Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Kavukcu, orman yangınlarına dikkat çekmek için kendini dilek ağacına bağladı.
Baksı Müzesi kurucusu Hüsamettin Koçan tarafından ilk kez gerçekleştirilen “Ütopya Atölyeleri”nde ağırlıklı olarak deprem bölgelerinde ve diğer üniversitelerdeki güzel sanatlar fakültelerinde lisans ve lisansüstü eğitimi alan öğrencilere burslu olarak yer verildi. Ulusal ve uluslararası platformlarda dikkat çekici bir şekilde yer alan 7 sanatçının gerçekleştirdiği atölye etkinlikleri de devam ediyor.
Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı sanatçı ve akademisyen Mehmet Kavukcu; daha önce “şiddet, terör, ölüm, sonsuzluk, Covid-19, mülteci, orman yangınları, atık, israf, iklim, doğa” gibi konular ve toplumsal problemler üzerine, ulusal ve uluslararası alanda, yerleştirmeler ve performanslar gerçekleştirmiştir. Sanatçı; bu kez Çoruh’un büyüleyici manzarasında, adeta insanı sarıp sarmalayan doğanın dokusunun ve kültürünün bir dili olarak Baksı Müzesi’nde yer alan Ütopya Atölyeleri çerçevesinde Mehmet Kavukcu atölyesinde yer alan öğrencilerin de katılımıyla performans ve enstalasyonlar geçekleştirdi. Aynı zamanda, Baksı doğası üzerinden yüzyılların geleneğini yaşatan dilek (huykesen) ağacında bireysel olarak yeni bir performans sergiledi. Dilek ağacı, Bayburt’ta Baksı Müzesini ve köyü belli bir mesafeden izleyen doğada, insanların ümitlerini ve dileklerini yaşatan yönüyle sanatçının ilgi alanında yerini aldı. Doğanın koruyucu ve yaşamın vazgeçilmez bir unsuru olması, inanç ve geleneklerin de doğa üzerinden temellenmesini sağlayarak doğanın en etkileyici canlılarından biri olan ağaçta sembolik ve kültürel olarak çeşitli anlamlara sahip olmasından dolayı, ağacın türeyiş beslenme, Allah ile kurulan bağlantı, cennete ulaşma, şifa ve dilek gibi anlamlar ve roller üstlenmesi, dilek ağacının ortaya çıkmasını sağladı. Doğada tek başına yetişen bir ağaca bağlanan çaputla dileklerin kabul olduğuna inanılması ve onun üzerinden umut oluşturulması, sadece bizim toplumumuzda değil, dünyada da birçok toplumda geleneksel bir dil olarak yerini alıyor. Yüzyıllara dayanan bu gelenek, evrensel yönüyle varlığını sürdürüyor. Bağlanan çaputların insanların dileğini temsil ettiği, bir anlamda da insanların kendisi olduğu gerçeğiyle hareket eden sanatçı, bir dilek tutarak çaput yerine kendisini ağaca bağlayarak bu gerçeğe vurgu yaptı. Çaputların rüzgârın etkisiyle salınmasına benzer şekilde bir davranış sergilemesi metaforik bir algı taşıyor. Sanatçının baş aşağı olacak şekilde olması, eleştirel yönüyle bu duruma işaret de ediyor.
Kavukcu, aynı zamanda doğanın korunması, geleceğe sağlıklı bir şekilde taşınması ve insana emanet edilen bir sorumluluk olduğu düşüncesi üzerinden bir dilek de tutmaktadır. Ama burada doğal bir durumun tersiyle, baş aşağı salınması, bugünlerde birçok yerde duyduğumuz orman yangınlarına da tepkisini sergiliyor. Kimi zaman vurdumduymazlık, umursamazlık, dikkatsizlik, kimi zaman da şiddet, terör ya da çıkar ilişkileri için çıkan ya da çıkarılan yangınlar, yaşanılan doğaya belki de onarılmaz zararlar vermektedir. Kavukcu konumlasında, “Doğayı tahrip etmeyi bir “huysuzluk” olarak da değerlendirmemiz mümkündür. Sanatçı, burada yapmış olduğu performansla ağacın efsanevi anlatım diline göndermede bulunarak huy kesen ağacında doğayı zarar veren düşüncenin yok edilmesi adına performansıyla dileğimi diledim. Dilek ağacı üzerinden bu duruma tepki vermek ve kendini dilek yerine koyarcasına ağaca bağlamak tepkisel bir dil oluşturmanın yanı sıra geleceğe dair umut adına bir dilek de tutmaktır” dedi.