Dr. Ayfer Erken, “Zemin yapısının da çok büyük etkisi var. Eğer basen yapısına sahip bir zeminden bahsediyorsak deprem süresi uzar, zemin sıvılaşır, taşıma kapasitesi azalır ve daha büyük bir hasar meydana gelir” dedi.
Kahramanmaraş ili Pazarcık ilçesinde 7.7 ile gelen ve 10 ilde etkili olan deprem sonrası 9 saat arayla ikinci bir depremin de 7.6 olarak kaydedildiği bölgeden gelen haberler felaketin boyutunu gözler önüne sermeye devam ediyor. Yeni binaların bile deprem sonrası enkaza dönüştüğünün görülmesi sonrası akıllara gelen “bu kadar yıkıcı olmasının sebebi binalar mı, yoksa zemin mi?” sorusuna Japon-Türk Depremleri Önleme Projesi'nde bilimsel çalışmalarda bulunmuş olan Prof. Dr. Ayfer Erken “basen zemin” konusuna dikkat çekti. Bölgedeki zeminin basen zemin olması durumunda şiddetin ve tahribatın daha da artmış olacağını aktaran Prof. Dr. Ayfer Erken, “Zemin yapısı basen şeklindeyse bu çok büyük bir etkendir” dedi.
“Zeminin taşıma kapasitesini azaltır, etkiyi uzatır”
Basen zemin yapısına örnek olarak Adapazarı'nı veren ve oradaki deprem sonrası yıkımın fazla olmasının sebebinin de bu zemin yapısı olduğunu söyleyen Doğuş Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayfer Erken, “Mesela Adapazarı geniş bir ovanın üzerinde ve basen zemine sahip. Yani en üst tabaka yumuşak zemin, alt sert. Kase ya da tabak şeklinde düşünelim. Anakaya kıvrımlarının üstünde ivmeler çok büyüyor dolayısıyla hasar da çok büyüyor. O yüzden Adapazarı'nda tam merkezde ağır hasar oluştu. Dışarı doğru hasarlar azaldı. Bu zemine sahip olan yerlerdeki depremler sönümlenmiyor ve zemin, kırılma ve yansımalar yapıyor. Deprem etkisi artarak devam ediyor. Depremin süresini uzatıyor. Yapılar çok etkileniyor. Bu yeni depremde de zeminin sıvılaşması, taşıma özelliğini kaybetmesi, deprem dalgalarının ivmeleri büyütmesi var. Yani basen zemini özelliklerini görüyoruz” dedi.
“Hasarlar görünmeyebilir, ama bina donatılarda sünme olabilir”
Üstü üste iki depremin bina donatılarında sünme meydana getirebileceğini de hatırlatan Prof. Dr. Ayfer Erken, “Yeni deprem bölgesinde 10 şehir etkilendi. Şehirler geoteknik olarak nasıl konumlanıyor ona bakmak lazım. Binalar, kalitesiz, eski ve hasara uğramış olabilir. Büyük bir deprem oldu ve binalar o ilk depremde çok sarsıldı ama yıkılmadı. Yine ardından büyük bir deprem olunca binalar göçtü. Niye, çünkü binaların donatılarında sünme meydana geldi. Deformasyonlar belli bir kritik değeri aştı. Hasarlar her zaman görünür olmaz. Çünkü betonda bir çatlak olmayabilir ama içinde kullanılan donatılarda bir sünme olabilir. Yani bir deformasyon oluşmuştur, o da çok küçük seviyelerdedir. Betona yansımamıştır biz de göremeyiz. Ama ikinci bir deprem olduğunda hemen o binalarda göçme oluyor. Bu ciddi bir tehlike. Bu İstanbul için de büyük bir tehlike hala daha 99 depreminde yıkılmayan binaların ne kadar hasar aldığını bilmiyoruz. Dolayısıyla burada iki büyük deprem arka arkaya oldu. Biri hasar verdi ikincisi yıktı” şeklinde konuştu.
“Binaları tasarlarken hasar alsa bile yıkılma olmamasını önemsiyoruz”
Bina projelerinde asıl önemli konunun yıkılma olduğunu ve buna göre önlemler alındığını ifade eden Prof. Dr. Erken, “Biz binalarımızı tasarlarken büyük bir depreme göre hesaplıyoruz, ‘hasar görsün ama yıkılmasın' diyoruz. Ama nükleer santral gibi bir tasarım yaparsak binanın perdeleri kolonları kap kalın olur maliyeti uçar gider. O yüzden bölgesel olabilecek 7-7,5 depremine göre yapılır. Önemli olan hasar alsa bile yıkılmamasıdır. Basen etkisinin önemi yeni yeni ortaya çıktı. Proje yapanlar daha ciddi bir şekilde basen etkisini hesaplaması gerekiyor” diyerek sözlerini sonlandırdı.