العربية

Lübnan ile ateşkes sağlandı: Peki ya Gazze!

GÜVENSAM Genel Koordinatörü Cihad İslam Yılmaz, İsrail ile Lübnan arasında gerçekleşen ateşkes anlaşması hakkında Gazze eksenli dikkat çeken bir analiz kaleme aldı.

Lübnan ile ateşkes sağlandı: Peki ya Gazze!
27-11-2024 19:57

Ateşkesin temelinde, bölgesel güvenliği sağlamak ve daha fazla sivil kaybı önlemek amacıyla yapılan uluslararası müzakereler yer alıyor. ABD ve Fransa, İsrail ile Lübnan arasındaki ateşkesi güvence altına almak için aktif bir şekilde devreye girerken, BM de bölgesel istikrarı sağlamak adına destek sağlamaya çalıştı.

İsrail'deki iç politikada, özellikle kuzeydeki yerleşim yerlerinin güvenliğini savunmak isteyen yerel yöneticiler ve aşırı sağ partiler, ateşkese karşı çıkıyor. Bu gruplar, Hizbullah’ın faaliyetlerinin durdurulmadan ateşkes sağlanmasının, İsrail için daha büyük tehditler yaratacağına inanıyor. Ayrıca, İsrail’in bu ateşkesi kabul etmesi durumunda, uluslararası toplumu ve kendi halkını tatmin etmek için güvenlik önlemlerinin daha da güçlendirilmesi gerektiği vurgulanıyor

Fransa, ateşkesi sağlamak için diplomatik temaslarını sürdürüyor, ancak yalnızca Hizbullah’ın ateşkese uyacağına dair garantiler bulunmadan anlaşmanın gerçekçi olmadığı ifade ediliyor. ABD ise, bölgedeki güvenliği artırmak ve İsrail’in ulusal çıkarlarını korumak amacıyla, Hizbullah’a karşı daha sert bir tutum benimsemeyi savunuyor. Bununla birlikte, uluslararası müzakerelerin başlatılması, bölgedeki daha büyük bir savaşın önlenmesi için önemli bir adım olarak görülüyor.

Ateşkes görüşmelerinin sürdüğü ve tarafların uzlaşı sağlama konusunda istekli olduğu bir ortamda, İsrail'in askeri stratejisi, Hizbullah’a yönelik operasyonlarının sürekliliği üzerine odaklanıyor. İsrail'in açıklamalarına göre, ateşkese rağmen, Hizbullah’ın yeniden yapılanmasını önlemek için müdahaleler devam edecek. Bu, ateşkesin kalıcı olup olmayacağı konusunda önemli soru işaretleri doğuruyor.

Ateşkesin stratejik boyutları yalnızca İsrail ve Lübnan arasındaki sınırla sınırlı değil; bölgedeki diğer güçlerin, özellikle İran ve Suriye'nin de bu çatışmalarda dolaylı olarak rolü bulunuyor. İran’ın Hizbullah’a verdiği destek, İsrail’in müdahale stratejisini daha da karmaşıklaştırıyor. İsrail, Hizbullah’a karşı başarılı bir operasyonel yaklaşım geliştirse de, bu tür askeri eylemler uzun vadede bölgedeki istikrarsızlığı artırabilir.

HİZBULLAH'IN ROLÜ VE LÜBNAN İÇİNDEKİ ETKİSİ

Hizbullah, 2006’daki İsrail-Lübnan Savaşı'ndan bu yana, Lübnan’ın güneyinde ve özellikle sınır bölgelerinde güçlü bir askeri varlık sergileyen, aynı zamanda siyasi ve toplumsal alanda da etkili bir grup olarak varlığını sürdürüyor. Ancak Hizbullah’ın askeri gücüne dair yapılan son değerlendirmeler, grubun bazı askeri kapasitesinde azalmalar yaşandığını gösteriyor. İsrail’in sürekli hava saldırıları ve operasyonları, Hizbullah’ın güney Lübnan’daki mevzilerine zarar vermiş durumda. Hizbullah bu zayıflamayı tamamen telafi etmeyi amaçlayarak yeniden yapılanma sürecine girmiştir. Bu süreç, yalnızca askeri altyapıyı değil, aynı zamanda Lübnan’daki sosyal ve politik desteği de kapsamaktadır. Hizbullah, savunma pozisyonlarını güçlendirmek için sınır bölgelerindeki mevzilerini güçlendirirken, bölgede başka gruplarla işbirliği yaparak stratejik manevralarını sürdürüyor.

GELECEK İÇİN PERSPEKTİFLER

İsrail Lübnan'ın güney kentlerinin yanı sıra Bekaa ve Baalbek bölgelerine yüzlerce hava saldırısı gerçekleştirdi. Lübnan Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre, bu süre zarfında 3.768 kişi hayatını kaybetti; bunların 946’sı kadın ve çocuk, 222’si ise sağlık çalışanıydı. Ayrıca, 15.699 kişi yaralandı. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, İsrail ordusunun Beyrut’a düzenlediği hava saldırısında öldü. Buna karşılık Hizbullah, İsrail’e roket ve füze saldırılarıyla karşılık vermeye devam etti. İsrail tarafında, saldırılar çoğunlukla askeri üsleri hedef almış ve büyük hasar bildirilmemiştir.

