Habertürk yazarı Fatih Altaylı hakkında, İsmail Küçükkaya’nın Fox TV'den Halk TV’ye transfer olmasına yardımcı olduğuna dair iddialara köşesinden tepki gösterdi.
“Gazeteci arkadaşım Özlem Gürses bir mesaj yolladı. “Dün bir yemekte idim. İş dünyasından insanlar da vardı. Masada senden bahsedildi. İsmail Küçükkaya Halk TV'ye gelmek için Cafer Mahiroğlu ile görüşürken sen de oradaymışsın. Sen de işin içindeymişsin.” Özlem Gürses beni tanıdığı için haklı olarak “Saçmalamayın” demiş. Demiş ama torbayı büzmeye yeter mi! Gerçekten komedi.” diyen Altaylı, köşe yazısında Cafer Mahiroğlu’nu tanımadığını ve İsmail Küçükkaya’yı en son ne zaman gördüğünü hatırlamadığını söyledi.
“Beni başka gazeteciler ile karıştırmayın” diyerek tepki gösteren Habertürk yazarı, “Bazı zavallılar gibi sürekli güç peşinde koşan, zenginleşmek için her yolu mübah gören, siyasi kulislerde fink atan, gazeteciliği sınıf atlama trampleni yapmak isteyen biri asla olmadım. Olmaya da niyetim yok.” ifadelerini kullandı.
Fatih Altaylı’nın “Kusura bakmayın zaruretten” başlıklı o yazısı:
Gazeteci arkadaşım Özlem Gürses bir mesaj yolladı.
“Dün bir yemekte idim. İş dünyasından insanlar da vardı. Masada senden bahsedildi. İsmail Küçükkaya Halk TV'ye gelmek için Cafer Mahiroğlu ile görüşürken sen de oradaymışsın. Sen de işin içindeymişsin.”
Özlem Gürses beni tanıdığı için haklı olarak “Saçmalamayın” demiş.
Demiş ama torbayı büzmeye yeter mi!
Gerçekten komedi.
Gülecektim ama gülemedim.
Haberimiz olmadan adımız nerelerde geçiyor demek ki…
Ne saçma sapan yakıştırmalar. Ne aptalca dedikodular.
Cafer Mahiroğlu’nu tanımam etmem.
Aylar önce bir gün telefonum çaldı açtım.
Tanımadık biri “Fatih Bey, ben Cafer Mahiroğlu” dedi.
Kim olduğu ile ilgili en ufak bir fikrim olmadığını anlayınca “Halk TV’nin sahibi” diye açıkladı.
Kendisi ile hayatımdaki tek görüşmem o 45 saniyelik konuşmadır.
Bir yazım ya da programım için kutlamak maksadıyla aramış.
Bir daha ne gördüm ne konuştum.
Telefonunu kaydetme ihtiyacı bile duymadım.
İsmail Küçükkaya’yı en son ne zaman gördüğümü ise hatırlamıyorum bile.
10 yıl önce falan Başbakanlık uçağında bir kez beraber uçmuştuk.
Sonra belki bir davette falan görmüşümdür. Gerçekten hatırlamıyorum. Tamamen farklı çevrelerin insanlarıyız, o siyasetçilerle, işadamları ile oturup kalkmayı sever.
Ben ise eski dostlarımla.
Daha açık anlatayım isterseniz.
Beni başka gazeteciler ile karıştırmayın.
Siyasetçilerle, güç odakları ile, başka gazetecilerle gezip tozan, davet davet koşan biri değilim.
Birkaç yıl öncesine kadar ender de olsa kıramadığım dostların davetlerine falan giderdim.
Artık onu da yapmıyorum.
Medya patronları ile, eski patronlarım ile de asla görüşmem.
Habertürk’ün patronu, benim bu grupta olmamın sebebi Turgay Ciner’i dahi yanlış anımsamıyorsam son olarak Nisan ayında gördüm.
Özel hayatımda görüştüğüm tek bir gazeteci yoktur.
Hatta Habertürk’teki arkadaşlarım dışında bir gazeteci ile ne buluşurum ne görüşürüm.
Ararlarsa telefonda konuşurum, binde bir bir gazeteciyi ararım.
Siyasetçilerle de asla samimi olmadım, olamam.
İş gereği bir şey soracaksam ararım.
Onlar beni ararsa konuşurum.
Ki onlar da beni pek aramazlar.
Halkla ilişkiler ya da PR şirketleri de benimle pek ilgilenmez.
Huyumu bilirler. Daha doğrusu huysuzluğumu.
Gazetecilerin katıldığı toplu davetlere katılmam.
Çünkü artık bu işler akçeli işler olmuş.
Kim ne almış, kim ne vermiş bilmem.
Kimsenin günahını almak haddim değil ama ne olur ne olmaz Allah korusun aynı kefeye konulmak istemem.
Birisi benimle görüşmek için araya bir aracı koyarsa yine görüşmem.
Aracı ne der, ne yapar bilmem, ne demiştir bilemem.
Ortalık o kadar kirli ya da kirli görünüyor ki, üzerime leke düşsün istemem.
Bu mesleği sınıf atlama aracı, zenginlerle dost olma aracı olarak da görmedim, göremem.
Sağlık sıhhat meseleleri dışında kimseden bir şey istemem.
Kendim için onu da istemem.
Kimseyle kolay kolay arkadaşlık kurmam, zaten kuramam da.
Dostlarım eski dostlarımdır.
En yenisi 25 belki 30 yıllıktır.
Büyük bölümü Galatasaray Lisesi’nden ya da kulübündendir.
Çoğu benden yaşça büyüktür.
Öğlenleri buluşuruz arada.
Galatasaray Lisesi'nden sınıf arkadaşlarım vardır.
Ayda bir de onlarla buluşurum.
Yemek yer, rakı, şarap içeriz.
Medya dünyası dediğiniz yerden toplasan 3 arkadaşım vardır.
Aile dostlarımızdır.
İşadamı arkadaşlarım var mıdır!
Tabii ki vardır.
Ama hepsi çocukluk arkadaşım olduğu için arkadaşımdır, işadamı oldukları için değil.
Eş dost yemeklerini severim, zengin sofralarını değil. Siyaset sofralarını hiç değil.
Mesleğimin bana en önemli armağanı, bilgiye ulaşmamı ve bilgiyi insanlara ulaştırmamı sağlamak oldu.
Mesela çocukluk çevremden olan Celal Şengör’le hemen her gün konuşuruz.
Gazetecilik sayesinde tanıdığım İlber Hocam'la arada bir.
28 yıllık dostum Murat Bardakçı ile de neredeyse her gün konuşuruz ama siyaset konuşmam Murat’la. Kızdırır beni çünkü.
İşin özü tahmin edemeyeceğiniz kadar basit, sade bir hayatım vardır.
Merkezinde eşimin ve kızımın olduğu.
Bazı zavallılar gibi sürekli güç peşinde koşan, zenginleşmek için her yolu mübah gören, siyasi kulislerde fink atan, gazeteciliği sınıf atlama trampleni yapmak isteyen biri asla olmadım.
Olmaya da niyetim yok.
Sadece bu vatanı seven, bu vatanın vatansever evlatlarını düşünen, gençlerin geleceği için kaygılanan ve bunun için de bildiği tek şey olan yazı yazan ve konuşan biriyim.
Bunun dışındaki her dakikamı da sevdiğim, değer verdiğim insanlara ayırıyorum.
Çünkü onlarla mutlu oluyorum.
Tavsiyem siz de öyle yapın.
O yüzden bazı açgözlü edepsizler beni ucuz sofralarına meze yapmasınlar.
“Biz onun yerinde olsaydık böyle davranırdık” diyenlerin bana yakıştırdıkları hiçbir şey bana uymaz.