العربية

Dizi-film sektörünün duayeni Nazif Tunç: Hedef 15 bin kişilik muhalif oyuncu ordusuydu!

Türk dizi ve sinema sektöründeki kartelleşme iddiaları oyuncu ve yapımcıları zor durumda bırakırken, Rekabet Kurulu’nun başlattığı soruşturma camiaya umut oldu. Nazif Tunç konuya dair Haber7’ye çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Dizi-film sektörünün duayeni Nazif Tunç: Hedef 15 bin kişilik muhalif oyuncu ordusuydu!
14-01-2025 16:37

Haber7 - ÖZEL

Sanat camiasını sarsan kartelleşme çarkına yönelik başlatılan soruşturma derinleşiyor. Menajerlik şirketleri ve cast ajanslarının “kamera arkasındaneden oldukları skandallar tek tek ortaya çıkıyor. Vergi kaçırma, rüşvet, usulsüzlük gibi ciddi suçlamalar gündeme geliyor.

Rekabet Kurulu, dizi ve film sektörüyle bağlantılı 21 şirkete soruşturma başlattı. Sanat dünyasında büyük kırılmaya yol açan soruşturmanın ardından sektör içerisinden ifşaatlar peş peşe geldi. Bazı menajer ve menajerlik ajanslarının baskısı altında kalan, sektörden dışlanan, işini kaybedenler şahit oldukları skandalları açıklamaya başladı.

Konuya ilişkin yapımcı ve yönetmen Nazif Tunç, Haber7’ye değerlendirmelerde bulundu. Tunç, sektördeki tekelleşmenin uzun süredir ciddi sorunlara yol açtığını belirterek, Türk dizi ve sinema sektörünün bağımsız olmadığını ifade etti.

Nazif Tunç

Sektördeki sorunların yalnızca ticari olmadığını, siyasi bir boyutunun da bulunduğunu vurgulayan Nazif Tunç, Gezi olaylarını örnek verdi. Tunç, sektördeki bazı grupların ideolojik dayatmalar yaptığını söyledi. Türkiye’de sanatın yalnızca kültür ve sinema meselesi olmadığını ifade eden yönetmen Tunç, seçim dönemleri veya doğal afetler gibi kritik zamanlarda belirli kesimlerin sanat üzerinden kamuoyunu manipüle etmeye çalıştığının altını çizdi.

Sektörde tekelleşen ajansların uyguladığı baskılar nedeniyle yetenekli isimlerin önünün kesildiğini vurgulayan Tunç, TRT’nin bu tekelleşmeye karşı mücadele verdiğini sözlerine ekledi. Tunç, TRT’nin kendi senaristini, yönetmenini ve oyuncusunu yetiştirmek zorunda kaldığını belirtti.

Haber7’den Nurullah Alpay’a konuşan ünlü yapımcı ve yönetmen Nazif Tunç’un değerlendirmelerinden öne çıkan başlıklar şöyle...

SEKTÖR KIVRANIYORDU

Dizi ve sinema sektöründeki tekelleşme ve kartelleşme dediğimiz odaklanmalar uzun zamandır var. Bu durum, sektörde rahatsızlığa ve kıvranmaya neden oldu. Nihayetinde geçtiğimiz dört-beş ay içinde bu konu gündeme geldi ve Rekabet Kurulu soruşturma başlattı. Cumhuriyet Savcılığı da bugün itibarıyla soruşturmalara derinlikli bir şekilde devam ediyor.

BAĞIMSIZLIK İÇİN MÜDAHALE ŞARTTI

Açıkçası, Türk dizi ve sinema sektörünün tam bağımsızlığını kazanması için bu tekelleşmeye karşı kurumsal ve devlet olarak bu duruma el konulmasına gerek vardı. Bir zerzevat pazarının bile belirli prensipleri, ahlaki ilkeleri ve kuralları varken, 150 ülkeye ihracat yaptığı bilinen ve milyarlarca dolar değerindeki bir sektörün kontrolsüz kalması düşünülemezdi.

BİR AVUÇ YAPIMCININ AT OYNATTIĞI ARENA

Uzun zamandır önce yapımcıların, ardından menajerlerin tekelleşmesi ve oyuncuları televizyon kanallarının boyunduruğu ve tahakkümü altına alması gibi bir rahatsızlık var. Açıkçası sektör, bir elin parmaklarını geçmeyen yapımcıların at oynattığı kanlı arenaya dönüştü. Telif ve eser ortaya koymakla ilgili neredeyse bütün fırsatlar tamamen kapandı.

Nazif Tunç

TEM TİCARİ HEM SİYASİ

Bu durum yalnızca ticari veya üretim boyutuyla sınırlı değil; siyasi bir boyutu da bulunuyor. Bu sektörde var olmak isteyenler, kendi siyasi düşüncelerini benimsememiş olsalar bile, belirli grupların ideolojilerini destekliyor, aynı muhalif tavırları sergiliyor gibi görünmek zorundalar. Bu, özellikle Gezi olaylarında bariz bir şekilde gözlemlendi.

Ayşe Barım olayı ve modern köleleri!Ayşe Barım olayı ve modern köleleri!

‘JÖN’ TÜRKLER

Bu hareketi ben, sanatsal mücadeleden çok siyasi bir muhalefet hareketine benzetiyorum. Onu da ‘jön’ olduklarından, filmlerde genellikle oyunculara, başrol oyuncularına göndeririz ya, bu hareketi Jön Türkler hareketi ile bu sıfatla birleştiriyorum. Yani İkinci Abdülhamid Han ve Osmanlı Devleti’ne karşı muhalif bir hareket vardı biliyorsunuz, yirminci yüzyılın başında. Özellikle Fransa’dan, İngiltere’den ve başka yerlerden, Mısır’dan küresel bir takım zenginliklerin, Türk edebiyatının seçkin birtakım fikir adamlarını, şairlerini, öykücülerini, yazarlarını alarak, bunları besleyerek İkinci Abdülhamid Han ve Osmanlı’ya karşı süngü gibi kullandıkları bir dönem oldu. Ve Abdülhamid Han’ı biliyorsunuz, alaşağı ettiler.

Jön Türklerden örnek verecek olursak; bir zamanlar İngiltere, Fransa ve Mısır’ın sağladığı imkanlarla Osmanlı Devleti'ne sürekli muhalif bir tutum sergilediler. Daha sonra pişman olup oyuna geldiklerini anladılar. Namık Kemal gibi isimler, Londra'da Hürriyet gazetesini çıkardıktan sonra kumpası fark edip geri döndüler. Bugün de benzer bir şekilde diziler, yapımlar artık Kapıkule sınırlarını aşarak uluslararası hale geldi. Ancak bu güç, zaman zaman manipülatif bir şekilde, halkına ve değerlerine karşı bir muhalefet aracı olarak kullanılabiliyor.

15 BİN KİŞİLİK ‘MUHALİF’ OYUNCU ORDUSU

Aynı durumda, belki bugün sinema hareketiyle, televizyon dizileriyle ve neredeyse 15 bin sayısına ulaşan Türkiye’deki oyuncu takımıyla bir muhalif hareket meydana getirmekle ilgili bir oluşum içindeler. Bunlar elbette mesleki olarak işini doğru yapmaya, sanatını icra etmeye çalışan binlerce sanatçının, oyuncunun, yazarın, yönetmenin, yapımcının da aforoz edilmesine sebep oluyor. Çünkü bu zorbalık öyle bir hal aldı ki, istemedikleri bir oyuncunun, yapımcının ya da yazarın bu meydanda hünerini göstermesi imkansız hale geldi.

Ayşe Barım skandalı! Oyuncular korku duvarını aştı... Hak yiyen menajerlere rest çektiAyşe Barım skandalı! Oyuncular korku duvarını aştı... Hak yiyen menajerlere rest çekti

GEZİ KALKIŞMASINDA YAPILANLAR UNUTULMADI

Bağımsızlık nerede? Özgür düşünce, ifade hürriyeti nerede? Sürekli aynı konular işleniyor, aynı diziler yapılıyor. Oysa bir ifade çeşitliliği, konu zenginliği, farklı bir perspektif gerekiyor. Ancak bu tekel yapısı, hem sektöre maddi zararlar veriyor hem de binlerce insanın işsiz kalmasına ve yeteneklerin dışlanmasına neden oluyor. Daha da önemlisi, bu durum siyasi bir odak haline geliyor. Gezi olayları ve diğer toplumsal olaylarda gördüğümüz gibi, bu yapılar zaman zaman siyasi bir taarruz aracı haline dönüşüyor.

HEP ÜLKESİNİ KÖTÜLEYEN TAVIR

Sanatçıların toplumsal olaylarda duyarlılık göstermesi normaldir. Ancak bu duyarlılık, bazen “Help Turkey” gibi kampanyalarla veya depremler sırasında devleti hedef alan söylemlerle bir manipülasyon aracına dönüşebiliyor. Bu durum, askeri vesayet veya dış müdahalelerle benzer bir vesayet türü değil midir? Bu bir çeşit darbe veya bir etki yaratma çabasıdır. Sanatçı, eleştiri ve muhalefetle beslenir; ancak bu eleştiri, var olanı tamamen reddetmek üzerine kurulduğunda art niyet aramak kaçınılmaz hale gelir. Ülkede hiç mi iyi bir şey kalmadı? Sürekli olarak ülkenin havasına, suyuna, insanına küfreden bir sanatçı tavrı, kötü niyetli bir tavırdan başka bir şey değildir.

Nazif Tunç

SANATÇILIK DEĞİL DÜŞMANLIK

Bu durum, fertlerin bir yere ait olma, bir yerde yükselme veya isim duyurma çabasıyla ilgilidir. Ancak bu çaba, ne yazık ki bazı grupların yönlendirmeleriyle şekilleniyor. Toplum mühendisliği mi dersiniz, kamuoyu manipülasyonu mu dersiniz; her halükarda bu yapı, kendi ülkesinin değerlerine ve insanına zarar veriyor. İnsan, kendi ülkesinin sistemine, irfanına, ahlakına nasıl zarar verebilir?

Bu yalnızca bir kültür, sanat ya da sinema meselesi değil. Özellikle seçim dönemleri veya doğal afetler gibi kritik zamanlarda, belirli kesimler insanlarını, devletlerini ve imkanlarını yok saydırmaya çalışıyor. Bu, farklı bir zihniyetin göstergesi... Bu yapı bir gücün etkisiyle, sanatçıları kendi halkına küfreden bir noktaya getiriyor. Bu durum, bir düşmanlık mıdır yoksa sanatçılık mıdır? İşte asıl cevaplanması gereken soru budur.

 “BİZDEN DEĞİLSEN HİÇSİN”

Kendi arkadaşlarına, dostlarına, yoldaşlarına fırsat ve imkan vererek onların palazlanmasını, ünlenmesini, dünyaya nam salmasını sağlıyorlar. Peki, fırsat verilmeyen, seçilmeyen, yeteneği olduğu halde önü açılmayan insanlar ne olacak? Dediğim gibi, 15 bini geçen bir oyuncu potansiyeli var Türkiye’de. Ama bir elin avucu kadar insan ancak ekranlarda iş bulabiliyor.

Burak Haktanır'dan manidar paylaşım: Surda bir gedik açtık Manidar paylaşım: Surda bir gedik açtık

HEP AYNI KUŞLARIN AĞACA KONDUĞU BİR TABLO

Şöyle bir örnek vereyim: Bir ağacın dallarına yüzlerce kuş konmuş gibi düşünün. Bir anda bir silah patlar veya bir gürültü olur ve kuşlar hep birlikte havalanır... Bu durumu bir dizinin bitişine benzetebiliriz. Dizi biter, kuşlar havalanır ve izleyenler, “Artık bize de bir fırsat çıktı, yeni bir iş bulabiliriz” diye düşünür. Ancak o kuşlar bir süre havada manevra yaptıktan sonra, aynı takım halinde başka bir ağaca konar ve aynı şekilde diziye yeniden başlarlar. Türkiye’deki durum tam olarak böyle. Bu, oldukça üzücü ve insani olmayan bir tablo.

