Japonya’da yaşanan depremde Kahramanmaraş merkezli depremlerle aynı öçüde enerji ortaya çıkmasına rağmen daha az hasarın meydana gelmesi ile ilgili değerlendirmede bulunan Prof. Dr. Mahmut Bilgehan, "Bizde büyük yıkıma neden olan deprem, Japonya’da çok büyük bir yıkıma neden olmadı. Çünkü yapı stokumuzun çok çürük olmasından dolayı biz, Japonya’ya göre benzer depremlerde çok büyük yıkıma uğrayabiliyoruz" dedi.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının görevlendirmesiyle Hatay’da deprem incelemesinde bulunan aynı ve Milli Savunma Bakanlığının Deprem Araştırma Gurubunda da görev alan Kastamonu Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahmut Bilgehan, Japonya’da yaşanan depremde kahramanmaraş merkezli depremlerdeki kadar bir enerjinin ortaya çıkmasına rağmen daha az yıkımın yaşanması ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. Türkiye’de 2000 yılı öncesinde yapılan bina stoku sebebiyle yaşanan depremlerde yıkımın daha büyük olduğunu belirten Bilgehan, Japonya’da 1923’de yaşanan büyük depremin ardından yapılan dönüşüm sayesinde daha az yıkımların yaşandığını ifade etti. “Yapı stokumuzun çok çürük olmasından dolayı depremde çok büyük yıkıma uğrayabiliyoruz”
Kahramanmaraş merkezli yaşanan depremler ve Japonya’da yaşanan depremde aynı ölçüde enerjinin ortaya çıktığını kaydeden Prof. Dr. Bilgehan, “Japonya’da meydana gelen son depreme bakıldığında derinlik ve büyüklük açısından Kahramanmaraş depremine yakın bir deprem. Her iki ülkedeki depremin şiddeti 7.6 şeklindeydi. Bizde büyük yıkıma neden olan deprem, Japonya’da çok büyük bir yıkıma neden olmadı. Çünkü yapı stokumuzun çok çürük olmasından dolayı biz, Japonya’ya göre benzer depremlerde çok büyük yıkıma uğrayabiliyoruz. Japonya, 1923 yılında yaşanan depremde 100 bin vatandaşını kaybetti. Bu depremin ardından Japonya, büyük bir dönüşüme gitti ve bunu başararak meyvelerini topluyorlar. Bir binayı yaparken hem iskan açısından hem binanın yapılış mevzuatı açısından çok sıkı kurallara tabiler. Bu kurallardan dolayı deprem sırasında herhangi bir bina yıkımı çok fazla vuku bulmuyor” dedi. “Bizim sorunumuz asıl 2000 yılı öncesi yapılan binalar”
Hatay’da yaptıkları incelemelerde en çok yıkımların 2000 yılı öncesinde yapılan binalarda yaşandığını gözlemlediklerini belirten Bilgehan, “Hatay’daki zeminin kötü olmasından dolayı binalar çok fazla yıkıldı. Bizlerde depremden bir ay sonra Hatay’a giderek incelemelerde bulunduk. Bu incelemelerimiz sırasında özellikle yeni binalara baktık. Bu sırada tabii ki yıkılan ya da eski binaları gözlemleme imkanı bulduk. Bizim sorunumuz genel olarak 2000 öncesi yapılan binalar. Bu binalar çok iyi yapılmadığı için, kötü yapıldıkları için çok rahat yıkılmışlardı. 2000 yılından sonra yapılan binalarda yıkım olabiliyor fakat çok yaygın değil. Yeni incelediğimiz binalar vardı, buradaki çatlakları gözlemledik. Bunlarda da çok ciddi diyebileceğimiz bir yıkım yoktu” diye konuştu. “Deprem eğitimi verme konusunu ihmal ediyoruz”
Deprem eğitiminin önemine değinen Bilgehan, “Biz, deprem ülkesiyiz, Japonya’da bir deprem ülkesidir. Biz, deprem eğitimi verme konusunu ihmal ettiğimizi düşünüyorum. Bizler, anaokulundan itibaren çocuklara deprem eğitimi vermemiz gerekiyor. Çocuklar depremi aman duymasın, anlatmayalım diyerek eğitimi ihmal ediyoruz. Anaokulundan itibaren bazı tatbikatlar yaparak, çocuklara deprem bilincini, deprem kültürünü aşılamamız gerekiyor” şeklinde konuştu. “En çağdaş deprem yönetmeliğine sahibiz fakat sahaya yansıtmamızda ciddi sorunlarımız var”
2018 yılında yürürlüğe giren deprem yönetmeliğinin çok iyi bir yönetmelik olduğunu belirten Bilgehan, “İyi bir yönetmelik olmakla birlikte maalesef uygulamada sorunlarımız var. Şu anki yönetmeliğimiz dünya standartlarında, şu anda Japonya’da kullanılan yönetmelik tarzındadır. Deprem ülkelerinin kullandığı en çağdaş yönetmeliğe sahibiz bizlerde. Bizim problemimiz burada bu yönetmeliği uygun bir şekilde sahaya yansıtabilmemiz. Bu konuda ciddi eksikliklerimiz olduğunu düşünüyorum. Yapılan projeleri düzgün bir şekilde sahaya yansıtabilirsek bu anlamda çok iyi binalar elde edebileceğimizi, bu binalarla oluşan kentlerinde depreme dirençli kentler olabileceğini söyleyebilirim. Birinci önceliğimiz deprem eğitiminin olması, ikinci olarak yönetmeliğimizi sahaya yansıtabilmemiz. Yani uygulamada sıkıntılarımızın olmamasını sağlamamız gerekiyor” ifadelerini kullandı. “TOKİ binalarının ayakta kalmasının sebebi, çok iyi zeminlerde yapılmış olmalarıdır”
Toplu Konut İdaresi (TOKİ)’nin yaptığı binalarda ciddi hasarların oluşmadığını gördüklerini söyleyen Bilgehan, “Diğer binalarda yıkımlar çok fazlayken TOKİ binalarında çok fazla yıkımın olmadığını görüyoruz. Bunun birinci nedeni zeminin çok iyi seçilmiş olmasıdır. Yani zemin etüdünün çok iyi yapılmış olmasıdır. Diğer binalarda da çok ciddi şekilde zemin etüdünün yapılmadığını görüyoruz. Demek ki TOKİ’nin ayakta kalma nedenlerinden birincisi çok iyi zeminlere yapılmış olmasıdır. Diğer nedeni ise tabii ki tünel kalıp sistemiyle yapılmış olmasıdır. Orada farklı bir sistem kullanılmış olmasıdır. Her tarafının betonarme perde yapılardan oluşmuş olmasıdır. Bu da TOKİ binalarını sağlam yapıyor ve depreme karşı dirençli hale getiriyor” dedi. “Her dönüştürülen bina ile yüzlerce insanı kurtarabiliriz aslında”
Her dönüştürülen binayla yüzlerce insanı kurtarabileceklerini belirten Bilgehan, “1923 yılında yaşanan deprem sonrasında 100 bin vatandaşını kaybeden Japonlar, bir uyanış gerçekleştirerek, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşünerek bütün mevzuatlarını değiştirmişlerdir. Çok sıkı kurallara bağlamışlar inşaatların yapımını. Şu anda da çok ciddi mesafe ve yol aldıklarını görüyoruz. Bizimde ciddi anlamda böyle bir uyanışa ihtiyacımız var. Depreme dirençli kentlerin yapılması anlamında bazı ilerlemeler sağlandı. Her dönüştürülen bina kurtaracağımız 100-150-200 kişiyi ifade ediyor aslında. Bunu kent anlamında düşündüğümüzde o kentteki insanları kurtarma anlamında çok faydalı dönüşümler yapılması gerektiğini düşünüyorum. Ben, bu dönüşümde geç kalındığını ve biraz daha yavaş ilerlediğini düşünüyorum. Bunu biraz daha hızlı bir şekilde bazı hukuksal engelleri de aşarak daha hızlı bir şekilde yapılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü şu anda beklediğimiz bir İstanbul depremi var. Bu da 7.5 ya da 7.6 şiddetinde olacağı düşünülüyor. Dikkatli bakıldığında bu şiddetin Japonya’da binaları nasıl sarstığını görebilirsiniz, bu depremin İstanbul’da olduğunu düşündüğümüzde çok fazla bir yıkımın ve can kaybının meydana gelebileceğini tahmin edebiliriz. Bu yüzden yıkımın olmamasını istiyorsak, kentsel dönüşümle binaları dönüştürmeye, kötü binaların iyi binalar haline getirilmesine çok fazla hız vermemiz gerekiyor” diye konuştu. “Elektrik borularının kirişler ve kolonlar kırılarak içerisinden geçirildiğini gördük”
Deprem bölgesindeki incelemelerinde çok büyük ihmaller gördüklerini kaydeden Prof. Dr. Bilgehan, “Elektrik borularının kirişler ve kolonlar kırılarak içerisinden geçirildiğini gördük. Eski binalarda zaten vardı ama yeni binalarda olması açıkçası beni şaşırttı. Buna dikkat edilmesi gerektiğinii bu kadar depremden sonra halen öğrenemediysek açıkçası bizim daha kat etmemiz gereken çok fazla yol olduğunu gösterir. Yeni binalarımızı eğer biz, yeni yönetmeliğe göre uygun şekilde yaparsak depreme karşı herhangi bir sorunun meydana gelmeyeceğini rahatlıkla söyleyebilirim. Bu noktada Japonya, zemin etüdünü çok iyi yapıyor, binalarını iyi zeminler üzerine kuruyor. Türkiye’de ise zemin etüdü eksiğimiz var. Yani binaya özel zemin etütleri yapılması gerekiyor. Her bir bina için zemin etüdü yapılması lazım. Ardından o zemine göre binaları tasarlamamız gerekiyor. Biz kötü zeminlere binalar inşa etmişiz, fay hattı üzerine inşa etmişiz, bunlar doğru, çünkü bizler iyi yerlere binalarımızı inşa etmiyoruz. Bir şehre bakıyoruz, o şehir tamamen alüvyon zemin üzerine kurulmuş. Alüvyon zemin üzerine kurulduğu zaman deprem geldiğinde o binaları kolaylıkla yıkar. O yüzden binalarımızı uygun zeminlere yapmamız gerekiyor” şeklinde konuştu.