Ankara Sanayi Odası (ASO) Yönetim Kurulu Başkanı Seyit Ardıç, “Asgari kurumlar vergisi eğer bu haliyle yasalaşırsa kurum kazancının indirim ve istisnalar düşülmeden önceki tutarı üzerinden hesaplanacak. Buna göre şirketlerin istisnalarına bakılmadan ciroları oranında asgari vergi ödeyecek olması, yüksek faiz ve karlıklıların düşük olduğu bir ortamda reel sektörü zorlayacaktır” dedi.
ASO haziran ayı Meclis Toplantısı, Zafer Çağlayan Meclis Toplantı Salonu’nda gerçekleştirildi. Toplantıda konuşan ASO Yönetim Kurulu Başkanı Seyit Ardıç, Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu 2023 Araştırması’nda ASO üyesi firmaların sayısının 39’dan 45’e yükselmesinin gururunu yaşadıklarını ifade etti. Ankara’nın listede bir sıra daha yükseldiğini belirten Ardıç, İstanbul’un ardından en çok firması yer alan ikinci şehir olduklarını aktardı. Listedeki Ankara firmalarının üretimden satışa brüt katma değer ve ihracat paylarını da belirgin şekilde arttırdığına dikkati çeken Ardıç, Ankaralı sanayicilerin bu başarısından büyük gurur duyduğunu belirtti.
Yılın ilk yarısını geride bıraktıklarını hatırlatan Ardıç, ekonomideki mevcut beklentilerin risk algısını halen devam ettirdiğini, uygulanan sıkı politikaların ekonominin soğumasına yönelik süreci başlattığını ifade etti. Son dönemdeki sıkılaştırma eğilimlerine rağmen sanayi sektörünün yukarı yönlü bir ivmeyle devam ettiğini aktaran Ardıç, buna rağmen son iki ayda rakamların, sektörün daraldığını belirterek, “Reel kesim güven endeksi haziranda 100,5 seviyesine gerilerken, imalat PMI endeksi 48,4 seviyesine düşerek, 2 ay üst üste eşik değer olan 50’nin altında gerçekleşmiştir. Endekste, yeni sipariş miktarında ve ihracatta yavaşlama belirleyici oldu” ifadesini kullandı. En çok daralma yaşanan sektörler
Sanayi üretimine de değinen Ardıç, “Nisan ayında yıllık bazda yüzde 0,7, aylık bazda yüzde 4,9, önceki çeyrek ortalamasına göre de yüzde 4,2 geriledi. Aylık bazda sanayi üretiminde 12 alt sektörün tamamında daralma görüldü. En yüksek daralma gösteren sektörler; yüzde 33,8 ile yüksek teknoloji, yüzde 11,4 ile sermaye malı ve yüzde 5,3 ile de imalat sanayii oldu” diye konuştu. “Yılın ilk çeyreğinde yüzde 5,7 büyüme oranına ulaştık”
Mevsimsel düzeltilmiş aylık verilerin de sanayi sektöründe yavaşlamaya işaret ettiğini söyleyen Ardıç, maliyet kaynaklı gelişmelerin üretim kapasitesini ciddi anlamda azalttığının altını çizerek, şunları kaydetti:
“Diğer taraftan ithalattaki daralma ve ihracattaki sınırlı artış imalat sanayiinde üretimde yavaşlamaya işaret ediyor. Yılın ilk çeyreğinde iç tüketim ve inşaat sektörünün etkisiyle yüzde 5,7 büyüme oranına ulaştık. Ancak sanayi tarafında aynı performansı göremedik. Sıkılaştırıcı politika uygulamalarının etkisi ilk çeyrekte henüz tam olarak hissedilmedi.” “Büyümede lokomotif yüzde 11,1 ile inşaat sektörü”
Büyümenin iç talep ve inşaat sektörü kaynaklı olduğunu dile getiren Ardıç, “Deprem bölgesindeki yeniden yapılanma ve kentsel dönüşüm faaliyetleriyle yılın ilk çeyreğinde büyümede lokomotifin yüzde 11,1 ile inşaat sektörü olduğunu görüyoruz. Bir önceki çeyreğe göre yüzde 2,4 ile G-20 ülkeleri arasında en yüksek büyüme rakamına ulaşan ülke olduk. Ülkemiz kredi genişlemeleri döngüsü nedeniyle geçmiş dönemde potansiyelinin üzerinde büyüdü” ifadelerini kullandı. “15 çeyrektir süren bir büyüme trendini yakaladık”
Krediye dayalı büyümenin tüketimi arttırdığını, bu durumun yüksek cari açığa ve Türk lirasının değer kaybetmesine neden olduğunu anlatan Ardıç, şöyle konuştu:
“Bunun sürdürülebilir bir büyüme modeli olmadığını farklı dönemlerde hep beraber sürekli tecrübe ediyoruz. Büyümenin anlam ifade etmesi için kapsayıcı ve sürdürülebilir olması önemlidir. 15 çeyrektir süren bir büyüme trendini yakaladık. Sağlıklı bir büyüme için tüketimden daha yüksek bir üretim seviyesini sağlamamız gerekiyor. Orta Vadeli Program’da enflasyonla mücadelenin önemli bir ayağının tüketim talebini aşağıya çekmek olduğunu görüyoruz. Fakat orta ve uzun vadede arz-talep dengesini sağlamanın gerçekçi yolu üretimi arttırmaktan geçiyor.” “Hem yüksek faiz hem de düşük karlılık ortamında üretmeye çalışıyoruz”
Ardıç, şu ifadelere yer verdi:
“Maliyetlerine rağmen yüksek enflasyonu düşürebilmek için sıkı para politikasından taviz vermemeliyiz. Yüksek faiz ve finansmana erişimdeki kısıtlar durumu daha da zorlaştırıyor. Mevcut durumda şirketlerin karlılıklarında önemli düşüşler var, hem yüksek faiz hem de düşük karlılık ortamında üretmeye çalışıyoruz. Firmalarımız karlarını azaltarak ayakta kalmaya çalışıyor ancak özellikle düşük karlılıkla faaliyet gösteren ve krediye bağımlı firmalarımızın durumu her geçen gün zorlaşıyor.” “İmalat sanayimizin Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’daki payı Çin’den sadece 5,6 puan düşük seviyede”
Türkiye’nin sanayileşme düzeyinin diğer ülkelere kıyasla iyi sayıldığını söyleyen Ardıç, “İmalat sanayimizin Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’daki payı yüzde 22,1 ile dünyanın fabrikası olarak görülen Çin’den sadece 5,6 puan düşük seviyede. Lakin sanayimizin temel yapısında süregelen sorunlarımız var. Yüksek teknoloji, yenilik ve verimliliğe dayalı bir yapıya bir türlü geçemiyoruz” dedi.
Ardıç, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Aslında hazırlanan politika belgelerinin içerik ve kapsam olarak yeterliliği diğer ülkelerle karşılaştırıldığında üst düzeydedir. Plan, program ve bütçe bağlantısı güçlüdür. Ancak bu politikaların uygulama boyutunda son derece önemli eksiklikler ve iyileştirilmesi gerekli alanlar bulunmaktadır. Uygulayıcı bakanlıkların kurumsal kapasitesi, yetenek seti, liyakat gibi hususların eksikliği, politika öncelikledirilmesinin tam olarak yapılamamasına, program ve projelerin etkin olarak tasarlanmamasına ve etkili sonuçlar alınmamasına neden olmaktadır.” “Verimlilik, inovasyon ve ikiz dönüşüm konularında eksik kaldık”
Türkiye’deki eko-sistem yaklaşımına da dikkati çeken Ardıç, “Bir ülkede yetkin bir kamu ve üniversite olmadan Türk sanayisinin beklenen yere gelmesi mümkün değildir. Bir de öz eleştiri yapmamız gerekiyor. Biz sanayi politikalarını hep teşvik olarak algıladık. Orta ve uzun vadeli bir perspektif ortaya koymakta zorlandık. Günlük yaklaşımlarla salt fiyat rekabetine odaklandık; verimlilik, inovasyon ve ikiz dönüşüm konularında eksik kaldık” ifadelerini kullandı. “Kilogram başına ihracat 1,48 dolara geriledi”
Söz konusu sürece katkı sağlamasını bekledikleri bir takım tespitleri de paylaşan Ardıç, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Yüksek teknolojili sektörlerde faaliyet gösteren KOBİ ve Büyük İşletmelerin toplam işletmeler içindeki oranı son 10 yılda artmasına rağmen bu işletmelerin ihracat içindeki oranı ise düşmüştür. Diğer ilginç bir veri ise kilogram başına ihracat 2013 yılında 1,54 dolar iken 2023 yılında bu oran 1,48 dolara gerilemiştir. Sanayicimizin rekabet gücünü artıran inovasyon, ürün kalitesi, yeni pazarlar oluşturulması ve ikiz dönüşümün hızlandırılması gibi kilit faktörler iyileştirilmedikçe, bu oranı yükseltmemiz mümkün değildir.”
