Gündem

Küçükçekmece Gölü'nde korkutan tehlike: MR'ı çekildi, gerçek ortaya çıktı

Küçükçekmece ile Avcılar ilçeleri arasında yer alan Küçükçekmece Gölü'nün eski sağlığına kavuşması için proje başlatıldı.

Küçükçekmece Gölü'nde korkutan tehlike: MR'ı çekildi, gerçek ortaya çıktı
03-01-2023 09:52

Küçükçekmece ve Avcılar arasındaki Küçükçekmece Gölü'nün temizlenmesi ve kaybedilen biyolojik çeşitliliğin yeniden kazandırılması için 'Küçükçekmece Lagününün Su Kalitesinin İzlenmesi' projesi başlatıldı. Haziran ayına kadar çalışmaların devam edeceği proje kapsamında, etkin ve sürdürülebilir bir restorasyon tekniği uygulanarak, şehrin ortasında yer alan gölün eski sağlığına kavuşturulması planlanıyor.  İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi ile Avcılar Belediyesi iş birliğiyle gerçekleştirilecek projeyi yöneten Deniz ve İçsu Kaynakları Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meriç Albay, "Lagünün MR'ını çekmeye çalışıyoruz. Burada havalandırma, dip çamurunun uzaklaştırılması, belki de bir biyomanipülasyonla bunların arka arkaya uygulanabilecek teknikler uygulanabilir. Öncelikle dip çamuruyla ilgili ön plan yapmakta fayda var. Dipte büyük bir atık yükü bizi bekliyor" ifadelerini kullandı.  

LAGÜNÜN MR'I ÇEKİLİYOR 

Prof. Dr. Meriç Albay, Küçükçekmece Gölü'nün İstanbul'un ortasında çok önemli bir su kaynağı olduğunu belirterek, "Zamanla sanayinin ve yeni yerleşimin oluşmasıyla milyonların üzerinde insanın durduğu bir yer. Sanayi atıklarını, evsel atıkları vererek kirletmişiz. Şehrin ortasında bir yer ve titizlikle izlenmesi gereken bir alan. Avcılar Belediyesi birlikte çalışma önerisinde bulundu. Su kalitesinin izlenmesi amacıyla bir proje başlattık. Lagünün MR'ını çekmeye çalışıyoruz. Şu anda sıkıntı nedir? Dipte hangi sorunlar var? Çevrede hangi sorunlar var? Bunları anlamaya çalışıyoruz. Aşağı yukarı 40-50 parametre ölçüyoruz" dedi.

SORUN 90'LARDAN BERİ YAŞANIYOR, SIKINTI GİTTİKÇE BÜYÜYOR 

Sorunun gittikçe büyüdüğünü ifade eden Prof. Dr. Albay, "Düzelme anlamında çok fazla bir şey yok. Biz bu sorunu 1990'lardan beri yaşıyoruz. Her yıl düzenli aralıklarla balık ölümleri oluyor. En son 2 yıl önce Mersin balığı bile öldü. Şehrin ortasındaki bu alanın detaylı bir çalışmayla topluma kazandırılması elzem haline geldi. Restorasyon çalışmasına başlamadan önce, mevcut su kalitesini ortaya koyup bunu Avcılar Belediyesi, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı'na, ilgili birimlere iletmek istiyoruz. Şehrin ortasında böyle bir alanın bulunması, böyle bir alanın çevresinde bu alandan faydalanmadan sadece bir su kitlesi olarak bakması insana dokunuyor" ifadelerini kullandı.  

DİPTE 10 YILLARIN ATIKLARI VAR 

Prof. Dr. Albay, "Buranın şehre kazandırılması lazım. Burası B sınıfı bir sulak alan. Kuşlar, balıklar vardı, bunlar yok olmaya başladı. Bunu tekrar düzeltip, şehre kazandırıp, su kültürünü yaratarak her şeyi geriye çağırabiliriz. O sudaki canlıları, ekosistemi yeniden kurabiliriz. Bu anlamda iyi bir restorasyon projesi olmadan, bu lagün düzelmeyecek gibi görülüyor. Daha önceki tespitlerimize baktığımız zaman su kalitesi oldukça sıkıntılı. Çözülmüş oksijen miktarından pestisit kirleticilerine, petrol atıklarına kadar yok yok. Ağır metal kirliliğine kadar her şey var. Bir kısmı dipte birikmiş. Dipte 10 yılların atıkları birikmiş. Bunların gerçekten elden geçirilip, topluma ve doğaya kazandırılması gerekiyor. Dünyada bunun çok örneği var, kolay değil ama yapabiliriz" diye konuştu.  

CANLI MÜZEYİ BERBAT HALE GETİRMİŞİZ 

Bazı balıklar burayı göç yolu, bazılarının da üreme alanı olarak kullandığını ifade eden Prof. Dr. Albay, "Şehrin ortasındaki bu canlı müzeyi amacına uygun olarak kullanamadığımız için berbat hale getirmişiz. 1950'lerin sonunda 60'ların sonuna kadar, 20 ton balık avlanıyormuş. 27 türün üzerinde balık varmış. Şu anda 2-3 türden bahsediyoruz. Kaya ve kefal balıkları var. Balıkçılığın yapılmaması lazım. Su kalitesi oldukça kötü. Mikrobiyolojik bakımdan balıkçılığın kesinlikle engellenmesi lazım. Kontrol edildiğini düşünüyorum ama, daha dikkatli olmak lazım. Halk sağlığı önem arz ediyor. Burası aslında 20-30 türün barınıp üreyebileceği bir alan ama, kirleticilerden dolayı artık barınma şansı yok" ifadelerini kullandı.   

YÜZMEYE İZİN VERİLMEMELİ 

Prof. Dr. Albay, gölde yüzmenin engellenmesi gerektiğini vurgulayarak, "Biz çok sık olmasa da yüzen insanlar görüyoruz. Burada kesinlikle bunun engellenmesi lazım, su oldukça kötü. Mikrobiyolojik olarak insanlarda birçok sağlık problemi yaratabilir. Şehrin ortasında bir yer, insanları kontrol etmek de çok zor. O yüzden bir an önce restore edilip, İstanbul'a kazandırılması lazım. Lagün üzerinde Sazlıdere Barajı yapıldı. En büyük tatlı su kaynağıydı, biraz su girdisi azaldı. İyi bir etkin su kalitesi yönetimiyle, ben 10 yıla kadar lagünün kendine gelebileceğini düşünüyorum. Etkin, sürdürülebilir bir restorasyon tekniği uygulamak lazım. Bazen bir bazen birkaç teknik uygulayarak şehre kazandırabiliriz" dedi.  

Lagünün dibinde büyük sıkıntı yaşandığını dile getiren Prof. Dr. Albay, "Bu dipteki atıkların alınması gerekiyor. Ciddi bir atık ve ağır metal yükü bizi rahatsız ediyor. 5 metreden sonra oksijen iyice azalıyor. Burada havalandırma, dip çamurunun uzaklaştırılması, belki de bir biyomanipülasyonla bunların arka arkaya uygulanabilecek teknikler uygulanabilir.  Öncelikle dip çamuruyla ilgili ön plan yapmakta fayda var. Dipte büyük bir atık yükü bizi bekliyor. Oradan o yük alınmadan gölü sağlığına, eski haline kavuşturmak biraz zor gözüküyor" ifadelerini kullandı.  

BİRİNCİ DERECE SİT ALANI İLAN EDİLMESİ LAZIM 

Halk sağlığı bakımından büyük risk taşıdığını da belirten Prof. Dr. Albay,  "Şehrin ortasında bir çocuğun topu lagüne kaçırsa bile, bana göre elini o suya değdirmemesi lazım. Lagün mikrobiyolojik bakımdan sıkıntılı bir yer. Gizli de olsa, orada balık tutuluyor. Bunlar insanlar tükettiği zaman, halk sağlığını tehlikeye atacağız. Biyolojik çeşitliliği kaybediyoruz. Orası kuş göçü yolu üzerinde, b sınıfı sulak alan. Bir sulak alanı kaybetmek, ülkemiz için hoş bir şey değil. Dünya biyolojik rezervleri için de büyük kayıp olur.  Şu an kalan yeşil alanların 1. derece sit alanı ilan edilmesi lazım. Yapılaşmanın kesinlikle durdurulması lazım. Yoksa biz bu alanı kaybedecek gibi gözüküyoruz. Kaybettik de, kazanma şansımız var. Örneklemeye devam edeceğiz. Sonuçlar çıktıktan sonra hem belediye hem de bakanlıklarla paylaşacağız. Restorasyon tekniğini tartışıp, sonuca varacağız diye düşünüyorum" diye konuştu.  

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER