Cumhuriyetin ilk 10 yıllık dönemindeki süreçleri, dış basına yansıyan haberleri özellikle de Amerikan basını ve kamuoyundaki bakış açılarını değerlendiren Dr. Kenan Özkan, Cumhuriyet’in ilk 10 yılının ABD’de büyük bir şaşkınlık ve hayranlık uyandırdığını dile getirdi.
Doktorasını Millî Mücadele ve Millî Mücadele dönemindeki Türk-ABD ilişkileri üzerine hazırlayan Altınbaş Üniversitesinden Dr. Kenan Özkan, Genç Cumhuriyetin Batılı ülkelerin hiç şans tanımamasına rağmen ilk 10 yılını başarı ile atlatarak, 100. yılını kutlamaya hazırlanan köklü bir devlet haline geldiğini belirtti. 100 yıl öncesine dönüp baktığımızda, bu gelişmelerin sadece Batılı ülkelerde değil; okyanus ötesinde yani ABD’de de büyük bir şaşkınlık ve hayranlık uyandırdığını dile getiren Dr. Kenan Özkan, dönemin ABD basını incelediği çalışmasında önemli tespitlerde bulundu.
ABD kamuoyunun Cumhuriyete bakışlarını 1920-1929 arası ve 1930 sonrası olarak ikiye ayırmanın mümkün olduğunu dile getiren Dr. Kenan Özkan, Cumhuriyet’in ilk on yılında, ulaşılan gelişmişlik seviyesinin Amerikan basınına hâkim olan bakış açısını şöyle özetledi. “Yeni Türkiye” gerçeği kabul edilmiştir. Bu gerçeği üç etkenle açıklamak mümkündür. Birincisi Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı ve halka kazandırdığı bu ruh. İkincisi devrimlerin uygulanmasındaki kararlılık ve radikalizm. Üçüncüsü ise halkını devrimlerin gerekliliğine inandırmak konusundaki liderliği.” dedi.
Amerikan kamuoyu tarafından da ilgiyle takip edildi
Dr. Kenan Özkan, Genç Cumhuriyet idaresinin bu dönemde doğuda Şeyh Sait, batıda Menemen olmak üzere iki isyanla karşı karşıya geldiğini hatırlattı. Bu badirelere rağmen hayata geçirilen yeniliklerin tüm dünyada olduğu gibi Amerikan kamuoyu tarafından da ilgiyle takip edildiğini anlattı. Cumhuriyet’in dış dünyada oluşturduğu izlenimi tespit açısından iki kaynaktan ve çift yönlü takip etmek gerektiğini belirten Dr. Kenan Özkan, özellikle Amerikan basını ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’de görev yapmış Amerikalı diplomatların gözlemlerinden bunun çok net görülebileceğini söyledi.
Dış basındaki “Diktatörlük” algısı ve Serbest Fırka denemesi
Dr. Kenan Özkan, Cumhuriyetin ilanından 1920’lerin sonlarına kadar, yani 1923-1929 arası dönemde Amerikan basının genel izlenimi Türkiye’nin Atatürk liderliği altında “diktatörlükle” yönetilen bir ülke olduğu şeklinde olduğunu belirtti. Dr. Kenan Özkan’a göre, aynı izlenimin Avrupa ülkelerinde de hâkim olduğunu ve bu durumun oluşturduğu rahatsızlığın Atatürk’ü, Serbest Fırka denemesine itti. Amerikan basınının, muhalefet partilerinin olmadığı yönetimleri düz bir mantıkla “diktatörlük” olarak nitelendirdiğinin altını çizen Dr. Kenan Özkan, basının ve kamuoyunun, Türkiye’nin içinde bulunduğu koşulları, geçmiş parlamento deneyimlerinin yetersizliğini ve siyasal kültürün tam anlamıyla gelişmemiş oluşunu dikkate almadan Türkiye’deki tek partili sistemi, gündelik dilde ve siyaset literatüründeki kullanımıyla “diktatörlük” olarak tanımladığını ifade etti. Bu yaklaşımın temellerinde, Amerikan kamuoyunda kemikleşmiş hale gelen ve Ermeni meselesi çerçevesinde Amerikalı misyonerlerin propaganda çalışmaları sonucunda ortaya çıkan algının yer aldığını anlattı. “Devrimler taklit olarak değerlendirildi”
ABD basınında dikkat çeken Türkiye karşıtı bir başka yaklaşıma daha işaret eden Dr. Kenan Özkan, “Bu dönemde gerçekleştirilen devrimlerin sadece Batı taklitçiliği olarak değerlendirildiğini görüyoruz. Bunların başarısından şüphe duyuluyor. ABD Kamuoyunda, bunların şekilsel hareketler olduğu düşüncesi hâkim” şeklinde konuştu.
Dr. Kenan Özkan, 1925-1929 arası dönemin Türk siyasi tarihinde “Takrir-i Sükûn Dönemi” olarak adlandırıldığını hatırlatarak, bu dönemde, laik ve demokratik Cumhuriyet rejimini kuvvetlendirecek devrimlerin daha kararlı bir şekilde hayata geçirildiğini vurguladı. Medeni Kanun’un ilanı, harf inkılabı, yeni ölçü birimlerinin kabul edilmesi, kılık kıyafet düzenlemesi, tekke ve zaviyelerin kapatılması gibi pek çok yeniliğin hayata geçirildiğini belirtti. “Negatif algı 1930’lardan itibaren değişmeye başladı”
Devrimlerin Türkiye’nin imajının değişmesinde önemli bir rol oynadığına değinen Dr. Özkan, Cumhuriyet Türkiye’sine yönelik Amerikan kamuoyundaki negatif bakışın 1930’lardan itibaren değişmeye başladığını söyledi. Özellikle Amerikan basınında, “Yeni Türkiye” veya “Modern Türkiye” imajının yer aldığına işaret etti. Dr. Özkan, “1930’ların başından itibaren, Türkiye’nin modernleşme yolunda gösterdiği çaba ve kat ettiği yolun Amerikan basınında hak ettiği yeri aldığını ve hayranlık uyandıran ifadelerle övüldüğünü görürüz. Hatta, Mustafa Kemal Atatürk için kullanılan “diktatör” tanımlamasının yerini, Mustafa Kemal Atatürk’ü Avrupa’ya hâkim olan diktatörlerle karıştırmamak gerektiği ifadelerine bırakıyor. Hitlerin Almanya’da, Mussolini’nin İtalya’da irredentist (yayılmacı) söylemleri ateşli bir şekilde savunduğu sırada Mustafa Kemal Atatürk’ün dış politikadaki söylemi, barış çağrısı ve yayılmacılığı reddeden siyaseti Amerikan basınında övgü ile karşılanır” dedi. “Değişen algıda Amerikalı diplomatların katkısı büyük”
Amerikan kamuoyunda Türkiye algısının değişmesinde Türkiye’de görev yapan Amerikalı diplomatların büyük katkısı olduğunu ifade eden Dr. Özkan, Türkiye Cumhuriyeti ile ABD arasındaki resmi ilişkilerin 1927’de başladığını hatırlattı. Bu tarihe kadar ilişkilerin gayri resmî seviyede yürütüldüğünü, Amiral Bristol’un İstanbul’da 1927’ye kadar görev yaptığını söyledi. Dr. Kenan Özkan, dönemin önemli olaylarını hatırlattı: “ABD, başkent değişikliğinden sonra temsilciliğini Ankara’ya bir süre daha taşımadı. Bristol aracılığıyla İstanbul’dan temas kurdular. 1927’de resmî ilişkilerin kurulması üzerine Joseph Grew Ankara’ya ABD Büyükelçisi olarak görevlendirildi. Cumhuriyetin ilk on yılında, 1933’e kadar sırasıyla Grew, Charles H. Sherrill ve Robert P. Skinner’in elçilik görevinde bulunduğunu görüyoruz. Grew’un ve Atatürk hakkında yazdığı kitaplarla bilinen Sherril’in anılarında Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet idaresinin büyük bir olayı gerçekleştirdiği ifadelerine sıkça rastlanır. Unutulmamalıdır ki, sözünü ettiğimiz Amerikalı diplomatlar Atatürk devrimlerinin artık meyvelerini vermeye başladığı tarihlerde Türkiye’de bulunmuşlar ve değişime yakından tanıklık etmiş kişiler. Bu nedenle değerlendirme ve analizleri basına kıyasla çok daha objektif, somut ve kıymetlidir.” ifadelerini kullandı.
“Afganistan’da Amanullah Han’ın Atatürk’ün yolundan gittiğini yazıyorlardı”
Dr.Özkan, Amerikan basınının Atatürk liderliğindeki Cumhuriyet Türkiye’sinin çevre ülkeleri ve İslam alemindeki diğer geri kalmış milletleri de etkilediğine işaret ettiğine değindi. “Bu çerçevede Afganistan’da Amanullah Han’ın Atatürk’ün yolundan yürüdüğünü yazmışlardır. Amerikan basını Atatürk ile Amanullah Han’ı kıyaslamış ve Yeni Türkiye’nin başarısını daha görünür olduğu sonucuna ulaşmışlar. Bunun sırrını ise Atatürk’ün kararlılık ve devrim stratejisinde bağladıkları görülür. Amanullah Han’ın mücadele konusunda bu kadar kararlı olamadığı gerçeğine temas ederler” değerlendirmesi yaptı.
“Yeni Türkiye”nin inşasındaki bir diğer sır, milliyetçiliktir”
Amerikan basını ve Amerikalı diplomatlara göre “Yeni Türkiye”nin inşasındaki bir diğer sır, belki de asıl itici güç milliyetçiliktir. Dr. Özkan, Atatürk’ün Türk halkına verdiği milli ruha işaret edildiğine dikkat çekti. Amerikan basınına göre Atatürk’ün, Birinci Dünya Savaşı sonrası dünya düzeni içerisinde ülkesi için büyük sorumluluklar altına girip önemli işler başaran tek lider olduğunu söyledi. Dr. Özkan son olarak, “Onun başarısının bir diğer anahtarı ise devrim yöntemini benimsemiş olmasıdır. Radikalizmi öylesine baş döndürücüdür ki, dünyada bu kadar kısa sürede böylesine büyük bir dönüşümün altına imza atan ve milletinin ruhuna dokunup, onun elinden tutarak yükselten başka bir lider örneği yoktur” dedi.