1-7 Mart Deprem Haftası sebebi ile açıklamalarda bulunan SUBÜ Deprem Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Osman Kırtel, deprem risk analizlerinin yapılması ve analize uygun iyileştirme yöntemlerinin uygulanması ile deprem riskini azaltmanın ve depremlerde afet durumundan kurtulmanın mümkün olabileceğini söyledi.
Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) Deprem Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (DAMER) Müdürü Doç. Dr. Osman Kırtel, 1-7 Mart Deprem Haftası sebebiyle kentsel dönüşüme dikkat çeken bir değerlendirmede bulundu. Kırtel değerlendirmesinde, Türkiye’yi boydan boya kat eden Kuzey Anadolu Fayı ve Doğa Anadolu Fayı ile Doğu Anadolu Bölgesi, Marmara Bölgesi ve Ege Bölgesi’nin deprem riski en yüksek bölgeler olduğuna değinerek; Sakarya’nın da üzerinde yer aldığı Kuzey Anadolu Fayı’nda son yüzyılda doğudan batıya doğru fay segmentleri boyunca düzenli seyir izleyen yedi büyük deprem olduğunu ifade etti. Türkiye açısından depremlerin bir doğa olayı olarak kalmasının önündeki sorunun ‘Riski Artırmama’ noktasında değil, ‘Riski Azaltma’ noktasında olduğunun altını çizdi. “Afet öncesi çalışmalara odaklanılmalı”
Cumhuriyet tarihi boyunca meydana gelen depremlerde 134 binin üzerinde vatandaşın hayatını kaybettiği bilgisini paylaşan SUBÜ DAMER Müdürü Doç. Dr. Osman Kırtel, “Bunun yanında çok büyük ekonomik kayıplar da ortaya çıktı. Depremin afete dönüşmemesi ve bir doğa olayı olarak kalabilmesi için afet sonrası yapılacak kriz yönetimi çalışmalarının yanı sıra özellikle afet öncesi yapılacak çalışmalara önem vermek ve bu doğrultuda planlamalar yaparak hızlı bir şekilde hayata geçirmek gerekiyor. ‘Afet Risk Yönetimi’ başlığı altında değerlendirilen afet öncesi çalışmalardaki risk yönetiminin en önemli iki ayağı ise, mevcut riskleri azaltmak ve olabilecek riskleri artırmamak” diye konuştu. “Güncellik, aktiflik ve efektiflik”
Depreme karşı can ve mal güvenliği açısından ‘Riski Artırmamak’ kavramının öneminden bahseden Kırtel, “Bu kavram, yeni yapılacak altyapı ve üstyapı sistemlerinin tasarımından uygulamasına kadar olan süreçte gerekli standart, yönetmelik vb. yönergelerin sürekli güncel tutulmasını, denetim ve kontrol mekanizmalarının aktif ve efektif olarak çalışmasını ihtiva ediyor. Ülkemizde 1999 Marmara Depremi sonrası Sakarya ve 2011 Van Depremi sonrası Van’da bu noktada önemli adımlar atıldı. Yönetmelikler güncellendi, yapı inşasında kullanılacak malzemelerin nitelikleri belirlendi, denetim ve kontrol mekanizmaları ile ilgili ilave tedbirlere kadar farklı yeni uygulamalar yürürlüğe girdi ve girmeye devam ediyor” şeklinde konuştu. “Yapı stokunu tamamen hazırlayan şehir yok”
Sorunun Türkiye genelinde ve Sakarya özelinde ‘Risk Azaltma’ kavramı ile ortaya çıktığına değinen Kırtel, “Çünkü risk azaltma doğrudan mevcut yapıların deprem güvenliği ile ilgili. Deprem Risk Azaltma çalışmaları iki ana başlık altında ele alınabilir. Bunlardan ilki deprem tehlikesinin yani diri fayların ve tehlike parametrelerinin gerçeğe yakın şekilde belirlenmesidir. Ülkemiz bu hususta önemli yol aldı ve hâlihazırda aktif şekilde ilgili tüm kurumları ile bu konuda çalışıyor. İkinci adım ise deprem tehlikesine maruz yapı stokunun belirlenmesi. Maalesef bu konu başlığında henüz yeterli yol alınamadı. Hatta tüm şehrin yapı stokunu bir deprem risk analizinde kullanılabilecek şekilde hazırlayan bir il bulunmuyor” ifadelerini kullandı. “30 bine yakın binanın bilgileri dijital ortamda”
Kırtel, “Sakarya’da 2022 itibariyle tüm şehir bazında yapı stokunun özellikleri ile birlikte belirlenmesi amacıyla Sakarya Büyükşehir Belediyesi’nin yürütücülüğünde ve üniversitemizin desteği ile saha çalışmalarına başlandı. Şu ana kadar 30 bine yakın binanın bilgileri dijital ortama analiz edilebilecek şekilde aktarıldı. Burada sonraki aşama Sakarya’da hasar riski yüksek alanların belirlenerek yapıların hasar görebilirliğinin incelenmesi olacak. Böylelikle deprem zararlarının azaltılmasına yönelik yeni projelerin geliştirilmesinin yanında kısa, orta ve uzun vadede alınması gereken önlemler belirlenebilecek” dedi. “İyileştirme yöntemleri koordineli çalışma gerektiriyor”
Deprem risk analizinin yapılmasının en önemli sebeplerinin risk durumunu görmek ve bu riski azaltmak için gerekli planlamayı yapmak olduğunu kaydeden Kırtel, “Zira mevcut deprem riskini bilmeden yapılar ile ilgili bir müdahale yapılamayacağı gibi, yapılsa da bu bir risk azaltma faaliyeti olmayacaktır. Deprem risk analizi yapıldıktan sonraki adım ise tespit edilen deprem riskinin derecesine ve yoğunluğuna göre çözüm yöntemlerini uygulamaya koymaktır. Bu çözüm yöntemlerini risk yoğunluğuna göre “Yapıların Güçlendirilmesi” ve “Kentsel Dönüşüm-Yenileme” modelleri olarak ikiye ayırabiliriz. Bu iyileştirme yöntemleri, yetkili kurum ve kuruluşların yerel tüm paydaşların da katkısı ile farklı modelleri kurgulayarak; bina bazlı, ada bazlı, sokak bazlı, bölgesel bazlı vb. uygulama modellerini mali boyutu ile birlikte geliştirerek vatandaşlara sunması ve bunların uygulanmasını da bir takvime bağlayarak zorunlu tutmasıyla işlerlik kazanabilir. Muhtemel bir depremde meydana gelebilecek can ve mal kayıpları ancak bu şekilde en aza indirilebilir ve afet olgusuyla karşılaşılmamış olunur” diye konuştu. “Sakarya yoğun çalışma ile depreme hazır olabilir”
Sakarya’da deprem risk azaltma çalışmasının en önemli aşamalarından bina envanterinin çıkarılma işlemlerinin tamamlanma aşamasına geldiğini söyleyen Kırtel, “Bundan sonra hasar görebilirlik analizi ile deprem risk haritaları oluşturulacak. Önümüzdeki süreçte Sakarya’da, deprem risk azaltılması için belirlenecek kentsel dönüşüm vb. çözüm yöntemlerinin üzerinde en kısa zamanda yoğun ve aktif bir şekilde çalışarak deprem zararlarını en aza indirmek amacıyla uygun modellerin geliştirilmesi mümkün olabilecek. Bu amaçla DAMER olarak hâlihazırda Deprem Risk Analizi için vermiş olduğumuz destekle birlikte gelecekteki deprem zararlarının azaltılması için yapılacak diğer çalışmalara da destek olmaya hazırız” şeklinde konuştu.