde vergi sistemi, kayıtdışılığı, verimsizliği teşvik eden, gelir dağılımını bozarak orta sınıfı zayıflatan adaletsiz bir sistemdir. Düşük verimli işletmelerin kayıtdışı ekonomi, kamu destekleri ve kredilerle yaşatılması verimsizliği ve adaletsizliği artırmıştır. Kayıtdışı ekonomi haksız rekabet, düşük verim ve yüksek maliyet gibi sonuçlarla ekonominin kangreni haline gelmiştir. Bu duruma rağmen KDV ve ÖTV artışlarını, kurumlar vergisi artışını içeren son vergi artışları sistemin adaletsizliğini artırma yönünde bir adım olmuştur. Oysa artık kayıtdışı ekonomi vergilendirilmeli ve verimli KOBİ'ler üzerindeki vergi yükü düşürülmelidir.
4-Türkiye'de vasıflı işgücü temini sorunu büyümekte, yüksek enflasyon ve kiralar nedeniyle asgari ücret geçersiz kalmaktadır. Kayıtdışı istihdam nedeniyle ücret maliyetleri yüksek kalmakta, üstelik ücretlilerin geçim sorununu çözememektedir. Kamuda son dönemde yapılan maaş artışlarıyla ücret dengeleri bozulmuş, eğitim, liyakat, deneyim gibi kriterlerin ortadan kalkması, özel sektörde de ücret dengelerini bozucu etki yapmıştır. Gelir vergisi sistemimiz ve kamu ücret politikası vasıflı işgücü aleyhindedir ve teknoloji çağında ülkemizin geleceği için doğru bir politika değildir. Artık ciddi bir gelir vergisi reformuyla vasıflı işgücü vergi yükü ve istihdam maliyetleri hızlı bir şekilde düşürülmelidir. Aksi halde Türkiye vasıflı işgücü gereken alanlarda rekabet gücünü kaybedecek, verimli KOBİ'ler verimsiz ve kayıtdışı işletmeler karşısında gelişme şansını tümden kaybedecektir."
5- Bütçe açığını azaltmak için KDV, ÖTV ve harçlar artırılırken kamu harcamalarında verimlilik ve tasarrufun hiç konuşulmaması garip bir durumdur. Artık kamu harcamaları gelir ve refah yaratma çarpanı kriterine göre yapılmalı ve verimsiz alanlara harcamalar kesilmelidir. Kamu hizmetlerinde resmi bina, makam odaları ve arabaları, lojmanlar, konaklama tesisleri, siyasi yatırım harcamalarının aşırılığı 20 yıl önce çok konuşulmasına rağmen günümüzde konuşulmaz olmuştur.
Tasarruf her alanda gereklidir ve kamu yönetimi buna örnek olmalıdır. Bütçe açığına ve cari açığa rağmen enerji tasarrufu, iklim krizine rağmen su tasarrufu gibi konularda bir kültür geliştirilememektedir. Toplumun geniş kesimlerini, özellikle orta sınıfı olumsuz etkileyen vergi yağmuru kararları alınırken kamu kesimi başta olmak üzere tasarruf konusunda da adımlar atılmalıdır.
6- Ekonomik kalkınma için eğitim sistemimizin değişmesi gerektiği gerçeği de karşımızda duran ve siyaset-üstü yaklaşımla ele alınması gereken bir konudur. Eğitim ve öğretimde genel bir kalite kaybı olduğunu, diplomaların geçersiz hale geldiğini iş insanları olarak sahada bizzat görmekteyiz. Ezberci sınava hazırlama yöntemi nedeniyle eğitim ve öğretim kurumlarımız gençlerimizin büyük kısmına araştırma ve kişisel gelişim, yabancı dil bilgisi, kodlama-yazılım, bilgisayar programları kullanma, sanat, spor becerisi kazandırmamaktadır. Eğitim sistemine sadece teknik meslek eğitimi gözlüğüyle değil, 21. Yüzyıl kültürü kazandırma açısından bakılarak köklü bir reform başlatılmalıdır. Laiklik kültürünün ve özgür düşüncenin kişinin gelişmesi, kimlik kazanması, ahlaklı olması için en önemli temel olduğu artık anlaşılmalıdır. Ülkemizde kültürel laikliğin önemi bilinmediğinden eğitimde ve sosyal yaşam alanlarında laiklik karşıtı söylemlerin arttığı görülmektedir. Bu tür akımlarla ülkemizin ve devletimizin geleceği adına ve Anayasamızın gereği olarak mücadele edilmelidir.
7- Siyasi tartışmaların dışında kalarak ülkemizdeki kurumsal liyakat ve performans sistemini de konuşmamız gerekmektedir. Bu konuda sadece kamu kesiminde değil, özel sektörde de kurumsal kültür kaybı olduğu gözlenmektedir. Özel sektörde bu durumun nedeni verimlilik, ar-ge, markalaşma, yenilik faktörleriyle rekabet ortamının zayıflamasıdır. Kurumsal kültürün kaybı kamu kurumlarında ve özel sektörde verimsizliği artıran bir başka faktör olarak ekonomik maliyetlere eklenmektedir. Dijital ve yeşil dönüşüm çağında kamu kurumları ve özel sektörde kurumsal kültürünü teşvik edecek yeni verimlilik ve kalite kriterleri geliştirmeli, belgelendirme sistemlerimizi gözden geçirmeliyiz.
8- ANSİAD olarak 6 Şubat depremi felaketi sonrası alınması gereken önlemler üzerine önerilerimizi de kamuoyuyla paylaşmıştık. Deprem bölgesinin yeniden inşası ve beklenen depremlere karşı hazırlık için yerel yönetim sisteminde, arsa-arazi yönetimi ve konut üretim sisteminde radikal değişikliklere gereklidir.
Mevcut sistemimiz arsa ve arazi fiyatlarını spekülatif biçimde artıran, konut maliyetlerini yükselten, verimsiz ve çarpık kentleşmeyi teşvik eden ve deprem ve afetlere karşı kırılganlığa neden olan bir sistemdir.
Bu kadar deprem kaybına, büyük deprem risklerinin bilinmesine rağmen başta İstanbul depremi olmak üzere afetlere hazırlık anlamında bir seferberliğin olduğunu söylemek güçtür. Bazı kurumlar dışında yeni anlayış, söylem ve uygulama değişikliği yok denecek ölçüdedir. Yerel yönetimlerle ilgili olarak halen siyasi yarış dışında bir değişim vizyonu görülmemektedir. Oysa artık şehirlerimizin geleceğini siyasi yarış ve imar yarışı çıkmazından çıkarmalıyız.
9- ANSİAD olarak konut üretim modelimizde de yenilikler yapmamız gerektiğini 6 Şubat'tan sonra dile getirmiştik. Ülkemizde birçok sektörde olduğu gibi, inşaat sektöründe de optimal ölçeğe sahip olmayan verimsiz işletmeler piyasada faaliyet gösterebilmekte, bu nedenle üretim maliyetlerimiz yüksek kalmaktadır. İnşaat faaliyeti artık gerekli ölçek ve donanıma sahip firmaların faaliyeti olmalıdır."