İcra dairelerindeki dosyaların artışına değinen Avukat Bektaş Şarklı, “Asgari ücretlinin durumu ortada. Kazanılan ücretler ne işçisine, ne memuruna, ne de esnafına fayda sağlamıyor. Enflasyon rakamları çok yüksek insanların alım gücü düşük. Bu da bağlı olarak icrada dosyalarının sayısını arttırıyor. İnsanlar, bugün akaryakıt, gıda, su, elektrik gibi temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanırken dava açmak da Türkiye’de ciddi anlamda bir masraf ve maliyet getiriyor. İcra açılacak takipler veya en basit bir iş davası anlaşmazlık yoluyla mahkemeye başvurulduğu zaman 2-3 bin lira civarında ciddi bir maliyet ortaya çıkıyor.”dedi.
ÜCRETLİ HAKKINI ARAYAMIYOR
Asgari ücretin 5 bin 500 TL olduğunu hatırlatan Şarklı, “ Mahkeme bedelleri ciddi maliyet. Bunun üzerine insanları arabuluculuk dedikleri bana göre masa başında işçinin hakkını gasp ettikleri bir sistem geliştirildi. Örneğin işçinin 100 bin lira alacağı varsa masa başında davalarında uzun sürmesi nedeniyle işçi 50 bin lira ikna olmak zorunda kalıyor. Bu da işveren açısından haksız bir zenginleşme işçi açısından da veya memur açısından da esnaf açısından da hak ettiği gelirden yılların hakkından bir anda masadan vazgeçmesi. Buna da yargısal bir kararmış gibi masa başına oturulduğu zaman işverenin avukatı oluyor ama işçinin zaten bu anlamda avukatı çoğu zaman olmayabiliyor. Ve işçinin mahkemenin uzun sürmesi vazgeçmesine yol açıyor.” dedi.
Düşük gelirin geçimsizlikleri de arttırdığını belirten Şarklı, “Halkın yaşadığı bu sıkıntılar temel sıkıntılara dönüp baktığımızda hem burada boşanmaların, şiddetli geçimsizliklerin artması bir ailede eve giren gelir ile yapılan masraflar birbirini karşılamıyorsa insanların geçimsizliklerine yol açıyor. Düşünün asgari ücretin 20 bin lira olması halinde boşanma davalarının en az yüzde 50 önüne geçme şansımız var. Temeline baktığımızda sorun, ekonomik sıkıntılar. Eylül ekim gibi okullar açılacak. Bunların ciddi anlamda masrafları var. Herşey masraf olduğu için eşler arasında sıkıntıya yol açıyor. Buna bağlı olarak boşanma sayısı da maalesef artıyor. Bu sağlıklı bir şeyde değil. Devlet şuna açıklık getirmeli; İşçinin mi yanında işveren mi yanında? Gelir dağılımının bu kadar adaletiz olduğu bir yerde esnafın memurun geçinmekte olduğu enflasyonun ortada olduğu bir yerde Türkiye’nin tercihte bulunması gerekiyor.
İşveren, patron dediklerimiz adına düzenlemeler yapıldı. Pandemi döneminde de çok rahat gördük. İnsanlar sağlıklarından oldu ama ne dediler; Bu çarkların bir türlü dönmesi lazım. Toplum sağlığı mı yoksa patronların daha çok kar sağlaması mı? Bunu göz önünde bulunduran bir sistem lazım. İşçinin işverenin yanında olduğu zaman en azından işçinin de avukatıyla bir arabuluculuk görüşmesi için bir sistem lazım. İşçinin de görüşmede haklarını gözetecek ona haklarını hatırlatacak vazgeçtiği rakamların ciddiyetini anlatacak avukatlar lazım.
Türkiye önümüzdeki seçimler de de aslında bunu oylayacak. Bugün bir kişinin ağzından çıkan kanun hükmünde kararnameler yönetilen bir ülkede barış mı istiyoruz? Bunları çözebilecek bir irade milyonların değil de birkaç kişinin emrinde olması, buna ister kapitalizm deyin ister başka bir şey deyin. Ama şu anki sistem insanları nefes aldırmaktan uzak. İnsanların tam tersine sokakta çok basit kavgalar, alacak meseleleri cinayetle sonuçlanabiliyor. Toplum adeta deli gömleği giymiş gibi saldıracak yer geziyor. Muhatabını nereye yöneltecek bu sorunun kaynağı neresi derseniz bence bugün ki başkanlık sistemi. Gün geçtikçe sosyal devletten uzaklaşıyor Türkiye. Gün geçtikçe hukuk devletinden uzaklaşıyor. Bunları üst üste koyduğunuzda saygın olmayan hukuk devletinden gün gün uzaklaşan devlet haline geliyor. Toplumsal barış zedeleniyor, insanların birbirine saygısı kalmıyor. “şeklinde konuştu.