Çatışmaların etkisiyle Lübnan'ın güneyinden başkent Beyrut’a ve kuzey bölgelere büyük bir göç dalgası yaşanıyor. Lübnan hükümetinin verilerine göre, 1,9 milyon kişiye yakın Lübnanlı, İsrail saldırıları nedeniyle yerinden edildi. Bu göçmenlerin 624 binden fazlası ise Suriye'ye sığındı.

Ateşkesin başarılı olup olmayacağı, bölgedeki sivillerin evlerine dönüş sürecini doğrudan etkileyebilir. Güvenlik garanti altına alınmadan, insanların evlerine geri dönmesi pek mümkün olmayacak. Lübnan’daki siviller, yalnızca askeri güvenlik değil, aynı zamanda sosyal ve ekonomik güvence de talep ediyorlar. Ekonomik çöküş ve altyapı eksiklikleri, dönüş sürecini daha da karmaşıklaştırıyor. Lübnan hükümeti ve uluslararası topluluk, sivil halkın evlerine güvenli bir şekilde dönmesini sağlamak için koordineli bir şekilde çalışmak zorunda. Ancak, Lübnan’da Hizbullah’ın etkisi ve İsrail’in güvenlik kaygıları, bu sürecin ne kadar hızlı ve etkili olacağı konusunda belirsizlik yaratıyor

GAZZE: SİSTEMATİK SOYKIRIMIN ADRESİ

Gazze, 2007 yılından bu yana İsrail ablukası altında bir açık hava hapishanesine dönüşmüş durumda. Yaklaşık 2 milyon insanın yaşadığı bu dar alanda, en temel insani ihtiyaçlara erişim büyük ölçüde kısıtlanmış durumda. 7 Ekim 2023’te başlayan İsrail saldırıları, bu krizi tam anlamıyla bir felakete dönüştürdü. Hastaneler, okullar, altyapı tesisleri ve sivil yaşam alanları hedef alınarak Gazze’nin tamamen işlevsiz hale getirilmesi amaçlanıyor.

Bu durum, sadece bir savaş değil; Birleşmiş Milletler’in soykırım tanımıyla birebir örtüşen bir insanlık suçudur. Sivillerin, özellikle de çocukların ve kadınların sistematik bir şekilde hedef alınması, İsrail’in sadece Hamas’ı değil, tüm Filistin halkını ortadan kaldırmayı hedeflediğini gösteriyor.

İsrail’in Lübnan ile ateşkese varması, burada farklı dinamiklerin devrede olduğunu gösteriyor. Lübnan’da Hizbullah’ın güç dengesi ve İsrail sınırında oluşabilecek uzun süreli bir çatışmanın riskleri, ateşkesi zorunlu kılan unsurlar arasında. Ancak Gazze’deki durum tamamen farklı. Gazze’de İsrail’in hedefi, yalnızca Hamas değil, Filistin’in kolektif varlığıdır.

Lübnan sınırında sağlanan ateşkes, İsrail için stratejik bir mola anlamına gelirken, Gazze’de herhangi bir ateşkesin gündeme gelmemesi, İsrail’in buradaki varlığı tamamen ortadan kaldırma hedefini ortaya koyuyor. İsrail için Gazze, bir güvenlik tehdidinden ziyade, ideolojik ve demografik bir “temizlik” alanı olarak görülüyor.

Gazze’de yaşanan insani kriz, uluslararası toplumun ahlaki çöküşünü gözler önüne seriyor. Batılı ülkelerin çoğu, İsrail’i kayıtsız şartsız desteklemeye devam ediyor. Bu desteğin ardında yatan sebepler, tarihi, dini ve ekonomik bağların ötesine geçiyor; İsrail, Batı’nın Ortadoğu’daki çıkarlarını koruyan stratejik bir müttefik olarak görülüyor.

Birleşmiş Milletler, İnsan Hakları İzleme Örgütü ve diğer uluslararası kuruluşlar tarafından yapılan çağrılar ise etkisiz kalıyor. Çünkü bu kurumların yaptırım gücü, büyük güçlerin

çıkarlarıyla sınırlı. Gazze’de yaşanan katliamlar karşısında ABD, İngiltere ve diğer Batılı ülkeler, İsrail’e açıkça destek verirken, İslam dünyası ise bölünmüş ve tepkisiz bir görüntü çiziyor.

Gazze’deki trajedi, sadece Filistin halkını değil, tüm insanlığı ilgilendiriyor. Bugün Gazze’nin çığlıklarını duymayan bir dünya, yarın başka bir halkın yok oluşuna sessiz kalabilir. İsrail’in Filistinlilere uyguladığı soykırım, küresel adalet sisteminin iflasını temsil ediyor.

Gazze’nin altyapısının yok edilmesi, sadece fiziksel bir yıkım değil, Filistin halkının geleceğinin tamamen ortadan kaldırılması anlamına geliyor. Eğitim, sağlık, temiz su ve enerji gibi temel insani ihtiyaçların karşılanamaması, Gazze halkını sürdürülebilir bir yaşamdan mahrum bırakıyor.

Kaynak: HABER7.COM

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER