Gündem

Bu fotoğrafın hikayesini anlattı: 101’inci saatte kurtardı, nikah şahidi olacak

Kafasından duman çıkan görüntülerle Türkiye'nin konuştuğu Mustafa Aydın, enkazdan 101 saat sonra kurtardığı Hikmet'in nikah şahidi olacağını söyledi.

Bu fotoğrafın hikayesini anlattı: 101’inci saatte kurtardı, nikah şahidi olacak
27-02-2023 13:04

Afetin ardından arama kurtarma çalışmaları sırasında sosyal medyada paylaşılan görüntüleriyle meşhur oldu. Kendisinden “Kafasından duman çıkan adam” olarak bahsedildi. Ancak o “Ben vatandaş Mustafa’yım” diyor.

Mustafa Aydın… İstanbul’da yaşayan bir reklamcı. 1999 depremi de dahil olmak üzere 3 depremde arama kurtarma faaliyetlerine katıldı. Hatay’da Hikmet’i kurtarmaya çalıştığı sırada görüntüleri kameraya yansıdı. İki kez hipotermiye girdi, kulağı koptu. 27 dikişle tutturuldu, gözü enfeksiyon kaptı, vücudunda ise sayısız yara ve ödemler…

Mustafa Aydın, Hatay’a ilk gün giden arama kurtarma ekiplerindeydi. İlk 18 saatte 7 canı kurtardılar. 101. saatte Hikmet’le kurduğu bağı hayatı boyunca unutmayacağını söyledi. Mustafa Aydın, “Buharlı Baba”nın hikayesini Aydınlık gazetesinden Kaan Arslan'a anlattı.

CAN KURTARMA SIRASI

Arama kurtarma çalışmalarına ne zaman, nasıl karar verdiniz?

Depremin ilk saatlerinden itibaren ne yapmalıyım diye düşünüyordum. Türkiye İşçi Partisi Hatay'a yardım için gidiyor diye bir dostumuz paylaşmıştı. TİP üyesi değilim ama gidebilmek için oradaki irtibat numarasını aradım. "Ben AFAD gönüllüsüyüm, Hatay'a gitmek istiyorum." dedim. Sabah 8.30-9.00 civarıydı.

Hatay’ın Defne ilçesinin Armutlu mahallesine varınca otobüsü boşalttığımız esnada 19-20 yaşlarında bir kız çocuğu geldi. ‘Babamın sesini duyuyoruz. Ama ulaşamıyoruz. Binanın altında kaldı.’ dedi. Hemen bulduğumuz birkaç basit el aletiyle ilk vakaya koştuk. İkinci gün, saat 16.30 civarıydı. Yaklaşık 4 saat uğraştıktan sonra akşam 20.00 gibi ilk deliği açmıştık. Yeri gerçekten de çok zordu ama Adnan amcayı çıkarttık.

Ondan sonra ardı ardına ihbarlar gelmeye başladı. İlk dört vakayı aramadık bile. Bizi bekliyorlardı, can kurtarma sırası vardı.

'PARA DEĞİL CAN'

Dördüncü vakayı kurtarırken ilginç bir şey yaşadık. Bir binanın beşinci katında oturan bir kadın geldi. "Evimde 400 bin avro para var. Çıkartın, 100 bin avrosunu size vereyim" dedi. "Sen çık al ablacığım" dedim. "Merdivenler yok" dedi. Çünkü apartmanda bütün merdiven boşluğu akordeon gibi zemine inmişti. Kocaman bir baca boşluğu gibiydi. O sırada bizi bekleyen bir delikanlı vardı. Ablası ve 2,5 aylık yeğenini çıkarmamızı bekliyordu.

Siz hangisini tercih edersiniz? 100 bin avroyu ben yan yana görmedim hayatım boyunca. Bütün borçlarımı kapatır. "Ablacığım, biz bunun için gelmedik buraya. Sen git. Başka birilerini bul." dedim, devam ettik.

Mersin'den, Antalya'dan insanlar gelmeye başladı. "Biz ne yapabiliriz?" diye soruyorlardı. İşi kimlerin bildiğini sorduk. Enkazdaki insan nasıl çıkartılır, tarif ettik. Molozu nasıl boşaltacaklarını anlattık.

Enkazın olduğu binayı bilen bir kişinin orada olması, insanların yaşama ihtimalini çok artırıyor, işi çok basite indiriyordu.

‘1999 DEPREMİNDE DE VARDIM’

Anlatımınızdan arama kurtarma konusunda bilgili olduğunuz anlaşılıyor...

99 depremi, 2011 Van depremi, yakın zamandaki depremlere katıldım. Biraz da enkazın oluşum şeklinden biliyoruz. Artık kestirebiliyoruz. Bina sola kademeli yattıysa işte içerideki odanın duvarı içeriye patlayacak. Koridorun duvarı koridoru kapatacak. Çapraz yıkılma, kademeli yıkılma, ters-düz yıkılma, geçmeli yıkım, tabya mı oturmuş… Az çok yapıları anlayan birisi bunu kestirebiliyor.

MEŞHUR GÖRÜNTÜNÜN PERDE ARKASI

Sizi sosyal medyada paylaşılan video ile tanıdık. O anları anlatabilir misiniz?

Antakya’nın girişindeki 600 Konutlar’dan gelen ihbara gittik. Üçüncü gündü. Binadan ses geldiğini söylediler. Yıkıma hazırlanan bir binaydı. Binanın arka tarafını dolaştım. Merdivenler çöktüğü için üçüncü katla dördüncü kat arasındaki boşluktan bodrum kata kadar çukur oluşmuştu. İnisiyatif aldım. İçeriye girdim. Üzerimde sadece baret, eldiven, bir de çekiç vardı.

Birinin tırnaklarını taşa sürtme sesini duydum. "Sesimi duyan var mı?" diye seslendim. Bir ses, "Buradayım abi." dedi. Sonra hemen o boşluktan dışarıya çıktım. Binanın ön tarafına geçip kepçeye durmasını söyledim. Hemen ekipler gelmeye başladı. İHH, itfaiyeciler geldi.

'YANIMDAN AYRILMA'

Hikmet’i kurtarmamız 11,5 saat sürdü. Müthiş bir koordinasyon vardı. 14 metre tünel kazdık. O ikonikleşen duman çıkma görüntüsü de Hikmet’i kurtarma çalışmasının 10. saatindeydi.

Hikmet halüsinasyon evresindeydi. Ne konuştuğunu, ne söylediğini, ne yaşadığını kestiremiyordu. Bir hayalin içinde yaşıyordu ve biz o hayali yıkmadan onunla sohbet ettik, tepkilerini tarttık. Uyutmamaya çalıştık. "Abi senin sesini duymayınca uykum geliyor. Lütfen sen ayrılma. Diğer sesleri tanımadığım için uyuyorum." dedi.

Ben de "Tamam Hikmet. Seni terk etmeyeceğim. Buradan ayrılmayacağım." deyip tünelde kendime de bir tahliye boşluğu oluşturdum, oradan Hikmet’le konuştum. En zoru son 2,5 saatlik dilimdi. Hikmet benden uzundu. Arkadan ayaklarına devrilen büyük bir moloz kütlesi vardı. Sağ kolu, omzundan yukarıya doğru kulağının arkasında kalmış vaziyette sıkışmış. Kafası da bir sehpanın arasında kalmış. Kıpırdayamaz bir vaziyetteydi. Doğru pozisyonda çıkarmamız gerekiyordu. Her yer molozdu. Hikmet'in yanından ilerleyip ayaklarının yanındaki bütün molozu kendi üzerimden arkama doğru attım. O sırada vücut ısılarımız birleşti, kalplerimiz ortak atmaya başladı. Nabız yükseldi, tansiyon düşüyor. İçerideki oksijen bitiyor. Daracık bir koridordasınız.

Hikmet ile Mustafa Aydın, hastanede de görüştü.

İçeride benim dışımda hiç kimse yarım saatten fazla çalışmıyordu. Çünkü efor, psikoloji, fiziki durum, sağlık, çevre kontrolü, dikkat...  Bunların hepsini yönetmeniz lazım. Dalgınlıkla fazladan çalışıp enerjisi olmayan bir kişi hiltiyi kaydırıp karşıdaki kişiye vursa ölümcül bir hasara sebep olabilir.

Hikmet’i çıkarma planını yapmıştım. Ortalama 50 santime 40 santimlik bir tünel açmıştık. Daha büyük tünel açmak riskli olabiliyor, çökebiliyor. Daha büyük tünel açıyorsanız kazık kestik veya fore kazık, domuz bağı vb. atmanız lazım. O kadar vakit kalmıyor. Özellikle bu kadar zor uzun mesafeli kazılarda binanın kendi yapısındaki formları bozmadan yapmamız gerekiyor.

Kurtarma için tünele yeniden girmeden önce ağzımı çalkaladım, rahat nefes alabilmek için. O sırada değerli bir gazeteci abimiz o meşhur videoyu almış. (Vücut ısısı ve dışarıdaki soğukla birlikte) Kafamdan dumanlar çıkıyordu.

‘BANA SÖZ VER’

Hikmet, 101 saat o enkazın altında kalmıştı. Hikmet’i güvenli bir şekilde vücuduma sarıp, altına girip sürüklenerek çıkartacaktım. O da "Abi ben de sana sarılmak istiyorum. Sen beni sarıp çıkartıyorsun." dedi. Önce sağlık ekiplerinin kontrol etmesi gerektiğini söyledim. "O zaman söz ver bana abi. Evine gitmeden bana sarılacaksın." dedi. "Söz, sarılacağım." dedim. Hikmet’e alttan sarıldım, ayaklarımla iterek tünelden çıktık. Ben kendi vücudumun üzerinden indirdim Hikmet'i sedyeye.

‘GURURLA İZLEDİM’

Ambulansa götürdüler. Oturdum bir köşeye. Ekiplerin onu elden ele ambulansa götürmesini gururla izledim. Herkesin elinin ona dokunması bir sembolik tören gibiydi. Tekbir nidaları da vardı, alkışlayanlar da vardı. Herkes kendi kutlama biçimiyle kutladı. Kimse kimseye niye alkışlıyorsun, niye tekbir getiriyorsun demedi.

Bir gün sonra akrabasından nereye götürüldüğünü öğrendim. İstanbul Bağcılar Devlet Hastanesine getirilmiş. İstanbul’a döndüğümde çocuklarımı bile görmeden hemen onu görmeye gittim. Birbirimize sarıldık. Şimdi tedavisi devam ediyor ama sağlığı çok iyi.

Bana "Bir gün yuva kurarsam nikah şahidin olur musun abi" dedi. Ben de "O yuvayı ellerimle kurarım" dedim. Biz artık aile olduk.

‘ORADAKİ HERKES KAHRAMANDI’

Bu görüntüler yayılınca sizden kahraman olarak bahsedildi. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?

Ben ikonikleşen bu görüntüyle ön plana çıkarıldım. Ama ben yapmadım ki. O enkaz sahasında, arama kurtarmada kim varsa herkes yüreğini ortaya koydu. Oradaki herkes kahramanı. Kenarda güvenliği sağlayan asker de kahraman, o yayını servis edip Türk toplumunun yüreğine ferah su serpen basın organları da, bizi sahrada aç bırakmayan aşçı abla da kahraman.

Belki 120 kişiyi kurtarıp ortalıkta görünmeyenler de var. "Hatay benim şahsi meselemdir" deyip hasta yatağından kalkıp Hatay meselene kendisini adayanlardır kahraman. Köroğlu, Dadaloğlu, Timur, Alparslan, Orhan Gazi, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni, kahramanlar bunlar. Biz neyiz? Öyle bir haddim, hududum yok benim. Ben 40 yaşında iki çocuk babası, sade bir vatandaşım. Vatandaş Mustafa, kardeş Mustafa, köstebek Mustafa. Orada köstebek lakabını da takmışlardı. Sonra ‘Buharlı Baba’ olduk.”

Hatay'da, deprem sonrası bir enkazda çalışırken baretini çıkardığı anda başından çıkan buhar görüntüsü ile sembolleşen arama kurtarma gönüllüsü Mustafa Aydın, başka bir yıkıntıda yaralanmasına rağmen depremzedelere yardım etmeyi sürdürdü.

‘GÜN EKSİKLERİ KONUŞMA GÜNÜ DEĞİL’

Afetin ardından büyük bir seferberlik ve dayanışma oluştu. Ancak bir taraftan da bunun karşısında yer alan kesim vardı. Bunun size yansıması nasıl oldu?

Her milletten insan geldi. Görülmemiş bir doğa olayı bu. Karasal depremlerin ölçülmeye başladığından beri en büyüğü olmuş. Bununla ilgili birçok spekülasyon yapıldı. Şunlar, şu birimler aksadı, şunlar yapılmadı, bunlar geldi, bunlar gitti… Mesele bu değil ki. Kimin geldiğinin hiçbir önemi yok. Kimin geç kaldığının da önemi yok. Kim oradaysa onun önemi var. Görüşünüz, ideolojiniz, akıl, fikir sağlığınız yerindeyse, ne olursa olsun gün bunu konuşma, teraziye alma veya yaralanan bir insana yarasından vurma günü değil. Bizim ecdadımızın huyu değil. Olimpiyatlarda milli güreşçimiz bu yüzden ikinci oldu. Rakibi yaralanmıştı ayağından. Katmandu'daydı galiba. Oraya iki kere daha vursa dünya birincisi olacaktı. Ama rakibinizin zayıf yerine vurmak bizim ecdadımızda yoktur.

Neden devleti devlet yapan, milleti millet yapan, halkı halk yapan değerlerin zayıf noktalarına vurup da buradan prim kazanalım ki? Yarın hep birlikte eylem yapalım. CİMER'e yazalım. Şu birimleriniz aksadı diyelim. Ama böyle bir durumda "Cumhurbaşkanı görevini yapmadı", "devlet görevini yapmadı" veya başka "birimler, kurumlar, kuruluşlar görevini yapmadı" demek kimseye fayda sağlamaz.

‘O ZAMAN O KURUMU SEN TEMSİL ET’

Hangi fikir, hangi ideolojide olursanız olun. Sen mi oradasın? Sen temsil et olmayan kurumu. Ben geldim şu yoktu değil. Sen geldiysen artık o, sen oldun.  Sosyalizmin bile temelinde milliyetçilik var. Milliyetçi olmayan bir insan sosyalist olamaz. Benim kanaatim bu. Aynı şekilde sosyalist birini, komşusunu hiç düşünmeyen insan da milliyetçi olamaz.

Yönetimi, iktidarı beğenmiyor musun? Git sandıkta inandığına oy ver. Ama yaralanmış bir millete yarasından vurma. Bu kahpeliktir.

'MİLLETİN BİRLİĞİNİ BOZACAK MALZEME VERMEM'

"Hatay'dayken İtalyan TV24 kanalı geldi, benimle röportaj yapmak istedi. 10 soru sormak istediklerini, finansal yönden destek de sağlayabileceklerini söylediler. 'İki büyük cihan harbinde gelip, bu Hatay'dan başlayıp, bütün güneyimizi işgal eden bir millete güvenmiyorum, onun basınına da güvenmiyorum. Şu an milletin birliğini, bütünlüğü bozacak bir malzeme veremem' dedim. Şu bir gerçek. Devlet yoksa millet de yoktur. En azından afetzedelerin beklediği bir devlet var."

'KULAĞI KOPTU DURMADI'

Kulağınızda çok sayıda dikiş var. Nasıl yara aldınız?

Çalışmalar sürerken molozların içindeki inşaat demirlerinden birine takılıp sol kulağımın üzerine düştüm. Kulağım tam kopmadı ama incecik deri tutuyordu. Hastaneye götürdüler. 27 dikiş atıldı. Sahaya döndüm. "Ne yapabilirim" dedim. Dur durak yok. Gelen yardımları dağıtan ekibe dahil oldum. Köy köy yardım götürdük.

Almanya'dan büyük bir Türk grubunu temsilen iki arkadaş geldi. Sosyal medya üzerinden ortak tanıdıklarımız vasıtası ile ulaşarak Hatay’a geldiler. İsimleri Ertuğrul ve Volkan’dı. Bize bir ihtiyacımızın olup olmadığını sordu. Ben orada 7 kilo verdim iki haftada. Diğer herkes de aynı durumdaydı. "Buradaki arkadaşlar iki haftadır protein alamadılar. Et tüketemiyoruz, kaslarımız eridi. Buradaki arkadaşların protein alması lazım." dedim. Onlar da şehir merkezinde bir kebapçı bulmuşlar, kavurma yaptırmışlar. Aynı zamanda Kandil günüydü, böyle hassas, mukaddes bir günde 3 bin kişiye kavurma dağıttık.

KONTEYNER GÖTÜRECEK

İstanbul’a dönünce biri ulaştı bana. Adam geldi, prefabrik konteyner yaptığını söyledi. Normalde bir tır iki konteyner götürebiliyor. Bunlar katlanabildikleri için bir tır 12 tane alabiliyor. İki tırla 24 konteyner verecek. Ben de bunları götürmek için yeniden Hatay’a gideceğim.  Prefabrik konteyner fikri çok mantıklı geldi. Şimdi 25 köye ulaştırmaya çalışıyoruz. Duş ve tuvalet kabinleri de alındı. On altı köy için konteyner alındı.

'DEVLET YOK' BOZGUNCULUĞUNA YANIT

Mustafa Aydın, Sabah'a verdiği röportajda, "devlet yok" diyenlere tepki gösterdi. Aydın, "Ben gittiğimde asker oradaydı. Ama neydi en yakın askeri birlik oraya müdahale etmişti. 'Devlet yoktu' ikinci gün Rönesans Yapı'nın sahibi kaçmaya çalışırken tak diye yakalandı. Beni Mustafa Aydın yapan devletin verdiği eğitim. Devletin verdiği özgürlük, hürriyet, hak yaşama, bağımsızlık ve bu vatanın halâ üstünde bayrağın dalgalanmasına sebep olan devlet."

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER