MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu. Bahçeli'nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Bugüne kadar ne zaferlerle şımardık ne de yenilgiyle şaşkınlığa kapıldık. Merhum Cemil Meriç'in, 'Hiçbir zafer umulanı getirmez, hiçbir bozgun mutlak değildir' sözünü ise hafıza kayıtlarımıza nakşettik. Geçmişini bilmeyen bir insanın, kendini tanımayan bir toplumun, mazisine sırt dönmüş bir milletin kurumuş dal parçası gibi olduğunu gayet iyi biliyoruz.
Biz, siyaseti yaptık mı adam gibi yaparız, şevkle yaparız, omuz omuza yaparız. Her birimiz bayrak olur, vatan olur, birbirimizin kefili ve can beraberi oluruz. Dava arkadaşlarında kader de keder de paylaşılır. Kefen de paylaşılır.
Bir kararın sonrasını düşünmek, dikkatli planlamalar yapmak, stratejik bakabilme yeteneğine işarettir. Ezbere dayalı anlayış, tabuların tesiri, aklın durması, zekanın körelmesi, analitik kavrayışın zedelenmesidir.
Statükocu bir yapı stratejik bir düğümdür. Mutlaka çözülmesi lazımdır.
Kılıçdaroğlu ve diğerleri, bakın Mehmet Akif ne diyor: Aslını gizleyemez insan giydiği kaftanlarla / Bilmez ama kendini kandırır söylediği yalanlarla.
İYİ PARTİ'YE GÖNDERME: SADECE TANTANA
81 ilde aday çıkarma iddiaları sadece tantanadır. Tarih bunları bir gün mutlaka yazacaktır. Şayet bir millet, bir dava ilk zorlukta hakkından vazgeçmiş olsaydı tarih diye bir şey asla olmazdı. Biz, arkamıza değil, önümüze bakıyoruz. Yanlış ve yalan davaları parlatmaya niyetlenenler beyhude yere oyalanan, kendilerini ve yakın çevrelerini kandıran karanlıklardır. Asıl parlayan, Türk-İslam ufkuna ışıklar salan hak davasıdır, millet davasıdır. Nihayet, bizim davamızdır. Davamız, asla karanlıkta kalmayacak; aldatanları, satanları, kaçanları, korkakları ezip geçecektir.
Mahşeri vicdana mıh gibi çakılan yaşanmış bir hadiseyi ve bu hadisenin göğüs kabartan muhterem şahsiyetlerini sizlerle paylaşmak istiyorum. 1972 yılında bir gazeteci bazı siyasetçi ve iş adamlarıyla birlikte İsrail'e gider. 90'ına varan bir adam gazetecinin dikkatini çeker. Bu kartal bakışlı adamın üzerinde her tarafı yamalı bir asker üniforması vardır. Gazeteci selam verip, söz konusu şahsın hatrını ve kim olduğunu sorar. İhtiyar da olsa gönlü görev ve vatan aşkıyla ilk günkü gibi dolu elleri öpülesi vatan evladı şunu der: Onbaşı Hasan. Ben Iğdırlı Onbaşı Hasan'ım. Bizim bölük Cihan Harbi'nde İngiliz'e saldırdı. Canım ordu kanalda yenildi. Artık geri çekilmek elzemdi. Ecdad yadigarı topraklar bir bir elden geliyordu. İngiliz, sonra Kudüs'ü işgal etti. Biz de artçı bölük olarak Kudüs'te bırakıldık. Bölük Komutanı Yüzbaşı İstanbul'a çağrılır. Ordu terhis edilir. Yüzbaşı geride kalan askerlere memleketlerine dönebileceklerini ancak kendisini dinleyecek olurlarsa tek isteği olduğunu söyler: Kudüs bize Sultan Selim Han Hazretleri'nin yadigarıdır. Siz burada nöbetinizi sürdürün. Sonra halk Osmanlı da gitti bundan sonra halimiz nice olur demesin. Efendimizin ilk kıblesini Osmanlı da terk ederse gavura bayramdır. Bu bölüğün neferleri Kudüs'e konuşlanır. Yıllar içinde bir bir vefat ederler. Geride sadece Hasan Onbaşı kalır. Hasan Onbaşı gazeteciye şunları söyler: Anadolu'ya vardığında yolun Tokat sancağına düşerse Mescid-i Aksa'ya beni nöbetçi bırakan Mustafa Ağama git ve de ki Kudüs'ü bekleyen Iğdırlı Hasan o günden bu yana bıraktığın yerde nöbetinin başındadır. Nöbetini terk etmedi, hayır dualarınızı beklemektedir. Bu kahraman, Mescid-i Aksa'yı bekleyen Hasan Onbaşı, 1982'de hayata gözlerini yummuştur."KUDÜS NÖBETİ BUGÜN MANEN BİZDEDİR"
O hayata gözlerini yumsa da kapalı gözlerini açmayı bilmiştir. Bugün de nöbet manen bizdedir. İşte Kudüs bizim için budur. Mescid-i Aksa'ya bakışımız aynısıyla böyledir. Kudüs İslam'dır, aynı zamanda Türklüğün izlerini taşımaktadır. Düştü demekle düşmez. Sanmasınlar sadece Kudüs, Gazze İslam'dır. Buraların dağı, taşı, kurdu, havası, toprağı İslam'dır ve koruyucusu Allah'tır.
Kıyamet günü senaryoları tedavüle sokulmuştur. Zalimler kudurmuştur. Savaş suçu kabul edilen beyaz fosfor bombası kullanıldığına ilişkin kanıtlar bir bir ortaya dökülmüştür. Gazze'de kundaktaki bebeler, kadınlar, yaşlılar; tüm sivil ve masumlar bombaların hedefidir. Bebeklerin ağzında emzik değil yara izi, süt değil kan lekesi vardır.
"AVRUPA'NIN GÖSTERİLERİ YASAKLAMASI UTANÇ DUYULACAK BİR İLKELLİK"
Cinayete ses çıkarmayan, caninin suç ortağıdır. İsrail hunhar saldırılarına hız kesmeden devam etmektedir. Adeta toplama kampına dönen Gazze'de dökülen kanlardan, yıkılan binalardan ve gasp edilen haklardan başka bir şey neredeyse kalmamıştır. Ne hazin bir gerçektir ki insanlığın gözü önünde toplu katliam yapılmaktadır. Sözde medeni ülkeler sırayla İsrail'in arkasında toplanmıştır. İnsan hakları savunucularına soruyorum: Alayınız neredesiniz? Avrupa ülkelerinin Filistin lehine yapılan gösterileri yasaklaması utanç duyulacak bir ilkellik değil midir?
Hür ve uygar dünyanın iki yüzlü demokratları, mayası karmakarışık olan özgürlük şakşakçıları nereye sindiniz, nereye gittiniz? Ne zaman Gazze'deki bebeklerin kefenlendiğini göreceksiniz?
Gazzeli masumlar aç ve açıktadır. Üstelik yüz binlerce Gazzeli kuzeyden güneye sürülmektedir.
"TÜRKİYE'NİN TATBİKAT KARARI ÇOK GÜÇLÜ BİR MESAJ"
(ABD Dışişleri Bakanı Blinken'in, 'İsrail'e Yahudi olarak geldim' sözü) Peki Müslüman Türk milleti oraya giderse olacakları hesap eden bir akıl, mantık ve izan sahibi acaba karşımıza çıkacak mıdır? Gazze'ye insani yardımların önü kesilmemelidir. Refah Sınır Kapısı ile Gazzelilere el uzatılmalıdır. Türkiye, tarihi ve vicdani sorumluluğuyla üç uçak dolusu yardımı göndermiştir.
İsrail, saldırılara derhal son verilmelidir. İki devletli çözüm mutlaka oluşturulmalıdır. 18 Ekim 2023 tarihinde toplanacak İslam İşbirliği Teşkilatı top çevirmekten çok daha fazlasını yapacak kararlılık içinde olmalıdır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın akılcı, ahlaklı ve aktif diplomasisi desteklenmelidir. Ayrıca ABD'nin Doğu Akdeniz'e uçak gemisi sevk edilmesi sorumsuzluktur. Buna misilleme olarak Türkiye'nin tatbikat kararı alması doğru ve cesur bir tavırdır. Tatbikat, meydanın boş olmadığına dair çok güçlü bir mesajdır.
Filistinli kardeşlerimiz yalnız değildir, çaresiz değildir. Türk milleti, desteği ve dualarıyla yanındadır.
"KILIÇDAROĞLU'NUN SORULARINI CİDDİYE ALMADIM"
CHP Genel Başkanı sorduğu soruların isabetinden çok laf olsun torba dolsun derdindedir. Geçen haftaki grup toplantısında bize sorular yöneltmiş. Pek ciddiye almadım, sorular pek iyi hazırlanmamış. Hepsi baştan savma. Sayın Kılıçdaroğlu onu bırak, Irak-Suriye tezkeresine ne diyeceksin onu söyle. Türkiye'nin milli güvenliğine yönelik ayrılıkçı hareketlere destek misin, değil misin? Söyle de duyalım. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin gerektiği takdirde sınır ötesi harekat ve müdahale için yabancı ülkelere gönderilmesine destek misin, değil misin?
ANAYASA MAHKEMESİNE KAPATMA DAVASI TEPKİSİ
Geçen hafta YSP isimli bölücü yapının dördüncü büyük kongresi yapıldı. Bu terör gösterisinin yapıldığı salonda İstiklal Marşı okunmadı, Türk Bayrağı asılmadı. Bebek katilinin posteri sahneye taşındı. Ne Kılıçdaroğlu'ndan ne de diğer kaprisli, kafaları gidip gelen ortaklarından hiç ses çıkmadı. Devlete çürümüş diyen Kılıçdaroğlu, asıl çürümüşlerin nedense üzerini örtüyor.
Anayasa Mahkemesi ne yapmaktadır? 2021 yılından beri HDP'nin kapatılmasına dair iddianameye ne hakla, kimlere şirin görünmek için sümen altı bekletmektedir? Bölücülüğün siyaset ayağını kırmak için daha hangi belge ve delillerin olmasına ihtiyaç vardır? Yarın Mahkeme-i Kübra'da Anayasa Mahkemesinden de davacı olacağımızı cümle aleme ilan ediyorum. Anayasa Mahkemesi Başkanı ve üyeleri direkt size soruyorum: Olan biten rezaletleri ne zaman görmeyi aklınızdan geçiriyorsunuz? Anayasa Mahkemesinin Kandil'le köprü kurması, teröristleri arkalaması hukuk onuruyla, demokrasiyle kesinlikle bağdaşmayacaktır. HDP ve devamında kurulan hangi parti varsa derhal kapatılmalı, bir daha da bölücü bir organizasyona ruhsat verilmemelidir."