Yaşam

Osmanlıda Dört Mezhepte Bütün Boyutlarıyla Zekât ve Fıtra

Türkiye Gazetesi yazarı Dr. C. Ahmet Akışık bugünkü yazısında Osmanlıda Dört Mezhepte Bütün Boyutlarıyla Zekât ve Fıtra konusunu ele aldı.

Osmanlıda Dört Mezhepte Bütün Boyutlarıyla Zekât ve Fıtra
09-04-2022 16:11

İslâm’ın beş şartından biri olan zekât, şu başlıklar altında ele alınabilir.

Kavramlar ve Ölçüler

1. İslâm’ın beş şartından biridir. Mükellef olan, yani âkıl ve bâliğ olan (ergenlik çağına eren) ve nisap miktarı para veya malı olan her Müslüman erkek ve kadının zekât vermesi farzdır.

2. Nisap, İslam’da “zengin olma ölçüsü” ile ilgili bir kavramdır. Para/mal, toprak ve hayvanla ilgili nisap (miktarları) farklıdır.

3. Alacaklar, nisap hesabına katılır. Borçlar, mevcut para veya maldan çıkarılır. Elde kalan para veya malın zekâtı verilir.

4. Temlik, zekât farzı, zekât malını Müslüman fakire temlik etmekle, eline vermekle yerine gelir. Vekâletle de zekât ve fıtra verilebilir. Temlik ve vekâlet dışında bir “hesab”a veya “zarf”a konulan para ile zekât ve fıtra/fitre verilmiş olmaz. Bu, resmî bir kurum olsa da hüküm böyledir. Ancak verilen, sadaka, yardım olur.

5. Ticaret eşyasından evde kullanılmak için ve ticaret olunan gıdadan, bir senelik ev ihtiyacı için ayrılmış olanların zekâtı verilmez. Başka bir ifadeyle bunlar, nisap hesabına katılmaz. Eğer eve alınmış gıda yoksa, “nasıl olsa bir senelik gıdaya ihtiyacım var diyerek” bir senelik gıda parası zekâttan düşülmez.

6. Zekâta tâbi malların veya paranın, yıl içindeki azalıp çoğalması dikkate alınmaz. Nisaba malik olduktan bir yıl sonra, elde kalan mal, nisabı bulursa, zekâtı verilir. Mesela, Ramazan’ın 5’inde 400 gr altınla zengin olan diğer aylarda 300’e, 200’e düşse, gelecek 5 Ramazan’da (96 gr altının altına düşmediği müddetçe) eldeki mevcut miktar üzerinden zekâtını verir. Bu ticaret malı için de böyledir. 96 gr’ın altına düşerse, zengin olma ay ve günü değişmiş olur. Zakâtta kameri aylar esas alınır.

7. Dinimize göre, karı kocanın mal varlığı ayrıdır. Hangisi zengin ise, zekâtı o verir. Kurbanda da durum aynıdır. Şayet her ikisi de zengin ise, ikisinin de zekât vermesi ve kurban kesmesi gerekir.

8. Kadının altın ve gümüşten başka diğer ziynet eşyaları zekâta tâbi değildir. Pırlanta, elmas, zümrüt gibi ziynet eşyalarının zekâtı verilmez. Bunlar zekâta tâbi değildir.

9. Çalışanların alacakları maaş veya ücret, ellerine geçmeden önce nisap hesabına katılmaz, çünkü bunlar, hak edilmiş ücretse de, hak edilen mal, ele geçmeden önce mülk olmaz.

10. Maaşlardan kesilen ve henüz alınmamış olan yardım sandığı ve sigorta paraları, zekât hesabına katılmaz.

11. Hisse senetlerinin nâma/isme ve hâmiline/taşıyana yazılı olanları vardır. İsimsiz, hâmiline yazılı olanların devir kabiliyetleri bulunmaktadır. Yani döviz gibi elden ele dolaşır. İstendiği zaman satılabilir. Bu senetler, ticaret malı gibi, zekâtın hesap edildiği tarihteki piyasa değeri üzerinden nisaba dahil edilir.

12. Günü gelmeden zekât vermekte bir mahzur yoktur, hatta gelecek yılın zekâtını önceden vermek de caizdir.

13. Fakire verilen zekât, onu zengin edecek (96 gr altın veya değerindeki para) kadar olmamalıdır. Borçsuz fakire nisap miktarı veya daha çok zekât vermek, mekruhtur.

14. Zekât verirken, “zekât” demek şart değildir, hediye dense de caizdir.

15. Bir günlük yiyeceği olanın, zekât veya sadaka istemesi haramdır, fakat istemeden verilen sadakayı, zekâtı alması caizdir.

16. Zekâtı mümkünse, salih olan muhtaçlara vermelidir.

17. Fakirdeki alacağını zekâta saymak caiz değildir. 

18. Fakirde alacağı olan, fakirin, borcunu vereceğine güvenemiyorsa, güvendiği birini fakire gösterip, (zekâtını almak ve borcunu ödemek için, bunu vekil yap) der. Zekâtı bu vekile verir. Vekil de, zengine geri vererek, fakirin borcunu öder. Böylece hem zekât dine uygun verilmiş, hem de, fakirin borcu ödenmiş olur. 

Zekâta konu olan varlıklar, şu başlıklar altında verilebilir:    

Altın, Gümüş ve Kâğıt Para’nın Zekâtı

Hanefî’de zekât nisabı, 200 dirhem (672 gr) gümüş veya 20 miskal (96 gr) altın yahut bu değerde para ya da ticaret eşyasıdır. Zekât veya kurban nisabına mâlik olana zengin denir.

Zengin olma tarihinin üstünden bir hicrî sene geçince, zekât vermek farz olur.

Diğer üç Mezhepte (Şafiî, Malikî ve Hanbelî’de) nisap, 69 gr altındır.

Diyanet’e göre nisap, 80,18 gr altındır. Diyanet İşleri, 1982’ye kadar nisapta 96 gr değerini kullanmış, ancak sonra mezhep farklılıklarını dikkate almadan değişikliğe gitmiştir.

Zekât, altın esas alınarak verilmektedir.

05.04.2022 tarihinde “altın ayarları”na göre TL olarak nisap/zenginlik ölçüsü:

Hanefî’de: 24 ayar/külçe altın: 93.000 TL, 22 ayar: 80.000 TL, 18 ayar: 64.000 TL, 14 ayar: 48.000 TL.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî’de: 24 ayar/külçe altın: 67.000 TL, 22 ayar: 57.000 TL, 18 ayar: 46.000 TL, 14 ayar: 34.000 TL.

Diyanet’e göre: 24 ayar/külçe altın: 78.000 TL, 22 ayar: 66.000 TL, 18 ayar: 53.000 TL, 14 ayar: 40.000 TL.

Bu miktarda parası veya ticaret malı olan zengindir. Zengin, parasının (altın, gümüş, döviz) ve ticaret malının 1/40 (kırkta biri)ni zekât olarak verir. Meselâ, 100 bin lirası olan 2,500 TL zekât verecektir.

Zekât verirken, (külçe altını olmayanlar) zenginlikte orta değer (18 ayar) esas alınabilir. Kâğıt para ve dövizi olanlar, yukarıdaki altın değerlerini ölçü almak suretiyle zenginliklerini belirleyebilirler.

200 dirhem (672 gr) gümüş ile 20 miskal (96 gr) altının aynı değerde olmadığı zamanlarda nisap/zenginlik, altın üzerinden hesap edilir. Şu anda hesaplamalar, altına göre yapılmaktadır.

Osmanlılarda altını veya gümüşü olanlar, 40’ta birini altın veya gümüş olarak veriyorlardı. Mesela 400 gr altını olan 10 gr altını (bizzat altın olarak) ve 400 gr gümüş tepsisi/vazosu olan, 10 gr gümüşü (bizzat gümüş olarak) zekât veriyorlardı. Elinde bakır veya kâğıt parası olanlar dahi zekâtlarını (Mesela, 200 bin lirası olan, 5 bin lira karşılığındaki gr altını) altın olarak fakire veriyorlardı.

Ülkemizde ve İslâm dünyasında Osmanlıdaki bu uygulamayı devam ettirmek isteyenler, hiç şüphe yok ki, zekâtlarını Fıkh’a göre vermiş olurlar.

