Çölyak hastalığının, genetik olarak yatkın kişilerde tahıllarda bulunan gluten isimli proteinlerin alımıyla ortaya çıkan, ince bağırsağı etkileyen kronik, çok organlı otoimmün bir hastalık olduğunu belirten Gastroenteroloji Uzm. Dr. Taner Akyol, “Hastalığın tedavisi öncelikle hasta eğitimi, motivasyon ve takip gerektiren glutensiz bir diyettir” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Gastroenteroloji Uzm. Dr. Taner Akyol, 9 Mayıs Dünya Çölyak Günü dolayısıyla çölyak hastalığı hakkında açıklamalarda bulundu . "Tanı ve tarama testlerindeki gelişmelerle görülme sıklığı arttı"
Çölyak hastalığının dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 1’inde görüldüğünü dile getiren Uzm. Dr. Akyol, “Gerçekte toplumun yüzde 3-10’ unu etkilediği tahmin edilmektedir ve birçok hasta teşhis edilmemiştir. Son 50 yılda çölyak hastalığı farkındalığındaki artış, tanı ve tarama testlerindeki gelişmeler nedeniyle çölyak hastalığı görülme sıklığında önemli bir artış olmuştur” dedi. "Karın ağrısı ve şişkinlik belirtiler arasında"
Çölyak hastalığının belirtilerinin özgül olmadığını söyleyen Uzm. Dr. Akyol,“Genel olarak ishal, yağlı gaita, kilo kaybı veya gelişme geriliğinin hâkim olduğu malabsorpsiyon (yağda çözünen vitaminler, demir, folik asit, vitamin B 12 eksiklikleri) sık görülen belirtilerdir. Bununla birlikte anemi, belirsiz abdominal semptomlar (karın ağrısı, şişkinlik gibi genellikle huzursuz barsak sendromuna benzer), reflü özofajit, eozinofilik özofajit, deri döküntüleri, nöropati, ataksi, depresyon, boy kısalığı, osteomalazi ve osteoporoz, açıklanamayan karaciğer enzim yüksekliği, olumsuz gebelik sonuçları ve hatta lenfoma belirtileri ile ortaya çıkabilir. Bu belirtilerin ortaya çıkmasındaki temel neden, glutenin ince bağırsaklarda kronik iltihaba yol açması sonucunda ince bağırsak emici yüzey alanının kaybı ve sindirim enzimlerinin azalmasıdır. Çölyak hastalığı tanısı yukarıdaki belirtilerden şüphelenilen kişilerin klinik, serolojik (kan örneklerinde bakılan antikor testleri) ve histopatolojik (endoskopi ile alınan ince barsak doku örneklerinin incelenmesi) verilerinin bir kombinasyonuna dayanır” diye konuştu. "Ömür boyu glütensiz bir diyete bağlı kalınmalı"
Bir grup çocukta kesin kriterler varsa biyopsi yapılmadan tanı konulabileceğini ifade eden Uzm. Dr. Akyol, “Ayrıca birinci derece yakınında çölyak hastalığı olan kişilerin de çölyak hastalığı açısından taranmaları gerekir. Hastalığın tedavisi öncelikle hasta eğitimi, motivasyon ve takip gerektiren glutensiz bir diyettir. Yeni teşhis edilmiş yetişkin bir çölyak hastası demir, folik asit, D vitamini ve B 12 vitamini gibi temel mikro besin eksikliklerini ortaya çıkarmak için testlerden geçmeli ve eksik olanlar tedavi edilmelidir. Çölyak hastaları ömür boyu glutensiz diyete bağlı kalmalıdır. Çölyak hastaları ayrıntılı bir beslenme değerlendirmesi, eğitim ve ardından izleme almak için bir gastroenteroloji uzmanının ve çölyak hastalığı konusunda iyi eğitimli bir diyetisyenin takibinde kalmalıdır” şeklinde konuştu. "Yüksek lifli diyet tercih edilmeli"
Çölyak hastalığında tedavinin temel dayanağının ömür boyu devam eden glutensiz bir diyet olduğunun altını çizen Dr. Akyol, “Çölyak hastaları buğday, arpa veya çavdardan elde edilen gıda ürünlerini diyetlerinden çıkarmaları yanında mısır, yulaf gibi normalde glutensiz olan ancak glutenle kontamine olmuş veya işlenmiş tahıllardan ve gıdalardan yapılan yiyeceklerden kaçınmak için eğitilmelidirler. Hastalara ayrı pişirme kapları, pişirme yüzeyleri ve tost makineleri kullanmaları konusunda eğitim verilmelidir. Önemli lif kaynağı olan tahıllardan mahrum kaldıkları için hastalara tam tahıllı pirinç, mısır, patates ve bol sebze ile desteklenmiş yüksek lifli diyet yemeleri tavsiye edilmelidir. Yulaf, hastaların çoğunluğu tarafından güvenle tolere edilir” ifadelerini kullandı. "Çölyak hastaları hazır gıdaların içeriklerine dikkat etmeli"
Çölyak hastalarının hazır gıdaların içeriklerine dikkat etmeleri gerektiğini vurgulayan Uzm. Dr. Akyol şunları söyledi: “Glütensiz diyet yaşam kalitesini artırdığı gibi, hastalığın komplikasyonlarını da engeller. Birçok hasta eser miktarda glütene karşı yüksek hassasiyet nedeniyle diyete uymasına rağmen aktif hastalığa sahiptir. Bu nedenle glütensiz diyeti tamamlayan güvenli farmakolojik tedavilere acilen ihtiyaç duyulmaktadır. Gluteni parçalayan enzimlerin kullanıldığı oral enzim tedavisi araştırmaları devam etmekte ve umut verici gelişmeler olmaktadır”