Ankara Bilkent Şehir Hastanesi'nde Kulak Burun Boğaz (KBB) alanında Uzman Doktor olarak görev yapan Fatma Cemre Sazak Kundi merkez üssü Kahramanmaraş olan ve 11 ili etkileyen yıkıcı depremlerin ardından gönüllü olarak gittiği deprem bölgesinde yaşadıklarını ve depremin acı tablosunu İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine anlattı.
“Bazı asistan arkadaşlarımız üstündeki ameliyathane kıyafetleriyle hiçbir şey almadan gelmek zorunda kaldı”
Sabah uyandıklarında deprem haberini aldıklarını ve hemen hastaneye gelerek organize olmaya çalıştıklarını ayrıca gönüllü olarak deprem bölgesine gitmek istediklerini belirten Kundi, ”Sabah uyandığımızda deprem haberini aldık ve hastaneye geldik. Deprem bölgesine gönüllü olarak gitmek istediğimizi idari sorumlumuza bildirdik. Hastanemizde bu taleplerin toplandığını öğrendik. Bu süreç işlerken biz sürekli nasıl yapabiliriz, gidebilir miyiz, kendimiz gitsek olur mu diye düşündük. O gün ameliyat günümüzdü. Randevulu hastalarımızın ameliyatlarını yapıyorduk. İhtiyaca göre parça parça gönüllülerin yollanacağını öğrendik. O süre içerisinde bir yerlerden haber almaya çalıştık. Bir şekilde kendimiz gitsek yollar ne durumda bilmiyoruz. Bir yandan da buraya hasta gelirde bize ihtiyaç olur mu düşüncesiyle geçirdik saatleri. Sonra saat 4 gibi bize haber geldi. Bir gönüllü ekibinin bölgeye gönderileceğini öğrendik. Biz klinik olarak kulak burun boğaz bölümündeki hocamız ve asistanlarımız ile birlikte ameliyathaneden çıktığımız gibi yola çıktık. Bazı asistan arkadaşlarımız üstündeki ameliyathane kıyafetleriyle hiçbir şey almadan yola çıkmak zorunda kaldı. 6 gün kadar kaldık. Arkadaşlarımızın kalın montlarını alarak yola çıktık” diye konuştu.
"Bir an önce birisini enkaz altından çıkarıp bir faydamız olsun diye dakikaları saydık"
Deprem bölgesindeki vatandaşlara yardım etmek için bir an önce yola çıkmak istediklerini belirten Kundi, “Burada kaldığımız her dakika sıkıntı oluşturdu bize. İkinci depremi ameliyat sırasında yaşadık zaten. Saat 4 buçuk gibi hastaneden çıktık ve Adana Havaalanına indik. Bir an önce birisini enkaz altından çıkarıp bir faydamız olsun diye dakikaları saydık. Pazartesi gecesi çok yoğundu. Biz 5-6 saat soğukta ayakta bekledik. Burada soğukta beklemek ayakta beklemek bizim için hiç sıkıntı değildi ama biz burada boşa duruyoruz, geldik ama boşa duruyoruz diye bir panik olduk. sabah dörde karşı bizi Antakya Şehir Hastanesi'ne getirdiler. Ama hastaneye girilemediğini gördük. Önünde UMKE ve AFAD'ın getirdikleriyle gönüllü doktorların olduğu bir çadır merkezi kurulmuştu. Daha sonraki günlerde orası sahra hastanesine çevrildi” ifadelerini kullandı.
“Enkazdan çıkan bebeklerin bezlerini bile değiştirdik”
Psikolojik olarak çok etkileyici bir ortam olduğunu ve çok farklı duyguları aynı anda yaşamak zorunda kaldığını vurgulayan Kundi, “Bir şeyler yapmak için oradasınız ve ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. Bir anda ilk başta bir öfke oluyor. Neden bize ne yapacağımızı söylemiyorlar. Götürseler bir işe yarasak diyorsunuz ama öyle değil orası afet bölgesi götürseler diyeceğiniz birinin olmasından ziyade neyse onu yapmamız gerektiğini fark ediyorsunuz. İlk gece ikinci depreme hastanede yakalanan vatandaşlarımızın cenazeleri hala kaldırılamamıştı. Çünkü hastaneye yaklaşılmıyor. Sonra bir ateş yakılmış, ateşin etrafında tek katlı bir birim var. Oraya yaklaştık ve baktık önünde de Türkçe konuşmayan insanlar var, Suriyeliler. Işığı tutup içeri baktık. İçeride sedyelerde maalesef hayatını kaybetmiş insanlar. Aralarında bir anne ve iki çocuk bir sedyenin üstünde hareket ediyorlar. Kimse onları fark etmemiş mi diye panikledik. Herkes gönüllü. Herkes faydalı olmaya çalışıyor ama psikoloji çok farklı bir şey. Bunu fark ediyorsunuz. Depremde her şeyi fiilen yapmak değil, sosyal olarak da izlemek lazım. Doktor arkadaşlarla birlikte biz hastaneye girdik. İki tane çocuk annesiyle birlikte. Sanıyorum ki ilk depremde yaralanmışlar ve bir de tekerlekli sandalyedeki bir canlı bir insanımızın daha olduğunu, yaralı olduğunu fark ettik. Onları alıp tekrar hastaneye götürdük. Hiçbir şey yapamasak da dört kişinin hayatını kurtardık. Biraz daha bir şeyler yapmalıyım düşüncesiyle hareket ediyorsunuz. Bunun bir felaket olduğunu biz o an idrak ettik. Gönüllü olsanız da olayın felsefesini anlamak biraz daha farklı. Enkazdan çıkan bebeklerin bezlerini bile değiştirdik. Sonra bize Kahramanmaraş'ta ihtiyaç oldu. Dörtyol'dan bir grup arkadaşımızı, genel cerrahi ve ortopediden arkadaşlarımızı alarak Kahramanmaraş'a yola çıktık. Nurdağı yolundaki viyadüklerden biri kırılmış olduğu için, biz üst taraftaki hafif hasar almış yoldan devam ettik. 1.5 saatlik yol yaklaşık 12 saat sürdü. Biz askeri araçla gitmemize rağmen çok zorlandık. Çünkü orası mahşer gibi hepimiz hala öyle hatırlıyoruz” dedi.
“Orası öyle bir yer ki kendi çocuklarımız aklımıza bile gelmiyor”
Yaşanan yıkıcı depremlerin çok büyük bir felaket olduğunu insanlarımızın çok büyük fedakarlıklar sergilediğini ve dayanışma ruhunun çok önemli olduğunu belirten Kundi, “Orası öyle bir yer ki kendi çocuklarımız aklımıza bile gelmiyor. Orada esas şey birilerin bize ihtiyacı olduğu. 12 saatlik yolculuk sonunda bizim ekibimiz Kahramanmaraş Sütçü İmam Efendi Üniversitesi'ne geçti. Biz oraya geçtiğimizde hemen acillere destek atmaya başladık. Servisleri toparlamaya çalıştık. Oradaki diğer gönüllü doktor arkadaşlar birlikte ilk iki üç gün çok yoğun bir hasta akışı oldu. Sistem kurulmaya başlandıkça daha rahat oldu. Gönüllü doktor sayısı çok fazla ama her şeyin organize olması bir iki gün sürdü. Herkes birbirine destek oldu orada. O felaket anında kolunu, bacağını kaybetmiş genç arkadaşlarımız bile büyük bir tevekkül içerisinde bize yardımcı olmaya çalışıyor, teşekkür ediyorlar. Biz orada hiçbir şey düşünmeden onlara yardımcı olmaya çalışıyoruz. Gerçekten bazı felaketlerin aslında sonuç olarak kopan bir şeylerin bağlanmasına vesile olduğunu görüyoruz. Çok büyük bir felaket. Gerçekten çok büyük üzüntülere şahit olduk, gördük. Bölgeden dönen gönüllü ekipteki herkes sanki deprem anını orada yaşamış. enkaz altından çıkmış gibiydik. Allah bir daha böyle bir felaketi insanlarımıza yaşatmasın. Ama gördük ki gerçekten çok büyük bir milletiz. Biz devletin oradaki en küçük ferdi olarak canla başla birbirimizin yarasını sarmak için oraya koşmuştuk. Birbirimize nasıl yardım edeceğimizi aslında bir şekilde genetiğimizi biliyor. Çok büyük acılar var. Hepsini birlikte saracağız. Burada hala hastanemize gelen depremzedelerimiz var. Kendini ufak tefek yaralı görüp aslında hastaneyi meşgul etmeyip birkaç hafta sonra gelen hastalarımız da oluyor. Bugünleri atlatacağımızı düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
“Bu memleketin yetiştirilmiş insanları olarak ilk bizim gitmemiz gerektiğini düşündük. Bunu bir gönül borcu olarak görmedik”
Ülkenin yetiştirilmiş insanları ve doktorları olarak orada bulunmanın çok önemli olduğunu bunu hiçbir karşılık beklemeden ve kahraman ilan edilmek istemediklerini belirten Kundi sözlerine şöyle devam etti:
“Manevi olarak aslında çok yoğun duyguların yaşandığı bir ortam. Tekrar tekrar gitmek istiyoruz. Biz ekip olarak böyle bir talepte bulunduk. Bir görev beklemeden bir şekilde biz yapacağız bunları algılamış olduk. Bir sonraki felakette biz gidelim istiyoruz. Giden kişi sayısından çok daha fazla burada yapabileceğini yapmak isteyen gönüllü var. Hastalar gelirse burası da boş kalmasın ihtiyaç oldukça gelelim diye bazı arkadaşlarımızı göndermedik. Biz yıllarca eğitim almış, uzmanlığımız olan, pratiğimiz olan, hızlı karar verme yetkisine sahip olan yetişmiş bu memleketin yetiştirilmiş insanları olarak ilk bizim gitmemiz gerektiğini düşündük. Bunu bir gönül borcu olarak görmedik. O anki duygular çok gerçek. Bu gerçeklik hiç gitmez. İnşallah bir daha felaket yaşamadan bu gerçeklerle yaşarız. Oraya gittim bir fedakarlık yapıyorum değil. Hiç kimsenin de bu konuda şartlar uygun olduğu takdirde gönüllü olmayacağını düşünemiyorum.”