MEMLEKETİNİ SEVEN İNSANLARA UZAK

Bugün sektörde bazı yönetmenler, yazarlar ve oyuncular var. Ancak bu isimler, tıpkı bir ağacın dallarındaki kuşlar gibi sürekli oradan oraya koşuşturan kişilerden oluşuyor. Biz, bu kuşların arasında değiliz. Bu sektördeki imkanların hiçbirisi dizi yapımları, finansal kaynaklar gibi memleketini seven insanlar için erişilebilir değil.

Hasan Kaçan'dan menajer skandalıyla ilgili çarpıcı yorum: Muhafazakarların yuttuğu dolmaMenajer skandalıyla ilgili çarpıcı yorum: Muhafazakarların yuttuğu dolma

SESSİZLİK SİLAHI

Benim meslek hayatımda artık 40 yıl geride kaldı. Bir zamanlar yalnız yürüdüğümüz vadilerde, şimdi yanımızda sıradağlar gibi duran insanlarla çalışıyoruz. Ancak bizimle aynı çizgide olmayan belirli bir kesim, ne yaparsak yapalım bizi görmezden geliyor. O kesim, bizim yaptığımız dizileri, filmleri ve sanatçılık başarılarını hiçbir zaman saymaz. Saldırmasalar bile, sessiz kalarak, yaptıklarımız hakkında hiçbir şey söylemeyerek bizi yok sayarlar.

SANATIN BİR GRUBUN TEKELİNE GİRMEMESİ İÇİN...

Her yıl yüzlerce insan konservatuvarlardan oyuncu olarak, sinema-televizyon okullarından ise sinemacı olarak mezun oluyor. Ancak sektördeki bu tekel yapısı, yeni yeteneklerin sektöre girmesini engelliyor. Aynı oyuncular, aynı yapımcılar aynı dizilerde kalıp duruyor. Bu durum, kaliteyi artırmıyor mu dersiniz? Hayır, bir işi iyi yapmak, o işi sürekli ve çok yapmakla mümkündür. Yapımcılar ve oyuncular güçlendikçe, daha iyi ekipmanlarla, daha kaliteli ekiplerle ve oyuncularla çalışmak zorundalar. Bu güçlenme, aslında sektör için bir avantaj olabilir. Ancak bu tekel, daha prensipli ve ilkeli bir hale gelmeli. Aksi takdirde sinemamız ve sanatımız, bazı klikler ve gruplar tarafından yönetilir hale gelir

TRT Tabii platformunun içerikleri

TRT’DEN TEKELE KARŞI BÜYÜK MÜCADELE

Bugün, kendisine dayatılan her şeye ‘tamam, ben her şeyi yapmaya hazırım’ demeyen ama sağlam bir topluluk hala var. Örneğin TRT, yıllardır bu sektördeki tekelleşmeye karşı bir pozisyon alarak, kendi oyuncu kadrosunu oluşturma çabası içinde. Çünkü başka türlü istediği yapımları gerçekleştirmesi ve sektörde kendi düzenini kurması mümkün değil. TRT, bu nedenle hem senaristini, hem yönetmenini, hem de oyuncusunu yetiştirmek zorunda kalıyor.

ÖDÜL İÇİN DEĞERLERİNDEN VAZGEÇİYORLAR

Bugün memleketine gönül vermesi gereken çok sayıda sanatçımız var. Ancak ne yazık ki ödül, festival ve şöhret peşinde koşan bazı sanatçılar, memleketlerini, insanlarını, imanlarını ve irfanlarını geride bırakmak zorunda kalıyorlar.

Kaynak: HABER7.COM

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER