Türk siyasetinin bir dönemine damga vuran isimlerden Akbulut, politikaya Adalet Partisi ile başladı. Erzincan'da Anavatan Partisi teşkilatını kuran Akbulut, 1983 seçimlerinde Erzincan milletvekili olarak TBMM'ye girdi. Turgut Özal hükümetinde 1984-1987 yılları arasında İçişleri Bakanlığı yapan Akbulut, 1987 seçimlerinden sonra TBMM Başkanlığına seçildi. Akbulut, 1989'da cumhurbaşkanı seçilen Özal hükümeti kurmakla görevlendirildi ve 47. hükümette Türkiye Cumhuriyeti'nin 20. başbakanı oldu. Başbakan seçildikten sonra gerçekleştirilen Anavatan Partisi Olağanüstü Genel Kurulu'nda genel başkan olan Akbulut, 1991'de yapılan Mesut Yılmaz'ın kazandığı genel kurula kadar başbakanlık ve genel başkanlık görevini yürüttü. 1999 yılında yapılan seçimlerin ardından ikinci kez TBMM Başkanlığı koltuğuna oturan Akbulut, bu görevi 2000 yılına kadar sürdürdü. Daha sonra Cumhurbaşkanlığına aday olan Akbulut, ikinci turda adaylıktan çekildi.
2002 yılında Anavatan Partisinden istifa eden ve Doğru Yol Partisine geçen Akbulut, İstanbul milletvekili adayı oldu ancak partisinin barajı geçememesi nedeniyle milletvekili seçilemedi. Bu seçimlerin ardından aktif siyaseti noktalayan Akbulut, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi iken uzun yıllardır süregelen kalp rahatsızlığı nedeniyle 14 Nisan 2021'de 86 yaşında hayatını kaybetti.
Babamın kırgınlıkları vardı ama hiç yansıtmadı
Yıldırım Akbulut, siyasi hayatı boyunca mütevazı kişiliğiyle öne çıktı. Yıldırım Akbulut'un üç kızından biri olan Gülsüm Akbulut, babasıyla ilişkilerini ve politik süreçlerin aile hayatlarına yansımalarını AA'ya anlattı. Babasının vefatının üzerinden bir yıl geçtiğini, henüz bu duruma alışamadıklarını ifade eden Akbulut, "Onu içimizde yaşatıyoruz, hep de yaşatacağız. Aile olarak birbirine sıkı bağlarla bağlıyız. Üç kız kardeş, annem, babam hiç ayrılmadık, hep beraberdik. Ancak 14 Nisan'da ayrıldık." diye konuştu.
Gülsüm Akbulut, babasının her zaman ilkeleri ve prensipleriyle hareket ettiğini, siyasi hayatı boyunca ilkelerinden hiç taviz vermediğini söyledi.
Yaptıklarının karşılığı beklediği gibi değildi
Yıldırım Akbulut'un güler yüzlü, insanları seven, benlik duygusundan uzak birisi olduğunu anlatan Akbulut, "Yardımsever, teşkilatçı, partici ancak prensipleri var. Bunlardan asla taviz vermez. Onun için Türk milleti, Türk halkı çok değerli, kıymetli ve her şey Türk milletine hizmet etmek için var." ifadelerini kullandı. Babasının 1980'li yıllarda aktif bir şekilde siyasetin içinde bulunduğunu, başbakanlığı döneminde önemli adımların atıldığını anlatan Akbulut, şunları söyledi: "Yaptıklarının karşılığı pek beklediği gibi değildi. Büyük bir yıpratma kampanyasına maruz kaldı ve buna çok üzüldü. Biz bu duruma müdahale edilmesi gerektiğini söylerdik ancak babam 'Önemli olan ben değilim, önemli olan devlete, millete hizmet etmektir. Ben devletime hizmetimi sonuna kadar yapacağım' derdi. Bazı alanlarda kırgınlıkları vardı ama bunları hiç yansıtmadı. 'Gençler var, gençlere bırakalım, gençler de siyaset yapsın' düşüncesindeydi. Aslında siyasete devam etmesi halinde daha farklı bir Türkiye olabilirdi. Belki de biraz dinlenmek istedi. Ölene kadar ülkeyi, gelişmeleri takip etti ve her zaman da bir çözüm önerisi vardı."
Bize yıldızları hedef gösterirdi
Gülsüm Akbulut, ailesi ve kardeşleri olarak babalarından çok şey öğrendiklerini, hayata onun gibi bakmaya, onun gibi düşünmeye çalıştıklarını dile getirdi.
Babasının farklı bir mantık, düşünce yapısı olduğunu dile getiren Akbulut, "Çok güzel tahlil eder, herkesi dinler, mutlaka işi bilene sorar, doğru karar ve sonucu alırdı. Hep veren oldu. Hep çok çalışmamız gerektiğini söylerdi. 'Yıldızları hedefleyeceksiniz ki ağacın tepesine çıkabilesiniz' derdi." ifadelerini kullandı.
İcraat adamıydı
Babasının yaptığı bütün görevlerin kutsal ve önemli olduğunu düşündüğünü ancak İçişleri Bakanlığı görevini çok önemsediğini anlatan Akbulut, "İcraat adamıydı. O zaman terör hareketleri vardı. Her terör olayını yerinde inceler, PKK'nın kurduğu pusulara dahi bakardı. 'Gelmeyin, burada güvenliğinizi sağlayamayız' deseler de hiç aldırmazdı. Giderdi, her şeyi yerinde incelerdi." dedi.
Özal'ı durdurmak için seçim otobüsünün önüne aracını kırmış
Gülsüm Akbulut, babasının siyasi hayatında çok önemli yer tutan Turgut Özal ile ilk karşılaşmasını da şöyle anlattı: "O dönem babam Erzincan'dan milletvekili adayı. Turgut Özal da seçim otobüsü ile illeri geziyor. Özal Erzincan'a gelecek, halk toplanmış onu bekliyor. Ancak bir değişiklik oluyor ve otobüs daha büyük bir mitingin olacağı Erzurum'a doğru durmadan devam ediyor. Babam bu duruma çok üzülüyor ve o zaman Murat 131 otomobiliyle seçim otobüsünün önünde duruyor. Otobüse çıkıyor ve Özal'a 'Sen bu seçimi kazanmak istemeyebilirsin ama ben buraya şerefimi koydum. Bu insanlar seni bekliyor. Buraya geldiysen bu insanlarla görüşeceksin' diyor. Bir hata olduğu söyleniyor, Özal hemen geri dönüyor ve oradaki topluluğa hitap ediyor. İlk tanışmaları bir nevi gerginlik sonucu oluyor. Sonuçta çok güzel çalıştılar. Özal, babam ve birlikte oldukları ekip 1980'li yıllara damga vurdular. Türkiye büyük bir dönüşüm geçirdi. O dönüşümün başlangıcı 1980'lerde yapılan çalışmalarla oldu."
Mevcut kurumsal yapıya çok önem verirdi
Gülsüm Akbulut, babası Yıldırım Akbulut'un başbakan olduktan sonra Cumhurbaşkanı Özal ile çalıştıkları sürede çeşitli sorunların da yaşandığını anımsattı.
Başbakan ve cumhurbaşkanının görev ve yetkilerinin Anayasa'da açık bir şekilde yazılı olduğuna dikkati çelen Akbulut, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Özal cumhurbaşkanı olunca bazı konularda karışıklıklar yaşandı. Özal, başbakanlıktan cumhurbaşkanlığına geçme sürecine adapte olmakta zorluk çekti. Nedeni de yeni hali eskinin devamı gibi görmesiydi. Mevcut kurumsal yapıya önem verirdi. Biz hep uzaktan takipçiydik. Babam bizim sistemin içinde doğrudan yer almamızı istemezdi. Biz de babama sorardık. 'Yansıtılanla gerçek aynı değil neden sen bunu ifade etmiyorsun' diye sorduğumuzda 'O zaman ne olacak. İki başlı gibi, sistemde çatışma varmış gibi görünecek. Ben neden kendi çıkarım için bunu yapayım' derdi. O dönem Körfez krizi vardı. 'Bu dönemde cumhurbaşkanı ile başbakan tartıştı diye neden söyleteyim' derdi. İçeride çok büyük olaylar olurdu tabii."
YİK üyeliği
Akbulut, babasının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) üyesi olarak atandığı dönemde rahatsızlığının biraz daha arttığını söyledi. Akbulut'un verilen görevin hakkını yerine getirebilir miyim diye endişe duyduğunu anlatan Akbulut, "Bence sonuna kadar hakkını verdi. Cumhurbaşkanımız da babamın her konuda sonuna kadar çalıştığını ve önemli paylaşımlarda bulunduğunu söyledi. Her zaman doğru bildiğini söyler, anlatır ve sonuçta üzerine düşen görevi de yapardı." şeklinde konuştu. Babasının Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne ilişkin görüşlerini de aktaran Akbulut, şunları kaydetti:
"Bir geçiş yapıldığını, bu geçisin nasıl olacağını, adaptasyon sürecinin nasıl sağlanacağını görmek gerektiğini söylerdi. Türkiye'nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçişte, her ne kadar babam o dönemde kendini ortaya koymasa da Özal ile yaşadığı yetki çatışması aslında tarihten bir ders olmuştur. Çünkü cumhurbaşkanı ile başbakanın çok iyi, uyumlu çalışması gereken bir düzen olması gerekiyor. Bunun olmadığı zamanları gördük. Türkiye'nin en büyük krizlerinden birine neden oldu bu durum." Gülsüm Akbulut, babası Yıldırım Akbulut'un annesi, emekli Anayasa Mahkemesi üyesi Samia Akbulut ile ender rastlanan, sevgi dolu çiftlerden olduğunu vurguladı. Annesi ve babasının öğrencilik yıllarında başlayan 60 yıllık birlikteliklerinin olduğunu dile getiren Akbulut, "Çok seviyorlardı birbirlerini. Bir yıl oldu ama annemin babamın olmadığı bir hayata alışması için daha zaman gerekiyor. O da çabalıyor." dedi.