Alacakların Zekâtı

Kaybolmuş, gasbedilmiş, saklanılan, yeri unutulmuş mal ve inkâr olunan alacaklar, nisaba katılmaz ve ele geçerlerse, önceki yılların zekâtları verilmez.

Senetli veya iki şahitli yahut itiraf olunan alacaklar, iflas edende ve fakirde de olsa nisaba katılır. Ele geçince, geçmiş yılların zekâtı verilir.

Ticaret Malı Zekâtı

Canlı, cansız her mal, ticaret yapmak için, diğer bir ifadeyle satmak için satın alındıkları zaman, ticaret eşyası olurlar.

Ticaret eşyasının mal oluş kıymeti/alış fiyatı, nisap miktarı olduktan itibaren, bir hicrî sene (354 gün) elde kalırsa, yıl sonunda elde bulunanın kırkda birini, zekât niyyeti ile ayırıp, Müslüman fakirlere vermek farzdır.

Zekât, kârdan değil, mevcut paranın ve eldeki ticaret malının tamamından verilir.

Hanefî’de altın ve gümüş, her ne şekilde bulundurulursa bulundurulsun, ticaret eşyasıdır.

 Zekât, ticareti yapılan (buğday, zeytinyağı, meyva/elma, ilaç, ayakkabı, koltuk, elbise/kumaş vb. gibi) malın kırkta birini veya değerindeki altını fakire temlik etmekle, eline vermekle gerçekleşmiş olur. Eğer mal olarak zekâtını verecekse, ticaretini yaptığı maldan (veya mallardan) vermesi gerekir. Market sahibi, satışını yaptığı mal veya mallardan istediğini zekât olarak verebilir.

Zeytin ticareti yapan bir zengin, ticaretini yapmadığı bir maldan (mesela ayakkabı olarak) zekât veremez.

Eczane, Bakkal/Market, Manav gibi ticaret yerlerinde mallar sık sık değişir. Zekât zamanı, kaç liralık mal varsa, onun zekâtı verilir.

Fidan alıp bunların bakımını yaparak, büyüterek satan kimse, bunların ticaretini yaptığı için “ticaret malı olarak” zekâtını verir.

Terzilik yapan, diktiği gömleğin ücretini fakirden almayıp, zekâta dahil edebilir. Altın olarak vermesi daha iyidir.

Kalaycılık yapan, kalayladığı kapların ücretini fakirden almayıp zekâtına sayabilir.

Diş doktoru, yaptığı dişlerin ücretini fakirden almayıp, zekâtına mahsup edebilir. Çünkü bunlarda mal temlik ediliyor. (Fakire gömlek, protez diş veya kalay verilmiş oluyor.) 

İhtiyaç Eşyası

Evin, arabanın zekâtı olmaz, fakat araba, ev ve arsa alıp satan, yani işi, mesleği bu olan, bunların zekâtını verir.

Ticaret için olmayan evler, arsalar, vasıtalar, demirbaş eşyalar, zekât nisabına katılmaz.

Kimlere Zekât Verilir

Zekât, dine göre fakir olana, yani “nisap miktarı malı olmayan”a verilir.

Din ilmi tahsil eden ve din ilmi öğretenlere, zenginlik durumuna bakılmaksızın zekât vermek caizdir.

Fakir olmak şartıyla kardeş, amca, dayı, hala, teyze gibi akrabaya, geline, yengeye, damada, kayınvalideye, kayınpedere, kayınbiradere ve üvey çocuğa verilir.

Eğer salih iseler, yakın akrabaya vermek, daha çok sevaptır. Salih akraba yoksa, başka salihler tercih edilebilir.

Kadın, dinen fakir olan kocasına Şafiî’ye ve Hanefî’de İmameyn’e göre zekât verebilir.

Kimlere Zekât Verilmez

Anaya, babaya, dedeye, nineye/büyükanneye, evlâda, toruna (yani usûl ve furû’a), hanıma ve Müslüman olmayana/kâfire verilmez. Kur’ân-ı kerim’e göre ehl-i kitap olan Yahûdi ve Hristiyanlar da kâfir sınıfındandırlar.

Tüzel kişiliğe “zekât” verilmez (“Vekâlet ve Banka Yoluyla Zekât Verme” konusuna bakınız).

Toprak Mahsulleri Zekâtı

Toprak mahsullerinin zekâtına uşur denir. Fakir veya borçlu olanın da uşur vermesi gerekir.

İmam-ı a'zam’a göre mahsul topraktan alındığı zaman, az olsun, çok olsun onda birini veya kıymeti kadar altın veya gümüşü Müslüman fakirlere vermek farzdır.

İmameyn’e göre, uşur vermek için mahsulün bir yıl dayanıklı olması ve miktarının 1250 litreden (yaklaşık bir tondan) çok olması gerekir. Mesela yarım ton buğdayı çıkan fakir, İmameyn’in kavline göre uşur vermezse günaha girmez. Fakat zenginin yüz kg buğdayı olsa onda birini vermesi gerekir.

Uşur veren fakir, başkalarının verdiği uşru alabilir. Fakat zenginin zekât alması haramdır.

Evin yanındaki bahçede yetiştirilen meyve ve sebzelerin uşrunu vermek gerekmez. Çünkü bu meyve ve sebze, ev halkının ihtiyacı için ekilmiştir. Hatta bir kısmı satılsa da yine uşrunu vermek gerekmez. Ancak ev bahçesinde sırf ticaret niyetiyle yetiştirilen ürünün uşru verilir.

Ev, tarlaya, bahçeye yapılmışsa (Karadeniz bölgesinde olduğu gibi), bunun uşru verilir. 

Uşrun nisabı yoktur. Mahsul az olsa da, uşru verilir. Uşur, onda bir olarak verilir. Yapılan masraflar düşülmez. Hayvan gücüyle, dolap ve motorla sulanıyorsa veya paralı sulama yapılıyorsa, yirmide bir verilir.

Bağcıların yetiştirdiği üzümün uşru verilir. Satılan üzüm yaprağının uşru verilmez. Buğdayın uşru verilir. Satılan samanının uşru verilmez.

Üzüm yaprağı ve samandan elde edilen para ile eldeki mevcut para, nisabı bulursa, zekâtı verilir. Yani saman ve yaprağın satılması ile elde edilen para nisaba katılır.

Balın uşru verilirken, yapılan fenni tesisat ve diğer masraflar çıkarılmaz. Balın miktarı az olsa da onda birini uşur olarak, zekât alması caiz olan bir veya birkaç fakire vermek farzdır.

Hayvanların Zekâtı

Sâime, yılın yarıdan fazlasında kırda, çayırda parasız otlayan eti veya sütü için yetiştirilen erkek veya dişi hayvanlardır. Bunların zekâtı verilir.

Yalnız yünü için, yük taşımak için veya binmek için olursa, sâime sınıfına girmez, zekâtı verilmez.

Demek ki, parasız çayırda otlamayıp, evde besleniyorsa, üretmek veya eti ve sütü için de beslense yine zekâtı verilmez. Çift sürmek, yük taşımak, binmek için yetiştirilen hayvanların da zekâtı olmaz.

Ancak besicilik yapılıyorsa, bu takdirde hayvanlar, ticaret malı sayılır ve zekâtı verilir.

Birkaç ineği olup süt satan kişi, ineklerin zekâtını vermez, fakat sene sonunda sütten elde ettiği para, zekât nisabına dahil edilir.

Hayvan zekâtı hesaplanırken borçlar varsa, düşülür.

Zekâtta Mezhep Farklılıkları

Hanefî’de çocuğun ve delinin malından zekât verilmez. Diğer üç mezhepte verilir.

Şafiî’de zekâtı en az üç sınıfa vermek gerekir, diğer üç mezhepte, yalnız bir sınıfa, bir fakire vermek kâfidir.

Zekât farz olur olmaz, Hanefî ve Hanbelî’de hemen vermek lazım değildir. Şafiî ve Malikî’de, zekât farz olunca, hemen ayırıp vermek farzdır.

Zekât vermemek için sene dolmadan malını birine hediye eden veya satan, hile yaptığı için günahkâr olursa da, Hanefî ve Şafiî’de zekâttan düşer, Malikî ve Hanbelî’de zekâttan düşmez.

Fakirdeki alacağı zekâta saymak Malikî’de caiz, diğer üç mezhepte caiz değildir.

Şafiî ve Hanbelî’de gücü kuvveti yerinde olup çalışabilen fakire, zekât vermek caiz değil, Hanefî ve Malikî’de caizdir.

Malikî’de sene dolmadan zekât verilmez, diğer üç mezhepte vermek caizdir.

Zekâtı başka şehre göndermek Hanefî’de mekruh, diğer üç mezhepte hiç caiz değildir. Eğer gönderdiği şehirde daha uygun kimseler varsa, zekâtı başka şehre göndermek mekruh olmaz.

Hanefî’de sebzelerin uşru verilir, diğer üç mezhepte verilmez.

Hanefî’de meyvelerin uşrunu tartmadan vermek caiz değildir, diğer üç mezhepte ise, tahmini olarak hesaplayıp vermek caizdir.

Balın uşru Şafiî ve Malikî’de verilmez, Hanefî ve Hanbelî’de verilir.

Hanefî’de kadının ziyneti zekâta tâbidir. Diğer üç mezhepte tâbi değildir.

Altın ve gümüşten başka madenlerin zekâtı Malikî ve Şafiî’de verilmez, Hanefî ve Hanbelî’de her madenin zekâtı verilir.

Hanefî ve Hanbelî’de maden zekâtı , Şafiî ve Malikî’de %2.5’tur.

Malikî’de dedeye ve toruna zekât vermek caiz, diğer üç mezhepte caiz değildir.

Şâfi’î mezhebinde, bir malın zekâtı, başka cins maldan verilemez. Meselâ altın yerine gümüş ve buğday yerine arpa verilemez.

Şâfi’îlerin Hanefî mezhebini taklîd ederek, mal yerine nakd (altın veya gümüş) vermelerinin ve yedi sınıfın hepsine değil de, diledikleri bir veyâ birkaç sınıfa vermelerinin câiz olacağı, Kimyâ-i Se’âdet’de ve İbni Hacer-i Mekkînin Fetâvâ-i Fıkhiyye’sinde yazılıdır.

Fakirdeki alacağı zekâta saymak Malikî’de caiz, diğer üç mezhepte caiz değildir.

Vekâlet ve Banka Yoluyla Zekât Verme

Diyanet ve Diyanet Vakfı, uzun yıllar Müftülükler ve camiler vasıtasıyla zarflar dağıtarak, Bankalarda hesaplar açarak, Müslüman halkın fıtra/fitre ve zekâtlarını topladı ve toplamaktadır. Aynısı Mısır’da da uygulanmaktadır. Bu şekilde fıtra ve zekât toplamanın Fıkh’a, daha doğrusu Sünnî Fıkh’a uygun olmadığı çok açıktır.

Çünkü fıtra ve zekât (dine/fıkha göre) fakir olanın hakkıdır ve temlik yoluyla fakire / bizzat fakirin eline verilir.

Diyanet’e, Diyanet Vakfı’na, Türk Hava Kurumu’na, Kızılay’a, Çocuk Esirgeme Kurumu’na, herhangi bir vakfa ve derneğe, Kur’ân kursu ve cami derneğine zekât verilmez. Ayrıca yola, öğrenci yurduna, köprüye, çeşmeye vb. de fıtra ve zekât verilmez.

Kurum, kuruluş ve dernekler, tüzel kişiliğe sahiptirler.

Tüzel kişiliğe “zekât” verilmez.

Vekâletle Çözüm

Fıtra, Oruç fidyesi ve Zekât, bizzat fakire verilemiyorsa, o zaman “Vekâlet” yolu kullanılır.

Vekâlet, Fıkıh’a göre şahsa verilir. Kurum ve dernek gibi tüzel kişiliği olan bir yere vekâlet verilmez.

Ancak kurum, kuruluş ve derneklerde çalışanlardan biri veya birkaçı,

Dine/Fıkh’a göre fakir olan şahıslardan bizzat vekâlet almak suretiyle fakir veya fakirler adına fıtra ve zekât alabilirler. Aldıkları bu fıtra ve zekâtları, istedikleri yere hediye edebilirler.

Vekâletin anlamı şudur: Fakir kişi, kurum ve dernekte görevli olan kişiye, gönüllü olarak “Benim adıma fıtra, oruç fidyesi ve zekât almaya ve istediğine vermeye seni umumi vekil tayin ettim” derse, Fakir vekili olan kişi, fıtra veya zekâtı “fakir vekili olarak, bu fıtra veya zekâtı aldım” der. Aldıklarını (Fıkıh’ta açıklanan şart ve kurallara göre) kurum veya derneğe verebilir veya bizzat fakirlere dağıtır.

Böylece kurum ve dernekler, Fıkh’a uygun fıtra ve zekât toplamış olurlar.

Fakir, vekil tayin ederken, “Benim adıma fıtra ve zekât almaya ve istediğine vermeye seni umumi vekil tayin ettim” der.

Zarflar hazırlanırken şuna dikkat etmelidir:

Zarfların üzerinde fakir vekillerinin isimleri mutlaka yazılmış olmalıdır.

Zekât, Fidye ve Fıtra Toplama / Zarf örneği:

3.000 TL Zekâtımı (Fidyemi veya Fıtramı) almaya ve dilediğine vermeye, Abdullah Demir, Hüseyin Çalışkan ve Ahmet Yener’in her birini ayrı ayrı umumi vekil tayin ettim.

Zekâtını veya oruç fidyesini yahut fıtrasını verecek olan mutlaka yukarıdaki cümleleri okumalıdır.

Şâyet online ile gönderiyorsa, okuduktan sonra baş tarafındaki yere işaret koymalıdır.

Bankaya hesap açtıran kurum veya dernek, ilgili memura, bu zarfı teslim edip zekâtını veya oruç fidyesini yahut fıtrasını verecek olan kişiye zarfın üzerindeki “bu ibareyi (vekil tayin etme cümlesini)” okutmalıdır.

Kurum veya dernek, zekât veya oruç fidyesi yahut fıtra alacak olan Fakir Vekillerinin isimlerini basın veya internet yoluyla ilân ederse,

Zekâtını veya oruç fidyesini yahut fıtrasını verecek olan, ilândaki bu ibareyi (vekil tayin etme cümlesini) okuyarak, işaretleyerek, online olarak evinden veya iş yerinden de zekâtını Banka kanalıyla gönderebilir.

Fıtra ve Fidye

Zekât nisabı kadar malı, parası bulunan Müslüman’ın sadaka-i fıtr/fitre vermesi vaciptir. Nisaba malik değilse, fitre vermesi vacip olmaz, ancak vermesi iyidir. Bu durumda anne baba çocuklarının fitrelerini de verebilir.

Fitre nisabına katılacak malın ticaret için olması şart olmadığı gibi, elinde bir yıl kalmış olması da gerekmez. Hastalık gibi herhangi bir özürden dolayı oruç tutamayan kimsenin de, zenginse, fitre vermesi gerekir.

Sadaka-i fıtr, Ramazan-ı şerifte verilir. Ramazan ayından önce ve bayramdan sonra da vermek caizse de, bayram namazından önce verilmesi, daha sevaptır. Şâfiî’de Ramazan’dan önce verilmez. Bayramdan sonraya da bırakılmaz.

“Fitre, kimlere verilir, kimlere verilmez” konusu, zekâttaki gibidir. Oradaki hükümler, burada da geçerlidir.

Bu sene Diyanet, “fitre”nin asgarisini 40 TL olarak açıklamıştır. Osmanlıda fitre tutarı, altın veya gümüş olarak veya 1.750 gr buğday veya un olarak yahut 3,5 kg arpa veya kuru üzüm ya da hurma veriliyordu. Ancak memleketimizde para olarak vermek istemeyenler, 2 kg un alıp, bu vecibeyi dine/fıkha uygun şekilde yerine getirmektedirler.

Hastalık, yaşlılık gibi bir özürden dolayı ramazan orucunu tutamayan zenginin, her günün orucu için fidye verir. Fakir ise fidye vermez, dua eder. Fidye olarak, her gün için bir fitre miktarı un verilir. Bir fitre miktarı un, 1750 gram olduğundan bir aylık oruç için 53 kg un vermek yeterlidir. Yahut bunun kıymeti kadar altın, fidye olarak, bir veya birkaç fakire, Ramazan’ın başında veya sonunda verilebilir.