KOBİ’lerin son 10 yılda katma değerlerindeki değişime ilişkin görüşlerini paylaşan Ardıç, şu ifadelere yer verdi:
“TÜİK Girişimci İstatistiklerine baktığımızda KOBİ’lerimizin katma değerlerinde önemli bir düşüş olduğunu görüyoruz. 2013 yılında 100 olan KOBİ’lerimizin katma değer endeksi, 2022 yılında 84’e gerilemiştir. Diğer bir deyişle bu KOBİ’lerimizin firma başına katma değeri 90 bin dolardan 75 bin dolara düşmüştür. Aynı dönemde büyük işletmelerimize baktığımızda firma başı katma değer endeksi 100’den 116’ya çıkmıştır. Büyük işletmelerin firma başına katma değeri 10 yılda 20,7 milyon dolardan 24 milyon dolara ulaşmıştır. Bu da göstermektedir ki büyük işletmeler yenilik, Ar-Ge ve verimlilik konularına daha fazla zaman ve kaynak aktarmaktadır. Ancak bu rakamlar bile birçok OECD ülkesinin gerisinde kalmaktadır. Bu dönemin olumlu gelişmesi ise büyük firma sayısında yüzde 59 artış olması, yaklaşık bin 575 KOBİ’mizin işlerini büyüterek büyük firma düzeyine yükselmesidir. Olumlu gibi görünmesine rağmen 10 yıllık süreçte KOBİ’lerimizin sadece binde 3’ünü büyük işletme yapabilmişiz.” “Kazançlar vergilendirilirken akıllıca davranılmalı”
Kamuoyunun gündeminde yer alan vergileme mevzuatındaki çalışmalara değinen Ardıç, “Bu aşamada vergilendirmede adaletin sağlanması çok önemli. Ama sürdürülebilir kalkınma için gerekli olan sermayenin zaten kıt olduğu bir ekonomide bu kazançları vergilendirirken akılcı davranılması gerektiğini hatırlatmak isterim” dedi.
Hazine ve Maliye Bakanlığının asgari kurumlar vergisi uygulaması adı altında yaptığı bir takım çalışmalardan haberdar olduklarını kaydeden Ardıç, “Yurtiçine yönelik asgari kurumlar vergisi uygulaması; cironun yüzde 2’si kadar matrahın yüzde 25’i vergi; yani cironun binde 5’i veya indirim ve istisnalar düşülmeden oluşan matrahın yüzde 10’u. Çalışmaları devam eden uygulamanın yürürlüğe konulması durumunda mükellef kurumun hesaplamış olduğu üç ayrı kurumlar vergisinden en yüksek olan beyan edilerek ödenmek durumunda kalınacaktır” diye konuştu. “Asgari kurumlar vergisi bu haliyle yasalaşırsa reel sektörü zorlayacaktır”
Ardıç, “Asgari kurumlar vergisi eğer bu haliyle yasalaşırsa kurum kazancının indirim ve istisnalar düşülmeden önceki tutarı üzerinden hesaplanacak. Buna göre şirketlerin istisnalarına bakılmadan ciroları oranında asgari vergi ödeyecek olması yüksek faiz ve karlıklıların düşük olduğu bir ortamda reel sektörü zorlayacaktır” ifadelerini kullandı.